Süleyman Hocamı ilmî ve amelî çalışmalarla anmak…
Merhum Süleyman Karagülle Hocamı, geçen ay vefatı sonrasında, kendisiyle yarım yüzyıldır sürdürdüğümüz İLMÎ VE AMELÎ çalışmalarımızı da içerecek şekilde nasıl analım diye düşünüyordum ki; sonunda O’nun ruhunun da şad olacağı şekilde çare ve çözümü buldum.
Aslında dikkatli okuyucularım, Süleyman Hocamızın vefatı öncesindeki hastane günlerinde yazmaya başladığım İlmİyle amİl hocalarımızı içeren yazılarda O’nu anmaya başladığımı fark etmişlerdir. O yazılarda, başta Necmettin Erbakan ve Ali Yakup Cenkciler olmak üzere, konuyla ilgili birkaç ilmiyle amil hocamızı da anmış olduk. Bunun nedeni ve ana sebebi de âlimlerimizin peygamberlerin yegâne vârisleri olmasıdır.
Bizim, 1967 yılında Akevler Kredi ve Yardımlaşma Kooperatifi’nin resmen kurulmasıyla 55 yıl önce başlayan İLMÎ VE AMELÎ ÇALIŞMALARIMIZ, Süleyman Hocamızın hayatta olduğu son gün ve haftalara kadar sürdüğü gibi halen de devam etmektedir.
Nitekim dün (05.06.2021 Cumartesi), Süleyman Hocamızla 22 yıl önce İslam Medeniyeti Vakfı’nın Üsküdar’daki merkezinde başlattığımız ve hiç aksatmadığımız KUR’AN VE İLİM haftalık seminerlerimizin 1119’uncusunu da gerçekleştirdik, elhamdülillah…
Geçen hafta boyunca seminer notlarını yayına hazırlarken, daha ilk sayfaya tevafuk eden ve bizzat Süleyman Hocamızın 1968 yılından itibaren sürdürmeye başladığı amelî çalışmaları, hafta boyunca düşünmeye başladım ve o düşünceler bu yazıya vesile oldu.
Beş hafta önce, En’am Suresi üzerinde çalışmaya ve Süleyman Hocamız ile birkaç yıl önce yazdığımız haftalık seminer notlarımızı yayına hazırlamaya başladık…
Geçen hafta En’am Suresi üzerindeki çalışmamızın beşinci haftasına ulaştık ve 26-30’uncu ayetleri üzerinde çalıştık. En’am Suresi 26’ıncı ayeti yorumlarken, Erbakan Hocamız ile henüz 1968 yılında başlayan bir birliktelik tevafuk etti. Okumaya başlayabiliriz…
“Ve hum yenhevne anhü ve yenevne anhü ve in yühlikûne enfüsehüm ve ma yeş’ürûne / Ve onlar ondan nehy ediyorlar ve ondan ne'v ediyorlar. Onlar şuurunda olmaksızın kendilerini ihlak/helak ediyorlar.”
“Nihayet” son demektir. Bir akıntının son bulduğu yere yani yamacın bitip düzlüğün başladığı yere “nihayet” denir. “Nehy etmek” ileride olacak kötü sonuçları baştan haber vererek yapılmamasını istemektir. Buradaki zamir onların “esatiru’l-evvelin” dedikleri Adil Düzen’e gitmektedir. Onlar Kur’an düzeninden yani Adil Düzen’den nehy ediyorlar. Medreseler ve tarikatlar bunun için kapatılmıştır. Bediüzzaman Said Nursi hapishanelere bunun için konmuş, sürgünlere bunun için sürülmüş, Mehmet Akif Ersoy bunun için Mısır’a gitmiştir. Asılanlar suçsuz yere bunun için asılmışlardır. 15 Temmuz bunun için yapılmıştır…
"Nu’v'" bir şeyi mecrasından savmak için kullanılan savaktır. Kanallar yapılır ve su başka yere sapar. "Canibi" ile "ne’y etme" demek yana dönüp yan çizmek anlamındadır. İki usul benimsiyorlar. Biri, söz geçirdikleri kimseleri Adil Düzen’den uzak tutmak. Diğeri ise ilgilenmemek, duymamak, kulak vermemek, yokluğa hükmetmek istiyorlar.
Necmettin Erbakan Odalar Birliği Başkanı iken, 1968’de kendisini ziyaret etmiş ve parti kurmayı önermiştik. Süleyman Demirel’in iktidarına zarar verilmemesi için ‘seçime yetişmez’ dediler. Biz bağımsız aday olalım dedik. Sonunda çevresinin baskısı ile AP’den aday adayı oldu, veto edilince Akevler’in dediğini yaptı, biz de 14 kişi olarak onu destekledik.
Necmettin Erbakan’ın hayatı anlatılıp yazılırken, 1969 yılı genel seçimlerindeki bu bağımsız adayların adları yoktur, bağımsız Konya milletvekilliği pek yer almaz. Herkesi Akevler’den bahsetmemeye zorlarlar yani nehy ederler.
Bununla zannederler ki Adil Düzen’e zarar verecekler, Kur’an nizamına zarar verecekler. Oysa farkında olmadan kendilerini helak ediyorlar.
Bugünkü hükümran uygarlıklar iki şeye dayanmaktadır. Biri cinsi sapıklık ve eşcinselliktir. Diğeri ise faizdir.”
Evet, çağımızın iki musibeti olan SAPIKLIKLAR VE FAİZ.
(Kaldığımız yerden devam edeceğiz…)