Hayrettin Karamanın-ADİL DÜZEN DEĞERLENDİRMELERİ VE CEVAPLARIMIZ
Süleyman Karagülle
3944 Okunma
tenkitler ve değerlendirmeler

 

 

 

       (ÖNEMLİ NOT:BÜYÜK  HARFLİ  BÖLÜMLER

        SÜLEYMAN  KARAGÜLLENİN CEVAPLARIDIR)

 

 

Hayrettin Karaman’ın

“Bir Varmış Bir Yokmuş

HAYATIM ve HATIRALAR”

kitabından

ADİL DÜZEN

DEĞERLENDİRMELERİ

VE

CEVAPLARIMIZ

(01.08.2009-ŞURA SURESİ 24.AYET TEFSİRİ 521.SEMNER-İÇİNDE-ABD) 

(...)

Adil Düzen’den maksat “İslami düzen “ ise buna aşamalı gitmek gerekir.

 

(…)

Adil Düzen’i tenkit masasına yatırın.

(…)

Sonra bir müşterek “tenkit raporu” yazıldı. Tayip Bey ve arkadaşları, “Eğer bir de teklif (alternatif düzen) raporu hazırlamazsanız, (Erbakan) Hoca bunu bir kenara atar” dediler.

Biz de, “İdeal bir teklif raporu yazılamaz, yazılsa faydası olmaz, çerçeve teklif raporu yazılabilir.” dedik. “Olur” dediler, o da yazıldı. Erbakan Hoca’ya iletildi.

Hoca bir süre eski “Adil Düzen”den söz etmedi, ama sonra yine özellikle ekonomik kısmını benimseyerek anlatmaya devam etti.

O günlerde raporların dışarıya sızmaması için karar aldık ve buna uyduk. Şimdi aradan yıllar geçti ve bu hatıralarda bazı münferit raporları (kısmen de olsa) ilgililerin bilgilerine sunuyorum:

 

 

ADİL DÜZEN’İN

DEĞERLENDİRİLMESİ

VE

TENKİDİ

 

Prof. Dr.

SABAHATTİN ZAİM’in

DEĞERLENDİRMELERİ

VE

CEVAPLARIMIZ

 

 

 

NOT: SERT GİBİ GÖRÜLEBİLECEK CEVAPLARIMIZ SABAHATTİN BEYİN ŞAHSINA DEĞİLDİR, FİKİRLERİNEDİR. BİZ ONUN ŞAHSINA, BAŞKALARINA BESLEDİĞİMİZ SAYGI VE SEVGİDEN FAZLASINI DUYUYORUZ. KENDİSİ AKEVLER’İ KURDUĞUMUZDAN BERİ HEP YANIMIZDA OLMUŞ, ÇOK BÜYÜK KATKILARI OLAN BİR ZATTIR. BANA GÖRE TÜRKİYE DE ÜÇ ÂLİM VARDIR: NECMETTİN ERBAKAN, SABAHATTİN ZAİM VE HAYRETTİN KARAMAN. İLK YAYIMLANAN KİTABIM (İSLÂMİYET VE EKONOMİK DOKTRİNLER – 1969) NECMETTİN ERBAKAN VE SABAHATTİN ZAİM’E İTHAF EDİLMİŞTİR. CENNETTE BULUŞACAĞIMIZI CENABI HAK’TAN UMUYORUZ. AMA İLİMDE HATIR GÖNÜL YOKTUR. BU DEĞERLENDİRMELERİMİZDEN DOLAYI O RENCİDE OLMAMAKTA, AKSİNE ONU ŞİMDİ DAHA YÜCELERE GÖTÜRMEKTEDİR.

REŞAT NURİ EROL- SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

I-Müspet yönü

1- İsim güzeldir. İki yönden böyle bir ismin konulması uygundur. Kastedilen İslam Devleti ve İslâm nizamıdır. Fakat Türkiye’de mevzuat dine dayalı bir devlet kurulmasına mani olduğu için gerek Anayasa, gerek partiler kanunu ve gerek Türk Ceza Kanunu açısından kastedilen devlet ve nizamın gerçek adı konulamaz. Kaldı ki, bu aşamada düşünülen ara modeldir. Varolması istenilen ideal İslâm Devleti ve nizamı için gerekli teorik çalışmalar bütün İslâm Dünyası’nda devam etmektedir. Dolaysıyla teorik ideal model henüz tam tekevvün etmiş değildir.

SABAHATTİN BEYİN TESBİTLERİNE KATILIYORUZ. BİZİM ANLADIĞIMIZ İSLÂM İLE HALKIN VE DEVLETİN ANLADIĞI İSLÂM FARKLI OLDUĞU İÇİN DE BU KELİMEYİ KULLANMADIK. YASAKLARA UYMAK ELBETTE BİR MÜSLÜMAN OLARAK GÖREVİMİZDİR. ANCAK BİZ İSLAMİYET’İ BARIŞ OLARAK ANLIYORUZ. DİN VE IRK AYRILIĞI İLE İLGİSİ YOKTUR.

 

Bu sebeple devletin ve toplumun bugünkü halihazır durumundan hareketle ideal hedefe ulaşmak üzere, toplumun ve insanların içinde bulunduğu şartlar dikkate alınarak mümkün ve makbul olan bir ara modelin geliştirilmesi uygun olur. Dolaysıyla bu ara model, hem her ülke için zaman içinde, hedefe doğru yol aldıkça ve yaklaştıkça değişebilecektir, hem de ülkeden ülkeye farklı olabilecektir. Çünkü her İslam ülkesinin içinde bulunduğu siyasi, hukuki, sosyo-ekonomik ve kültürel yapı farklıdır. Bu farklı konulardan hareket ettiğimizde aynı hedefe gidecek olsak bile, bu arada tutulacak yol ve ara modeller daha başlangıçta farklı olabilecektir. Böyle ara modeller muhtelif İslâm Ülkeleri için farklı ve değişken olabileceğinden bunlara İslâm Devlet veya İslâm Toplum Nizamı denmesi bu aşamada fazla iddialı bir terim olur.

KATILIYORUZ. İSLÂM NİZAMI LÂİK NİZAMDIR. HER DEVLETİN, HER İLİN, HER BUCAĞIN KENDİ ANLAYIŞI OLACAKTIR. FARKLI MEZHEPLERİN VARLIĞI BUDUR. KUR’AN YASA KİTABI DEĞİL, YASALARIN NASIL YAPILACAĞINI ÖĞRETEN KİTAPTIR. YASALAR İSE SERBEST SÖZLEŞMELERLE OLUŞUR. DOLAYISIYLA HİÇBİR ZAMAN TEK BİR İSLÂM KANUNLARI ANLAYIŞI OLMAYACAKTIR.

 

Bu sebeple Türkiye için benimsenecek bu ara rejime Adil Düzen şeklinde isim verilmesi uygundur. Üstelik isim de hem güzeldir hem de hedefin özelliğini yansıtır mahiyettedir.

KATILIYORUZ. ZATEN İSİM MAŞERİ OLARAK ORTAYA ÇIKMIŞTIR.

 

2- Adil Düzen’i hazırlayan ilim heyetini tebrik etmek gerekir. Çünkü son yarım asırdan beri bütün İslâm dünyası’nda akademik mahfilde teorik sahada çalışmalar yapılmaktadır. Bu teorik çalışmaların bir kısmı da muhtelif İslâm ülkelerinde uygulamaya konmaktadır.

KATILIYORUZ. BUNLAR YA BİN SENE ÖNCEKİ İÇTİHATLARI BUGÜN YENİDEN DEVREYE SOKMAK İSTEMEKTE, YAHUT BATI’NIN FAİZCİ, ZİNACI, UYDURMA HÜKÜMLERİNİ İSLÂMÎLEŞTİRMEYE ÇALIŞMIŞLARDIR. ÇOĞU ZAMAN DA İSLÂMİYET’İ YANLIŞ ANLAMIŞLARDIR.

 

Bunların hiç birisi bugüne kadar Adil Düzen gibi toplu bir model haline getirilmemiştir. Bu sebeple Adil Düzen’i hazırlayan muhterem Süleyman Karagülle ve arkadaşlarının bu çalışması tebrik ve takdire şayandır. Sayın Süleyman Karagülle, bildiğim kadarıyla takriben otuz yıldan beri yorulmak bilmeyen bir mesai ile bu konu üzerinde çalışmaktadır. Kendisini bu yönden tebrik etmek gerekir.

KATILIYORUZ. BİR DÜZELTME YAPMAMIZ GEREKİR. BEN BİR MÜHENDİS OLARAK BU ÇALIŞMALARA KATKIDA BULUNDUM. SABAHATTİN VE HAYRETTİN BEYLER İLE ONLARIN ARKADAŞLARININ KATKILARI OLMUŞTUR. DÜZELTİRİZ.

 

Sayın Karagülle bu teorik çalışmasını İzmir’de uygulamaya koyarak, deneme çalışmalarına girişmiş, bir modelin uygulanabilirliğini isbat zımnında bir ömür boyu mücadele vermiştir. Bu esnada, bu fikirlerini yaymak için etrafında bir kadro yetiştirme hareketini başlatmıştır. Sayın Karagülle bir mürşit gibi çalışarak, bir ekol oluşturmuş, yetiştirdiği elemanlar, üniversitelerde öğretim görevliliği kademelerine yükselmiştir.

KATILIYORUZ. AKEVLER KOOPERATİFİ’NİN KURULMASINA GÖTÜREN ÇALIŞMALARIN EN BAŞINDA REMZİ GÜRES VE ARKADAŞLARI, MUSTAFA BİRLİK VE ARKADAŞLARI, İHSAN EMCİ VE ARKADAŞLARI OLMUŞTUR. AKEVLER KOOPERATİFİ’NİN KURUCU BAŞKANI AHMET TAHİR SATOĞLU’DUR. BİR MÜHENDİS OLARAK GİRİŞİMCİSİ OLABİLİRİM. DÜZELTİRİM.

 

İşte Adil Düzen, başta sayın Süleyman Karagülle olmak üzere böyle bir kadronun ekip çalışması sonucunda hazırlanmıştır. Bu sebeple İslâm’a hizmet yolunda hem teori, hem uygulama sahasındaki bu güzel gayretlerinden dolayı Allah kendilerinden razı olsun.

KATILIYORUZ. O GÜN BİR ARAYA GELEN HER AYDIN MÜ’MİN İSLÂMÎ DÜZENİ ARIYORDU. “BAŞTA” SÖZÜ FAZLA GİBİ GELİYOR BANA. DÜZELTİRİM.

 

Sayın Süleyman Karagülle ve arkadaşlarının hazırladığı bu model çalışmalarını, benimseyip onları teşvik etmek suretiyle bugünkü hale gelmesini sağlayan RP Genel Başkanı Sayın Prof. Dr.Necmeddin Erbakan’ı da tebrik etmek gerekir. İlk defa Türkiye’de bir siyasi parti, böylesine kapsamlı bir ilmi çalışmayı benimseyip desteklemiş bulunmaktadır. Sayın RP ve onun muhterem Genel Başkanı Prof. Dr. Necmeddin Erbakan’ı bu çalışmaya koydukları Adil Düzen adından dolayı ismin babası olarak da tebrik etmek gerekir.     

KATILIYORUZ.

İKİ ŞEYE İŞARET ETMEKTE YARAR VARDIR.

BİRİNCİSİ, SÖZLEŞMEDE TEKLİF EDEN İLE KABUL EDEN EŞİTTİR. BEN TEKLİF ETTİM DİYE BİR ÜSTÜNLÜK HAKKINA SAHİP DEĞİLİMDİR. DOLAYISIYLA ERBAKAN ADİL DÜZEN ÇALIŞMALARINA BAŞKANLIK ETMİŞTİR. BİRLİKTE OLUŞAN BU SİSTEM ÜZERİNDE BİR BAŞKASININ HERHANGİ BİR ÜSTÜNLÜĞÜ SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.

İKİNCİ İŞARET EDECEĞİM NOKTA, TÜM ÇALIŞMALARI TOPLULUK YAPAR. BAŞKAN YAPTI DİYE SÖYLENİR. ÇÜNKÜ BAŞKAN KABUL ETMİŞ VE UYGULAMIŞTIR. DOLAYISIYLA ADİL DÜZEN UYGULAMASI ELBETTE ONA KATKIDA BULUNAN HERKESİNDİR. ADINI KOYMA VE DÜNYAYA DUYURMA ŞEREFİ SAYIN NECMETTİN ERBAKAN’INDIR. BUNU KABUL ETMEZSEK BİZ “ADİL DÜZEN”İ İLERİYE GÖTÜREMEYİZ.

 

3- Adil Düzenin iktisadî modeli, İslâm ekonomisi çalışmaları açısından faydalı ve yapıcıdır. Bu aşamada, ne ideal teorik yapının bütünü, ne muhtelif bölümleri hususunda İslâm iktisatçıları ve fakihler arasında bir icma oluşmamıştır. Çalışmalar münferit tebliğler ve konferanslar halinde devam etmektedir. Gerçi birçok konularda amaca yakın bir birleşme görülüyorsa da bütün halinde bir İslâm ekonomisi teorik modelli henüz ortaya konamamıştır.

DOĞRUDUR. BİZ AKEVLER OLARAK BU KONULARDA ÇALIŞMAK GEREKTİĞİNİ ORTAYA KOYDUK. KATILANLAR BUNUN İDRAKİ İÇİNDE KENDİ GÖRÜŞLERİ VE UYGULAMALARI İLE KATKIDA BULUNDULAR. ERBAKAN DA KENDİ GÖRÜŞ VE ANLAYIŞI İÇİNDE UYGULADI. BU HUSUSTAKİ İCMALAR, UYGULAMALARDAN SONRA 200-300 SENE SONRA ORTAYA ÇIKAR. BİZİM ISRARIMIZ, SORUNLARIMIZI BUGÜNKÜ İLİMLERDEN YARARLANARAK, KUR’AN’I KLASİK USÛLÜ FIKIH KURALLARI İÇİNDE ANLAYARAK ÇÖZMEKTİR. BUNDAN BAŞKA ÇÖZÜM VE ÇIKAR YOL YOKTUR DİYORUZ. BİZ ANLADIK DEMİYORUZ; ANLAMAYA ÇALIŞIYORUZ DİYORUZ. UYGULAMA YAPMADAN ANLAŞILMAZ DİYORUZ. AKEVLER’DE DENEDİK... MİLLÎ GÖRÜŞ’TE DENEDİK...

 

Uygulama sahasında İslâm ülkelerinde İslâm Devlet Düzenini kurmak iradesini resmen beyan etmiş olan Pakistan, Sudan ve Suudi Arabistan’da Adil Düzen şeklinde kendi içinde bütünlük arz eden bir model ortaya konmamıştır. Bu sebeple Türkiye için hazırlanmış olan böyle bir modelin İslâm Ekonomisi sahasındaki tartışmalar açısından faydalı bir tesiri olacağı en azından ortaya attığı konular üzerinde ilgilileri düşünmeye ve araştırmaya sevk edeceği muhakkaktır.

KATILIYORUZ. ALLAH HER UYGARLIĞI BİR KAVME VERMİŞTİR. “III. BİN YIL UYGARLIĞI”NI KURMA GÖREVİNİ TÜRKİYE VATANDAŞLARINA VERMİŞTİR. ALLAH İSRAF YAPMAZ. HER UYGARLIK İÇİN BİR MERKEZ OLUŞTURMUŞTUR. BİZE GÖRE ALLAH “III. BİN YIL UYGARLIĞI”NI KURMA GÖREVİNİ TÜK HALKINA VERMİŞTİR. İLMÎ ÇALIŞMALAR AKEVLER’E AİTTİR. SİYASİ ÇALIŞMALAR MİLLÎ GÖRÜŞÇÜLERE AİTTİR. DİNÎ ÇALIŞMALARI F. GÜLENCİLER YÜKLENMİŞTİR. BUNLAR ÇAĞIMIZIN MÜSBET İLİMLERİNİ BENİMSEMİŞ ÇALIŞMALARDIR. KABUL ETMEK GEREKİR Kİ EKONOMİK ÇALIŞMALAR DA ANADOLU HOLDİNGLERİNİNDİR. HENÜZ BUNLAR UYKUDADIRLAR; MÜSBET İLME DAYALI BİR FAALİYETTE YOKTURLAR. BİR GÜN ONLARI DA UYANDIRACAK BİR GRUP ORTAYA ÇIKACAKTIR. İLMÎ ÇALIŞMALARI AKEVLER YAPMAKTADIR.

 

II- Adil Düzen’in Tenkide Açık Yönleri

 

1- Eğer Adil Düzen Modeli, Sayın Süleyman Karagülle tarafından 30 yıldan beri ortaya atıldığı gibi yayınlandığı ve tartışıldığı şekilde akademik mahfilde kalmış olsaydı, yukarıda belirttiğimizin dışında modelin üzerinde şimdiye kadar yapıldığı gibi akademik tartışmalar yapılırdı.

A) “TARTIŞILDIĞI ŞEKİLDE” DENİYOR. KİMSE BİZİMLE TARTIŞMADI. SADECE MUHALEFET ETTİLER. ŞİKAYET ETTİLER. KENDİMİZİ ANCAK SİYASİ PARTİLERLE SAVUNABİLDİK. BİZE MUHALİFLER OLANLARI BÖYLECE DEVİRDİK. GERÇİ “BU YOLLARDA BERABER YÜRÜDÜKLERİMİZ” BİZİ BIRAKIP AYRILDILAR, GÖMLEK ÇIKARDILAR. BAŞKA YOLLARA SAPTILAR. AMA ONLARIN BELLİ MAKAMLARDA BULUNAN BUGÜNKÜ VARLIKLARI BİZİ KORUYOR. BUNDAN SONRA SİYASETTEN UZAK DURAN KOOPERATİFLER KURULACAK VE ONLAR BAŞARILI OLACAKLARDIR.

 

Tatbikat açısından da İzmir’de uygulandığı gibi belli sektörlerde belli çerçeve içinde mahalli uygulama olarak konu, yapıcı, olumlu ve müspet bir şekilde değerlendirilebilirdi.

B) AKEVLER GEREKTİĞİ GİBİ OLUŞMADAN VE OLGUNLAŞMADAN BÜYÜMÜŞTÜR. DOLAYISIYLA HEDEFE ULAŞAMAMIŞTIR. HIRİSTİYANLIKTAKİ GELİŞMEYE BENZER BİR GELİŞME OLMUŞTUR. AMA HER SON OLUŞMADAN VE OLGUNLAŞMADAN ÖNCE BİR HAZIRLIĞA İHTİYAÇ VARDIR. AKEVLER’İN GÖREVİ İŞTE BURADADIR, BU NOKTADADIR VE BU GÖREVİNİ GÜCÜ NİSBETİNDE YERİNE GETİRMİŞTİR. YENİ OLUŞUM YENİ KURULUŞTA YAPILABİLİR.

 

Fakat tartışmaya açık olan ve ancak mahalli bir uygulamada kısmi bir uygulamaya mazhar olan bu model, bir ülke bazında ve İslam iktisadi modeli temel alınarak, genel bir ara model halinde bir siyasi parti tarafından Dünyada mevcut İktisadi ve ideolojik modellere bir alternatif olarak benimsenip, resmi bir parti politikası olarak kabul edilmek ve hele Türkiye için hazırlanmış olan bir ara model diğer bütün İslam devletleri ve bu arada yeni Türk Cumhuriyetleri için uygulanması uygun görüldüğü tavsiye edilen bir İslam ekonomik modeli diye takdim edilince, ileri sürülen bu modelin çok dikkatli bir incelemeye tabi tutulması kaçınılmaz olur. Bu güne kadar Adil Düzen, bu konularla ilgili ilmi mahfil ve ekonomik çevre tarafından, ilmi ve akademik yönden bir inceleme ve tahlile tabi tutulmamıştır. Tutulmayışının sebebi de şu idi. Bir siyasi partinin muhterem Genel Başkanı bu modeli kendi şahsen benimsediği, partiye mal ettiği ve partinin görüşü olarak ortaya attığı için, hiçbiri, politikacı olmayan ve bir siyasi partiye kayıtlı bulunmayan akademisyen hocalar, bir partinin politika tespiti sürecine müdahale etmek istememişlerdir.

C) BİR KOOPERATİF KENDİNCE “ADİL DÜZEN”İ ORTAYA KOYACAK KADRO BULAMAZ. SİYASİ BİR PARTİNİN BENİMSEMESİ GEREKİR. TÜRK HALKININ HENÜZ İLK İKİ SENE İÇİNDE (MİLLÎ GÖRÜŞÜN İLK PARTİSİ MSP’Yİ) İKTİDARA ORTAK ETMESİ, “ADİL DÜZEN”E BİR TARAFTAN KADRO KAZANDIRMIŞ, DİĞER TARAFTAN TÜRK MİLLETİNE TUTUNMUŞTUR. ANCAK ZAMANLA BİZZAT KENDİ YETİŞTİRDİĞİ KADROLARCA DIŞLANMIŞ, ÜNİVERSİTELERDEN KOVULMUŞTUR. GERÇEK İLİM ADAMI DEMEK; HERHANGİ BİR OLAYI ELEŞTİRİR VE ÖLÜMÜ GÖZE ALARAK ONU TARAFSIZCA DEĞERLENDİRİR. BİZ İLİM ADAMLARINDAN BİZİ DESTEKLEMELERİNİ İSTEMEDİK, BİZİ DEĞERLENDİRMELERİNİ İSTEDİK. ONLAR NE YAPTILAR? ONLAR BİZİ DIŞLADILAR, ‘SİYASİDİR’ DEDİLER. OYSA BİR ŞEY DİNÎ ODUĞU İÇİN DIŞLANAMAYACAĞI GİBİ, SİYASÎ OLDUĞU İÇİN DE DIŞLANAMAZ. KENDİLERİNİN EKSİKLİĞİNİ BİZİM EKSİKLİĞİMİZ OLARAK GÖSTERMEK, BİZİM CEVAPLAMAMIZI GEREKTİRİR Mİ? BİZ YANLIŞ YAPTIK, DOĞRU OLABİLİR. AMA BİZ ÜNİVERSİTELERİN ELLERİNİ KOLLARINI MI BAĞLADIK? SİZ DE BİZDEN AYRI OLARAK ÇIKSAYDINIZ. BİZ SİZİ ELİNİZİ KOLUNUZU MU BAĞLADIK, ENGEL Mİ OLDUK?

 

Çünkü bir modelin tartışması, kabulünden önce yapılmak gerekir. Model parti tarafından benimsenmeden, parti programı halinde resmen bastırılmadan ve bizatihi parti genel başkanı tarafından benimsenmeden, hazırlayan ekibin ismiyle, tartışmaya açılmış ve bu husustaki görüşlerin objektif olarak bildirilmesi istenmiş olsaydı model ciddi bir tahlile tabi tutulmuş olabilirdi. Böyle bir durumda parti genel başkanının, hakem durumunda kalıp modeli hazırlayanların akademik bir forumda yapacakları yazılı ve sözlü görüş, alışverişlerini düzenleyip, okuyup kendi siyasi kadrosu içinde bir değerlendirmeye tabi tutulması gerekirdi.

D) BİZ, BİZE KATILAN AKADEMİSYENLERLE TARTIŞTIK. BÖYLECE BU SİSTEM ORTAYA ÇIKTI. DİPLOMALILAR BİZİMLE TARTIŞMADIĞI İÇİN DOKTORALAR YAPTIRDIK. ARKADAŞLARIMIZI BIRAKTILAR. AMA ARAŞTIRMA İMKANINI BULDUK. PROF. ALİ ŞAFAK VE PROF. YUSUF ZİYA KAVAKÇI; OSMAN ESKİCİOĞLU ARKADAŞIMIZIN REDDEDİLEN DOKTORA TEZİNDE, RED SEBEBİ OLARAK GÖSTERİLEN NEDİR; TARLA MÜLKİYETİNİN KUR’AN’DA KADINLARI NİKAHLAMA İLE KARŞILAŞTIRILMASIDIR. BUNUNLA İŞLETME MÜLKİYETİNİN TECEZZİ ETMEYECEĞİNİ İSTİDLAL EDİLMESİNİ GÖSTERMİŞLERDİR. ACABA BUNLARLA NEYİ TARTIŞACAKTIK? ÇÜNKÜ ESKİ KİTAPLARDA BU YORUM YOKTU. SABAHATTİN ZAİM VE HAYRETTİN KARAMAN, İŞTE BU CAHİL DİPLOMALILARI ÇOĞALTMAKLA UĞRAŞMIŞLARDIR. ONLAR YARIM MOLLANIN DİNİ YIKACAĞINI HESABA KATMADILAR. ONLARIN DA ELBETTE YARARI OLABİLİR. AMA BİZ DİPLOMASI OLANIN DEĞİL, BİLENİN YETİŞMESİNE DESTEK OLDUK. HER İKİSİNE DE GEREK VARDI. SİZLER ONU YAPTINIZ, BİZLER BUNU YAPTIK.

 

Böyle yapılmayıp model bizzat genel başkan tarafından benimsenip, büyük bir hararetle savunulunca ve akademik bir tahlil ve münakaşa ortamı da hazırlanmayınca kendisine karşı takdir, hürmet ve muhabbet duygusundan başka bir his beslemeyen akademisyenler, sükutu tercih etmişlerdir.

E) BUNLARIN KAYGILARINI BİZ DE YAŞADIK. BİZE OY MU VERDİLER? İLİM ADAMI HATIR İÇİN KONUŞMAZ. BİZ HAKİKATİ GÖRDÜĞÜMÜZDE HEMEN DEĞİŞEBİLİRİZ. BİZ UYGUN DEĞİL İDİYSEK, O ZAMAN YENİ PARTİ KURULDU. BUGÜNKÜ AK PARTİ’NİN YAPTIKLARININ TÜM SORUMLUSU DÜNKÜ İŞTE O İLİM ADAMLARIDIR. BİZİ ÇÜRÜTTÜLER, ONLARA DA ÇÖZÜM VERDİLER! ŞU ANDA DA BATI DÜNYASININ VE CIA’NIN DEDİKLERİNİ YAPIYORLAR. NE ÂLÂ!

 

2- Fakat Türkistan seyahatinden sonra bu geziye katılan hocalardan modelle ilgili fikirlerini bildirmeleri kendilerinden resmen istenince ve genel başkanın hazır bulunmadığı bir kurulda raporlarını ve fikirlerini beyan etmeleri arzu edilince konu ciddi bir incelemeye tabi tutulmuştur.

2- A) İSTEYEN BAŞKAN DEĞİLDİR. BAŞKANA KARŞI R. TAYYİP ERDOĞAN’I OLUŞTURAN CIA’NIN İSTEĞİNE BİLMEDEN ÂLET OLDULAR. BİZİMLE GÖRÜŞÜP TARTIŞMADILAR. ÇALIŞMALARINI SONUNA KADAR GİZLİ TUTTULAR. RAPOR İKİ AMAÇLA HAZIRLANMIŞTIR. ÖNCELİKLİ HEDEFLERİ, REFAH PARTİ’SİNİ KARAGÜLLE VE ERBAKAN’DAN UZAK TUTMAK; EĞER BUNU BAŞARAMAZLARSA, O ZAMAN KARAGÜLLE’Yİ ERBAKAN’DAN UZAK TUTMAKTIR. EVET, BUNU BAŞARDILAR. ERBAKAN’I KARAGÜLLE’DEN UZAK TUTTULAR. SONRA DA ERBAKAN’I UZAKLAŞTIRDILAR. AK PARTİ İKTİDAR OLDU. ADİL DÜZEN DE TEDAVÜLDEN KALDIRILDI. CIA’NIN DEDİKLERİNİ YAPTINIZ. MÜBAREK OLSUN. BİR GÜN “ADİL DÜZEN”İ SİZ KABUL ETMEZSENİZ, ALLAH ELBETTE BAŞKA KAVMİ, BAŞKA BİR TOPLULUĞU GETİRİR VE ONLAR SİZİN GİBİ OLMAZLAR. BUNU BİZ SÖYLEMİYORUZ, BUNU KUR’AN SÖYLÜYOR. BUNU SİZ YAPMAZSANIZ; BUNLAR KOMÜNİSTLER OLABİLİR, BUNLAR ABD’LİLER OLABİLİR, BUNLAR İSRAİL OĞULLARI BİLE OLABİLİR…

 

b) Bu safhada davet edilen 14 ilim adamı ferdi raporlarını takdim etmişler ve modeli aralarında tartışmışlardır.

B) HİÇ BİRİSİ “ADİL DÜZEN” HAKKINDA ŞAHSEN BENİMLE VEYA ÇALIŞMA ARKADAŞLARIMIZLA GÖRÜŞMEMİŞ, TARTIŞMAMIŞTIR. HALBUKİ KUR’AN HERKESLE TARTIŞILMASINI İSTER. BU HEYETE NEDEN BİZİ DAHİL ETMEMİŞLERDİR? SÜLEYMAN KARAGÜLLE VE ÇALIŞMA ARKADAŞLARI RAPORLARIMIZDA YER ALIYOR DA HEYETTE NİYE YOK/LAR DEMEDİNİZ? PERDE ARKASI ÇALIŞMALARIN NECVA OLDUĞUNU NEDEN HATIRLAYAMADINIZ? ON YEDİ SENE RAPORLARINIZI BİZDEN GİZLEDİNİZ. ÖBÜR ARKADAŞLAR DA MAALESEF HÂLÂ GİZLİYORLAR.

 

c) İkinci merhalede seçilen üç kişilik bir kurul, bu raporlara dayanarak müşterek bir rapor hazırlayacak ve kendilerinden bu raporu isteyen makama arz edecektir. Üçüncü safhada teklif raporu yazılıp taktim edilecektir.

C) ÜÇ KİŞİLİK HEYETTEN BAHSEDİLİYOR. BUNLARIN İÇİNDE SABAHATTİN ZAİM, HAYRETTİN KARAMAN VE RUŞEN GEZİCİ’NİN OLMASI, ÇOK İSTEDİĞİM BİR ŞEYDİR. BİZE “ADİL DÜZEN”İ ÖNEREN BİR RAPOR DA GELMELİDİR. SUNUN DA ONLARLA KARŞILAŞTIRALIM.

 

III- Hazırlanan Adil Düzende Görülen Başlıca Aksaklıklar Şunlardır

 

1- Modeli hazırlayanların bu güne kadar İslam Dünya’sında bu sahada yapılmış yayınları, geliştirilen fikirleri, üzerinde anlaşmaya varılan konuları ve bunlarla ilgili kaynakları tam olarak incelemediği anlaşılmaktadır. Hazırlanan model, Türkiye için hazırlanmakla beraber bütün İslam Dünyası devletleri ve Ümmeti için hazırlandığına ve hatta Bişkek’te bir akademik müessese ve fakülte kurulmak istendiğine göre, İslam Dünyasında yüzlerce ilim adaminin yaptığı çalışmaları ihmal ederek dünyadan ayrı tek başına bir çalışma yapılması, hem ilmi metod olarak, hem de İslam Dünyası’nı (Türkiye dahil) ikna etmek ve hazırlanan modelin ilmiliği hususunda tatmin etmek açısından eksiktir. Yani modelin hazırlayıcıları bugüne kadar yapılan İslam ekonomisi ile ilgili bibliyografik kaynakları ihmal etmişlerdir.

1) İSLÂMİYET BİR “DİN” OLARAK ELE ALINDIĞINDA, İCMA İLE SABİT OLAN DELİL DÖRT TANEDİR. BUNLAR DA KİTAP, SÜNNET, İCMA VE KIYASTIR. BUNLARIN İLK ÖRNEK UYGULAMASI DA BİRİNCİ, İKİNCİ, ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ ASIRLARDA TAMAMLANMIŞTIR. ONDAN SONRAKİ BİN SENE BOYUNCA İÇTİHAT YASAKLANMIŞ VE KEYFİ TEŞRİ DÖNEMİ BAŞLAMIŞTIR. BİZ BU İLK DÖRT ASRI TEMEL OLARAK ELE ALDIK VE TETKİK ETTİK. BUGÜNKÜ İSLÂM ÂLEMİ BUNLARI DELİL OLARAK DEĞİL, MALUMAT OLARAK ELE ALMIŞTIR. GÜNÜMÜZÜ İSE BUGÜNKÜ BATI İLİMLERİ İLE ELE ALDIK. İLMÎ DELİLLERİ DE TAMAMEN ELE ALDIK. İLMÎ VE İSLÂMÎ OLMAYANLARLA BİZ VAKİT KAYBETMEDİK. AMA EKSİKLERİMİZİ SİZ TAMAMLAYABİLİRDİNİZ. NEDEN TAMAMLAMADINIZ?

 

2- Aynı ihmal, siyasi, dini, ilmi vs. düzen şeklindeki İslam toplum düzeninin muhtelif yönleri ile ilgili sahalarda da görüldüğü için, bu konularla ilgili akademisyenlerin raporlarında belirtildiği gibi, mütearife haline gelmiş konularda dahi, metod, tutum, bakış ve muhteva hatalarına düşüldüğü görülmüştür.

2- A) METOT OLARAK BİZ USÛLÜ FIKHI ALDIK VE BATI’NIN MÜSPET İLİM METODOLOJİSİNDEN YARARLANDIK. BUNU YAPARKEN HATAMIZIN NE OLDUĞUNU HÂLÂ MERAK EDİYORUZ. SİYASİ PARTİ SONUÇLARI HALKA TAKDİM EDER, USUL VE DELİLLERİ HALKA ANLATMAZ. ONU ANCAK SİZ BİZİMLE TARTIŞIRSINIZ. HATALARIMIZI DÜZELTİR, EKSİĞİMİZİ TAMAMLARSINIZ. NECVA YAPMAZSINIZ. BİZ FELSEFE YAPMIYORUZ. BİZ “ADİL DÜZEN” VEYA “ADİL EKONOMİK DÜZEN” DİYEREK, ÇAĞIMIZIN SORUNLARINA ÇARE VE ÇÖZÜMLER ÜRETİYORUZ. SİZ NE YAPIYORSUNUZ?!.

 

b) İktisadi konularda bir dünya görüşünü ifade eden modelin genel ve makro seviyedeki prensiplerini ortaya koymak yerine bir modelde yer almaması gereken teferruata ve spesifik konulara dalınmıştır. Modelin bütünlüğü kaybolmuştur.

B) SİYASİLER HALKA MODEL ANLATMAZ, HALKA SORUNLARIN NASIL ÇÖZÜLECEĞİNİ ANLATIRLAR. MODELE GÖRE SORUNLARINI ÇÖZERLER AMA HALKA ÇÖZÜMLERİ GÖTÜRÜRLER. HATTÂ BÜTÜN ÇÖZÜMLERİ BİLE GÖTÜRMEZLER. HALK ANCAK SPESİFİK KONULARDAN ANLAR. TÜRKİYE’DE, BELKİ DE DÜNYADA BİR İLK OLMAK ÜZERE, BİR SİYASİ GÖRÜŞÜN UZANTISI BUGÜN ANAYASA EKSERİYETİ İLE İKTİDAR EDİLMİŞTİR. SÜREKLİ OLARAK BİZİMLE AKEVLER’DE TARTIŞMANIZ GEREKİRDİ. BARİKAYI HAKİKAT MÜSADEMEYİ EFKÂRDAN ORTAYA ÇIKAR. BUNUN İÇİN GÖRÜŞMEMİZ VE TARTIŞMAMIZ GEREKİYORDU. BİZİMLE GÖRÜŞÜP TARTIŞMALARIMIZA KATILSAYDINIZ, SİZİNLE ANLAŞABİLİRDİK.

 

3- Modelin dayandırıldığı bazı fikirler bir takım, mücerret ve spekülatif varsayımlara dayandırılmıştır. Bu fikirler ne teorik, ne uygulamalı, ne seküler, ne şer’i, ne de ekonometrik hesabi delillere dayandırılmamıştır.

3- BİZİM DELİLİMİZ, İSLÂM’IN DAYANDIĞI USÛLÜ FIKIHTIR; BATI’NIN DAYANDIĞI MATEMATİKLE DOĞRULANMIŞ DENEYLERDİR. HER MADDEYİ DELİLLENDİREREK TARTIŞMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ. MUHTEREM NECMETTİN ERBAKAN KENDİSİ BUNLARI DİNLEDİ VE ANLADI, KATKIDA BULUNDU. AMA SİYASİ PROGRAMLARDA BUNLAR YER ALMAZ.

 

4- Sanki dünyada İslam toplumu ilk defa kuruluyor. İslam dini vaz ediliyormuş gibi bunda mücerret bir model geliştirilmeye çalışılmıştır. Sanki 15 asırlık İslam’ın ve en yakın Osmanlı İslam Devleti’nin tarihinde bu konulardan hiçbiri ile ilgili hükümler yer almamış gibi davranılmıştır.

4- BİRİNCİ KUR’AN UYGARLIĞI İLK DÖRT YÜZ SENEDE OLUŞTURULDU. BİZ ONA DAYANIYORUZ. SONRA BEŞ YÜZ SENE UYGULANDI VE GELİŞTİ. SON BEŞ YÜZ SENEDE İSE ÇÖKTÜ. OSMANLILARIN İSLÂMÎ İLİMLERE PEK BİR KATKILARI YOKTUR. AMA TASNİF ETTİKLERİ KİTAPLAR ÇOK SİSTEMATİKTİR VE SON DERECE ÖĞRETİCİDİR. BİZ İLK DÖRT ASRI OSMANLILARIN TELİFLERİNDEN ÖĞRENDİK. MEDRESEDE OKUNAN KİTAPLARDAN İSLÂMÎ İLİMLERİ TETKİK ETTİK. TECVİT, SARF, NAHİV, MEANİ, MANTIK, USÛLÜ FIKIH (MİR’AT), HADİS (TAC), TEFSİR (RAZİ), FIKIH (HİDAYE), MUKADDİME (İBNİ HALDUN) VE MARİFETNAME (ERZURUMLU İBRAHİM HAKKI) ESERLERİNİ TETKİK ETTİK. BİZANSLILARIN ETKİSİ İLE OLUŞMUŞ OSMANLI KANUNNAMELERİYLE, BATI’DAN ANLAMADAN TERCÜME EDİLEN MEDENİ, BORÇLAR, CEZA MUHAKEMELERİ KANUNLARINI OKUDUK. BUNLARI SİYASİLER OKUYAMAZDI. ONLARIN İŞİ İLİM DEĞİL, SİYASETTİ. SİYASİLERİN İŞİ ÂLİMLERİN DEDİKLERİNİ ANLAMAK VE SÖYLEDİKLERİNİN İLMÎ OLUP OLMADIĞINI TAKDİR ETMEKTİR.

 

5- Modelin uygulamasında, sanki Türk milletini ve Türk devletini sosyo-ekonomik, sosyo-politik ve hukuki organlarıyla, örf ve adetleriyle ilgili bütün olarak bir başka mekana kaldıracak ve burada sıfırdan başlayan yeni bir toplum kuracakmışız gibi bir yaklaşım ve anlayış içinde modelin geliştirilmesine çalışılmıştır.

5- AKEVLER ŞU İLKEYE DAYANIR: TÜRKİYE CUMHURİYETİ KANUNLARINA UYULACAKTIR. ŞERİATA DA UYULACAKTIR. BUNDAN DOLAYI KOOPERATİFE YAPTIKLARI SALDIRILARDA BAŞARILI OLAMAMIŞLARDIR. AKEVLER KOOPERATİFİ’NİN HİÇ BİR KURUCUSU VEYA ÜYESİ HİÇ BİR CEZAİ MAHKUMİYET GİYMEMİŞTİR. AYRICA KOOPERATİF HÂLÂ DEVAM EDİYOR...

 

6- Toplum düzenindeki sosyolojik yapı, bu yapıdaki devamlılık fikri, zaman ve mekan bağlantıları hiç dikkate alınmamıştır.

6- AKEVLER UYGULAMASI BASİT BİR ORTAKLIKLA BAŞLAMIŞTIR. MEVCUT KANUNLARA UYMAK ŞARTI İLE ŞERİATIN UYGULANABİLİR OLUP OLMADIĞI DENENMİŞTİR. BAŞARILI SONUCA VARILMIŞTIR. HİÇBİR ŞEY ÂNİ OLMAZ. ELBETTE GEÇİŞ DÖNEMLERİ OLACAKTIR. ANCAK PROGRAM GEÇİŞLER ÜZERİNE KURULMAZ. GEÇİŞ UYGULAMA PROJELERİNDE ORTAYA ÇIKAR. NİTEKİM 1974’TE HALK PARTİSİ İLE ORTAK KOALİSYON OLDU, BİR SORUN YAŞADIK MI? KIBRIS’IN BİR KISMINI ALACAK KADAR UYUMLU ÇALIŞTIK. O DÖNEMDE HİÇBİR SOSYAL VE EKONOMİK OLAY OLMAMIŞTIR. AYNI UYUMU REFAHYOL HÜKÜMETİ’NDE YAŞADIK. BUGÜNKÜ AK PARTİ MİLLÎ GÖRÜŞ GÖMLEĞİNİ ÇIKARSA DA, SONUÇ OLARAK BİZİM EKOLÜMÜZDEN YETİŞTİ. TÜRK HALKI İLE SAĞLANAN DİYALOG SAYESİNDE YÜZDE ELLİLERİ BULAN OYLA İKTİDAR OLMUŞTUR. BİZ ÖNCE GÖREVİMİZ OLAN YENİ DÜZENİN NE OLACAĞINI VE İSTEDİKLERİMİZİ NASIL YAPACAĞIMIZI ANLATTIK. İKTİDAR OLDUĞUMUZ ZAMAN NASIL YAPACAĞIMIZI ORTAYA KOYUYORDUK. NE VAR Kİ SİZİN RAPORLARINIZ YÜZÜNDEN SİYASİLER AKEVLER’LE İLGİYİ KESTİLER. ŞİMDİ HER ALANDA BOCALAYIP DURUYORLAR. AK PARTİ’Yİ SAVUNAN VARSA, BUYURSUN TARTIŞALIM DA TÖVBE EDELİM. HIZLI TRENİ ANKARA-İSTANBUL GÜZERGAHI AÇILIRKEN SABOTE ETTİLER. SONRA KENDİLERİ YANİ SÖMÜRÜ SERMAYESİ İHALE ALINCA ÇALIŞMAYA BAŞLADI.

 

7- a) İktisadi modelin iktisadi hayatın tedarik, üretim, pazarlama, satış, tüketim, bölüşüm gibi çeşitli safhalarına hakim olan temel prensip açıklık kazanmamıştır. Piyasa mekanizmasını ve pazar ekonomisini prensip olarak esas alan, Müslüman insan modeline dayalı ferdi hürriyet ile merkezi planlamaya dayalı dirije/güdümlü bir ekonomi modeli arasında metebellir olmayan bir yapı geliştirilmiştir.

7- A) HER ŞEYDEN ÖNCE MUHTEREM SABAHATTİN ZAİM, BİR GERÇEĞİ BİR TÜRLÜ KABUL ETMEMİŞTİR. İSLÂM DEVLETİ MÜSLÜMAN HALKIN OTURDUĞU DEVLET DEĞİLDİR. LAİK DEVLETTİR. MÜSLÜMANLARIN DA LAİKLİKTEN YARARLANARAK RAHATLIKLA YAŞADIKLARI, HER DİNDEN AHLAKSIZ, HAİN VE CANİLERİN DE YAŞADIĞI BİR DEVLETTİR. HERKES HALİS MÜSLÜMAN OLSAYDI DEVLETE GEREK KALMAZDI. İSLÂM DEVLET MODELİNDE VE EKONOMİ MODELİNDE BİZE NE SORDULAR DA CEVAP VERMEDİK? 1973 SEÇİMLERİNDE İZMİR’DE BİR VESİLEYLE MİLLÎ GÖRÜŞÜ KENDİSİNE İZAH ETTİĞİM ZAMAN; ‘İNSAN KENDİSİNİ CENNETTE SANIYOR’ DEMİŞTİ. HER SORUYA NET CEVAP VERİLMİŞTİR. ASLA BİZE DOĞRUDAN HERHANGİ BİR TENKİT YÖNELTİLEMEDİ. TEDARİK, VERİLEN FAİZSİZ KREDİ İLE YAPILACAKTIR. ÜRETİM, ORTAKLIK SİSTEMİ İLE YAPILACAKTIR. PAZARLAMA, SERMAYE VERGİSİ SİSTEMİ NEDENİYLE TEKEL OLUŞTURMAYAN SERBEST REKABET İÇİNDE TÜCCARLAR TARAFINDAN YAPILACAKTIR. SATIŞ, MAĞAZALARDA SİPARİŞ VEYA KONSİNYE SİSTEMİ İLE YAPILACAKTIR. HALKA SİPARİŞ KREDİLERİ VERİLECEKTİR. FAİZSİZ VE İCRASIZ OLACAKTIR. TÜKETİM MASRAFLARI, AİLE İÇİNDE ERKEK TARAFINDAN TEDARİK EDİLECEKTİR. VAKIFLARDAN OLUŞAN İŞLETMELER ORTAK İŞLERİ BEDELSİZ YAPACAKLARDIR. BÖLÜŞÜM, İŞÇİYE VERİLEN FAİZSİZ KREDİ İLE SAĞLANAN GÜÇ İLE SERBEST ÜCRET İLKESİYLE YAPILACAKTIR. İSLÂM EKONOMİSİ MÜSLÜMAN İNSAN MODELİNİ ESAS ALMAZ. BU SEBEPLEDİR Kİ SİSTEM KAVRANAMAMIŞTIR. BAŞKA VARSAYIMLARA GÖRE BİR SİSTEMİ GELİŞTİREBİLİRSİNİZ AMA BİZİM VARSAYIMLARIMIZA DIŞARDAN VARSAYIM SOKAMAZSINIZ. BİZİM EKONOMİMİZ MERKEZİ DEĞİLDİR. BUCAK, İL, ÜLKE VE İNSANLIK ÇEVRELERİ VARDIR. HEPSİNİN AYRI AYRI PARALARI VARDIR. BİZ FIKIHTAN BU AYRI DÖRT PARA ÇEŞİDİNİ KEŞFETTİĞİMİZ İÇİN DÖRT ÇEŞİT HESAP AÇTIRDIK. AMA BUNUN FONKSİYONLARINI ANCAK ÇOK SONRALARI YAŞADIKÇA KAVRADIK. BİZ DİYORUZ Kİ, BİZİM VAR SAYIMLARIMIZ KUR’AN’A DAYANMAKTADIR. DOLAYISIYLA İLERİDEKİ PROBLEMLERİ ÇÖZERİZ. PROBLEM SORULUNCA ÇÖZÜLÜR.

 

b) Bu karışıklık, buğday ambarları, fiyat tesbit mekanizmaları vs. gibi lüzumsuz birçok teferruatın modele ithal edilmesinden kaynaklanmaktadır. Halbuki modele esas prensiplerin belirtilmesi, uygulamanın tatbikata bırakılması gerekirdi.

B) BUGÜN DEVLETİN BUĞDAY SİLOLARI YOK MU? SONBAHARDA MAHSULÜNÜ TARLASINDAN ALAN KÖYLÜ, YOK PAHASINA BUĞDAYINI TÜCCARA SATMAKTADIR. DEVLET TÜCCARIN MALINI SAKLAMAKTADIR. BİZ DİYORUZ Kİ, HALK BUĞDAYINI OFİSE TESLİM ETSİN, “BUĞDAY BELGESİ” ALSIN. BU BELGE HAMİLİNE OLSUN. HALK BUĞDAY BELGESİNİ TÜCCARA SATSIN. AMA SATTIĞI ZAMAN İSTEDİĞİ FİYATLA SATSIN. BURADA ANLAŞILMAYAN NEDİR? DOĞRUSU ANLAMAKTA ZORLUK ÇEKİYORUZ. FİYAT MEKANİZMASI DA ÇOK BASİTTİR: BORSA KASASINDA BUĞDAY SENEDİ ÇOK İSE, PARA AZ İSE, SENET UCUZ OLUR. BUĞDAY SENEDİ AZ İSE, PARA ÇOK İSE, BUĞDAY SENEDİ PAHALI OLUR. YAPTIĞIMIZ YENİLİK NEDİR? PAZARDA BUĞDAY STOKLARI YERİNE, KASADA BUĞDAY SENETLERİ STOKU OLACAKTIR.

SENETLER DE FAİZSİZ KREDİLENDİRİLDİĞİ İÇİN PİYASA ŞEFFAFLAŞTIRILACAKTIR. EKONOMİNİN TEMELİ FİYAT VE ÜCRET MEKANİZMASIDIR. BUNU ARZ VE TALEP KANUNLARINA GÖRE ÇÖZERSENİZ ÇÖZMÜŞ OLURSUNUZ. BU SEBEPLEDİR Kİ NE KAPİTALİZM NE SOSYALİZM ARZ VE TALEP KANUNLARINA GÖRE SORUNU ÇÖZMÜYOR.

BİZ BUNA KARŞI ALTERNATİF GELİŞTİRİYORUZ. YANİ KUR’AN’I GETİRİYORUZ. BUNU DA SÖYLEMEZSEK, O ZAMAN NEYİ KONUŞACAĞIZ. BİZ DİĞERLERİ GİBİ DANIŞIKLI DÖVÜŞ YAPMIYORUZ DİYE, SİZE GÖRE BİZ GEREKSİZ İŞ Mİ YAPIYORUZ?

 

8- İslam İktisadı modeli, prensip itibariyle piyasa ekonomisi esasını benimser. Fakat kapitalist sistemin iktisadi adam tipi yerine müslüman insan modelini ikame eder. Devletin fonksiyonu bir yandan bu insanın yetişme zeminini hazırlamak, bir yandan da piyasada rekabet olmasını bozacak engelleri izale etmektir:

8- YÖNETİMİN İŞİ GÜVENLİĞİ SAĞLAMAKTIR. YÖNETİM EKONOMİYE, İLME VE DİNE KARIŞMAZ. DEVLET (HÜKÜMET) EĞİTİMLE MEŞGUL OLMAZ. DEVLET YALNIZ EKONOMİDE LİBERALLİĞİ DEĞİL, GÜVENLİK DIŞINDA HER YERDE SERBEST REKABETİ ESAS ALIR. İSLÂM EKONOMİSİ ASLA MÜSLÜMAN TİPİ İNSAN EKONOMİSİNE DAYANMAZ. İSLÂM EKONOMİSİ TEKELDEN KORUNMUŞ PİYASA EKONOMİSİNE DAYANIR.

 

Modelin metodolojisi açısından Almanya’daki sosyal piyasa ekonomisi modelinden esinlenilebilir. O modelde devletin fonksiyonu piyasa rekabet prensiplerini mevzuat ile korumaktan ibaret olarak vazedilmiştir.

EVET, ALMAN EKONOMİK MODELİ, İSLÂM EKONOMİSİ MODELİNİN HESAPLADIĞI İLKELERİ BENİMSEMİŞTİR. TEKELDEN KORUNMUŞ LİBERAL EKONOMİDİR.

FARKI NEDİR?

ONLAR BUNUN NASIL YAPILACAĞINI BİLMİYORLAR. ALLAH İSE BİLİYOR. GELİŞMİŞ VE TEKELDEN KORUNMUŞ PİYASA EKONOMİSİ NASIL OLUŞACAKTIR?

 

a) Piyasada fiyatların rekabetle teessüsüne imkan hazırlamak,

A) FAİZSİZ KREDİ VERİLEREK SÖMÜRÜYE SON VERİLECEKTİR.

b) Fiyatlarda ve para değerinde istikrarı sağlamak,

B) SERMAYE VERGİSİ KONARAK TEKELLEŞME ÖNLENECEKTİR.

c) Açık piyasa prensibini korumak,

C) SERBEST REKABETLE DENGE KURULAMAYAN SAHALARDA (MESELA YOLLAR) VAKIFLAR KURULARAK VAKIF HİZMETLERİNDE SERBEST REKABET SAĞLANACAKTIR.

d) Özel mülkiyet hakkını korumak,

D) AİDATSIZ GENEL SİGORTA VE ÇALIŞMA KREDİSİ İLE ÇALIŞAMAYAN İŞÇİLER EŞİT HÂLE GETİRİLECEK VE EMSALSİZ BİR DENGE SAĞLANACAKTIR.

 

A- Anayasal Prensipler:

a) Piyasada fiyatların rekabetle teessüsüne imkan hazırlamak

A) NASIL HAZIRLAYACAK?

b) Fiyatlarda ve para değerinde istikrarı sağlamak

B) NASIL SAĞLAYACAK?

c) Açık piyasa prensibini korumak

C) NASIL KORUYACAK?

d) Özel mülkiyet hakkını korumak,

D) NASIL KORUYACAK?

e) Akit hürriyetini korumak,

E) NASIL KORUYACAK?

f) İktisadi siyasette devamlılığı sağlamak,

F) NASIL SAĞLAYACAK?

 

B- Mevzuatla ilgili prensipler:

a) Piyasada rekabeti sağlayan düzenleyici tedbirleri almak,

A) NASIL ALACAK?

b) Tekellerin oluşmasını engellemek, oluşmuş tekelleri menetmek,  

B) TEKELLERİN OLUŞMASI NASIL ENGELLENECEK?

c) Gelirin yeniden dağılımında adalet temin etmek,

C) GELİR ADALETLİ BİR ŞEKİLDE NASIL DAĞITILACAK?

d) Piyasayı bozan dış tesirleri izale etmek,

D) DIŞ TESİRLER NASIL İZALE EDİLECEK?

e) Arz ve talebin işleyişini bozan müdahaleleri bertaraf etmek,

E) DENGE NASIL KORUNACAK?

 

C- Hükümet Politikası İle İlgili Prensipler:

C- HÜKÜMETİN YAPACAĞI DENMESİ GEREKİR.

a) Menfaat guruplarının tesir ve nüfuzunu sınırlamak,

A) GURUPLARA TESİR ETMEK MÜDAHALE DEĞİL Mİ? KARMA EKONOMİ.

b) Belli noktalarda müdahale siyaseti yerine düzenin devamı siyasetini hakim kılmak gibi,

B) MÜDAHALE YERİNE DÜZENİN DEVAMINI SAĞLAMAK NE DEMEKTİR? NASIL OLACAK?

 

Geliştirilecek İslami modelde bu kabil makro prensipler üzerinde durulmalıdır. Belirli tercihler ortaya konulmalıdır. Bunların dışında tüketicinin, satıcının, üreticinin davranışı ile ilgili mikro ve rekabet modelinin işlemesini engelleyecek makro müdahelelere yer verilmemelidir.

İSLÂMİ DÜZENİN DELİLİ DÖRTTÜR: KİTAP, SÜNNET, İCMA VE KIYAS. BUNUN YANINDA KİTABA MESALİH, SÜNNETE İSTİSHAB, İCMAA ÖRF, KIYASA İSTİHSAN TARTIŞMALI OLARAK EKLENMİŞTİR. BUNLARA DAYANARAK VARSAYIMLAR KONMAZ. ÖNCE BUNLARA DAYANARAK SORUNLAR ÇÖZÜLÜR. SONRA BUNLARA DAYANARAK VARSAYIMLAR ÜRETİLİR. VARSAYIMLARA DAYANARAK TÜM SORUNLARIN ÇÖZÜMÜNE GİDİLİR. SONRA DA HİKMETLE BU SİSTEMİN YARARLARI AÇIKLANIR. BU BATI’NIN MÜSBET İLİM SİSTEMİDİR. BUNU İLK ORTAYA KOYAN FIKIHÇILARDIR. BATI BUNU SANAYİDE UYGULAMIŞTIR. SOSYAL İLİMLERDE DE UYGULANMALIDIR. BATI SOSYAL İLİMLERDE UYGULAYAMAMIŞTIR. BİZ İSE MÜSBET İLİM USULÜNÜ SEÇTİK. ÇÜNKÜ İSLÂMİYET BUNA DAYANIR. FİKİR ADAMLARI TEORİLER ÜRETİP FELSEFE YAPABİLİRLER. BİZ MÜHENDİSİZ, DOKTORUZ, ASKERİZ, HUKUKÇUYUZ. TEORİ ÜRETMİYORUZ, PROJE YAPIYORUZ, FELSEFE YAPMIYORUZ. PROJE YAPIYOR VE UYGULUYORUZ. EVET, BİZ BUNLARI YAPARKEN İSLÂM’DAN DA YARARLANIYORUZ. AMA BİZ PAPAZLIK YAPIP İSLÂM ADINA KONUŞMUYORUZ. LÂİK DÜZENDEN BAHSEDİYORUZ. İSLÂM DÜZENİNDEN BAHSEDİYORUZ, İSLÂM DİNİNDEN DEĞİL. ANAYASAMIZ İSLÂM DÜZENİNİN DEĞİL, İSLÂMİ HİSSİYATIN İSTİSMAR EDİLİP KÖTÜYE KULLANILMASINI YASAKLAMIŞTIR. BU YANLIŞ ANLAŞILMASIN DİYE PARTİ OLARAK İSLÂM KELİMESİNİ KULLANMIYORUZ.

 

9) Modelde vergi vb. çeşitli politikalar ile ilgili lüzumsuz teferruata dalınmıştır, Halbuki Adil Düzen’de vergide adalet prensibi ile yetinmek, teferruatı modelde değil, uygulamada düzenlemek cihetine gidilmelidir.

9) KUR’AN KIYAMETE KADAR DEĞİŞMEZ HÜKÜMLERİ İFADE EDER. KUR’AN DEVLETİ VERGİ ALIP KAMU GÖREVLERİNİ YAPAN BİR ŞİRKET OLARAK GÖRÜR. HÜKÜMETLERİN VERGİ ÜZERİNDE OYNAMA HAKLARI YOKTUR. BUGÜN VERGİDEKİ KANUNİLİK İLKESİ BUDUR. BİZİM KUR’AN’DAN ÖĞRENİP KABUL ETTİĞİMİZ İLKE ŞUDUR. KAMUDA HİZMET EDEN PERSONELİN YÜZDESİ %20 OLMALIDIR. MİLLÎ HÂSILANIN BEŞTE BİRİ DE KAMU GELİRİ OLMALIDIR. SÜNNETLE SABİT OLANLAR ZAMANLA DEĞİŞEBİLİR. AMA ÂYETLE SABİT OLANLAR ZAMANLA DEĞİŞMEZ. VERGİ TARH ETMEDE YÖNETİCİLERE YETKİ VERİLMEMİŞTİR. MALLARINDAN AHZET DENMİŞTİR. MARİFEDİR, İLK DEFA MARİFEDİR. HARFİ TARİFLE MARİFEDİR. MİN İLE MARİFEDİR. “VERGİDE ADALET” GİBİ YUVARLAK LAFLAR NE İŞE YARAYACAKTIR? BİZ İSE KAMUDA ÇALIŞANLARIN NİSBETİ VERGİ NİSBETİDİR DİYORUZ. BU İLKE ANAYASAL İLKEDİR, DEĞİŞMEZ İLKEDİR. BU NİSBETİ REJİMLER BELİRLER. KAZAEN MEŞRUDUR. DİNEN İSE BU SANAYİDE BEŞTE BİRDİR, TARIMDA ONDA BİRDİR.

 

10) Uygulanabilirlik Açısından Bakıldığında

a) Bu modelin uygulanabilirliği şüphelidir. Çünkü iktidara gelecek bir partiye bu modeli uygulayabilecek bir intibak sürecine imkan vermemektedir. Parti iktidara geldiği anda, mevcut insan, müessese ve anayasa içinde tedricen tekamül prensibinin uygulanmasına imkan vermeyecek kadar sert ve radikal hükümlerle karşılaşacaktır. Üstelik bunlar İslam’ın normatif prensiplerinin ve nassların icabı da değildir.

A) İSLÂM DÜZENİNDE EKSERİYET SİSTEMİ YOKTUR. ONLARA GÖRE PARTİ EKSERİYETLE İKTİDARA GELECEK, ANAYASAYI DEĞİŞTİRECEK VE ÜLKE DÜZELECEK! BÖYLE BİR ŞEY YOKTUR. BİZE GÖRE ANAYASA MİLLÎ MUTABAKATLA OLUŞUR. BİZ AKEVLER’İ, SİZ OSMANLILARI, ÖBÜRLERİ KAPİTALİZMİ, DİĞERLERİ SOSYALİZMİ, ÜÇÜNCÜLER FAŞİZMİ GETİRİR. TARTIŞIRIZ. MÜSBET İLMİ HAKEM YAPARIZ. NEREDE UZLAŞIRSAK ONU ANAYASA YAPARIZ. ANLAŞAMADIĞIMIZ YERLERDE HAKEMLERE GİDERİZ. HAKEMLERİN KARARLARINA UYARIZ. HAKEMLERİN KARARLARINA KARŞI DA DAVA AÇMA HAKKIMIZ HER ZAMAN MAHFUZ OLACAKTIR. BİZ HAKİM DEĞİL TARAFIZ. EĞER BİZ GETİREMEZSEK BAŞKALARI GETİRİP DAYATIRLAR.

 

b) Türkiye için hazırlanan bu model, diğer Türk Cumhuriyetleri için hiç kabil-i tatbik olmayabilir.

B) İSLÂMİYET’TE İÇTİHAT VARDIR, İCMA VARDIR. İCMALAR BİRLİĞİ SAĞLAR, İÇTİHATLAR İSE HÜRRİYET VE BAĞIMSIZLIĞI SAĞLAR. İCMALAR İÇTİHATLARA DAYANIR. YANİ HERKES AYRI AYRI İÇTİHAT YAPAR. VARDIKLARI AYNI SONUÇ İCMADIR. BİZ DİĞER DEVLETLERE BİZİM ADİL DÜZEN’İ KABUL EDİN DEMEDİK. KENDİNİZ İÇTİHAT YAPIN VE KENDİ İCMALARINIZI OLUŞTURUN DEDİK. BİZ YALNIZ İSLÂM ÂLEMİNE HİTAP ETMEDİK. GEREK AVRUPA’DA GEREK ASYA’DA İLİM ADAMLARI İLE TARTIŞTIK. DİKKAT EDİLSİN, “İLİM ADAMLARI İLE TARTIŞTIK” DİYORUZ. SİYASİ ADAMLARLA İŞBİRLİĞİNE GİRİŞMEDİK. EVET, ORTA ASYA CUMHURİYETLERİNE GİTTİK. AMA İLİM ADAMLARINA GİTTİK. SİYASET ADAMLARINA DA AVRASYA VAKFI ÖNERİSİ İLE GİTTİK. BİZ REJİM İHRAÇ ETMİYORUZ, İNSANLIĞI İÇTİHAT VE İCMALARA DAVET EDİYORUZ.

 

c) Sonuç olarak bu modelin ihracından vazgeçilmelidir. Çünkü doğruluğu ve uygulanabilirliği müsellem değildir.

C) İNSANLAR “SANAYİ DÖNEMİ”NE GEÇERKEN, “TARIM DÖNEMİ HUKUKU”NDAN VAZGEÇİP “SANAYİ DÖNEMİ HUKUKU”NU GETİRMELİDİRLER. BUGÜN İSTER BATI İSTER DOĞU HUKUK SİSTEMLERİ OLSUN, HEPSİ TARIM DÖNEMİ HUKUK SİSTEMLERİDİR. BİZ HERKESE SADECE ANLATIYORUZ. ONLARA İHRAÇ ETMEK VE DAYATMAK İÇİN DEĞİL, BİZİM ÇALIŞMALARINIZA KATKILARI OLSUN, EKSİĞİMİZİ TAMAMLAYALIM DİYE BUNU YAPIYORUZ. BİZ SİLAH ZORU İLE İHRAÇ ETMİYORUZ. DAVET YOLUYLA TEBLİĞ YAPIYORUZ. BUNU DA KUR’AN EMRETTİĞİ İÇİN YAPIYORUZ. BİZ ONLARA ÖNERİLER GÖTÜRDÜK, TARTIŞTIK. BİZ BU ÇALIŞMALARIMIZDAN HEP YARARLANDIK. “ADİL DÜZEN” İŞTE BÖYLE OLUŞTU.

 

d) Parti tarafından resmen kabul edilen bir program olarak benimsenmesi doğru değildir.

Parti tarafından bu model, daha geniş bir akademik mahfilin incelemesine sunulmalıdır. Bu 12 üye ile sınırlanmamalıdır.

D) YANİ, ONLARA GÖRE PARTİ PROGRAMSIZ OLMALIDIR. TÜRKİYE SERMAYE SÖMÜRÜSÜNE ALAN OLMAYA DEVAM ETMELİDİR. SİZ PROGRAMINIZI HAZIRLAYIP KURSANIZA, NE DURUYORSUNUZ?

BİZ SİZİ “ADİL DÜZEN”E KATKI YAPINIZ DİYE DAVET EDİYORUZ. SİZ İSE BİZİ SÖMÜRÜYE YEM OLMAYA DAVET EDİYORSUNUZ. BİZ GEÇMİŞTEKİ PARTİLERİ KURMASAYDIK, BUGÜN AK PARTİ OLUR MUYDU? BİZ “ADİL DÜZEN”İ ORTAYA KOYMASAYDIK BUGÜN FETHULLAH GÜLEN OLUR MUYDU? “ADİL DÜZEN” SAYESİNDE MİLLÎ GÖRÜŞ BİRİNCİ PARTİ OLDU. “ADİL DÜZEN” SAYESİNDE AK PARTİ ANAYASA EKSERİYETİNİ ALDI. BİZİM DIŞIMIZDA NİCE NİCE PARTİLER KURULDU. ŞİMDİ O PARTİLER NEREDELER?

BİZ İLMÎ ÇALIŞMALAR YAPIYORUZ. ÇALIŞMALARIMIZI TÜM İLİM ADAMLARINA SUNDUK. BİZE ALTERNATİF ÇIKARMALARINI VEYA BİZE KATKIDA BULUNMALARINI BEKLİYORUZ. SİYASİLERLE VE KAPİTALİSTLERLE DE TARTIŞMAYA, DOLAYISIYLA ONLARDAN DA YARARLANMAYA HAZIRIZ.

AMA BİZİMLE TARTIŞAMAZSINIZ, ÇÜNKÜ BİZ 2 KERE 2’NİN 4 ETTİĞİNİN İLK KÂŞİFİYİZ. ONLAR ONU NASIL 5 YAPACAKLAR? TEK İSTEDİKLERİ BİZ BIRAKALIM, SONRA ONLAR SAHİP ÇIKIP BİZE KARŞI KULLANSINLAR. SİZ DE ONLARA ÇANAK TUTUYORSUNUZ.

 

e) Yeni bir modelin geliştirilmesi veya bu modelin uygulanabilir hale getirilmesi için kısa ve uzun vadeli çalışmalara girişilmelidir.

E) BİZ BAŞKALARINA TAVSİYEDE BULUNMUYORUZ. BİZ SİZDEN VE BAŞKALARINDAN ÖNCE BAŞLADIK. GELİN SİZ DE KATILIN DİYORUZ. KİMSENİN ÇALIŞMALARINA ÇOMAK DA SOKMUYORUZ.

 

f) En yakın İslam devleti örneği Osmanlı Devleti’dir. Devlet yönetimi ve nizamı yönünden Osmanlı üzerinde sistematik çalışmalar (arşivde) yapılmasını organize etmek yararlı olur.

F) OSMANLILAR BATILILAŞMIŞLAR VE BÂTILLAŞMIŞLARDIR. BÂTIL ÜZERİNDE ÇALIŞMAK, ONLAR ARASINDA BOĞULUP GİTMEKTİR. BİZİM KAYNAĞIMIZ İKİDİR: İSLÂM’IN FIKIH DEVRİ VE BATI’NIN BUGÜN ULAŞTIĞI MÜSBET İLİM. SİZ TARİHİN BATAKLIKLARINDAN BİR ŞEY DEVŞİREBİLİRSENİZ, NE DURUYORSUNUZ, DEVŞİRİN. BUGÜN SADECE DEVLETİN VE HÜKÜMETİN, HATTÂ BELEDİYELERİ KAYNAKLARI SİZİN ELİNİZDE DEĞİLDİR, TÜM TARİKATLARIN VE NURCULARIN İMKANLARI SİZİN EMRİNİZDEDİR. BİZE SATAŞACAĞINIZA, BİZİ ÇALIŞMALARIMIZDAN VAZGEÇİRECEĞİNİZE, SİZ İŞTE O BİZE TAVSİYE ETTİKLERİNİZİ ELİNİZDEKİ DEVASA İMKÂNLARLA KENDİNİZ YAPINIZ.

BİZ AKEVLER’DE SİZİN DE KATKILARINIZLA BİR MODEL OLUŞTURDUK. MİLLÎ GÖRÜŞ BÜTÜN DÜNYAYA BUNU TEBLİĞ ETTİ. DÜNYA DEĞİŞTİ. TÜRKİYE’DE ANAYASA EKSERİYETİYLE MÜSLÜMANIZ DİYENLER İKTİDAR OLDULAR. ABD BİR MÜSLÜMANIN ÇOCUĞU OLAN ZENCİ HÜSEYİN BARCAK OBAMA’YI  BAŞKAN YAPTI.

BİZDEN DAHA NE BEKLİYORSUNUZ?

ŞİMDİ “ADİL DÜZEN”İ DERLİ TOPLU ORTAYA KOYMA ZAMANIDIR. BİZ AKEVLER OLARAK “ADİL DÜZENE GÖRE İNSANLIK ANAYASASI” ADIYLA ÇALIŞMA VE ARAŞTIRMALARIN SONUNDA METİN ARZ ETTİK. BİZİMLE ÇALIŞACAK YENİ BİR ERBAKAN BEKLİYORUZ Kİ, ÇALIŞMALARIMIZI VE MESAJIMIZI BÜTÜN DÜNYAYA TEBLİĞ ETSİN. UYGULAMA İSE HERKESE NASİP OLMAZ. BİZİ İLGİLENDİRMEZ. AMA SİZ DE BOŞ DURMAYIN, BİZİMLE UĞRAŞACAĞINIZA SİZ DE ALTERNATİF GELİŞTİRİN. “OSMANLILARA GÖRE İSLÂM ANAYASASI” DER, SİZ DE ORTAYA ÇIKABİLİRSİNİZ. AK PARTİLİLER DE UYGULAR. MİLLÎ GÖRÜŞÇÜLERİ BİZDEN AYIRDINIZ. ŞİMDİ NE HALDELER, SİZ DE BİLİYORSUNUZ.

BİZ AKEVLER OLARAK İZMİR’DEN SONRA İSTANBUL’DA DAHA GÜÇLÜ OLARAK HAZIRLANIYORUZ. SİYASİ YOLDAN DEĞİL, EKONOMİK YOLDAN SORUNLARI ÇÖZECEĞİZ. ÇAĞIMIZIN SORUNLARINI YENİ NESİL/LER ÇÖZECEKTİR.

 

g) Teknik çalışmalar teşvik edilmelidir. Mesela Haseki Enstitüsü tipinde bir merkez geliştirilebilir. Veya İlim Yayma’daki nüve takviye edilebilir.

G) BİZ İSTEDİK Kİ, AKEVLER ÇALIŞMALARINI ÜNİVERSİTELER ELE ALSIN. BİZ İLMÎ ÇALIŞIYORUZ DEMEK, SERMAYEYE ELEMAN YETİŞTİRMEYİ İLMÎ ÇALIŞMA KABUL ETMEK DEMEKTİR.

BİZ İSTEDİK Kİ, AKEVLER ÇALIŞMALARINI İLÂHİYATÇILAR ELE ALSINLAR. İZMİR AKEVLER SİTESİ’NDE KENDİLERİNE ÖZEL APARTMAN BLOKLARI AYIRDIK. KOOPERATİFLERİMİZDE EV SAHİBİ OLDULAR. AMA BUNUN KARŞILIĞINDA İŞLERİ BİZE SALDIRMAK OLDU. BİZ SABRETTİK. BUGÜN HÂLÂ MAHCUBİYET DUYMUYOR, BİZİM HAKSIZLIK ETTİĞİMİZE HAYRETTİN KARAMAN’I BİLE İNANDIRABİLİYORLAR. BİZ HAKEMLERİN KARARLARINA AÇIĞIZ. ONLAR DAVALARINI KAZANSINLAR. BİZİM OTURDUĞUMUZ EVLERİ BİLE ONLARA TESLİM EDERİZ. BİZ ONLARI O EVLERE ALDIRMAK İÇİN NE SIKINTILAR VE BASKILAR GÖRDÜK. AMA BİZ BÜTÜN YAPTIKLARIMIZI ALLAH İÇİN YAPTIK. DAVACI DEĞİLİZ. BİZ BİR KURUŞ ORTAKLIK MALINI ÜSTÜMÜZE GEÇİRMEDİK. ONLARIN ALACAKLARI VARSA KOOPERATİFTEN ALACAKLARI VARDIR. KOOPERATİFE MİLYON DOLARLARI KAZANDIRDIK. DURUYOR, HAKLARI VARSA HAKEMLERE GİDİP ALABİLİRLER.

BİZ İSTEDİK Kİ, SÜLEYMANCILAR BU ÇALIŞMALARIMIZI DEĞERLENDİRSİNLER. ANTALYA’DAN ŞEYHLERİNİ İZMİR AKEVLER’E GETİRDİLER VE GÖRÜŞÜNÜ SORDULAR. ‘GÜZEL AMA UZAK!’ DEDİ. BU SÖZ ÜZERİNE 400 ORTAK KOOPERATİFTEKİ ÜYELİKTEN AYRILDI!

BİZ İSTEDİK Kİ, NURCULAR ÇALIŞMALARIMIZI DEĞERLENDİRSİNLER. KISMEN DEĞERLENDİRDİLER. AMA BİZDEN AYRILDILAR.

MİLLÎ GÖRÜŞÇÜLER DEĞERLENDİRDİLER. AMA ONLARI DA SİZ VAZGEÇİRDİNİZ. MUHTEREM NECMETTİN ERBAKAN’I KENARA İTTİNİZ. ŞİMDİ DE O’NUN SIRTINA BİNEREK O’NA CAKA SATIYORSUNUZ. DEVAM EDİN BAKALIM, BÖYLE NEREYE KADAR?!.  

HASEKİ ENSTİTÜSÜ BİZİM ÇALIŞMALARIMIZI DEĞERLENDİREMEZ. NEDEN DEĞERLENDİREMEZ? DEĞERLENDİREBİLMELERİ İÇİN DEMİRELCİ TAYYAR ALTIKULAÇ’IN BUYRUĞU GEREKİR. ONUN İÇİN DE ABD’DEKİ SÖMÜRÜ SERMAYESİNİN EVET DEMESİ GEREKİR.

ACABA SİZLER KİMLERE ÂLET OLDUĞUNUZUN FARKINDA MISINIZ?

 

h) Tatbikata yönelik bazı projeler geliştirilip üzerinde çalışılabilir.

Sudan, Pakistan gibi İslam Devleti tarzını benimseyen ülkelerle işbirliği yapılarak hazırlanan projeleri oralarda uygulamaya koyarak denemeler yapma imkanı aranabilir.

Tabiatıyla bu sayılanlar tahdidi olmayıp misal olarak zikredilmiştir. Bu çalışmaların akademik müesseseler içinde yürütülmesi ideal olanıdır.

H) BİZ ŞİMDİ BAĞIMSIZ BELEDİYELERE TALİP OLMAYI PLANLIYORUZ. HER BELEDİYE KENDİSİ FARKLI MODELLERİ UYGULAYARAK YENİ İÇTİHATLARLA DEĞİŞİK ADİL DÜZEN UYGULAMALARINI ORTAYA KOYACAKTIR.

ALLAH “ADİL DÜZEN” UYGULAMASINI TÜRKİYE’YE TAKDİR ETMİŞTİR. BEN ARKADAŞLARIMLA KIRGIZİSTAN’A GİTTİM VE BEŞ YIL KALDIM. DEVLET BAŞKANI ASKER AKAYEF İLE “ADİL DÜZEN” ÜZERİNDE ÇALIŞTIK. SONUÇ OLARAK GÖRDÜM Kİ ŞARTLAR YALNIZ TÜRKİYE’DE MÜSAİTTİR. BUGÜNKÜ AK PARTİ’NİN ANAYASA EKSERİYETİYLE İKTİDARI BUNU KANITLAMAKTADIR. NE VAR Kİ AK PARTİ “ADİL DÜZEN”DEN UZAKLAŞMIŞ DA İSLÂM GÖMLEĞİNİ ÇIKARIP MUHAFAZAKÂRLIK GÖMLEĞİNİ GİYMİŞSE, SORUMLUSU SİZDEN OLUŞAN 3 VEYA 14 KİŞİDİR. TEVBE EDİN.

BU MİLLET ÜNİVERSİTELERE ORDUSUNDAN FAZLA PARA HARCIYOR. MUSTAFA KEMAL, MUASIR MEDENİYETİN FEVKİNE ÇIKMAYI EMRETMİŞKEN; ONLAR BASİT BİR KOOPERATİF YÖNETİMİYLE BOĞUŞMUŞ, HALKIN KENDİ KURDUĞU PARTİLERLE BOĞUŞMUŞ, TÜM TARİKAT VE NURCULARLA BOĞUŞMUŞTUR. BUNLAR YETMİYORMUŞ GİBİ; ÜSTÜNE ÜSTLÜK SABAHATTİN ZAİM’İN VE HAYRETTİN KARAMAN’IN KENDİ ORTAKLARININ GİZLİ SAVAŞLARI İLE BOĞUŞMUŞ. AMA BUGÜN YALNIZ TÜRKİYE’NİN DEĞİL, DÜNYANIN “BAŞKA ÇARE YOK” DİYEBİLECEĞİ YERE GELDİĞİ BU DÖNEMDE “ADİL DÜZEN”İ ORTAYA KOYMUŞ, ŞİMDİ KENARA İTİLEN MİLLÎ GÖRÜŞÇÜLER SAYESİNDE BÜTÜN DÜNYAYA DUYURMUŞLARDIR.

BİZ ALLAH’A HAMD EDİYORUZ...

HATALARIMIZDAN DOLAYI DA İSTİĞFAR EDİYORUZ...

MUARIZLARIMIZA SADECE HİDAYET DİLİYORUZ; ELHAMI BİLİNÇLİ OLARAK OKUYORUZ…

 

IV- Adil Düzen’de bir ara model olarak İktisadi Siyaset Arayışı (Teklifler)

A- Genel Prensipler

1-  Adil Düzen’in iktisadi görüşü, diğer sistemlerden tamamen bağımsızdır. Fakat Adil Düzen bir bütünlük arz ettiğinden, iktisadi yönü, diğer yönlerine bağımlıdır. Hepsi bir bütün teşkil eder.

1- BU SEBEPLE “ADİL DÜZEN” İLMÎ, DİNÎ, İKTİSADÎ VE SİYASÎ BÖLÜMLERİYLE ELE ALINIP İNCELENMELİDİR.

 

2- Adil Düzen’de iktisadi hayat toplumun kültürel ve manevi temellerine dayalı sosyal yapısı üzerinde yükselen maddi tezahürlerdir. Bu maddi tezahürleri yönlendiren de insandır.

2- “ADİL DÜZEN”DE DİN MANEVİ TEMELLERE DAYANIR. İKTİSAT İSE ÇIKAR PARALELLİĞİNE DAYANIR VE SERBEST EKONOMİ SİSTEMİDİR. MANEVİ TEMELLERE DAYANMAZ. ADLİ TEMELLERE DAYANIR.

 

3- Bu sebeple Adil İktisadi Düzen’in temeli adil insandır. Adil Düzen’e, adil, sağlam ve dürüst insanlar yetiştirilerek ulaşılır. İnsan iktisadi hayatın hem mebdei, hem de gayesidir. Adil Düzen’in insanı, materyalist düzenlerin ruhsuz iktisadi adam modeli değildir.

3- “ADİL DÜZEN”DE İKTİSADİ SİSTEM KİŞİNİN KARARLARINA DAYANIR. KAZANÇ ESASTIR. NE VAR Kİ, KİŞİ KENDİ ÇIKARLARINI BAŞKALARININ ÇIKARLARI VE TOPLULUĞUN ÇIKARLARI İLE PARALELLEŞTİRMELİDİR. HAKEMLERDEN OLUŞAN YARGI BU DENGEYİ SAĞLAR.

 

4- Bu sebeple iktisadi hayatta insan, mevkiine, mesleğine ve sosyal statüsüne bakılmaksızın eşrefül mahlukat olarak ele alınır.

4- “ADİL DÜZEN”DE İNSANLAR DOĞARKEN EŞİT DOĞARLAR. FIRSAT EŞİTLİĞİ ESASTIR. HAYATTA İSE YARATILIŞTAN GELEN KABİLİYET VE KENDİLERİNİN ÇALIŞMALARIYLA İKTİSAB ETTİKLERİ İLE FARKLILAŞIRLAR. NE DOĞUŞTAN FARKLILIK VARDIR, NE DE SONRADAN EŞİTLİK VARDIR.

 

5- İnsan davranışlarında hürdür. Bu hürriyet başlıca üç temele dayanır.

a) İnanç, vicdan ve inancına göre yaşama hürriyeti.

b) Düşünce ve düşüncesini ifade hürriyeti.

c) İktisadi hayatta teşebbüs hürriyeti.

Bu hürriyetleri sağlamak devletin görevidir.

5- İNSAN DAVRANIŞLARINDA TAMAMEN HÜRDÜR. SONUÇLARINA KATLANMALIDIR. MÜDAHALE EDİLMEZ, SUÇ İŞLENDİKTEN SONRA CEZA VERİLİR.

A) HİSSÎ HÜRRİYETLERDİR. BUNA GÖRE TANINIR. GRUPLAR OLUŞUR, AYİNLER YAPAR.

B) FİKRÎ HÜRRİYETLERDİR. BUNA GÖRE İLMİ SONUÇLARA VARILIR. OKULLAR KURAR VE İSTEDİĞİNİ ÖĞRENİR.

C) FİİLÎ HÜRRİYETLERDİR. BUNA GÖRE EKONOMİSİNİ KURAR. ŞİRKETLER OLUŞTURUR. VÂRİSLERİNE BIRAKIR. VASİYET EDER.

E) SOSYAL HÜRRİYETLEDİR. BUNA GÖRE DİĞER İNSANLARLA BİRLİKTE YAŞAR. HUKUK OLUŞTURUR. YÖNETİM OLUŞTURUR. HER ŞEY SERBEST SÖZLEŞMELERE DAYANIR.

HİSSÎ HÜRRİYETLERİ DİNLER, FİKRÎ HÜRRİYETLERİ İLMÎ KURULUŞLAR, FİİLÎ HÜRRİYETLERİ MESLEKÎ KURULUŞLAR, SOSYAL HÜRRİYETLERİ DE SİYASİ PARTİLER İÇİNDE KULLANIRLAR. DEVLET BUNLARIN SEÇTİĞİ BAŞKAN VE BAKANLARLA YÖNETİLİR. VAKIFLAR ŞEKLİNDE OLUŞAN GENEL MÜDÜRLÜKLER İLE BURADA HİZMET VEREN SERBEST MESLEK ERBABINCA SAĞLANIR.

 

6- Davranışlarında hür olan insan, bu davranışlarından hem şahsen, hem topluma ve devlete karşı sorumludur.

6- KİŞİ DAVRANIŞLARINDA HÜRDÜR. BAŞKALARININ VE TOPLULUKLARIN HAKLARINA RİAYET ETMELİDİR. BAŞKALARININ HAKLARINA TECAVÜZ ETTİĞİ TAKDİRDE, HAKEMLERDEN OLUŞAN YARGIYA HESAP VERMEK ZORUNDADIR. HAKEM KARARLARINA KATLANILMALIDIR. YOKSA HUKUK ONLARI KORUMAZ.

 

7- Bu sorumluluğun esası adalettir. Adil Düzen adalet esasına dayalıdır. İnsanlar hem nefsine, hem diğer insanlara karşı adil olmakla sorumludur. Devlet de insanlar arasında adaleti sağlamak ve millete karşı adil davranmakla sorumludur.

7- SORUMLULUK DENGE İLE SAĞLANIR. YARGI TARAFLARIN SEÇTİĞİ HAKEMLERDEN OLUŞUR. HAKEMLELER BAŞHAKEMLERİ SEÇERLER. KARARLARI KESİNDİR. HERKES KENDİ İSTEĞİ İLE HAKEMLERİN KARARLARINA UYAR. UYMAYANLARA KARŞI SİYASİ DAYANIŞMA ORTAKLIKLARINA BAŞVURULUR.  SİYASİ GÜÇ BUDUR. HAKEMLERİN KARARLARINI İNFAZ KURULUŞU VARDIR.

 

8- Diğer sistemlerde hedef her ne pahasına olursa olsun sadece serveti artırmak iken, Adil Düzen’de hedef insan olduğu için, gaye toplum olarak insanları, dış dünyasında refaha ve iç dünyasında huzura kavuşturmaktır. Adil Düzen’de iktisadi davranışlar, diğer sistemlerde olduğu gibi lâahlaki olmayıp ahlaki prensiplere dayanır.

8- KAPİTALİSTLERDE HEDEF MAKSİMUM KAZANMADIR.

SOSYALİSTLERDE HEDEF MAKSİMUM ÜRETİMDİR.

İSLAMİYET’TE HEDEF MAKSİMUM İNSAN ÖZGÜRLÜĞÜDÜR, MAKSİMUM İNSAN SAYISI VE ONLARIN ÖMRÜDÜR.

 

9- Diğer sistemler, ya kapitalizmde olduğu gibi üretime önem vererek, tüketim ve bölüşümde dengeyi kuramamış veya marksizmde olduğu gibi bölüşüme önem verirken üretimde geri kalmıştır.

Adil Düzen, üretimde hür teşebbüsü esas alırken, toplumda sosyal adaleti sağlayıcı unsurlara önem vererek, üretim-tüketim dengesini ve bölüşümde adalet sağlamayı hedef almıştır.

9- KAPİTALİZM ÜRETİMİ DENGELEMİŞ AMA TÜKETİMİ DENGELEYEMEMİŞTİR.

SOSYALİZM İSE TÜKETİMİ DENGELEMİŞ, ÜRETİMİ DENGELEYEMEDİĞİ İÇİN MÜDAHALECİ OLMUŞTUR.

İSLAMİYET ÜRETİMDE SERBEST REKABETİ SAĞLAMIŞ; TÜKETİMDE İSE PRİMSİZ SİGORTA SİSTEMİYLE, BİR DE ORTAK HİZMET ALANLARINI VAKIFLAR YÖNTEMİYLE DENGELEMİŞTİR.

 

10- Adil Düzen’de hudutsuz kazanç yerine, hedef helal kazanç sağlamaktır. Bu sebeple Adil Düzen, iktisadi hayatta rekabeti önleyici her çeşit tekelleşmeye, ihtikar, spekülasyon, kumar, baht oyunları ve iddialara karşıdır. Üretimin ahlaken meşru sahalarda yapılmasını ve helal ölçülerde kar edilmesini teşvik eder. İktisadi fayda ahlaki ölçülerle sınırlandırılır.

10- “ADİL DÜZEN” ALT YAPI, BAKIM İŞÇİLİĞİ, YARDIMCI GİRDİ HAMMADDELERİNİ İŞLETMELERDEN, ÜRETİMDEN PAY VEREREK (SABİT ÜCRET DEĞİL), HALKA İSE KARŞILIKSIZ ARZ EDEREK SAĞLAMIŞTIR. SİGORTAYI DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI ŞEKLİNDE ORGANİZE ETMİŞTİR. ÇALIŞANA FAİZSİZ KREDİ VEREREK SERMAYE SORUNUNU TEMELDEN ÇÖZMÜŞTÜR. EKONOMİYİ NE SERMAYENİN NE DE YÖNETİMİN EMRİNE VERMİŞTİR.

BU SAYILANLAR PRENSİPLERDİR. ÇOK AZ HATA İLE “ADİL DÜZEN”İN PRENSİPLERİDİR.

NE VAR Kİ “ADİL DÜZEN” BUNLARIN NASIL GERÇEKLEŞTİRİLECEĞİNİ ORTAYA KOYMUŞ VE DENEMELER YAPMIŞTIR. DENEMELERDEN ELDE ETTİĞİ SONUÇLARLA VARSAYIMLARINI DÜZELTMEYE ÇALIŞMIŞTIR. EKONOMİDE AKEVLER UYGULAMASI, DİNDE F. GÜLEN UYGULAMASI, SİYASETTE MİLLÎ GÖRÜŞ UYGULAMASI VE GENEL OLARAK “ADİL DÜZEN” UYGULAMASI İŞTE BU ÇALIŞMADIR.

KIRGIZİSTAN’DA DEVLET SİYASETİ OLARAK BAZI UYGULAMALAR YAPILMIŞTIR.

 

B- Ara Modelde Takip Edilecek İktisadi Siyaset

11- Devlet iktisadi faaliyete karışmaz. Adil Düzen’de devletin görevi daha çok altyapı yatırımlarını yapmak, güçlü ve sağıklı bir kontrol mekanizmasını kurmaktır.   

11- DEVLET İLMÎ, DİNÎ, İKTİSADÎ VE SİYASÎ KURUMLARDAN OLUŞUR. İKTİSAT DEVLETİN BİR RÜKNÜDÜR. BUNLARDAN HİÇBİRİ BİRBİRİNE KARIŞMAZ. HEPSİNİN ÜSTÜNDE ÖNCE SÖZLEŞMELER (KANUNLAR) VARDIR, BU KANUNLARIN YORUMU DA HAKEMLERDEN OLUŞAN MAHKEMELERE AİTTİR. KARARLARI KESİNDİR. BATI’NIN DEVLET VE HÜKÜMET KAVRAMLARINI BİZ DE ZAMAN ZAMAN KARIŞTIRIYORUZ.

 

12- Devlet, sosyo-ekonomik modelde bir yandan böyle bir kontrol mekanizmasını kurarken, bir yandan da fertle devlet arasında üçüncü sektör olarak vakıfları teşvik eder.

12- DEVLET İÇİNDE HAKEMLERDEN OLUŞAN YARGI DIŞINDA BİR KONTROL MEKANİZMASI YOKTUR. KİM MAĞDUR OLURSA HAKEMİNİ SEÇER. KARŞI TARAF DA HAKEMİNİ SEÇER. HAKEMLERİN KARARLARI UYGULANIR. BUNU DA BUCAK BAŞKANLARI UYGULAR. DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI DIŞINDA BİR DENETİM MERKEZİ YOKTUR. SORUŞTURMACILAR VARDIR.

 

13- İktisadi hayatta üretimle birlikte ticarette teşvik edilir. Adil bir ticaret ortamı için faizsiz bir ekonomi modeli geliştirilir.

13- FAİZSİZ EKONOMİ MODELİ FAİZSİZ KREDİLEŞMEDİR. MODELİMİZ, “ALTERNATİF FAİZSİZ BANKA / SELEM VE KREDİLEŞME” KİTABIMIZDA DETAYLARINA KADAR İNCELENMİŞTİR. SABAHATTİN BEY İKTİSAT, HAYRETTİN BEY İLAHİYAT FAKÜLTELERİNDE, KENDİ KRİTİKLERİYLE BİRLİKTE OKUTABİLİRLERDİ. OYSA ONLAR NE YAPTILAR? BİZİ SUSTURMA RAPORLARI İLE MEŞGUL OLDULAR!

 

14- Bu amaca ulaşması için, iktisadi hayatta kar-zarar ortaklığına ve emek-sermaye işbirliğine dayalı şirket modelleri geliştirilerek, ticaret üretime yöneltilir. Ayrıca kar amacı gütmeyen kooperatif modelleri de teşvik edilir.

14- İSLÂMİYET’TE KÂR-ZARAR ORTAKLIĞI YOKTUR. ÜRETİM ORTAKLIKLARI VARDIR. TİCARET SERMAYE SAHİPLERİNCE YAPILIR. ZARAR KÂRLA KAPANIR. PARAYA PARA KAZANDIRMAK FAİZDİR. FAİZSİZ SİSTEME AYKIRIDIR. SİSTEMSİZLİKTİR.

 

15- Teşvik edici ve yol gösterici makro planlama sistemi uygulanır. Bu uygulamada kaynakların dağılımında ve toplumun ihtiyaçlarını tatminde önceliğin, ihracata yönelik olanlar dışında, zaruri ihtiyaçları karşılayan üretim sektörlerine verilmesi teşvik edilir.

15- “ADİL DÜZEN”DE MAKRODA PLANLAMA “ADİL DÜZEN” TARAFINDAN YAPILIR. HALKA SİPARİŞ KREDİSİ VERİLİR VE HALK NEYİ SİPARİŞ EDERSE İŞLETMELER ONU ÜRETİRLER. ÇALIŞANLARA ÇALIŞMA KREDİSİ VERİLİR. İŞÇİLER HANGİ İŞLETMEDE ÇALIŞIRLARSA O İŞLETMEYE İŞ YAPARLAR. MAKRODA PLANLAMA KREDİLEŞME DEĞERLERİ İLE SAĞLANIYOR. TEŞVİK FAİZSİZ KREDİ MİKTARI İLE SAĞLANIYOR. NAKİT SÜBVANSE YAPILMAZ.

 

16- Adil Düzen’de istikrarlı bir para politikası ana hedeftir. Paranın asli fonksiyonu mübadeleyi sağlamak ve alışverişi kolaylaştırmak olmalıdır. Bu sebeple para ticareti önlenir. Çünkü paranın ticareti faizi gündeme getirir.

16- HALK ÜRÜNLERİNİ AMBARA GÖTÜRÜR VE KARŞILIĞINDA BELGE ALIR. BELGELERİ BORSAYA GÖTÜRÜR VE İSTER NAKİT ALIR, İSTER BANKAYA GÖTÜRÜP KARŞILIĞINDA NAKİT KREDİ ALIR. SENETLER PİYASADAKİ FİYATLARLA BORSADA SATILIR VEYA KREDİLEŞME FİYATLARI İLE BANKALARA TEVDİ EDİLEREK NAKİT ALINIR.

 

17- Adil Düzen’de devletin asli fonksiyonlarından biri piyasada rekabeti sağlayıcı tedbirleri almak olduğu için, faizsiz bir modelde fiyatlarda ve para değerinde istikrarı sağlayıcı tedbirlere öncelik verilir.

17- İŞLETMELERDEKİ ORTAKLIK SİSTEMİ GİRDİLERE ÜRÜN PAY BELGESİNİ VERİR. HALK ALDIĞI ÜRÜN BELGESİNİ SERBEST PİYASADA İSTEDİĞİ FİYATLA SATARLAR. BÖYLECE SANKİ İLKEL EKONOMİDE OLDUĞU GİBİ (HERKES KENDİ TARLASINDA ÜRETMİŞ GİBİ) PİYASAYA GİRER VE SERBEST REKABET KORUNMUŞ OLUR.

 

18- Adil Düzen’in hedefi olan toplumda refah ve huzuru sağlamak enflasyonla mümkün olmaz. Çünkü enflasyon sosyal değerleri bozar.

18- ENFLASYON ANCAK DEPO EDİLEN MALLAR ÜZERİNDE PARA ÇIKARILIRSA ÖNLENİR. FİNANS SEKTÖRÜ VEYA ÜRETMEYEN HİZMET SEKTÖRÜ KREDİLENİRSE ENFLASYON OLUR.

 

19- Mali siyasette vergide adalet ve vergi toplamada sürati sağlamak için vergi sayısı azaltılır ve vergiler basitleştirilir.

19- ÜRÜN ORTAK AMBARA GİRER. ALINAN MAL FAZLADIR. VERİLEN SENET AZDIR. FARKIN BİR KISMI KİRA VE GENEL HİZMETLERE GİDER. BİR KISMI İSE DEVLETE VERİLİR. BELGE OLARAK VERİLİR. YANİ VERGİ NE MAL NE DE PARA OLARAK TOPLANIR, VERGİ SENET OLARAK ALINIR.

 

20- Piyasada rekabeti bozan dış tesirlerin önlenmesi, iç ve dış baskı ve menfaat gruplarının nüfuz ve tesirinin önlenmesi üzerinde önemle durulur.

20- FAİZSİZ KREDİ, SERMAYE VERGİSİ, GÜMRÜK VE VİZELERİN KALDIRILMASI VE ORTAK HİZMETLERİN VAKIFLARA YAPTIRILMASI, AİDATSIZ SOSYAL GÜVENLİK İÇ VE DIŞ BASKILARI SONA ERDİRİR. MÜDAHALEYİ SONA ERDİRİR.

21- Adil Düzen’de sosyal adaletin sağlanması temel hedeflerden biridir. Bunun için:

a) Sosyo-ekonomik yapıda insanların tahammülünün üstünde yük yüklenmemesi,

b) İşte liyakat ve işleri ehline verilmesi,

c) İsraftan, gösteriş tüketiminden kaçınma gayesiyle, infak ve yatırım gayesiyle tasarruf teşvik edilir.

d) Tüketimde borçlanma zaruretler dışında teşvik edilmez.

e) Yaygın ve tek merkezli bir sosyal güvenlik sistemi benimsenir.

f) Tam istihdamı sağlamak esastır.

Nihai hedef, yalnız ferdi menfaati değil, fertle birlikte toplumun menfaatini maksimize etmektir.

21- A) ENFLASYONU VERGİLENDİRME, NAKİTTEN VERGİ ALMA, İSPAT KÜLFETİNİ MÜKELLEFE YÜKLEME, NİSABIN ALTINDA OLANLARDAN VERGİ ALMA GİBİ UYGULAMALAR, HALK VE ESNAF TARAFINDAN KALDIRILAMAYACAK YÜKLERDİR.

B) HERKESİN DAYANIŞMALARCA TEVDİ EDİLEN RESMİ ÜCRETİ OLACAKTIR. BUNA GÖRE KREDİLENDİRME YAPILACAK, BUNA GÖRE EMEKLİ EDİLECEK, BUNA GÖRE RESMİ İŞLERDE ÇALIŞTIRILACAK, BUNA GÖRE ANLAŞMA OLMAYAN İŞLERDE ÜCRETLENDİRME YAPILACAKTIR. ANLAŞMA SERBEST OLACAKTIR. BU UYGULAMA ADİL ÜCRETLENDİRMEYİ SAĞLAR.

C) YARARLANMA MÜLKİYETİ İLE İŞLETME MÜLKİYETİ AYRILMIŞTIR. HALK İSTİHKAKINI SENET OLARAK ALIR. ONU İSTERSE SATAR PARA YAPAR. İSTERSE SAKLAR, SONRA SATAR. ELDE ETTİĞİ GELİR İLE: A) KENDİSİ VE BAKMAKLA MÜKELLEF OLDUĞU KİMSELERİN GÜNLÜK HARCAMALARINI YAPAR. B) GELECEKTE KAZANAMAYACAĞI GÜNLERE SAKLAR, O ZAMAN HARCAR. C) İNŞAAT, KÖŞK GİBİ YATIRIMLARA YÖNELİR. D) MİRASÇILARA BIRAKIR. E) VAKIF YAPIP SADAKAYI CARİYE SAHİBİ OLUR. BÜTÜN BUNLAR İÇİN HİSSE SENETLERİ ÇIKARILMIŞTIR. ONLARDAN İSTEDİĞİNİ ALIR.

D) TÜKETİME BORÇ VERİLMEZ. HAK OLARAK PAY VERİLİR.

E) DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI SOSYAL GÜVENLİKTİR. BİLGİSİZLİKTEN DOĞAN ZARARLAR İLMÎ, BECERİKSİZLİKTEN DOĞAN ZARARLAR MESLEKÎ, İHMALDEN DOĞAN ZARARLAR DİNÎ, KASDEN İRAS EDİLEN ZARARLAR SİYASÎ DAYANIŞMA ORTAKLIKLARI TARAFINDAN TAKSİTLE KARŞILANIR. OLAYDAN SONRA KARŞILANIR.

F) TAM İSTİHDAM, İŞVERENİ BORÇLANDIRARAK İŞÇİYE ÜCRETİN ÖDENMESİDİR. İŞÇİ NEREDE İSTERSE ORADA ÇALIŞIR. FAİZSİZ KREDİ ALANLAR ÖDERLER.

 

C- Müteferrik Politikalar

22- Vergide asgari geçim indirimi, enflasyon döneminde geçinme endeksine göre her yıl düzenlenir.

22- “ADİL DÜZEN”DE ASGARİ ÜCRET KAVRAMI YOKTUR. MİLLÎ HÂSILADAN ELDE EDİLEN BEŞTE BİR PAYIN ÜÇTE BİRİNE YAKINI YOKSULLARA DAĞITILIR. PAYINA NE DÜŞERSE VERİLİR, ÇALIŞIP ÇALIŞMAMASI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR.

 

23- Asgari ücretler geçinme endeksine göre düzenlenir ve vergiden muaf tutulur.

23- NİSABIN ALTINDA OLANLARDAN VERGİ ALINMAZ.

 

24- İşçi-işveren münasebetlerinde, ferdi ve toplu ihtilaflarda sendika, toplu iş müzakeresi, arabulma, tahkim ve iş mahkemesi safhaları esas alınarak süratle çözüme gidilecektir.

24- KREDİ İŞVERENE DEĞİL İŞÇİYE VERİLİR, İŞÇİ İŞVERENİ KENDİSİ SEÇER. İŞVEREN HAMMADDE ALIR, PARASI ÖDENİR. İŞÇİNİN TÜM SOSYAL HAKLARI DEVLET TARAFINDAN GİDERİLİR. ÇEVRE KİRLİLİĞİNE                                                                                                ÇEVRE VAKIFLARI TEDBİR ALIR. DEVLET İŞVERENLE İŞÇİ ARASINA GİREMEZ. HUKUK GİRER. YARGI GİRER.

 

25- Ücretlerde tabanda ihtiyaç, tavanda verim esası ele alınarak, aile tazminatı uygulanacaktır.  

25- RESMİ ÜCRETLER MECBURİ DEĞİLDİR. TESBİT EDİLECEKTİR.

 

26- Nüfus siyaseti, nüfus karşıtı ve ailenin büyümesini önleyici yönde olmayacaktır. Nüfusun azaltılması yerine nüfusun verimini arttırıcı tedbirlere yönelinecektir.

26- EKONOMİDE GAYE UZUN ÖMÜRLÜ NÜFUSUN ARTTIRILMASIDIR. BUNA “REFAH” DİYORUZ. TOPRAĞIN İSE DAHA ÇOK BARINDIRACAK HÂLE GETİRİLMESİDİR. BU DA “İMAR”DIR.

SABAHATTİN BEY BU İLKELERİ KENDİSİ KOYMUŞTUR.

ÇOĞU DOĞRUDUR.

BİRKAÇI EKSİKTİR.

BİRKAÇI DA SÖYLEDİKLERİNİN TAM TERSİDİR.

BU BAKIMDAN KİTABI ALINIP CÜMLE CÜMLE KRİTİK EDİLMELİ VE BU İLKELER DEĞERLENDİRİLMELİDİR.

ÇOĞU BİZİM İLKELERİMİZDİR.

BİZ HEMEN HEPSİNİN GERÇEKLEŞTİRME MEKANİZMALARINI ORTAYA KOYUYORUZ.

SABAHATTİN ZAİM BEY İSE “ADİL DÜZEN”İN BU KRİTERLERDEN HANGİLERİNE UYGUN OLDUĞUNU BELİRTMİYOR.

 

 

…………………………………………………………………………………………………...

 

 

ADİL DÜZEN’İN

DEĞERLENDİRİLMESİ

VE

TENKİDİ

 

Prof. Dr.

HAYRETTİN KARAMAN’ın

DEĞERLENDİRMELERİ

VE

CEVAPLARIMIZ

 

 

BENİM BİR ZAFİYETİM VARDIR. ZEKİ BİLİNEN İNSANLARI ÇOK SEVERİM. HELE ONLAR DA SAMİMİ İNSANLAR İSE BEYNİMDE ÇOK ÇOK BÜYÜK GÖRÜNÜRLER. BU SEBEPLEDİR Kİ BEDİÜZZAMAN’I ÇOK SEVERİM. NECMETTİN ERBAKAN’I ÇOK SEVERİM VE ONAYLARIM. SABAHATTİN ZAİM’İ ÇOK SEVER VE SAYARIM. HAYRETTİN KARAMAN DA BUNLARDAN BİRİDİR.

BENİM ÇOK ARKADAŞLARIM VARDIR. BUNLAR DA PROFESÖRDÜR AMA ONLARI BUNLAR SEVİYESİNDE ÂLİM KABUL ETMEM.

KİTABI İLK OKUDUĞUM ZAMAN KISA BİR KRİTİK YAPTIM. BİR DE BAKTIM Kİ, HAYRETTİN KARAMAN BU KISA KRİTİĞİME ÜZÜLMÜŞ. CEVAP VERMEMEYE VE KENDİSİNİ ÜZMEMEYE KARAR VERDİM. AMA ZAMAN GEÇİNCE ARİSTO’NUN BİR SÖZÜNÜ OKUDUM. “BEN EFLATUN’U ÇOK SEVERİM VE SAYARIM. AMA HAKİKATİ DAHA ÇOK SEVERİM.” DİYOR. SONRA ŞAHSIMA GÖSTERİLEN İLTİFATLAR BENİ SUSTURUYOR DEDİM VE YAZMAYA BAŞLADIM.

HAYATTA OLMAYAN SABAHATTİN ZAİM’E KARŞI DA AYNI İLMÎ DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDUM. ZAİM’İ SAVUNAN PEK ÇOK DOSTU VAR, ONLARDAN CEVAP BEKLİYORUM.

YOKSA, PARALI AVUKAT BULURUM.

HAYRETTİN KARAMAN’I İSE  TARTIŞMAYA DAVET EDİYORUM.

BEN BİR SEFERİNDE ARKADAŞLARIMLA ALTINOLUK’A (BALIKESİR) GİTTİM VE ERBAKAN’A İÇİNDE “ADİL DÜZEN” OLAN BİR PROJEDEN BAHSETTİM. BUNDAN BAHSETME, DAHA DOĞRUSU “ADİL DÜZEN” KAVRAMINI KASTEDEREK BUNU KULLANMA DEDİ. BEN DE YARIM SAAT ONA SALDIRDIM. BUNDAN VAZGEÇMEK İRTİDATTIR DEDİM. HEM DE BUNU KENDİ ADAMLARININ YANINDA YAPTIM.

AMA O BANA DARILMADI.

SİZ BANA DARILMAYACAKSINIZ, BANA CEVAP VERECEKSİNİZ. SİZ ÇOK BÜYÜK BİR VEBAL İÇİNDESİNİZ. AK PARTİ’NİN BUGÜNKÜ ACZİYETİ SİZİN FETVALARINIZDAN KAYNAKLANMAKTADIR. HAKKIMDA GİZLİ AJANLARIN UYDURDUKLARI MASALLARA İNANMIŞ VE BENİM HAKKIMDA ELBETTE HAKSIZLIK YAPTIĞINIZI SÖYLÜYOR, ONLARIN YAPTIKLARINI GÖRMÜYORSUNUZ.  

ZAMANINDA BANA EN ÇOK SALDIRAN PROF. DR. OSMAN ESKİCİOĞLU OLMUŞTUR. SORUN BAKALIM; ŞİMDİ NE DİYOR?

İZMİR AKEVLER’DEKİ MUHALEFET BAŞI PROF. DR. AVNİ İLHAN OLMUŞTUR. AKEVLER KOOPERATİFİ YÖNETİCİLERİNİ, DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİ NEZDİNDE, “KOOPERATİFİ ŞERİATLA İDARE EDİYOR” DİYE GEÇERSİZ ÜNVANLARLA ŞİKAYET EMİŞTİR. SONRA NE YAPMIŞTIR? AKEVLER’İ TERK ETMİŞTİR. ÇÜNKÜ EN SONUNDA NASIL KULLANILDIĞINI ANLAMIŞTIR.

ŞİKAYETÇİ DEĞİLİM.

BEN NE YAPIYORUM? SADECE SİZİ GÜNAHTAN KURTARMAK İSTİYORUM. “ZALİM DÜZEN”Cİ OLMADIĞINIZ HALDE, “ADİL DÜZEN”E KARŞI OLANLARDAN OLUŞAN O CEPHEDE YER ALMANIZA ÜZÜLÜYORUM. ÇÜNKÜ SİZ BU ASRIN İLMİNİ TEMSİL EDİYORSUNUZ VE BEN SİZİ GERÇEKTEN ÇOK SEVİYORUM VE BUNDAN DOLAYI DA ÇOK ACIYORUM.

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

 

 

ADİL DÜZEN’İN DEĞERLENDİRİLMESİ VE TENKİDİ

 

Kapsam:

Bu değerlendirme ve tenkit, Adil Düzen’in özet halinde anlatıldığı  “Adil Ekonomik Düzen, Ankara, 1991” isimli kitapçık ile “Genel, dini, siyasi ve ilmi” kısımlarıyla Adil Düzen’in özetlendiği dört adet fotokopi (ALİBÜLENTDİLEK’İNNOTU;TABLOVEŞEMATİK DOSYA-ASLINDA 31 A4 SAYFADIR-DEMEKKİ HAYRETTİN KARAMA 4 SAHİFESİ VERİLMİŞ)yazıya yönelik olup, gerektikçe bu kitapçıkların Karagülle ekibi tarafından oluşturulan kaynaklarına da atıflar yapılacaktır.

MİLLİ GÖRÜŞ VE AKEVLER EKİPLERİ

 

Sınır

Muhterem Süleyman Karagülle ve çalışma arkadaşları tarafından uzun bir araştırma, tefekkür ve çalışma sonunda oluşturulan ve Doç. Dr. Süleyman Akdemir tarafından kaleme alınan “Sosyal Denge I ve II” isimli kitaplar ile diğer kitaplarda yer alan düşünce ve modele ait detaylı değerlendirme ve tenkit ileriye bırakılarak burada Refah Partisi’nin sistem ve program olarak benimsediği esaslar teorik açıdan özet halinde tenkide tabi tutulacak, sonunda uygulama açısından da bir değerlendirme yapılacaktır.

SINIR

AKEVLER EKİBİ, ERBAKAN’LA BİRLİKTE “ADİL DÜZEN”İ OLUŞTURDU.

MİLLÎ GÖRÜŞ, ERBAKAN’IN BAŞKANLIĞINDA VE ÖNDERLİĞİNDE DÜNYAYA TAKDİM ETTİ.

PARTİSİNE ÖĞRETTİ, HALKA SUNDU, OY ALDI, BİRİNCİ PARTİ VE İKTİDAR ORTAĞI .

AMA UYGULAMA İMKANI BULUNAMADI.

 

Tenkit ve Değerlendirme (Teorik açıdan) :

I-Genel

Adil Düzen’in genel prensiplerinin anlatıldığı 7 sayfalık bilgi ve şemalar, bir hocanın ders anlatırken kullanmak üzere yaptığı ve ancak kendisinin anlayıp anlatabileceği notlara benziyor. Asıl kaynaklarına bakılarak değerlendirildiğinde göze çarpan aksaklılar şunlardır:

1- Birinci sayfada insanın yetenekleri ve bunlarla ilgili kriterler bu ayrım içinde tutarlı ve doğru değildir. “Adalet ve zulmü, iyi ve kötüyü, faydalı ve zararlıyı” ayırmada dört yetenek birlikte işlemektedir. Bunları birbirinden ayırmak sun’idir. Mesela adalet iyidir, faydalıdır ve bunun tespiti tek başına ünsiyet yeteneğine bağlı değildir. Neyin adalet, neyin zulüm olduğu din, düşünce ve deney kaynaklarına başvurularak anlaşılır. Din histen ilim düşünceden doğmaz. İlimde gözlem ve deneyin, dinin doğuşunda ise vahyin çok önemli yerleri vardır. Yalnız başına düşünce belki felsefenin kaynağı olabilir.

ŞEMALAR, BİLİNENLERİN KOLAY HATIRLANMASI İÇİNDİR. ANLATILANIN KOLAY ANLAŞILMASINI SAĞLAR. ŞEMALAR MESELENİN BİZZAT KENDİSİNİ ANLATMAZ.

1- İNSANDA DÖRT MELEKE OLDUĞU LİSEDE OKUNAN PSİKOLOJİLERDE YAZILIDIR. HİS, FİKİR VE İRADEDE DEYİM OLARAK İHTİLAF YOKTUR. ÜNSİYET KONUSUNDA KİTAPLARDA DEĞİŞİK MÂNÂLAR VARDIR: ÜNSİYET, BİZE GÖRE SOSYAL YÖNSEMEDİR. BİR İNSANA HAS BİR MELEKE ONUN İÇİN ÜNSİYETE DELİLDİR.

BİR İŞTE BİRLİKTE İŞLEMEK AYRI, KENDİLERİNİN AYRI OLMASI AYRIDIR. DÖRT TEKERLEK BİRLİKTE İŞLER AMA DÖRT TEKERLEK AYRIDIR. BİR ŞEYİN OLUŞMASI BAŞKADIR, OLUŞU BAŞKADIR.

İSLÂM DİNİ İLME DAYANAN DİLDİR. VAHİY İLİM GETİRİR, DİN GETİRMEZ. İDRAK ALGILAMADIR, HİS DEĞİLDİR. O BİYOLOJİK OLAYDIR. HİSLERDE FİKİRLER DE ETKİLİ OLUR.

KUR’AN YALNIZ DİNÎ KİTAP DEĞİLDİR; AHLÂKÎ, AMELÎ, İLMÎ VE SİYASÎ KİTAPTIR.

“DİN” AYNI ZAMANDA “DÜZEN” DEMEKTİR. TÜRKÇEDEKİ DAR ANLAMDA “DİN”DEN BAHSEDİYORUZ AMA KUR’AN ONA “TAKVA” DEMEKTEDİR.

 

2- Bugüne kadarki Adil Düzen’i gerçekleştirme çalışmalarında verilen örnekler eksiktir; mesela Malezya, Sudan, İran, Mısır denemeleri yoktur. Ayrıca tenkit ve değerlendirme de eksiktir.

2- ONLAR PARÇA PARÇA UYGULAMALARDIR. EDİLLE-İ ERBEAYA DAYANAN DİSİPLİNLER DEĞİLDİR.

BİZİM ÇALIŞMAMIZ HENÜZ ONLARLA ZENGİNLEŞTİRİLME SEVİYESİNE GELMEMİŞTİR.

AYRICA ŞUNU BELİRMELİYİZ Kİ, O BİZİM DEĞİL SİZİN İŞİNİZDİR.

 

3- Düzene nasıl ulaşılacağı konusundaki başlıklar çok önemlidir. Ancak uygulamada ne “ilmi araştırmalarla tespit” ne de “deneme” tam yapılmıştır. Benim bildiğim araştırma önce bir şahıs (S.Karagülle) sonra da bir ekip tarafından yapılmaktadır. Henüz bu çalışma çeşitli branşlarda ilim adamlarına açılmamış, kabule mazhar olmamıştır. Deneme ise yalnız bir kooperatif bünyesinde yapılmıştır, o da pek başarılı olamamıştır. Çok değerli düşünce ve teklifleri de ihtiva eden bu modelin uzun zaman ve geniş kadrolar içinde tartışılması ve pilot bölgelerde uygulanarak denenmesi elzemdir. Bunu da partinin bilim ve araştırma yan kuruluşları üslenmeli, gerekli personel, ilim adamları ve diğer imkanlar seferber edilmelidir.

3- ARAŞTIRMA EKSİK VE İLKEL OLARAK BAŞLAR. YENİ UYGARLIK ARAŞTIRMALARI ASIRLAR İÇİNDE OLUŞUR. ANCAK HİÇBİR ŞEY BAŞLAMADAN GELİŞEMEZ. ARAŞTIRMA VARSAYIMLARA DAYANIR. SONRA DEĞİŞTİRİLEMEZ. ARAŞTIRMAYI DURDURMAK İÇİN VARSAYIMLARIN YANLIŞ OLMASI GEREKİR.

BİZİM VARSAYIMLARIMIZ ŞUNLARDIR:

A) “III. BİN YIL UYGARLIĞI” BUGÜNKÜ BATI UYGARLIĞI İLE İSLÂM UYGARLIĞI’NIN SENTEZİNDEN DOĞACAKTIR.

B) İSLÂM UYGARLIĞI KUR’AN VE USÛLÜ FIKHA DAYANIR. BATI UYGARLIĞI MÜSPET İLİM VE MATEMATİĞE DAYANIR. BU İLİMLERE DAYANARAK SENTEZ YAPILMALIDIR.

C) BATI TEKNİKTE VE ZENGİNLİKTE ÇOK İLERDEDİR. DAHA ASIRLAR BOYUNCA BU İLERİLİK SÜRECEKTİR. DOĞU HUKUKTA VE YÖNETİMDE İLERİDİR. USULDE İLK FIKIHÇILARIN YOLUNDAN GİDİLECEKTİR. BUGÜNKÜ SORUNLARI YENİ İÇTİHATLARLA MÜSBET İLMİN IŞIĞINDA ANLAYARAK ÇÖZECEĞİZ.

D) İÇTİHATLARIMIZI DENEME YANILMA YOLUYLA PEKİŞTİRMELİYİZ.

 

4- Altıncı sayfadaki çizimin altında yer alan tarifler eksiktir ve tutarsızdır. Mesela ülkenin tarifi kavrama uygun değildir; “güvenlik içinde çalışılan planlanmış toprak parçası” yabancı ülkeler için de geçerlidir. Mülkiyet “güvenlik içinde taşınır ve taşınmaz mallar üzerinde üretim yapmak değildir, bunu malik olmayan da yapar.

4- “TOPRAK” İLE “ÜLKE” ARASINDA FARK VARDIR. DEVLET ANLAMINDA OLAN ÜLKE, GÜVENLİĞİN SAĞLANDIĞI TOPRAKTIR. TÜRK, YABANCI ÜLKEDE ONLARIN İZNİYLE İŞ YAPAR. HER ÜLKENİN KENDİ GÜVENLİĞİ VARDIR.

BURADA NEYE İTİRAZ EDİLDİĞİ ANLAŞILMIYOR.

 

Sayfa 350-

II- Dini Düzen

Gerek partinin takdiminde ve gerekse bunun kaynaklarında dini düzen ve dinin sahası, fonksiyonu, kaynakları üzerinde önemli hatalar, eksiklikler ve anlam bozuklukları vardır. Dinlerin gelişimi ve bugünü, hakkı ve batılı birbirine karıştırılmış tamamına bir göz ile bakılmıştır veya (anlatım bozukluğu sebebiyle) bu intiba verilmiştir. Sonuç önceden -başka kriter ve saiklerle- benimsenmiş, tasnifler ve değerlendirmeler buna göre ayarlanmıştır. Ezcümle:

1- Dinlerin “ilim, şeriat, iktisat, ahlak ve tanzim” dinleri şeklindeki tasnifi tutarsızdır, vakıa uygun değildir. İlim, şeriat, iktisat, ahlak ve tanzim bütün semavi dinlerde vardır. Metinde adları yazılı peygamberler ve kitapları bugün bir cildin içindedir, adı “Kitab-ı Mukaddestir” ve Hz. İbrahim’den Hz. İsa’ya kadar peygamberlerin getirdikleri iç içe girerek, birbirlerini tamamlayarak ümmetlerinin dini olmuştur. Mesela Hz. İsa Tevrat’ı neshetmemiş, ortadan kaldırmamış yürürlükten düşürmemiş, aksine ona atıflar yaparak, kendi ümmetinin de bağlayıcı kitabı kılmıştır. Şu halde Hz. İsa ve sonrasında “ilim,şeriat,iktisat ve ahlak” dinin muhtevası içinde vardır.

2- İslam için “tanzim” edicilik vasfı ve özelliği söz konusu edilmiştir. İddiaya göre bu özellik Hz. İsa ile başlamıştır; O, Kayser’in hakkını Allah’ın hakkından ayırarak bu tanzimi başlatmış, İslam da tamamlamıştır. Tanzimden maksat sosyal müesseselerin birbirinden ayrılması, birbirine müdahale etmemesidir, bu dengedir, denge ise laikliktir. Bizim bütün bu değerlendirme ve görüşlere katılmamız mümkün değildir. Çünkü:

a) Hz. İsa’nın mezkur sözü yanlış anlaşılmış ve tek başına değerlendirilmiştir. Hz. İsa bu sözü bir tuzağı bozmak için söylemiş, para basacak kadar iktidarı ve hakimiyeti olan ve zalim bir hükümdarın istediğini vermek durumunda olduklarını, bu arada Allah’ın hakkını da vermeleri gerektiğini ifade etmiştir. Allah’ın hakkı ve istekleri arasında zulme karşı direnme ve bunu (istibdadı, haksız vergiyi) kaldırma da vardır. Çeşitli İncil’lerde Hz. İsa’ya izafe edilen birçok söz, O’nun böyle bir ayırımı getirmediğini ifada etmektedir (Matta: 5/17-33, 6/9-10, 24, 11/28-30,23/2; Luka:22/25,14/23-26). Bunların başında “Sanmayın ki ben şeriatı yıkmaya geldim, ben yıkmaya değil, fakat tamam etmeye geldim…” diye başlayan ve Tevrat’ın getirdiğini ümmeti için yürürlükte kılan sözleri ve uygulamaları vardır.

II- DİN, DÜZEN

BİR KİMSE BİR PROJE YAPARKEN, SİSTEM OLUŞTURURKEN ÖNCE TANIMLAR YAPILIR.

SONRA O KELİMELERLE VARSAYIMLAR KONUR.

ARTIK O VARSAYIMLAR ONLARLA ANLAŞILIR.

TANIMLARI GÖRMEDEN VARSAYIMLARA MÂNÂLAR VERİRSENİZ ÇELİŞKİLER OLUR.

BİZ VAHYİ SADECE DİNÎ KAYNAK OLARAK ANLAMIYORUZ. BİZ SANKİ DİĞER DÖRT MÜESSESEYİ İSLÂM’IN VE KUR’AN’IN DIŞINDA BIRAKIYORUZ. İSLÂMİYET DİNİ SEBEBİYLE İTİRAZ EDİLİYOR. OYSA BİZ ONU “DİN” DEĞİL “DÜZEN” İÇİNDE VE İSLAM’IN DÜZENİ İÇİNDE ELE ALMIŞ OLUYORUZ.

BURASI İYİ ANLAŞILMALI VE KAVRANMALIDIR.

 

b) İslam’ı diğer sosyal kurumlardan (ilim, siyaset ve ekonomiden) ayırma ve dinin bunlara müdahalesini önleme ve hüküm ve talimatını getirmemiştir. Kuran-ı Kerim ve Sünnet kaynakları ile asırlar boyu sahabe, tabiun ve diğer nesillerin icmaı ile sabittir ki İslam’a göre düşünce, duygu ve nizam sahalarında insan kendi kendine yeterli değildir, onun bir ışığa ve irşada ihtiyacı vardır; bu ışık vahiydir, vahiy sayesinde insan diğer yeteneklerini fıtrat ve amaca uygun olarak kullanabilecektir, rotasını hedeften saptırmayacaktır, ictihat ve icma da bu çerçeve içinde gerçekleşecektir. Kitap ve Sünnet -ki birincisi yalnızca Kuran-ı Kerim’dir, ikincisi ise Hz. Peygamberin sözleri ve uygulamalarıdır- ilmin kesin verileri ile çatışmaz, çelişmez, böyle bir görüntü varsa ya nakil sahih değildir ya anlama yanlıştır, yahut da ilmin verisi kesin ve doğru değildir. Çözüm dini; sosyal hayattan, siyaset ve ekonomiden ayırmada, dinin bu sahalara müdahalesini önlemede değildir, çözüm çatışma görüntüsünü yukarıdaki şıklarda arayarak gidermekte ve dinin irşadını ahkam ve talimatını -bunların evrensel olanlarını- akıl ve bilim ile ortak olan; bunların da yetkili oldukları sahada, aklı ve ilmi destekleyip test etmede; aklın ve ilmin ulaşamadığı sahalarda ise doğruyu, faydalıyı, iyi ve adili bulmada yegane rehber olarak kullanmaktır.

B) HAZRETİ İBRAHİM İLMİ BAĞIMSIZ HÂLE GETİRDİ.

HAZRETİ MUSA ŞERİATI DİNİN (DİN ADAMLARININ) YÖNETİMİNDEN ÇIKARDI.

HAZRETİ DAVUT EKONOMİYİ DİNİN YÖNETİMİNDEN ÇIKARDI.

HAZRETİ İSA İSE DİNİN (TAKVANIN) DİĞER KURUMLARLA EŞİT OLDUĞUNU ORTAYA KOYMUŞ, ARTIK DİNİN DADILIK YAPMASINA GEREK KALMADI DEMİŞTİR.

KUR’AN İSE BUNLARIN ANAYASASIDIR.

DİNİN GÖREVİ, İNSANLARIN ŞERİATA GÖRE AMEL ETMESİ GEREKTİĞİNE İNANDIRMASIDIR. ŞERİATA GÖRE İŞ YAPARKEN ADİL OLUNMASINI ÖĞRETMEKTİR. ŞİR’ALARDAN OLUŞAN ŞERİATTA, HER ŞİR’A KENDİ SÖZLEŞMELERİ İLE OLUŞUR. İSLÂM DİNİ ŞİR’ALARI ÖĞRETMEKTE AMA BUNU YAPARKEN ZORLAMA YAPMAMAKTADIR.

 

c) Dinin toplum içindeki fonksiyonunu yalnızca ahlak, tezkiye ve denetlemeye hasretmek İslam’a göre değildir. Ayrıca böyle bir anlayış batılı manada laikliğe de gerçek manada İslam’a da ters düştüğü için kimseyi memnun etmeyecek, taraftar bulamayacaktır. Bu ayrımdan amaç yukarıda özetlenen mana ve mahiyette değilse, anlatım da amaca uygun olmalı, yanlış anlamalara meydan verecek ifadelerden kaçınılmalıdır.

C) ARAPÇADA “DİN” “DÜZEN” ANLAMINDADIR. İSLÂM DÜZENİ BÜTÜN KURUMLAR HAKKINDA KURALLAR KOYMAKTADIR. BU DA “ADİL DÜZEN”DİR. DİNİ, DÜZEN DEĞİL DE İMAN OLARAK ANLARSANIZ O ZAMAN SÖZÜNÜZ DOĞRU OLUR. AMA BİZ ÖYLE ANLAMIYORUZ. BİZİ BİZİM DİLİMİZLE, BİZİM KELİMELERİMİZLE, BİZİM KAVRAMLARIMIZLA DİNLEMENİZ VE ANLAMANIZ GEREKMEKTEDİR.

İSLÂM’I VE KUR’AN’I BİZİM AÇIMIZDAN ELE ALDIĞIMIZDA; İLİM, İKTİSAT, İDARE DE TAMAMEN DİN GİBİ ONUN KAPSAMINDADIR. AMA DİNİ MÜESSESE İSLÂM’IN YALNIZ AHLÂKINI DEĞİL, AYNI ZAMANDA SOYSAL DAYANIŞMAYI, DENETLEMEYİ, EĞİTİMİ DE İÇERİR.  İLİM ÖĞRETİR, EĞİTMEZ; EKONOMİ ÜRETİM YAPAR, MESLEKÎ EĞİTİM YAPMAZ; SİYASET DE GÜVENLİK SAĞLAR.

 

3. İslam’ın diğer inanç mensuplarına din ve vicdan düşünce ve beyan hürriyeti verdiği kendi aralarındaki ve daha ziyade hususi hukuk alanına giren ihtilafları kendi din ve inançlarına göre çözme imkanı bahşettiği bilinen bir gerçektir. Ancak bu, Batılı manada bir çoğulculuk olarak yorumlanamaz. İslam’ın –varsa- çoğulculuğu yukarıdaki manadadır. Ancak İslam  Devletinde ve toplumunda üstün topluluk (hayırlı ümmet) müslümanlardır, hak din İslam’dır, hedef zorlamadan dinleyenlerin müslüman olmalarını (hidayete ermelerini) sağlamaktır, toPlum ve eğitim düzeni müslüman çocuklarının dinden uzaklaşmalarını, başka din ve inançlara girmelerini sağlayacak şekilde değil, müslümanların dini hayatlarını koruyup geliştirecek ve başkalarını da -zorlamadan- İslam’a kazandıracak şekilde kurulacaktır. Bu amaç da –dini, ahlaki, hukuki, ekonomik, siyasi…- düzenlerin/düzenlemelerin birbirinden, su geçirmez kaplar gibi ayrılmasına engeldir. Müslümanların başka bir hukuk sistemi seçme hakkı da yoktur.

3) MÜSLÜMANIN BAŞKA HUKUK SİSTEMİ SEÇME HAKKI YOKTUR. BU HUSUSTA SİZİN GÖRÜŞÜNÜZDEN AYRILIYORUZ. SİZİN GÖRÜŞÜNÜZ BİZİM GÖRÜŞÜMÜZE AYKIRIDIR. SİZİN İDDİA ETTİKLERİNİZ, BİZE GÖRE DÖRT DELİLE DAYANMAMAKTADIR. “M SEMİ’N MİN ÂBÂİN” İLE BİZE KARŞI ÇIKIYORSUNUZ. BU SİZE, BİZİ “ADİL DÜZEN”DEN VAZGEÇİRMEYE ÇALIŞMA HAKKINI TANIMAZ.

BİR MÜSLİMİN DİNEN KUR’AN’IN DIŞINDA MÜÇTEHİDİN İÇTİHATLARINA GÖRE AMEL ETMESİ CAİZ DEĞİLDİR. BİZDE DE KİŞİ HANGİ MEZHEPTE İSE O MEZHEBE GÖRE HAREKET ETMEKLE YÜKÜMLÜDÜR. AMA YENİ MEZHEP OLUŞTURMA HAKKI VARDIR. MEZHEP DEĞİŞTİRME HAKKI VARDIR. İRTİDAT ASKERLİKTEN KAÇMA ŞEKLİNDE OLURSA CAİZ DEĞİLDİR. BİZ BUNU BÖYLE ANLIYORUZ.

SİZ BİZİM GİBİ ANLAMAYABİLİRSİNİZ.

BİZ BUGÜN UYGULANABİLECEK BİR DÜZENİ ÖNERİYORUZ. ZATEN SİZİN ANA HATANIZ, “İSLÂMİYET’TE LÂİKLİK YOKTUR” DEMEKTE YATMAKTADIR.

BURADA SİZİ İKNA ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

BİZ SONUÇ OLARAK ŞÖYLE DİYORUZ:

-İSTEYENLER SİZİN SÖZLERİNİZİ DİNLESİNLER, ZİNAYI KUTSALLAŞTIRAN PARTİLER KURUP BİZİM SIRTIMIZDAN CAKA SATSINLAR.

-İSTEYENLER BİZE GELSİNLER VE YANLIŞLARINI DÜZELTSİNLER. SİZİN DİNİNİZ/DÜZENİNİZ SİZİN, BİZİM DİNİMİZ/DÜZENİMİZ BİZİM OLSUN.

 

Hasılı İslam dini ilme, ekonomiye, yönetime yön verir, bunları yönlendirir, iyiden, doğrudan, faydalıdan ve adaletten sapmalarını engeller, ancak bu fonksiyonu yerine getirirken teokrasiye, baskıya, istismara sebebiyet vermez, usulüne göre meşruiyet  tanıma, serbest (mubah) saha, ehliyet, emanet, maslahat, zaruret, ilahi vekalet, içtihat, icma ilke ve usulleriyle dengeyi sağlar tıkanmayı önler.

İSLÂM DİNİ DEĞİL, İSLÂM DÜZENİ BUNLARI YAPAR.

İSLÂM YALNIZ DİN DEĞİLDİR; İLİMDİR, EKONOMİDİR, SİYASETTİR.

İSLÂM DİNİNE BU FONKSİYONLARI VERMEZSENİZ, YAPTIĞINIZ LÂİKLİĞE AYKIRI OLUR VE KAPATILIRSINIZ. CEZA GİYERSİNİZ.

AMA “İSLÂM DÜZENİ” DEDİĞİNİZDE, İSLÂM DÜZENİ SUÇ OLMADIĞI İÇİN SİZE KİMSE DOKUNAMAZ. BU KADAR BASİT.

KUR’AN, SÜNNET, İCMA VE KIYAS BİZİ TEYİT EDER.

 

İlmi düzen ile dini düzenden bahsedilirken yer yer tekrarlanan  “ …..ilmin verilerine inanmak hak dindir”  (Akdemir,1/188) , dini akli hale getirmek için gayret…”(s.178), “ A. Comt’un, pozitivizm adını taşıyan yeni bir ilim dinini ileri sürmüş olmasına” atıfta bulunmak (Akdemir 1/224) fahiş hatalara yol açacak ifadelerdir. Din akla ve bilime aykırı olmaz, ama aklın ve bilimin sınırları içinde de hapsolunamaz, onları aşar ve imanla tamamlanır.

İSLÂM FÜRUDA VAHYE DAYANIR. AKLI VE İLMİ AŞAN BİRÇOK HÜKÜMLER GETİRİR. BU TAMAMEN DOĞRUDUR. İMANDA İSE İÇTİHAT YETERLİ OLMAYIP İCMA İLE SABİT OLANLARA İNANILIR.

KURAN’IN ALLAH SÖZÜ OLDUĞU İLİMLE BİLİNİR. AMA İÇERİSİNDE HER ŞEY İLİMLE İSPAT EDİLECEK DİYE BİR ŞEY İDDİA EDİLEMEZ.

İMANDA ZAN HAKTAN BİR ŞEYİ İĞNA ETMEZ.

KUR’AN’IN ALLAH SÖZÜ OLDUĞUNU DELİLLE BİLECEĞİZ.

PEYGAMBERLERE VERİLEN MUCİZELER DE İLMİDİR.

PEYGAMBER OLDUĞUNUN DENEYLE SÜBUTUDUR.

 

Sayfa 354

III - İlim adamlarının yeterince şahsi, fikri, mali güvencelerinin bulunmadığı, öğretimin tedris ve ezberciliğe dayandığı, ihtisaslaşmanın yanlış mecralara sürüklendiği ve ilmi miyopiye sebep olduğu, iyi öğreten ve ilim üreten ile bunları yapamayanların aynı sonucu (mükafatı, ücreti, mahkumiyeti) paylaştığı… bütün bunların -nadir olanların- dışında kemiyet ve keyfiyette yeterli ilim adamının yetişmesini menfi etkilediği tespitleri doğrudur. Ancak hem organizasyon, hem finansman ve program olarak -Adil Düzende yer alan- bu kadar dağınık bir sistemin başarılı olup olamayacağı da şüphelidir. Sistemin, eğitim uzmanlarına açılması, tartışma ve pilot denemelerle olgunlaştırılması gerekli görülmektedir.

        Tablolaştırılan “tedris, tartışma ve deneme” safhalarının ayırımı vakıaya uymamaktadır; gerçekte bu aşamalar arasında birliktelikler ve tedahüller vardır.

         Ehliyetlerin verileceği kişilerin sayılarında yalnızca ondalık sisteme göre hareket edilmesi fiili ihtiyaç bakımından tutarlı bir hareket yöntemi ve ölçüt değildir.

Sayfa 354

III - BİZİM ÖNERİMİZ 5000 NÜFUSLU İŞYERLERİNİN KURULMASI, ONLARA EŞİT MÂLİ İMKANLAR SAĞLANMASI AMA EĞİTİM VE ÖĞRETİMLERİNE KARIŞILMAMASIDIR. SİZ BUNU BİZE DEĞİL KEDİNİZE TANIYORSUNUZ. BİZİ BİLE SUSTURUYORSUNUZ. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASINA UYGUN OLARAK KOMÜNİSTLER DAHİL HERKESE BU İMKANI VERİYORSUNUZ.

SİZ BİR ADEM İSENİZ FETVA SAHİBİ OLABİLİRSİNİZ, AMA BİZ İLİM VE SİYASET EHLİ, MAİŞET EHLİ OLARAK DÜZENİN GEREĞİ NE İSE ONU YANİ ÜTOPİK OLMAYANI YAPIYORUZ.

SİZ İNSANLARI OLAMAZ ŞEYLERİN ARKASINDAN KOŞTURARAK İSLAMİYET’TEN UZAKLAŞTIRIYORSUNUZ. SİZİ DİNLEMEKLE AK PARTİ’Yİ DE CEHENNEME YUVARLIYORSUNUZ.

KÂİNATTA HER ŞEY BİRDİR. İNSANLAR ONLARI KULLANSINLAR DİYE BİRBİRİNDEN AYRILIR. DÖRT TEKERLEK BİRDEN ÇALIŞIR AMA DÖRT TEKERLEK BİRDEN TAKILAMAZ. APARTMANDAKİ MERDİVEN ORTAKTIR. AMA KATLAR AYRIDIR. BİZİM TASNİFİMİZİ ÖĞRENME ZAHMETİNDE BULUNMAYIP BİN SENE ÖNCEKİ KIL-U KAL İÇİNDE BOĞULURSANIZ, O ZAMAN GERÇEKLERİ GÖREMEZSİNİZ VE İNSANLARI FELAKETE GÖTÜRÜRSÜNÜZ. BU DURUMDA AK PARTİ’NİN TÜM ŞAŞKINLIKLARI SİZİN ESERİNİZDİR DİYEBİLME DURUMUNA GELİRİM.

HERKES ÂLİM OLMAYA UĞRAŞMAMAKTADIR. AMA HERKESE PROFESÖRLÜK VERİLMEKTEDİR. BUGÜNKÜ İLTİMASÇI KADRO DAĞILIMINDAN ÇOK MEMNUN OLMALISINIZ Kİ, KURALLAŞMAYI İSTEMİYORSUNUZ.

BİZİM SİSTEM İLÂHİ SİSTEMDİR. BİZE GÖRE ONLUK SİSTEMDİR.

SİZ DE BAŞKA BİR SİSTEM BULUN AMA KEYFİ KARARLARI ÖNLEYİN.

BİR FIKIHÇI OLARAK BU SÖZLERİ NASIL SÖYLERSİNİZ?

SİSTEMDE İKAME İÇİN ONDALIĞA YANLIŞTIR DİYORSUNUZ.

DOĞRUSU NE, O KONUDA BİR ŞEY SÖYLEMİYORSUNUZ.

İSLÂMİYET KARAR VERİR VE UYGULAMADAN SORUMLU DEĞİLDİR DER.

BİZİM SÖYLEDİĞİMİZ 10 YANLIŞSA, SİZ 7’LİYİ ÖNERİN.

 

Sayfa 354

IV - Siyasi Düzen

1. Birinci sayfada yer alan şemada hukuk düzeni, demokrasi, içtihat düzeni ayrımları ve bu ayrımların belli dönem ve medeniyetlere münhasır kılınması tutarsızdır. Buna göre şu soruların cevabı açık kalmaktadır. Demokrasilerde hukuk yok mudur? İctihat düzeninde hukuk yok mudur…?

Gerek bu tabloda ve gerekse ikinci sayfadaki tabloda İslam Medeniyeti’nin devrini doldurmuş olarak gösterilmesi, ondan sonra Batı medeniyetinin, daha sonra da denge düzeninin gösterilmesi -kasıt bu olmasa bile- bir yandan İslam’ın devrini tamamladığını, diğer yandan denge düzeninin İslam’dan başka bir şey olduğunu ima etmektedir. Çizimin bu imayı içermeyen bir şekle getirilmesi gerekir.

Yargının siyasal düzen içine sokulması uygun değildir.

Yargının yalnızca hakemliğe bırakılması, hakemliğin her grup için ayrı olan mevzuata göre yapılması uygulamada içinden çıkılmaz karışıklık, sürünceme ve istikrarsızlıklara yol açabilecektir.

Siyasi organizasyon birimlerinin ondalık sisteme göre tertiplenmesi gereksiz ve tutarsız olduğu gibi uygulanabilir de değildir. “Peygamberler ihtilal yapmamıştır” diyerek zulme karşı isyanı engellemek (Akdemir 2/135) , İslam’ın cihad, münkeri def’i ve hakka itaat ilkelerine ters düşmektedir.

Tezkiye eden, teminat veren, dayanışma yapan gruplar ve toplulukların oluşması ve işleyişi çok sayıda belli ehliyet ve ahlak standartlarına ulaşmış elemanların yetişmesine bağlıdır. Adil Düzen kurulmadan bu elemanlar yetişmezse, bu elemanlar yetişmeden Adil Düzen kurulup işletilmezse bir kısır döngü içine düşülmüş olur. Şu halde bir geçiş dönemine ve bu döneme göre bir düzene ihtiyaç vardır.

IV - SİYASİ DÜZEN

HUKUK DÜZENİ İKİ KADEMEDİR.

HUKUK VAHİY İLE GELMİŞTİR. SONRA DEMOKRASİ DÜZENİNDE HUKUKU İNSANLAR OLUŞTURMUŞTUR, MERKEZ OLUŞTURMUŞTUR, EKSERİYET OLUŞTURMUŞTUR, KABİLE OLUŞTURMUŞTUR.

İÇTİHAT DÜZENİNDE İSE MEVZUATI HALK OLUŞTURMUŞTUR. YANİ ÖYLE HUKUK DÜZENLERİ VARDIR Kİ, ORADA DEMOKRASİ OLAMAYABİLİR. DEMOKRASİ OLUR AMA İÇTİHAT OLAMAYABİLİR. OYSA İÇTİHAT DÜZENLERİNDE HEM DEMOKRASİ HEM HUKUK VARDIR.

DÖRDÜNCÜ İSLÂM, BİRİNCİ KUR’AN UYGARLIĞI ÖMRÜNÜ DOLDURMUŞTUR.

AMA İSLÂM VE KUR’AN UYGARLIKLARI HER BİN YILDA BİR YENİLENEREK DEVAM EDECEKTİR.

YARGI YALNIZ HAKEMLERDEN OLUŞMAZ. HAKEMLERDEN OLUŞAN MAHKEME KARAR VERİR.

BUNLARIN İNFAZI SİYASİ GÜCE AİTTİR.

YARGI NELERDEN OLUŞUR:

1)      HER BUCAĞIN AYRI KAMU HUKUKU VARDIR,

2)      HER MEZHEBİN AYRI ÖZEL HUKUKU VARDIR,

3)      BİLİRKİŞİ KURUMLARI VARDIR,

4)      SORUŞTURMA KURUMLARI VARDIR,

5)      SİLAHLI KUVVETLER VARDIR,

6)      HAKEM KURULLARI VARDIR.

BUNLARIN HEPSİ HAKEMLERİN EMRİNDE ÇALIŞIRLAR. SİYASİLER DE BUNLARIN EMRİNDEDİRLER. BAŞKA DA İŞLERİ YOKTUR.

BİRAZ DÜŞÜNÜRSENİZ NE DEDİĞİMİZİ ANLARSINIZ.

1400 YILLIK UYGULAMA BÖYLE BİR ANLAYIŞI OLUŞTURAMAMIŞTIR.

GEREKİRSE BİR BUCAKTA DENERİZ. DEVLET ÇAPINDA DENERSEK TEHLİKE OLABİLİR. BİR BUCAKTA, İKİ BUCAKTA DENERİZ. SONRA İL SEVİYESİNDE DENERİZ. HER İLDE BAŞARIYA ULAŞINCA, O ZAMAN DEVLET ÇAPINDA DA DENERİZ.

ANCAK O VAKTE KADAR ZULÜM DÜZENİ DE DEVAM EDER.

NİTEKİM AK PARTİ DEVAM EDİYOR.

AKEVLER’İN 40 MİLYON LİRA DEĞERİNDE TAŞINMAZINI DEVLET GASP ETMİŞTİR. AK PARTİ BUGÜN İKTİDARDADIR AMA BUNU BİZE VEREMİYOR. BU FETVADAN VAZGEÇMEZ, AK PARTİ’YE BİLDİRMEZSEN; ÂHİRETTE AKEVLER SENDEN BUNU TALEP EDEBİLİR. ADİL YARGI İSTİYORUZ. ADİL YARGI OLURSA SEN İSTİFADE EDERSİN, BAŞÖRTÜSÜ ZULMÜ OLMAZ. BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI ZULMÜNÜ KANUNSUZ VE HUKUKA AYKIRI OLARAK MAHKEMELER YASAK ŞEKLİNDE İCAT ETTİ. İNSANLAR HÂLÂ BU ZULMÜN ALTINDA İNİM İNİM İNLEMEKTEDİR. HAKEMLİK DOĞRU DEĞİLSE; NE DOĞRU, ONU SÖYLE.

PROF. DR. ALİ ŞAFAK’LA PROF. DR. YUSUF ZİYA KAVAKÇI, ESKİ KİTAPLARDA YAZMIYOR DİYE ÇOK EMEK VERDİĞİMİZ BİR TEZİ (PROF. DR. OSMAN ESKİCİOĞLU’NUN İLK DOKTORA ÇALIŞMASINI) REDDETTİLER. SİZ DE MAALESEF BİR ARPA BOYU YOL ALAMAMIŞSINIZ.

BİZİMKİLER DOĞRU DEĞİLSE, NE DOĞRUDUR?

KEYFÎ ATMASYONLAR MI?

BİZİMKİ İCAT DEĞİL, İÇTİHAT. İSTEYEN UYGULAR, YANLIŞSA VAZGEÇER.

12 MİLYONLUK İSTANBUL İLE 120 BİN KİŞİLİK HAKKARİ’NİN AYNI MERKEZDEN, ANKARA’DAN İDARESİ DOĞRUDUR, ÖYLE Mİ?!.

DOĞRUSU YAZDIKLARINIZ KARŞISINDA AKLIMDAN ŞÜPHE ETMEYE BAŞLADIM.

İSLÂMÎ CİHAT İSYAN DEĞİLDİR; TEBLİĞDİR, HİCRETTİR. İKTİDARDA İKEN EMRİ Bİ’L-MA’RUF VE NEHYİ ANİ’L-MÜNKERDİR. SALDIRANA KARŞI DA SAVAŞTIR.

BİZ AKEVLER’İ KURDUĞUMUZDA, ERBAKAN VE ARKADAŞLARIYLA PARTİ (MNP VE MSP) KURDUĞUMUZDA, SİZ ARKADAŞLARINIZLA DEMİREL’İN YANINDA YER ALDINIZ. BİZE SÜREKLİ SALDIRAN ARKADAŞLARINIZA BİLDİĞİMİZ KADARIYLA HİÇ SES ÇIKARMADINIZ.

DEVLETE İSYANI KIŞKIRTIYORSUNUZ.

BİZ ALLAH’A İNANIYORUZ, KUR’AN’A İNANIYORUZ. OYUNLARA GELMEYİZ. ZATEN SİZİN İSLÂMİYET’TE LÂİKLİK FETVANIZ DA BUDUR.

EHLİYET, İLME VE KADROYA GÖRE DAHA ÇOK HAK EDENE VERİLİR. BAŞLANGIÇTA BİLGİLERİ AZ DA OLSA O KADRO ZAMANLA YENİLENİR.

KISIR DÖNGÜ BİZDE DEĞİL SİZİN PEŞİN HÜKÜMLÜLÜĞÜNÜZDEDİR.

BİZİM ONLU SİSTEMİMİZİ KABUL ETMEZSENİZ, BUNLARI ÇÖZEMEZSİNİZ.

 

Sayfa 355

V - Ekonomik Düzen

Mevcut ekonomik düzenin aksaklıkları ile ilgili tespitler oldukça isabetlidir.

Adil Ekonomik düzenin muhtevası kağıt üzerinde tutarlı ve dengeli gibi gözükse de bir çırpıda uygulamaya konması imkansızdır. Mutlaka bir geçiş dönemine ihtiyaç vardır. Bu geçiş dönemi mevcut şartlar ve imkanlar doğru olarak görülüp tespit edildikten sonra planlanmalı, programda birinci plan ve ilk adım üzerinde durulmalı, halka bu vaat edilmelidir. Uygulanacak programın yan etkileri, muhtemel tepkiler iyi hesaplanmalıdır. Bir margarin veya benzin kıtlığının iktidar sona erdirdiği unutulmamalıdır.

V - EKONOMİK DÜZEN

TESPİTLERDE KİMSE AKSİNİ İDDİA EDEMEZ. HİÇBİR ŞEY BİRDEN BİRE UYGULAMAYA KONAMAZ.

BİZİM YAPTIKLARIMIZI SABOTE EDECEĞİNİZE, BU HUSUSTA KATKILARINIZI VE ÖNERİLERİNİZİ BEKLERDİK. DOĞRUSU BAŞINDAN BERİ SİZDEN BEKLEDİĞİMİZ BUYDU.

“ADİL DÜZEN”İ BIRAKIN “ZALİM DÜZEN”E DEVAM BİÇİMİNDEKİ ÖNERİNİZ, İNSANLIK TARİHİNDE İBRET ÖRNEĞİ OLACAKTIR.

 

Muhteva ile ilgili bazı düşüncelerimize gelince:

1- Bir kimsenin ürettiği kadar tüketmesinin hakkı olduğu, daha fazla tükettiği takdirde başkasının hakkını yemiş olacağı görüşü muğlaktır. Hiç üretmediği halde tüketme durumunda olanlar (mesela yaşlılar, çocuklar, sakatlar, işsizler…), miras, ticaret vb. yoluyla servet elde edip bunu harcayanlar başkalarının hakkını yemiş mi sayılacaktır? (s.17)

1-BİR EKONOMİK ÇEVREDE ÜRETİLDİĞİ KADAR TÜKETİLİR.

FAZLA TÜKETMEK DEMEK, DIŞARIDAN BORÇ ALMAK DEMEKTİR.

EĞER HALKA FAZLA SATIN ALMA GÜCÜ VERİRSENİZ SONUNDA O ÜLKEYİ BORÇLANDIRIRSINIZ.

FAİZ, ÜRETİLMEYEN MALA KARŞI SERMAYE SAHİPLERİNE SATIN ALMA GÜCÜ VERMEKTİR. MİRAS, SOSYAL GÜVENLİK ÜRETİLMEDEN TÜKETMEK DEĞİLDİR. TÜKETİMİN BÖLÜŞÜLMESİDİR.

BİZ SİZİN ANLADIĞINIZ ÖYLE BİR ŞEY DEMEDİK.

 

2- Ortaklıklarda hemen daima yatırım ve üretim ortaklıklarından söz edilmektedir. Ticaret yapmak üzere oluşturulacak ortaklıklar ve ticaret faaliyeti hakkında ne düşünüldüğü kapalıdır.(s.21)

2- HALKA SİPARİŞ KREDİSİ VERİLMEKTEDİR. HALK PEŞİN ÖDEYEREK SİPARİŞİNİ YAPMAKTADIR.

ÇALIŞANA ÇALIŞMA KREDİSİ VERİLMEKTEDİR.

ÜRETİCİLER TÜCCARLARDAN SİPARİŞ ALINCA ÜRETİM YAPABİLMEKTEDİR.

TÜCCAR ÇOK AZ SERMAYE İLE TİCARET YAPMAKTADIR. DEVİRDEN KAZANMAKTADIR.

SELEM KREDİSİ AYNI ZAMANDA TÜCCARA VERİLEN KREDİDİR.

BİR DE SENETLERDE KREDİLEŞME TÜCCARA ALTIN PARA KREDİSİNİ ELDE ETTİREBİLMEKTEDİR.

BUNLAR NEDEN SORULUP ÖĞRENİLEMEDİ?

 

3- “ Adil Düzende vergi yoktur” denilmekte, devletin giderlerinin “katkı ve hizmet karşılığı alacağı paylar ve kendine mahsus gelir kaynaklarından temin edileceği” ifade edilmektedir. Gerek geçiş döneminde gerekse normal dönemde her hangi bir sebeple bu gelirler giderleri karşılamazsa devletin vergi alması meşrudur ve bu Adil Düzen’e aykırı sayılmamalıdır.

Zekat bir ibadet-vergidir. Zekat alacak mallar, miktarlar ve sarf yerleri ilgili nasslarla belirlenmiştir. Devletin mükelleflerden zekatı toplaması ve yerine sarf etmesi gerekir. Zekat bütçesi ayrı tutulmalı, devlet zekatın sarf yerlerine diğer gelirlerden harcama yaparsa, bunun karşılığını zekat bütçesinden (veya fonundan) genel bütçeye aktarmalıdır. Zekat konusu Adil Düzen broşüründe yer almamıştır.

3- ZEKÂT VERGİDEN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR. ZEKÂTTAN BAŞKA DA VERGİ YOKTUR. HUMUS VE ÖŞÜR DE ZEKÂTTAN MADUTTUR. HUMUS DEVLETLERİN, ÖŞÜR İLLERİN, RÜB’İ ÖŞR BUCAKLARIN GELİRİDİR.

BİZ DEVLETİN ZEKÂTTAN BAŞKA VERGİSİNİ KABUL ETMİYORUZ.

BUNUN HATALI OLDUĞU İDDİA EDİLEBİLİR.

SİTELERDE UYGULAMA YAPILIR. HAKLI OLDUĞUMUZ SABİT OLUR.

BİZ ZEKÂTTAN BAHSETMEDİK. ÇÜNKÜ BİZ İLMİHAL YAZMIYORUZ.

 

4- Selem konusuna fazla ağırlık verilmiş ve ondan çok şey beklenmiştir (s.25). Tarihte yapılan selem uygulamasında, ödeme peşin yapıldığı için fiyatlar durmadan kırılmış, üretici zarar etmiş ve ekonomiyi menfi olarak etkilemiştir. Fıkıh kitapları bunlarla ilgili şikayetleri aktarmaktadır. Selemde iskontonun az olması halinde alıcı nakdi tercih ederek almaktan imtina eder ve bu şekliyle işe devam etmez. Ayrıca selemin getirdiği ucuzluk üretici aleyhine ve tüccar lehine bir ucuzluktur, mal teslim alınınca satım piyasa fiyatıyla olacak, tüketici malı yine -selem fiyatına nispetle- pahalı alacak ve iyi kar tüccara kalacaktır.

4- SORUN KREDİ SORUNUDUR. BUGÜN TÜCCARA KREDİ VERİLMEKTE HEM DE AĞIR FAİZ İLE VERİLMEKTEDİR. TÜCCAR FAİZİNİ DE ÖDEYEBİLMESİ İÇİN ÇOK KÂR ETMEK ZORUNDADIR. ÇOK UCUZA ALIP ÇOK PAHALIYA SATACAKTIR. BU FAİZLİ UYGULAMA HEM ÜRETİMİ DÜŞÜRMEKTE, HEM DE ÜRETİM LÜKS MALLARA KAYMAKTADIR.

SELEM SİSTEMİNDE İSE KREDİ SİPARİŞ KREDİSİ OLARAK HALKA VERİLMEKTEDİR. TÜCCAR PEŞİN PARA İLE SİPARİŞ ALMAKTADIR.

FAİZLİ SİSTEMDE SERMAYE TEKELİ OLUŞMAKTA, SERMAYESİZ DE TİCARET YAPILAMAMAKTADIR. BU DA SERBEST REKABETİ KORUMAMAKTADIR.

TARİHTE SELEM SENEDİ ÇIKARTILMAMIŞTIR.

TARİHTE KÂĞIT PARA DA YOKTUR.

TARİHTE SELEM SİSTEMİ SADECE İSTİSMAR EDİLMİŞTİR.

SERBEST REKABETİN KORUNDUĞU YERDE TÜCCAR İSTİSMARI SÖZ KONUSU OLAMAZ.

TEKEL EKONOMİDE OLANLARI, LİBERAL EKONOMİDE OLACAK GİBİ GÖRMEK YANLIŞTIR.

 

5- Üretilen malların satıma arzından önce ambarlara teslim edilmesi büyük külfet ve sıkıntılara yol açacaktır. Bunun yerine üretimin mahallinde tespiti, incelemesi ve paylaşımı yapılmalıdır.

5- ÜRETİLEN MALLAR DEĞİL PARÇALARDIR. BİR ARABANIN DİREKSİYONUNUN YERİNDE PAYLAŞIMI NASIL OLACAKTIR? SIRF İTİRAZ İÇİN İTİRAZ OLUNMAZ.

GELİŞMİŞ EKONOMİLERDE AMBAR ŞARTTIR.

KAPİTALİSTLERDE BUNU SERMAYE, SOSYALİSTLERDE DEVLET YAPAR.

BİZ BUNUN VAKIFLARCA YAPILMASI, ORTAK AMBARLARDA YAPILMASINI ÖNERİYORUZ. BÖYLECE ÜRETİCİYE SENET VERİYORUZ. O SENEDİ İSTEDİĞİ YERDE SATAR. GEREKTİĞİ YERDE SATILIR.

BUNUN NERESİNE İTİRAZ EDİLDİĞİNİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİRDİR.

TABİ Kİ TEKEL SÖMÜRÜ SERMAYESİ BUNDAN HOŞLANMIYOR. ÇÜNKÜ ÜRETİLEN ŞEYLERİ TÜCCAR BEDAVA ALMALI, STOK ETMELİ, SONRA DÖRT MİSLİ DEĞERLE SATMALI.

BU İFADELERİ HÜSNÜNİYETLE İZAH ETMEK ÇOK ZORDUR.

ERBAKAN GİTSİN, ERDOĞAN GELSİN DİYE BUNLAR YAPILAMAZ.

 

6-  Mülkiyet bahsinde toprağın, madenin, ormanların ve meraların mülkiyetinin devlete ait olduğu zikredilmektedir (s.28). Bu dört servette özel mülkiyete yer verilmediği anlaşılmaktadır. Hem hukuki, hem dini, hem de tatbikat bakımından bu anlayış önemli problemler getirecektir. Bizim bilgimize göre bu servet çeşitlerinde de -bazı sınırlar ve şartlar dahilinde- özel mülkiyet söz konusudur.

6- ÇIPLAK MÜLKİYET YOKTUR.

İŞGAL MÜLKİYETİN SEBEBİ DEĞİLDİR.

ANCAK EMEKTE MÜLKİYET AYRIDIR.

YARARLANMA MÜLKİYETİ AYRI, İŞLETME MÜLKİYETİ AYRIDIR.

TOPRAK İMAR EDİLİRSE YARARLANMA MÜLKİYETİNE KONU OLUR. MADENLER ÇIKARILDIKTAN SONRA ONA MÂLİK OLUNUR. ORMANLARDAN YARARLANILIR. İŞLETME MÜLKİYETİ HER YERDE VARDIR.

 

7- Adil Düzen’de faizin bulunmaması tabiidir. Ancak bu düzende faizin tanımı yapılırken kapsamı genişletilmiş, dini kaynaklara göre faiz sayılmayan gelirler de faiz olarak değerlendirilmiştir. Bu cümleden olarak veresiye satışlar ve vade farkı faiz içinde mütalaa edilmiştir. İslami kaynaklarda sağlam ve açık delillere dayanılarak ortaya konan faiz tarifine göre:

a) Aynı cins iki malı biri diğerinden fazla olarak satım yolu ile mübadelede ortaya çıkan fazlalık faizdir.

b) Aynı cins iki malı, eşit olarak veresiye ve farklı ölçeklerle veresi ve satım yoluyla mübadelede ortaya çıkan hakiki fazlalık veya hükmi fazlalık (veresi nispetle peşinin değerinden doğan fazlalık) faizdir.

c) Tartılarak veya ölçülerek alınıp satılan iki ayrı cins malı (mesela arpa ile buğdayı) biri  diğerinden fazla veya eşit olarak satım yoluyla veresiye mübadeleden doğan fazlalık faizdir.

Bu malların yenilir veya ambar edilir olmaları şartı ise tartışmalıdır.

Karzın ödünç verene sağlayacağı menfaat faizdir.

Buna karşı biri ölçülen veya tartılan yahut da yenilen mal, diğeri ise altın, gümüş ve para olması halinde bu iki değerin peşin veya veresi, eşit ağırlıkta veya farklı mübadelesinde faiz yoktur.

Buna göre Adil Düzen’in veresi satışa ve vade farkına “faiz diyerek” karşı çıkması icmaa aykırıdır.

7- EVET, FAİZİN TARİFİ YENİDEN YAPILMIŞTIR. KIYAS YOLUYLA YAPILMIŞTIR. ÜRETİMDE ÜCRET VE KİRA FAİZ SAYILMIŞTIR.

ZATEN “ADİL DÜZEN” DEMEK, DÖRT DELİLİN BUGÜNKÜ İHTİYAÇLARA GÖRE ANLAŞILMASIDIR.

BİZ FIKHÎ TARTIŞMA YAPMIYORUZ. ONU SİYASETTE DEĞİL, FIKIHÇILARLA YAPARIZ. ONLAR DA MAALESEF BİZDEN FERSAH FERSAH UZAK DOLAŞIYORLAR.

BİZE OLAN İTİRAZLARINIZI DÖRT DELİLLE DEĞİL, HİKMETLE YAPMALISINIZ. EKONOMİK SONUÇLARLA YAPMALISINIZ. ONU ARAMIZDA AYRICA TARTIŞIRIZ. SİZ SİYASİLERE EMİR BUYURUYORSUNUZ. SİYASİLER GEÇİŞ DÖNEMİNDE ÖYLE KARAR ALMIŞLAR, NEYE SALDIRIYORSUNUZ?

A) FIKIHÇILAR BUNU FAİZLE TARİF ETMİŞLER. OYSA BU TAMAMEN SELEM KONUSUDUR. STANDART OLMAYAN MALLAR SELEME KONU DEĞİLDİR. STANDART MALLARDA DA KALİTE FARKI GÖZETİLMEZ. FAİZİ BUNUNLA TARİFLERİ HATALIDIR. ZATEN İCMA YOKTUR.

B) DEĞERİNDE FAZLALIK SÖZ KONUSU OLAMAZ. SERBEST REKABET PİYASASINDA DEĞERİN FAZLA VEYA EKSİKLİĞİ SÖZ KONUSU OLAMAZ.

C) TARTIDA FAZLALIK FAİZDİR.

YAZAR, BU SÖYLEDİĞİNİ ACABA KENDİSİ ANLAMIŞ MIDIR?

BEN ANLAYAMADIM.

OYSA HÜKÜM ŞUDUR:

A)      STANDART MALLARDA KALİTE FARKINDAN DOLAYI FAZLA VEYA EKSİK ALMAK FAİZDİR.

B)      MİSLİYATTA ZAMANDAN DOLAYI FARKLILIK ORTAYA ÇIKARMAK FAİZDİR.

C)      BORCUN ZAMANLA ARTMASI FAİZDİR.

D)      TÜKETİM MALLARINDA BU FAZLALIKLARDA HARAMLIK İTTİFAKLADIR. İNŞAAT MALZEMESİNDE İSE İHTİLAFLIDIR.

YİYECEĞİN ALTINLA DEĞİŞTİRİLMESİ, PEŞİN OLMAK ŞARTI İLE TİCARETTİR. AHZIN PEŞİN OLMASI GEREKMEZ. AMA ALTIN GÜMÜŞLE DEĞİŞTİRİLECEKSE, AHZIN HEMEN OLMASI GEREKİR.

BİR ŞEYİN HELAL OLDUĞUNA İCMA OLABİLİR. BİR ŞEYİN HARAM OLDUĞUNA İCMA OLABİLİR. AMA BİR ŞEYİN HELAL OLMADIĞINA VEYA HARAM OLMADIĞINA İCMA OLAMAZ. İCMANIN DELİL OLMASI İÇİN İCMA OLDUĞUNA BUGÜN İCMA OLMASI GEREKİR. BİZ BÖYLE BİR GÖRÜŞE KATILMADIĞIMIZ İÇİN İCMA OLMAMIŞ DEMEKTİR.

“ADİL DÜZEN”DEN GELEN İŞLEMLER HAKKINDA BİZİM BİR SÖZÜMÜZ YOKTUR. BİZ FAİZİ ZAMANLA ARTAN BORÇ OLARAK TARİF EDİYORUZ. BU FAİZ-İ NESEİDİR. YALNIZ BORÇ GERÇEK DEĞERLE TARİF EDİLMELİDİR. ENFLASYON KADAR BORÇ ARTMAZSA YİNE FAİZ OLUR. BUNUN İLLETİNİ ARIYORUZ. KÂR, MEYDANA GELEN BİR ARTIŞIN İLGİLİLERCE BÖLÜŞÜLMESİDİR. HARAMLIĞIN İLLETİ İSE BİRİNİN ZARARINA KARŞILIK DİĞERİNİN KAZANMASIDIR. KAZANÇLI İŞLETMELERDE SABİT KİRA VE SABİT ÜCRET FAİZDİR. FAİZDEN ALINAN VERGİ DE FAİZDİR. SERMAYEDE SABİT KÂR FAİZDİR.

 

8- Emekli olabilmek için belli bir çalışma süresi ve yaş haddinin bulunmaması (s.37) adil değildir. Bu uygulama hem işçi sıkıntısına, hem de sigorta fonunda darlığa sebep olur. Bu sebeple emeklilik ya yaşa, yahut da hizmet süresine, güç ve kudrete… bağlanmalıdır.

8- BİR ŞEY YA KİTABA YA DENEYE DAYANMALIDIR.

EMEKLİLİK İNSANIN YERYÜZÜNDEKİ PAYININ KARŞILIĞIDIR. NE YAŞLA, NE DE HİZMETLE BİR İLGİSİ VARDIR. ŞU KADAR Kİ, BU KİRA PAYINI DAHA ÖNCE NE KADAR AZ KULLANMIŞSA, KALAN ÖMÜRDE O KADAR FAZLA PAY ALIR. SİGORTA FONU YOKTUR Kİ DARLIĞA SEBEP OLSUN.

OKUMADAN VE ANLAMADAN KRİTİK!..

ÇALIŞANLAR YERYÜZÜNÜ KULLANIYORLAR. KENDİLERİNİN VE BAKMAKLA YÜKÜMLÜ OLDUKLARI KİMSELERİN KİRA PAYLARI VARDIR. AYRICA EMEKLERİ VARDIR. EMEKLERİ KARŞILIĞININ 5’TE 4’Ü KENDİLERİNE AİTTİR. ÇOCUKLARINA DA BAKARLAR. 5’TE 1’İ İSE ÇALIŞAMAYANLARIN KİRA PAYIDIR. ÇALIŞANLAR BİRİKTİRDİKLERİNİ SONRA ALIRLAR.

BURADA DEĞİŞİK ÇÖZÜM/LER ÜRETİLEBİLİR.

BİZ İNSANLARA RESMİ ÜCRETİ KREDİ OLARAK VERİYORUZ. BÜTÜNÜN BEŞTE DÖRDÜNÜ ÇALIŞANLARA VERİYORUZ. BEŞTE BİRİNİ İSE ÇALIŞ(A)MAYANLARA BÖLÜYORUZ. AMA NE KADAR MESLEKİ DERECESİ YÜKSEKSE, ONA GÖRE VE NE KADAR AZ ÖMRÜ KALMIŞSA O KADAR FAZLA VERİYORUZ. ÇÜNKÜ GEÇMİŞTEN ALACAĞI VARDIR.

 

SAYFA 358

İşsiz olan veya çalışamayan kimselere maaş ödeyebilmek için bunlarda ihtiyaç şartı da aranmalıdır. İşsiz olduğu veya çalışmadığı halde normal geçim imkanına sahip bulunan kimselere –emekli olmadan– maaş vermenin şer’i dayanağı yoktur.

EMEKLİ OLMADAN MAAŞ VERMENİN ŞER’İ DAYANAĞI YOKTUR DENİYOR.

EMEKLİLİĞİN ŞER’İ DAYANAĞI VAR MIDIR?

İÇTİHATSIZ YAPILANLAR MEŞRU, BİZ İÇTİHAT YAPARSAK ŞER’İ DAYANAĞI YOKTUR DENİYOR!

KUR’AN NE DİYOR; “O YERYÜZÜNÜ (CEMİAN) SİZİN İÇİN YARATTI.” DİYOR. O HALDE ÇALIŞMAYANLARIN DA HAKKI VARDIR. ZENGİN OLUP OLMAMASI AYRI TARAFA, ARZDAKİ/ARAZİDEKİ KİRA PAYINI ALMASI AYRIDIR.

BİZİM İÇTİHATLARIMIZDA ŞER’İ DELİLE DAYANMAYAN HİÇBİR ŞEY YOKTUR.

 

Uygulanabilirlik Açısından:

1- Gerek partinin dağıttığı küçük kitaplarda ve metinlerde gerekse bunların doğrudan kaynağını teşkil eden Karagülle ekibinin eserlerinde ortaya konmuş bulunan “Adil Düzen, denge düzeni” teorik bir model denemesidir. Bu metinlerde modelin deneme safhasında olduğu, pilot bölgelerde denenerek olgunlaştırılması gerektiği defalarca tekrarlanmıştır. Buna rağmen parti, Adil Düzen’i anlatan metinleri, iktidara geldiği zaman uygulayacağı program gibi takdim etmektedir.

UYGULANABİLİRLİK AÇISINDAN:

1- BURADA DAVET EDİLEN DENEMEYE KATILMALIDIR. HALK OY VERİR DE İKTİDAR OLURSAK, YERİNDEN YÖNETİM DÜZENİNİ GETİRECEKTİR. HER BELDE DENEMELERDE BULUNACAK, ZAMANLA EN İYİ SONUÇ ALINACAKTIR.

AKEVLER DENEMEDİR, HÂLÂ YAŞIYOR...

İNSANLAR AKEVLER’DE BİR ARAYA GELEREK BİRLİKTE EV SAHİBİ OLDULAR.

MİLLÎ GÖRÜŞ, ANAP, AK PARTİ VE GÜLEN CEMAATİ, İŞTE BU AKEVLER DENEMESİ SONRASINDA FAALİYETE GEÇTİ.

ZARAR EDEN VARSA, BUYURSUN HAKEMLERE GİTSİN, ÖDEYELİM. ÖDEYECEK VARLIĞIMIZ VAR. AMA KİMSEYE HAK ETMEDİĞİ BİR ŞEYİ DE KESİNLİKLE VERMEYİZ. ÇÜNKÜ ONLAR BİZİM ŞAHSIMIZIN MALI DEĞİLDİR.

 

2- Bu haliyle Adil Düzen’in, Türkiye şartlarında uygulama kabiliyeti yoktur.

2- ERBAKAN GİTSİN, DEMİREL GELSİN ARZUSU...

AMA SONUNDA YİNE DE BİZ GELDİK.

O HALİYLE O YOKTUR.

HANGİ HALİYLE VARDIR?

BIRAKALIM!

BIRAKMADIK, BIRAKMAYACAĞIZ...

YAKINDA “ADİL DÜZEN PARTİSİ” KURULACAK VE SADECE TÜRKİYE’DE DEĞİL, BÜRTÜN YERYÜZÜNDE “ADİL DÜZEN” YAYILACAKTIR.

SÜLEYMAN DEMİREL TARİH OLDU. AMA KENDİSİ TARİH OLURKEN “ADİL DÜZEN” HAKKINDA RAPOR YAZAN BU ON DÖRT ARKADAŞI KULLANDI...

AK PARTİ’DE DE ŞİMDİ SÜLEYMAN AKDEMİR’İN TEZLERİNİ REDDEDEN SOLCU PROFESÖRLER ANAYASA HAZIRLIYORLAR!..

KULLANILDIĞINIZI HÂLÂ ANLAYAMIYORSUNUZ.

 

3- Henüz üzerinde icma (konsensüs) sağlanamadan bu modelin, genel, İslam’ın amaçlarını yansıtan Adil Düzen olarak takdimi Adil Düzen kavramına ters düşmekte, muhalif olan müslümanları töhmet altına sokmaktadır.

3- “ADİL DÜZEN”İN HÜKÜMLERİNE MUHALİF OLANLARA SON DERECE SAYGILIYIZ.

AMA “ADİL DÜZEN”E MUHALİF OLANLARA İSE SADECE ACIYORUZ.

ZALİM DÜZEN DEVAM MI ETSİN?

UYGULAMADA İCMA ARANAMAZ.

UYGULAMA İÇTİHATLA OLUR.

İCMA UYGULAMADAN SONRA ZAMANLA OLUŞUR.

 

4- Bu model bir geçiş dönemi modeli olarak da uygulama kabiliyeti taşımamaktadır.

4- KEYFÎ ATMALAR VE ATAMALAR OLUŞMAYA BAŞLAMIŞTIR.

O ÇALIŞMA SAYESİNDE BUGÜN AK PARTİ İKTİDARDADIR.

O ÇALIŞMALAR SONUCU SİZ PROFESÖR OLDUNUZ.

ERBAKAN ORTAYA ÇIKMASAYDI, NE DEMİREL NE DE ÖZAL OLURDU. EVREN DE NE YAPACAĞINI BİLEMEZDİ. EVREN EĞER İSLAM ENSTİTÜLERİNİ FAKÜLTELERE YÜKSELTMİŞSE, İMAM-HATİPLERİ LİSE YAPMIŞSA, DİN DERSLERİ OKULLARA ANAYASAL HAK OLARAK GİRMİŞSE; BUNLARIN VE BENZERLERİNİN HEPSİ ERBAKAN’IN VE ÇALIŞMA ARKADAŞLARININ ORTAYA ÇIKMASI SONUCU OLUŞMUŞTUR.

28 ŞUBAT İŞTE BU ESERLERİ SİLMEK AMACI İLE YAPILMIŞTIR.

 

5- Partinin bilimsel araştırmaya yönelik yan kuruluşları vakit geçirmeden bütün maddi ve manevi imkanları seferber ederek belli kuruluş ve kurumlardaki araştırmacıları toplayıp çalıştırmalı, geçiş dönemleri ve kamil uygulama dönemleri için uygun bulunan modellerin hazırlanmasını, tartışılarak ve pilot bölgelerde denenerek olgunlaşmasını sağlamalıdır.

5- YUKARIDAKİ ÖNCE “İLM”E, SONRA DA “ÇALIŞMA”YA TEŞVİK ÖNERİNİZ, SİZE İMKAN SAĞLAYANLARCA YAPILIYOR MU?

BİZE KARŞI KIŞKIRTMAK İÇİN SİZE BİZLERİ SUSTURMA GÖREVİ VERENLER, ŞİMDİ EN GÜÇLÜ ŞEKİLDE İKTİDARDADIRLAR.

ADİL DÜZENCİLER DE SUSMUŞ DURUMDADIRLAR.

7 SENEDİR İKTİDARDA OLAN BU PARTİ NE YAPMIŞTIR?

AVRUPA’DAN GELEN KANUNLARI OKUNMADAN VE ANLAMADAN TBMM’DEN GEÇİRMİŞLERDİR.

O YAPTIKLARININ ŞER’İ DAYANAĞI VAR MIDIR?

SİZ ŞİMDİ NERDESİNİZ?

HER BİRİNİZE İKİŞER ÜNİVERSİTE DÜŞECEK KADAR ÜNİVERSİTELER KURDULAR.

BİRİNİZ O ÜNİVERSİTELERE REKTÖR OLDUNUZ MU?

 

6- Parti Türkiye’de bir düzen değişikliği yapmak istiyorsa getireceği düzene geçiş aşamalarını tespit etmeli, ülkenin ve dünyanın mevcut şartları içinde ilk aşamayı planlamalı, buna uygun bir parti programı oluşturmalıdır. İşte bu program İslami Düzeni’nin kendisi değil, ona götüren yolun başı, ona açılan kapı olacaktır. Bunu bir kadro hazırlayacak ve İslam diyerek değil, mevcut şartlarda ona zemin hazırlayan en uygun model diye takdim edecektir. Bu takdirde model muvaffak olursa diğer aşamalara geçilecek, olmazsa başarısızlığın faturası İslam’a değil, belli bir kadroya ve onların hazırladığı modele çıkarılacaktır.

6- BİZ “ADİL DÜZEN”İ İSLÂMİYET’TEN ÖĞRENDİK. BUNU İNKÂR ETMİYORUZ.

ASLINDA HERKES ÖYLE YAPMALIDIR.

BİZ HİÇBİR ZAMAN BİZİM SÖYLEDİKLERİMİZ İSLÂM’DIR DEMEDİK.

AKSİNE, HERKES İÇİN İSLÂM KENDİ ANLADIĞIDIR.

HERKES DÖRT DELİLE DAYANARAK KENDİSİ İÇTİHAT YAPMALIDIR.

KUR’AN’I ANLAMAYANLAR DA MÜSPET İLME DAYANMALIDIR.

 

 

…………………………………………………………………………………………………...

 

 

ORTAK RAPOR

ve

SONUÇ

 

Ferdi raporlar müzakere edildikten sonra üzerinde ittifak hasıl olan bir ortak rapor yazıldı. Bu raporun sonuç bölümü şöyle idi:

RAPORUN TAMAMI HÂLÂ GİZLİ!..

SADECE “SONUÇ” BÖLÜMÜ!..

ORTAK RAPOR BİRİ TARAFINDAN YAZILIR. DİĞERLERİ MUHALEFET ŞERHLERİNİ KOYARLAR. YOKSA SONUÇ OLARAK BİR ŞEY ORTAYA ÇIKMAZ.

BİRİSİ, “AHMET ÇOK CÖMERT BİR İNSANDIR” DESE, DİĞERİ DE “AHMET ÇOK CİMRİ BİR İNSANDIR” DESELER; ANLAŞMA “AHMET İNSANDIR” DA ÇIKAR Kİ, MALUMU İLAMDAN BAŞKA BİR ŞEY OLMAZ. ANCAK ABES BİR CÜMLE OLUR.

RAPORUNUZUN DA BÖYLE BİR ŞEY OLDUĞU TAHMİN EDİLİR.

RAPORUN TAMAMINI LÜTFEDERSENİZ, ONUN DA TAMAMINA HİÇ CÜMLE VE PARAGRAF ATLANMADAN GEREKLİ CEVAP/LAR VERİLECEKTİR.

 

SONUÇ

 

Adil Düzen, günümüz toplum sistemi ve hayat tarzına tenkidi bir yaklaşım sunmakta ve alternatif bir sistem olma iddiası taşımaktadır. Bu günkü hayat tarzına yönelik eleştirilere ve Hakkı üstün tutan felsefeye katılmamak mümkün değildir. Ancak adil düzenin bir toplum sistemi olarak kabul edilmesi oldukça zordur. Bunun sebeplerini dört ana başlık altında değerlendirmek mümkündür.

“ADİL DÜZEN MEVCUDU ANLATMAKTADIR. DOĞRUDUR.” DENİYOR.

ERBAKAN’LA KARAGÜLLE’NİN İHTİLAFI BURADA BAŞLAR.

ERBAKAN, ÖNCE “TEŞHİS” YAPILMALI, SONRA “TEDAVİ” EDİLMELİ DEMEKTEDİR.

KARAGÜLLE İSE; TEŞHİS, KAPİTALİZMİN SOSYALİZMİ, SOSYALİZMİN KAPİTALİZMİ YIKIP SERMAYE TEKELİNİ SAĞLAMLAŞTIRMAK AMACINI GÜTMEKTEDİR. SADECE KÖTÜLÜKLERİ SAYARLAR. OYSA KAPİTALİZMİN DE SOSYALİZMİN DE İYİ VE KÖTÜ TARAFLARI VARDIR. BİZİM YAPACAĞIMIZ ONLARIN İYİ TARAFLARINA SAHİP ÇIKMAK, KÖTÜ TARAFLARINI İSE ATMAKTIR. SADECE KÖTÜLEME “ADİL DÜZEN”İN İŞİ DEĞİLDİR DİYOR. SERMAYE OYUNUDUR DİYOR.

“ADİL DÜZEN” HAKKINDA RAPOR YAZAN HEYET, ERBAKAN’IN GÖRÜŞÜNE KATILMIŞ VE TEKEL SERMAYENİN İNSANLARI DÜŞMAN ETME POLİTİKASINA ÂLET OLMUŞTUR.

“ADİL DÜZEN BİR TOPLUM  SİSTEMİ DEĞİLDİR.” DENİYOR.

“ADİL DÜZEN” BÜTÜN PEYGAMBERLERİN BİNLERCE YIL İÇİNDE OLUŞTURDUKLARI İSLÂM DÜZENİDİR. BUNUN SİSTEM OLMADIĞINI İDDİA ETMEK, TARİHİ İNKÂRDIR. MEZOPOTAMYA, İBRANİ, HIRİSTİYANLIK, BRAHMANİZM VE BUDİZM BİRER HAK SİSTEMİDİR. BUGÜNKÜ BATI UYGARLIĞI DA KUR’AN DÜZENİNİN BOZULMUŞ ŞEKLİDİR.

“ADİL DÜZEN”İ AKEVLER VE MİLLÎ GÖRÜŞ BELKİ TAM OLARAK İFADE EDEMEMİŞTİR. “ADİL DÜZEN” ÖYLE DEĞİL DE BİZE GÖRE BÖYLEDİR DENMESİ GEREKİRKEN; “BU BİR SİSTEM DEĞİLDİR. BİZ ANLAMADIK! SİZ DE VAZGEÇİN!” DEMEK, BİZİM DOSTLARIMIZA HİÇ YAKIŞMAMIŞ.

 

1-      Adil Düzen, İslam’ı bir bütün olarak değil, sadece bazı ilkeleriyle ele almaktadır.

KUR’AN DÜZENİ (KUR’AN’IN TABİRİ İLE DİNİ) İBRAHİM’İN İLMİNİ, MUSA’NIN ŞERİATINI, DAVUT’UN İKTİSADINI VE İSA’NIN DİNİNİ BİRLİKTE ELE ALIP EKSİKSİZ BİR SİSTEM SUNMAKTADIR.

MİLLÎ GÖRÜŞ BUNUN SADECE ŞERİATINI YANİ SİYASETİNİ ELE ALIP TAKDİM ETMEKTEDİR.

SİYASİLER İLME, EKONOMİYE VE DİNE KARIŞMAZLAR. SİYASİLER SADECE YÖNETİME KARIŞIRLAR. ŞERİATI TEDVİN EDERLER.

 

Her şeyden önce, din kavramı İslam’ın tanımlamasından farklıdır. Bu düzende dinden maksat sadece İslam dini olmadığı gibi, materyalizm ve ateizm de din olarak algılanmaktadır. Devlet, belirli bir anayasal sistem koymaz, sadece ülkede yaşayan insanların kendilerine uygulanmasını istediği hukuku tescil eder ve uygular. Bu şeriat hukuku olabileceği gibi, başka bir hukuk sistemi de olabilir. Sosyal kurumlar arasında farklılaşma esastır. Dolaysıyla dinî-ahlakî sistem diğerlerinde ayrılır ve laik bir görünüm arz eder. Devlet başkanının farklılaştıran birimler arasında bütünleştirici ve koordine edici bir rolü vardır. Keza, faiz ve benzeri tanımlamalar da İslamî tanımlamalardan farklılaşmaktadır.

“ADİL DÜZEN” İSLÂM DÜZENİNİ YANİ ŞERİATI ELE ALMIŞTIR.

İSLÂM DİNİ YALNIZ KURAN’IN MÜNTESİPLERİNE HİTAP EDER, ONLARIN FIKHINI ANLATIR. ORADA ZORLAMA YOKTUR.

İSLÂM DÜZENİ İSE TÜM İNSANLARI İÇERİR. BÜTÜN İNSANLARIN İSLÂM DÜZENİ İÇİNDE NASIL YAŞADIKLARINI ELE ALIR. BÜTÜN FIKIHLARDA HÜKÜMLER DİNÎ VE KAZAÎ DİYE AYRILIR.

BİZ KAZAÎ HÜKÜMLERLE İLGİLENİYORUZ.

BİZE GÖRE KUR’AN DÜZENİNİN TANIMI BUDUR.

SİZİNKİ NEDİR?

YOKTUR!

VAR OLAN BİR ŞEYİN KARŞISINA YOK OLANLA ÇIKILAMAZ.

EHLİ SÜNNETE GÖRE EDİLLE DÖRTTÜR. KİTAPTIR, SÜNNETTİR, İCMADIR VE KIYASTIR. İSTİHSAB, İSTİHZAN, ÖRF VE HİKMET DE ONLARIN İÇİNDE İKİNCİ DERECEDE DELİLLERDİR.

BU DELİLLER İÇİNDE DEĞİL OSMANLILARIN, SELÇUKLULARIN, ABBASİLERİN, EMEVİLERİN UYGULAMASI; DÖRT HALİFENİN UYGULAMALARI BİLE DELİL SAYILAMAZ.

HANEFİLERE GÖRE KIYAS, KAVLİ SAHABEYE TERCİH EDİLİR.

BİZ FAİZİ EDİLLE-İ ERBEA İLE TANIMLIYORUZ.

SİZ İSE BATILILARIN BİRLEŞİK FAİZİ İLE TANIMLIYORSUNUZ.

HANGİSİ İSLÂMİ?

LÜTFEN İSLÂMİ OLUN.

GETİRİN, BUGÜNKÜ DÜZENDE FAİZİN TANIMINI GETİRİN DE TARTIŞALIM.

RAPORLARI GİZLEMEYİN.

 

İkinci olarak, İslam’a pozitif bilimlerin perspektifinden yaklaşmakta, pozitivist bir İslam anlayışı sunmaktadır. Dinle ilgili meseleler, müspet ilmin sınırları içerisinde ele alınmakta ve onun sınırlı imkanlarına bırakılmaktadır. Adil Düzen’in insanlara bakışı ve insanlık tarihinin doğrusal bir gelişme gösterdiğini kabul etmesi, bu tür bir anlayışın sonucudur. Başka bir ifadeyle, Adil Düzen, XIX. Yüzyıl Batısının doğrusal ilerlemeci pozitivist zihniyeti çerçevesi içinde oluşturulmuştur. Bu zihniyet, müspet bilimlerde eğitim gören ilim adamlarında, çoğu kez farkına varılmayan fakat dünya görüşünü biçimlendiren bir özelliğe sahiptir.  

KÂİNATI ALLAH YARATMIŞTIR.

KUR’AN’I DA ALLAH İNZÂL ETMİŞTİR.

MÜSBET İLİM KÂİNATI DOĞRU OLARAK TANITAN BİR SİSTEMDİR.

KUR’AN DA KÂİNATI DOĞRU OLARAK İFADE EDEN BİR KİTAPTIR.

BUNLARDAN SADECE BİRİSİYLE YETİNİLEMEZ.

KUR’AN’IN ALLAH SÖZÜ OLDUĞUNU İSPAT MÜSPET İLMİN İŞİDİR. SÜNNİLER VE ŞİİLER BUNDA İTTİFAK HALİNDEDİRLER. KUR’AN’IN DOĞRU ANLAŞILMASINDA MÜSPET İLMİN İKİNCİ GÖREVİ VARDIR. ÂYETLERİN MUHKEM OLMASI DEMEK, MÜSPET İLME UYMASI DEMEKTİR. KUR’AN’IN ALLAH SÖZÜ OLDUĞU SABİT OLDUKTAN VE DOĞRU ANLAŞILDIKTAN SONRA, ARTIK ONUN HÜKÜMLERİNDE MÜSBET İLİMDE DE BUNLARIN OLDUĞUNU İDDİA ETMEK ABES OLAMAZ, AMA GEREK YOKTUR.

DOMUZ ETİ HARAMDIR. ÇÜNKÜ ALLAH HARAM KILDI. ZARARLARINI BİZ BİLMEYEBİLİRİZ. BU BİZİM İNANCIMIZ. AMA SİYASET YAPARKEN KUR’AN’A İNANMAYANLARA ANLATMAK ZORUNDAYIZ. ONLARLA UZLAŞMAK ZORUNDAYIZ. ELBETTE LÂİK OLARAK HAREKET EDECEĞİZ. KUR’AN DA BÖYLE YAPIYOR. BİZ TEOKRATİK DEVLET DEĞİL, ŞERİAT DEVLETİ KURUYORUZ. BU HUSUSA TÜM TARİH BOYUNCA, OSMANLILARIN SONUNA KADAR UYULMUŞTUR.

TAM TERSİNE SİZ EDİLLE-İ ŞER’İYYEYE DAYANMADAN, TARİHİN TAHRİFATI İÇİNDE GÜNLÜK MODALARA UYUYORSUNUZ.

BİZİM İÇİN İLK FAKİHLERİN İÇTİHAT VE İCMALARI DIŞINDA HİÇBİR MENKUL DELİL YOKTUR. BİZ ŞİMDİ YENİDEN “İKİNCİ KUR’AN MEDENİYETİ”Nİ KURUYORUZ. SİZ İSE YAŞLANMIŞ VE DALLARI BUDANMIŞ, YAPRAKSIZ, MEYVESİZ BİR AĞACI CANLANDIRMAKLA MEŞGULSÜNÜZ.

 

Üçüncü olarak, Adil Düzen, İslam fıkıh ekollerinin dışında, sünneti dahi ihmal eden ve dolaysıyla Kur’an ı Kerim’i uzak yorumlarla ele alan bir ibahiyye mezhebi görünümü vermektedir.

“ADİL DÜZEN” SÜNNETİ İHMAL ETMEZ. SÜNNET KUR’AN’IN ÖRNEK UYGULAMASIDIR. SÜNNET OLMADAN KUR’AN’IN NE DEMEK İSTEDİĞİNİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. DOLAYSIYLA SÜNNET DÖRT DELİLDEN BİRİDİR. AYNI DERECEDEDİR. GEREK KURAN’IN, GEREKSE SÜNNETİN BİZE İNTİKALİ VE MÂNÂLANDIRILMASI RİVAYETLERLE OLMAKTADIR.

İCMAYI DA, KUR’AN VE SÜNNET GİBİ ANA DELİL OLARAK KABUL ETMEDİĞİMİZ TAKDİRDE, BİZİM KUR’AN VE SÜNNETİN LAFIZLARINA VE MÂNÂLARINA ULAŞMAMIZ MÜMKÜN OLAMAZ. DOLAYSIYLA İCMA DA SÜNNET VE KİTAP KADAR TEMEL DELİL TEŞKİL EDER.

KIYASA GELİNİRSE; EĞER KIYASI ANA DELİLLERDEN BİRİ SAYMAZSAK, KUR’AN KURU KEMİKTEN İBARET KALIR. KUR’AN’DAKİ TÜM HAYATA ANCAK KIYAS YOLUYLA ULAŞILABİLİR.

YANİ İCMA KADAR İÇTİHADA DA İHTİYAÇ VARDIR. O DA KIYAS İLE OLURSA KUR’ANÎ OLUR.

SÜNNET USULDE KUR’AN KADAR ÖNEMLİDİR. ANCAK FÜRUDA BİR TARAFTAN BİZE ÇOK SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE GELMEDİĞİ İÇİN YANİ SÜNNET OLUP OLMADIĞI BİLİNMEDİĞİ İÇİN, DİĞER TARAFTAN SÜNNET O GÜNÜN MESELELERİNİ ÇÖZDÜĞÜ İÇİN KUR’AN GİBİ GEÇERLİ DEĞİLDİR. DOLAYSIYLA BİZ FÜRUDA SÜNNETİ DELİL OLARAK ANCAK KUR’AN’I AÇIKLADIĞI KADARI İLE ELE ALIRIZ.

BU KARDEŞLERİM USÛLÜ FIKHI BİLMEDİKLERİ İÇİN, İLMİHAL SEVİYESİNDE BİLGİLERE SAHİP OLDUKLARI İÇİN, BİZİM NE DEDİĞİMİZİ ANLAMAK İSTEMEDİKLERİ İÇİN BÖYLE SÖYLEYİP İFTİRADA BULUNUYORLAR. BENİMLE TARTIŞSAYDILAR, BEN ONLARI İFTİRA İLE İTHAM ETMEZDİM. BİR KİMSE HAKKINDA HÜKÜM VERMEDEN ÖNCE ONU TEBEYYÜN ETMEN GEREKİR Kİ; KUR’AN BUNU FASIKLAR İÇİN SÖYLÜYOR. BU ARKADAŞLARIMIZIN HİÇ BİRİ BİZİM FASIKLIĞIMIZI İDDİA ETMEMİŞLERDİR.

 

Nihayet, birçok İslami ilkeyi göz önünde bulundurmakla beraber, beşeri bir nitelik taşımaktadır. Bu sebeple, İslamî bir hayat tarzı veya günümüz insanlar için İslam’ın devlet sistemi olarak sunmak mümkün değildir.

BİZ “ADİL DÜZEN”İN DÖRT DELİLDEN BİR BEŞİNCİSİ OLDUĞUNU SÖYLEMİYORUZ. BİZ DÖRT DELİLE DAYANARAK, GÜCÜMÜZ YETTİĞİNCE ÇAĞIMIZIN SORUNLARINI ÇÖZMEYE ÇALIŞTIK. NAKLÎ DELİLLER KADAR AKLÎ DELİLLERİ DE KULLANDIK. TAKDİM EDERKEN DE “ADİL DÜZEN” OLARAK TAKDİM ETTİK. KUR’AN’IN DÜZENİ OLARAK TAKDİM ETMEDİK. BİR SİYASİ PARTİNİN PROGRAMI YAPTIK.

BUNLAR DA:

A)            İSLÂMİYET’TE PARTİCİLİK YOKTUR. SİYASİ PARTİCİLİK YAPMAK MÜSLÜMANLARA HARAMDIR. BİZ RENKSİZLERİ, YANİ MASONLARI, YANİ SİYONİZM’İ DESTEKLEYELİM YETER DEDİLER. HALK PARTİSİ KÂFİRDİR DEDİLER. DEMOKRAT PARTİ’Yİ, ADALET PARTİSİ’Nİ BÖLMEYELİM DEDİLER. EVET, BİZ BU GÖRÜŞLERİ DİNLEDİK. TÜRKİYE’DE HALK OLARAK HERKES EŞİT DERECEDE MÜSLÜMANDIR. AMA DÜZEN OLARAK HİÇBİRİ İSLÂMÎ DEĞİLDİR. DOLAYSIYLA DP’LİLERLE CHP’LİLER ARASINDA FARK YOKTUR DEDİK. KİM HAKLI ÇIKTI? BİZ HAKLI ÇIKTIK. ONLARIN DEMİRELCİLERİ BUGÜN %5’LERDE İKEN, BİZ %50’LERE ÇIKTIK.

B)            BİZ, ÇÖZÜMLER ANCAK MÜSBET İLME GÖRE YORUMLANAN KUR’AN’LA OLACAKTIR DEDİK. HEM İSLÂMİYET’İ HEM MÜSBET İLMİ BİRLİKTE DEĞERLENDİRMEMİZ GEREKİR DEDİK. ONLAR; SİZ KUR’AN’I ANLAMAYI BİLEMEZSİNİZ. BİN SENE ÖNCEKİ İÇTİHATLARI ÖĞRENİN YETER. SORUNLARI BATI’NIN ÇARPIK AKLIYLA ÇÖZÜN, YENİDEN İÇTİHATLARA GİRİŞMEYİN DEDİLER. HAYIR, BİZ KUR’AN’I ANLAYACAK VE UYGULAYACAĞIZ DEDİK. ANLADIĞIMIZ VE UYGULAYABİLDİĞİMİZ KADAR YAPTIK. BAŞARILARDAN BAŞARILARA KOŞTUK. MUHALİFLERİ YENMEKLE KALMADIK. TÜM DÜNYAYI İLÂHİ DİNLERE DOĞRU ÇEKTİK. BU TENKİTLER YAPILIRKEN DURUMUNUZU, İŞTE BUGÜNKÜ DURUMLA BİR KARŞILAŞTIRIN BAKALIM.

C)            BİZ ALLAH’I GÜÇLÜ KABUL EDEREK O’NA GÜVENDİK. ONLAR MÜNAFIKLARA GÜVENDİLER. ŞİMDİ SESLERİ VE SEDALARI ÇIKMIYOR. BUNLARIN HEMEN HEMEN HEPSİ SAĞDIR. ORTAYA ÇIKIP BİZİMLE TARTIŞAMADILAR. BİZDEN DAHA İYİSİNİ GETİREMEDİLER. AZMİ ATEŞ BUNLARI FİNANSE ETMİŞTİ. BU RAPOR TARİHE GEÇECEKTİR. ŞİMDİ HÂLÂ O MÜNAFIKLARLA İŞBİRLİĞİ HÂLİNDEDİRLER. GÖRÜŞELİM DEYİNCE GÖRÜŞMÜYORLAR. TEVBEYE DAVET EDİYORUM. HAKKA KARŞI KULLANDIĞI İMKANIN ŞİMDİ HAK İÇİN ONDA BİRİNİ KULLANSIN.

D)            RAPOR “ADİL DÜZEN”İN İSLÂMÎ OLMADIĞINI BELİRTMEK İÇİN TANZİM EDİLMİŞ. EVET, “ADİL DÜZEN” İSLÂMÎ DEĞİLDİ DE, ZİNAYI VE FAİZİ KUTSALLAŞTIRAN AVRUPA MÜKTESEBATI MI İSLÂMÎDİR? YOKSA ALLAH ÖLDÜ DE ARTIK YENİ TANRILARA MI TAPACAĞIZ? BİZİMKİ İSLÂMÎ DEĞİLSE, SİZİNKİ NEREDEDİR? ARTIK HANGİ ZİHNİYETE ÂLET OLDUĞUNUZU ANLAMIŞ OLMALISINIZ. YAŞLANDINIZ. TEVBEYİ YETİŞTİRİN. TOPLANIN VE YENİDEN RAPOR TANZİM EDİN. AZMİ ATEŞ FİNANSE ETMİYORSA, BİZ FİNANSE EDENİ BULURUZ.

 

2- Adil Düzen, uygulaması oldukça zor bir sistemdir

Adil Düzen’in ticaret anlayışı, para sistemi, devletin ekonomik fonksiyonu, düzenler

arasındaki ilişkiler, her bir düzenin kendi içindeki gereksiz ve ayrıntıya yönelik düzenlemeleri karmaşık ve uygulanamaz bir görünüm arz etmektedir. Toplum hayatının sürekliliği unutularak mevcut insan, yapı, kurumlar ve sistem içinde tedricen gelişme ve değişmeye imkan vermeyecek kadar sert ve radikal bir yaklaşım sunan Adil Düzen, başarılı olma yolunda da aynı oranda sert ve radikal direnişlerle karşılaşabilir. Nitekim Adil Düzen teorisyenlerinin İzmir’deki uygulama çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlanması, bu düşüncenin önemli bir delilidir. Bu açıdan Adil Düzen çalışmaları, İslam Düşünce tarihi içinde, teorik ve hatta ütopik bir tanımlamayla yer alacaktır. Dolaysıyla her hangi bir parti tarafından resmen kabul edilen bir program olarak benimsenmesi doğru olmayacaktır.

“GEREKSİZ VE AYRINTI” İFADELERİNDEN, “ADİL DÜZEN”İ ANLAMADIKLARI ANLAŞILMAKTADIR. BUYURUN, BİZE NEYİN GEREKSİZ OLDUĞUNU GÖSTERİN. AYRINTIDAN NEDEN RAHATSIZ OLUYORSUNUZ. İYİ YA, DAHA ÇOK HATA BULUR, TENKİT İMKANINA KAVUŞURSUNUZ.

“KARMAŞIK UYGULANAMAZ” İFADENİZ DE AÇIKLAMASIZDIR.

NERESİ KARMAŞIK, NERESİ UYGULANAMAZ?

“ADİL DÜZEN” YÜZDE ON İLE YÜZDE YİRMİ ARASINDA ÜÇ YERDE UYGULANDI.

BİRİNCİSİ, AKEVLER DE UYGULANDI. BİR PİLOT UYGULAMA OLDU. AKEVLER 1967’DEN BERİ 42 SENEDİR FAALİYETTEDİR. RÜŞVET VERMEDEN, BİR YERDEN KREDİ ALMADAN VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR. ORTAKLARINI EV SAHİBİ YAPMIŞTIR. AYRICA GÜLEN, ERBAKAN VE ERDOĞAN HAREKETLERİNİN DE KADRO KAYNAĞINI OLUŞTURMUŞTUR. “ADİL DÜZEN”İ ORTAYA KOYMUŞTUR. TÜM DÜNYADA DİNLER ARASI DİYALOĞUN BAŞLAMASI FİKRİNİN BAŞLANGICIDIR.

İKİNCİ UYGULAMA İSE ERBAKAN YANİ REFAHYOL HÜKÜMETİ ZAMANINDA OLMUŞTUR. %20 SEVİYESİNDE BİLE UYGULANMADIĞI HALDE, DİLLERE DESTAN BİR İKTİDAR DÖNEMİ OLMUŞTUR.

ANAP UYGULAMALARINDA DA KOOPERATİFİMİZ ETKİLİ OLMUŞTUR.

DÖRDÜNCÜ OLARAK KIRGIZİSTAN’DA; DEVLET BAŞKANI ASKER AKAYEV UYGULAMASININ MUHARRİKİ OLMUŞ VE HÂLÂ AKAYEV GİTTİĞİ HÂLDE ETKİSİNİ GÖSTERMEKTEDİR.

“HERHANGİ BİR PARTİ TARAFINDAN RESMEN BENİMSENMEMİŞTİR… ADİL DÜZEN İSLÂMÎ DEĞİLDİR… ADİL DÜZEN İLMÎ DE DEĞİLDİR...”

BİZ BU İDDİALARI DELİLLENDİREREK ORTAYA KOYACAK ARKADAŞLAR ARIYORUZ. AMA BİZ BUNU “ADİL DÜZEN”İ BIRAKMAK İÇİN DEĞİL, “ADİL DÜZEN”İN İSLÂMİYET’E AYKIRI TARAFI VARSA, DÜZELTELİM DİYE İSTİYORUZ. “ADİL DÜZEN”İN İLMÎ TARAFI EKSİKSE, TAMAMLAYALIM DİYE ARKADAŞLARIMIZDAN KATKI BEKLEDİK.

YİNE DE BEKLİYORUZ...

ARKADAŞLARIMIZ, NERESİ İSLÂMÎ DEĞİLDİR, NERESİ İLMÎ DEĞİLDİR KONULARINI GÖSTERECEKKEN; “İSLAMİ DEĞİLDİR, İLMİ DEĞİLDİR” DEYİP, BİZDEN “ADİL DÜZEN”İ BIRAKMAMIZI İSTEMİŞLERDİR. BU TAMAMEN İSLÂMİYET’İN VE TÜRKÜN DÜŞMANLARININ SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPMAK DIŞINDA NE MÂN ANLATMAKTADIR?!.

 

3- Adil Düzen kendi içinde tutarlı ve anlaşılır değildir. Adil Düzen, bir sistem modelinin sahip olması gereken, kendi içinde tutarlılık ilkesine sahip değildir. Önceki bölümlerde (raporun ilgili bölümlerinde) belirtildiği gibi, bir çok noktada tutarsızlık ve karışıklık içindedir. Gerçekte modelin pek çok gereksiz ayrıntıya yer vermiş olması; hem bazı önemli öğelerin gözden kaçmasına sebep olmakta, hem de anlaşılmaz bir görünüm vermektedir. Modeli anlatmak üzere ortaya konulan karmaşık tasnifler ve tutarsız bağlantılar, her zaman itiraz edilebilecek bir niteliktedir. Dinlerin yönetici, yönlendirici ve tanzim edici olmak üzere üç gurupta tanzim edilmesi dinlerin ilim dini, şeriat dini ve ahlak dini olarak; yine sınıflandırılması; İslamî esaslar karşısında pozitif ve doğrusal gelişmeyi benimseyen tanımlamalar; insanları belirli grup ve odalara üye olmaya zorlayan yaklaşım karşısında demokratik yönetim beklentileri; her bir sosyal kurum için bağımsızlık ifadelerine karşı merkezi devlet düzenlemeleri; para konusundaki yetersiz açıklamalar ve senet uygulamaları… Bazı örnekler olarak zikredilebilir.

“GEREKSİZ AYRINTIYA…”

BATI’NIN TEKEL SERMAYESİ DÜNYAYI AYRINTISIZ GENEL FİKİRLER ÜZERİNDE OYALAMAKTADIR. FELSEFE YAPTIRMAKTA, SONRA KENDİSİ İSTEDİĞİ GİBİ SÖMÜRMEKTEDİR. OYSA DİNLER TEORİLERE VE GENEL KURALLARA DEĞİL, AYRINTILI UYGULAMALARA YER VERİR. İNSANLARA NE YAPACAKLARINI SÖYLER, SONUÇLARI AÇIKLAYARAK DEĞİL UYGULATARAK GÖSTERİR.

NASIL “AYRINTILI BİLGİ” Kİ, HERKESİ RAHATSIZ EDEN ERBAKAN’IN “ADİL DÜZEN” KİTABI YÜZ SAYFADAN İBARETTİR. GEREKLİ AYRINTIYI KOYAMAYANLAR, KOYANLARA GEREKSİZ DERLER.

 

“BAZI ÖNEMLİ ÖĞELERİN GÖZDEN KAÇMASINA…”

İŞTE SİZDEN BEKLEDİĞİMİZ O BAZI ÖNEMLİ ÖĞELERİN NE OLDUĞU BELİRTİLMİYOR. GEREKSİZ AYRINTILARIN NE OLDUĞU BELİRTİLMİYOR. HER DEĞERLENDİRMEDE YERMEK İÇİN KULLANILAN YUVARLAK LAFLARLA NE YAPILMAK İSTENDİĞİNİ KİMLER TARAFINDAN KULLANILDIKLARINI BU ARKADAŞLARIMIZ BİR DAHA DÜŞÜNMELİDİRLER. NASIL OLUYOR DA “AYRINTI” MODELİN ANLAŞILMASINI ÖNLÜYOR, ANLAMAK CİDDEN ZOR.

 

“KARMAŞIK TASNİFLER VE TUTARSIZ BAĞLANTILAR…”

İŞTE BU KARMAŞIKLIĞIN NE OLDUĞUNU ÖĞRENSEK, HANGİ NOKTALARIN BAĞLANTISIZ OLDUĞUNU ANLASAK YARARLANACAĞIZ. SİZİN OKUMA VE ANLAMA İSTEKSİZLİĞİNİZ BİZİ KARMAŞIK VE TUTARSIZ YAPMAZ. ORTAYA ÇIKIP DA BİZE GÖSTERİN KARMAŞIKLIĞI VE TUTARSIZLIĞI...

NİYE GÖSTERMİYORSUNUZ?!.

SADECE ERBAKAN’I “ADİL DÜZEN”DEN VAZGEÇİRME ÇABASI DEĞİL Mİ?

“ADİL DÜZEN” BİTTİ Mİ?

AKEVLER ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYOR VE AK PARTİ DE ZEMİN HAZIRLIYOR...

BİZİM “ADİL DÜZEN” OLSAYDI; NE DEMİREL, NE ÖZAL, NE DE ERDOĞAN O YERLERDE BULUNAMAZLARDI. BİZ GELMEYELİM DİYE ONLAR GELDİLER. AMA ONLAR DA BİZE ZEMİN HAZIRLADILAR, HAZIRLIYORLAR...

 

“YÖNETİCİ, YÖNLENDİRİCİ, DÜZENLEYİCİ…”

BU TASNİF BİZİM TASNİFİMİZ DEĞİLDİR. TARİHÎ GELİŞMELERDİR. BAŞLANGIÇTA DİNLER YÖNETİYORDU. SONRA DİNLER HUKUK DÜZENİNİ ORTAYA KOYDU. YÖNETİMİ KRALLARA BIRAKTI. BU TARİHİN GETİRDİĞİDİR.

BİZ ŞİMDİ BUNA YENİ BİR AŞAMA KOYUYORUZ. DİNLER YÖNLENDİRİCİLİĞİ DE BIRAKIYOR. ŞERİATI DA GETİRMİYOR. DİNLER SADECE ŞERİATIN NASIL OLUŞACAĞINI ÖĞRETİYOR. KUR’AN BİR KANUN KİTABI DEĞİLDİR. KUR’AN KANUNLARIN NASIL YAPILACAĞINI ÖĞRETEN KİTAPTIR.

BU TASNİFİMİZ YANLIŞSA DOĞRUSU NEDİR?!.

 

“DİNLERİN İLİM DİNİ, ŞERİAT DİNİ VE AHLAK DİNİ OLARAK…”

BİZ DİNLERİ BÖYLE TASNİF ETMEDİK.

İSLÂMİYET YALNIZ DİN DEĞİLDİR.

İSLÂMİYET İLMÎ, DİNÎ, MESLEKÎ VE SİYASÎ HÜKÜMLERİ İÇERİR DEDİK.

İSLÂMİYET’İ YALNIZ DİN OLARAK ANLARSAK, O ZAMAN LÂİKLİK DİNSİZLİK OLUR.

İSLÂMİYET DİNİ HÜKÜMLER İÇERİR, BUNLARA DİNÎ HÜKÜMLER DENİR.

İSLÂMİYET DÜZENE AİT HÜKÜMLERİ İÇERİR, BUNLARA KAZAÎ HÜKÜMLER DENİR.

DİNÎ HÜKÜMLER YALNIZ İNANANLARI İLGİLENDİRİR, KAZAÎ HÜKÜMLER İSE TÜM İNSANLIĞA ÖĞRETİCİ MAHİYETTEDİR DEDİK.

BUNLARI KABUL ETMEMEK DEMEK, İSLAMİYET’İ ANLAMAMAK DEMEKTİR. OSMANLILARIN BATI’YA ADAPTE OLMUŞ UYGULAMASI OLARAK KABUL ETMEK DEMEKTİR.

FIKIH İLMİNE SAHİP OLANLARLA TARTIŞABİLİRİZ. MESELA, HAYRETTİN BEYLE TARTIŞABİLİRİZ. O DA KARŞIMIZA ÇIKMIYOR. ÇÜNKÜ HAKLI OLDUĞUMUZU BİLİYOR. ONLARI DARILTMAK İSTEMİYOR. YOKSA DİNÎ HÜKÜMLER İLE KAZAÎ HÜKÜMLERİN BAŞKA BAŞKA ŞEYLER OLDUĞUNU, HARAM İLE GÜNAHIN BAŞKA BAŞKA ŞEYLER OLDUĞUNU BİLMEYECEK DEĞİLDİR.

 

“EKONOMİK SİSTEMİN ODAK NOKTASINDA VAKIF KURUMLARIN YER ALMASI…”

KAPİTALİSTLER EKONOMİNİN MERKEZİNE SERMAYEYİ KOYARLAR, SERMEYE TEKELİNİ OLUŞTURURLAR.

SOSYALİSTLER EKONOMİNİN MERKEZİNE DEVLETİ KOYARLAR, DEVLET TEKELİNİ OLUŞTURURLAR.

İSLÂMİYET İSE EKONOMİNİN MERKEZİNE HALKI KOYAR, ÇALIŞANI KOYAR. SERMAYEYE TİCARETİ, DEVLETE DE GÜVENLİĞİ VERİR.

GELİŞMİŞ EKONOMİLERDE TEKELİN OLUŞAMAMASI İÇİN GENEL HİZMETLERİN VERİLMESİ GEREKİR.

BUNU SERMAYEYE VERİRSENİZ KAPİTALİST OLURSUNUZ.

DEVLETE VERİRSENİZ SOSYALİST OLURSUNUZ.

İSLÂMİYET’TE BU GÖREV BAĞIMSIZ VAKIFLARA VERİLMİŞTİR. KUR’AN SEBİLULLAH (VAKIFLAR) MÜESSESESİNE HER BÜTÇEDE YER AYIRMIŞTIR.

ACABA BUNUN DOĞRU OLMAYAN TARAFI NEDİR?

TEKEL EKONOMİYE BAŞKA TÜRLÜ NASIL ALTERNATİF GETİRECEKSİNİZ?

YAZILANLAR VE SÖYLENENLER TAM BİR SÖMÜRÜ AĞZI.

 

“İSLÂMÎ ESASLAR KARŞISINDA POZİTİF VE DOĞRUSAL GELİŞMEYİ BENİMSEYEN TANIMLAMALAR…”

İSLÂMİYET’E GÖRE HAK DİN VARDIR, BÂTIL DİN VARDIR. HAK BÂTIL İLE BİR DEĞİLDİR. MÜSBET İLMİN TASDİK ETTİĞİ DİNLER HAK DİNDİR. MÜSBET İLMİN TEKZİP ETTİĞİ DİNLER BÂTIL DİNLERDİR. MÜSBET İLİM İLE İSABET EDİLEMEYEN DİN HAK DEĞİLDİR. MÜSBET İLMİN NE OLDUĞUNU BİLEMEYENLER, İSLÂMİYET’İN NE OLDUĞUNU BİLEMEYENLER, İSLÂMİYET’İ HAKTAN AYIRIRLAR.

İSTEYENLER BÂTILA, İSTEYENLER HAKKA İNANIRLAR.

AMA BİZİ HİÇ KİMSE BÂTILA İNANDIRAMAZ.

BU TALAN İÇİNDE İKTİDARI DA İSTEMİYORUZ, SİZİN OLSUN. ZALİM OLACAĞIMIZA, MAZLUM OLMAYI TERCİH EDERİZ. DÜNYAMIZ GİDER AMA ORASI GÜVENDE OLUR.

 

“BELİRLİ GRUP VE ODALARA ÜYE OLMAYA ZORLAYAN”:

ŞERİAT DEMEK, HERKESİN KENDİ İÇTİHADINA GÖRE AMEL ETMESİ DEMEKTİR. KENDİ İÇTİHADI ANCAK MEZHEPLERLE OLUŞUR. KANUN YOK, MEZHEPLER VAR. BİR İLMÎ DAYANIŞMAYI KABUL ETMEZSENİZ, EKSERİYET KARARLARI İLE KANUNLARI KABUL EDERSİNİZ. O HALDE İLMÎ DAYANIŞMA ORTAKLIĞINI SEÇME ZORUNLUDUR. ASKER OLANLARIN DA SİYASİ DAYANIŞMA ORTAKLIĞINI YANİ KOMUTANINI SEÇME ZORUNLULUĞU VARDIR. ASKERLİK BÖYLECE DEMOKRATİKLEŞİYOR. EKSERİYET DEMOKRASİSİ YERİNE BİAT DEMOKRASİSİ VARDIR.

MEDİNE’DE İLK DEVLET BÖYLE KURULDU. HAZRETİ ÖMER BUNU DİVAN DEFTERLERİYLE DEMOKRATİKLEŞTİRDİ. ASKERE ZORLA GÖTÜRÜP İSTEDİĞİ KOMUTANIN EMRİNE VERMEK DOĞRU DA, KOMUTANINI SEÇTİRMEK ANORMAL MİDİR?

BUNUN NERESİ ANORMALDİR?

BİZ ANLAYAMADIK; ANLAYAN VARSA LÜTFEN BİZE DE ANLATSIN.

 

“BAĞIMSIZLIK İFADELERİNE KARŞI MERKEZİ DEVLET DÜZENLEMELERİ…”

İÇ İŞLERİNDE HER KURULUŞ TAMAMEN BAĞIMSIZ OLACAKTIR. ORTAK İŞLERDE İSE HAKEMLERİN KARARLARINA UYMA AMAÇLI MERKEZİ DÜZENLEME VARDIR.

BURADA ANLAŞILMAYAN VEYA YANLIŞ OLAN NEDİR?

İÇTİHAT MÜESSESESİNİN SONUCUDUR BU. HERKES KENDİ İÇTİHADI İLE HAREKET EDER. NİZA HÂLİNDE HAKEMLERE GİDİLİR. HAKEMLERE UYAN OLMAZSA ORTAK SİYASİ GÜÇ MÜDAHALE EDER.

BİZ BUNU KİŞİLER İÇİN UYGULADIĞIMIZ GİBİ KIYASLA YEREL YÖNETİMLERE UYGULUYORUZ. HER YEREL YÖNETİMİN KENDİ İÇ İŞLERİNİ İSTEDİĞİ GİBİ DÜZENLER. DİĞER YEREL YÖNETİMLERLE İLİŞKİLERDE İSE HAKEMLERE GİDER VE HAKEMLER KARARINI ORTAK SİYASİ GÜÇ UYGULAR.

BUNUN NERESİ YANLIŞ?

ASLINDA BUGÜN DE BU BÖYLEDİR. MERKEZİ YÖNETİM YEREL YÖNETİMİN İÇ İŞLERİNE KARIŞIYOR. BİZ BUNA KARŞIYIZ.

BUNUN NERESİ KÖTÜ?

 

“KONUSUNDAKİ YETERSİZ AÇIKLAMALAR VE SENET UYGULAMALARI…”

BUGÜNÜN MERKEZ BANKALARI TEKEL SÖMÜRÜCÜ SERMAYENİN İSTEKLERİNE GÖRE KARŞILIKSIZ PARA BASIYOR.

BU YETERLİ OLUYOR DA, BİZİMKİ NEDEN OLMUYOR?

BİZ DİYORUZ Kİ; HALK ORTAK AMBARLARA MALLARI TESLİM ETSİN, KARŞILIĞINDA MAL SENEDİ ALSIN. PİYASAYA BU SENETLERİ SATSIN. SONUNDA SENEDİ ALANLAR BAKKALLARINA BU SENETLERİ VERSİN. BAKKALLAR DA BU MALLARI NAKLİYECİLERE GETİRTEREK TESLİM EDER.

BURADA ANLAŞILMAYAN NE VARDIR?

HALK İSTERLERSE MAL SENETLERİNİ BANKAYA İPOTEK BIRAKIR VE O PARAYI ÇEKER, BAŞKA ŞEYLERDE KULLANIR. YANİ İSTERSE SATAR, İSTERSE BANKAYA GİDER, SENEDİ VERİR, MALINI KORUR. SONRA ONU ÇEKER VE SATAR. KREDİSİNİ ÖDER.

BUNUN ANLAŞILAMAZ TARAFI NEDİR?

TEKEL SERMAYENİN KAYNAKLARINI KURUTUYOR DİYE Mİ KÖTÜ?

ŞİMDİ BEN SİZİ; SİZ PARA ALDINIZ DA SÖMÜRÜCÜ SERMAYEYE SÖZCÜLÜK YAPIYORSUNUZ DESEM, YALAN SÖYLEMİŞ OLUR MUYUM? DEMEYECEĞİM.

AMA SİZİ TANIMAYANLARIN BÖYLE DEMEYE HAKLARI VARDIR.

 

4- Adil Düzen, bilimsel bir metodolojiye sahip değildir. Adil Düzen, yeni bir toplum düzeni sunarken, birçok metodolojik yanlışlık ve eksiklik de içermektedir. Bunlar kısaca aşağıdaki gibi özetlenebilir. Her şeyden önce, Adil Düzen, dünyada İslam toplumu, sanki ilk defa kuruluyor ve İslam dini ilk defa vaz’ ediliyormuş gibi, tamamiyle soyut bir model geliştirmeye çalışmaktadır. On beş asırlık İslam medeniyetinin ve yakın geçmişimizdeki Osmanlı Devleti’nin tarihinde bu konulardaki herhangi bir hüküm veya uygulaması göz önünde bulundurulmamıştır.

BİZ YENİ BİR DİN GETİRMİYORUZ. BİZ YENİ UYGARLIK GETİRİYORUZ.

BİRİNCİ İSLÂM UYGARLIĞI SÜMER UYGARLIĞIDIR. PEYGAMBERİ HAZRETİ NUH ALEYHİSSELÂMDIR. BUNUN KUVVETLEŞMİŞ ŞEKLİ MISIR UYGARLIĞIDIR.

İKİNCİ İSLÂM UYGARLIĞI BABİL UYGARLIĞIDIR. BUNUN PEYGAMBERİ HAZRETİ ŞUAYB ALEYHİSSELÂMDIR. BUNUN KUVVET UYGARLIĞINA DÖNÜŞMÜŞ ŞEKLİ MISIR’DAKİ İKİNCİ DÖNEMDİR.

ÜÇÜNCÜ İSLÂM UYGARLIĞI İBRANİ UYGARLIĞIDIR. PEYGAMBERİ HAZRETİ MUSA ALEYHİSSELÂMDIR. BUNUN KUVVET UYGARLIĞINA DÖNÜŞMÜŞ ŞEKLİ ELEN UYGARLIĞIDIR.

DÖRDÜNCÜ İSLÂM UYGARLIĞI HIRİSTİYANLIKTIR. PEYGAMBERİ HAZRETİ İSA ALEYHİSSELÂMDIR. KUVVET MEDENİYETİNE DÖNÜŞMÜŞ ŞEKLİ ROMA’DIR.

BEŞİNCİ İSLÂM MEDENİYETİ BİRİNCİ KUR’AN MEDENİYETİDİR. BUNUN KUVVET MEDENİYETİNE DÖNÜNMÜŞ ŞEKLİ AVRUPA UYGARLIĞIDIR.

BİZ ALTINCI İSLÂM UYGARLIĞINI KURUYORUZ...

BU DA BUGÜNKÜ BATI UYGARLIĞI İLE BİRİNCİ KUR’AN UYGARLIĞININ SENTEZİ İLE OLUŞACAKTIR. BİRİNCİ KUR’AN UYGARLIĞININ İLK ÜÇ ASRINI ÖRNEK ALIYORUZ. ONLARDAN USÛLÜ FIKIH ÖĞRENİYORUZ. BATI’DAN DA SON ÜÇ ASRI ALIYORUZ. ONLARDAN DA MÜSBET İLMİ VE MATEMATİĞİ ÖĞRENİYORUZ.

KUR’AN’A DAYANMAYAN, MATEMATİĞE DAYANMAYAN HİÇBİR ŞEYİ BİZ DELİL KABUL ETMİYORUZ. ÇÜNKÜ BİZ ÖLÜ İNSANI DİRİLTMİYORUZ, AYNI TOHUMUNDAN YENİ AĞAÇ YETİŞTİRİYORUZ. KUR’AN BİR DELİLDİR. MATEMATİK İKİNCİ DELİLDİR. BUNDAN OLUŞAN TOHUM İKİNCİ KUR’AN UYGARLIĞINI KURACAKTIR.

OSMANLILAR İSLÂM UYGARLIĞININ YAŞLILIK DÖNEMİ UYGULAMASIDIR. BOZULMASI VE ÇÖKMESİ DÖNEMİDİR. SİZ DE KUR’AN YERİNE OSMANLI TRANSFER UYGULAMASINI ELE ALIN, SİZ DE BİR ADİL DÜZEN VERSİYONU OLUŞTURUN. GETİRİN, TARTIŞALIM...

SİZ BİR ŞEY GETİRMEDEN, BİZİM ÇABAMIZI YOK EDİP TÜRKİYE’Yİ BATI’YA PEŞKEŞ ÇEKMEK İSTİYORSUNUZ...

SİZ HAİN DEĞİLSİNİZ AMA BU YAPTIĞINIZ İHANETTİR.

İSTİĞFAR EDİN VE KEFARETİNİ ÖDEYİN.  

 

İkinci olarak, Adil Düzen çalışmasında, (hem İslam dünyasındaki, hem de genel olarak) bu güne kadar bu konularda yapılan çalışmalar, yayınlanan eserler, geliştirilen fikirler ve üzerinde anlaşmaya varılan konularla ilgili kaynakların tam olarak incelenmediği anlaşılmaktadır. Türkiye için hazırlanmış olmakla birlikte, bütün İslam  dünyası için uygulanma iddiasındaki bu teorinin; yapılan bütün bu çalışmaları ihmal  ederek, bütün dünyadan ayrı ve tek başına yapılmış olması, hem ilmî bir metot olarak, hem de İslam dünyasını ikna etmek açısından oldukça yetersiz kalacaktır.

İSLÂM DÜNYASININ ÇALIŞMALARINI BİZ TETKİK ETTİK. İKBAL, MEVDUDİ, SEYİT KUTUP, HÜSEYİN CESRİ, BEDİÜZZAMAN, SÜLEYMAN TUNAHAN, MEHMET AKİF BİZİM ÇOK İYİ TANIDIĞIMIZ KİMSELERDİR. AYRICA TÜRKİYE’DE YENİLİK YAPMAK İSTEYEN III. SELİM, II. MAHMUT,  II. ABDÜLHAMİT, MUSTAFA KEMAL,  KENAN EVREN BİZİM ÇOK YAKINDAN İNCELEDİĞİMİZ KİMSELER OLMUŞTUR. ONLAR SADECE SÖYLEDİLER; YAPILMASI GEREKENİ SÖYLEDİLER.

BİZ İSE ONLARIN TEMENNİ ETTİKLERİNİN YAPILMASINI ORTAYA KOYDUK.

MUSTAFA KEMAL, “MUASIR MEDENİYETİN FEVKİNE ÇIKACAĞIZ, ELİMİZDE TUTTUĞUMUZ MEŞALE MÜSBET İLİMDİR.” DEMİŞTİR.

BİZ O MÜSBET İLME VE KUR’AN’A DAYANARAK, MUASIR MEDENİYETİN ÜSTÜNE NASIL ÇIKILACAĞINI ORTAYA KOYDUK.

SİZİN YAPACAĞINIZ BİZİM ATTIĞIMIZ ADIMI BİR ADIM DAHA İLERİ GÖTÜRMEK İKEN; BU İSLÂMÎ DEĞİLDİR, BU İLMÎ DEĞİLDİR, BU KARIŞIKTIR, BU EKSİKTİR DİYORSUNUZ!

İSLÂMÎ DEĞİLSE, SİZ İSLÂMÎ OLANI KOYUN; İLMÎ DEĞİLSE, SİZ İLMÎ OLANI KOYUN; EKSİKSE TAMAMLAYIN, YANLIŞSA DÜZELTİN.

SİZE SAYGIM VE SEVGİM OLMASA DA İÇİMDE BİR HINÇ DUYABİLSEM.

BU HÂLE NASIL DÜŞTÜNÜZ?!.

ÇOK ÜZÜLÜYORUM…

Üçüncü olarak, modelin dayandırıldığı bazı fikirler, metin içinde ayrıntısıyla belirtildiği gibi, bir takım soyut ve spekülatif varsayımlara dayandırılmıştır. Bu fikirler, ne teorik veya uygulamalı, ne şer’î veya seküler, ne de felsefi veya ekonometrik hesabîdir. Yine bu fikirler ortaya atılırken, herkes tarafından bilinen konularda dahi metod, tutum, bakış ve muhteva hatalarına düşülmektedir. Alt sistemlere ait hususlarda, genel ve makro seviyedeki ilkeleri ortaya koymak yerine, bir modelde yer almaması gereken ayrıntılara ve spesifik konulara yer verilmektedir. Dolaysıyla modelin bütünlüğü kaybolmuştur.

BEN MÜHENDİSİM. ÇOK İYİ MATEMATİK DİSİPLİNİNE SAHİBİM.

AYRICA, MATEMATİKTEN ÇOK DAHA SİSTEMATİK İLME SAHİP FIKIH USULÜ İLMİYLE HAYATIM BOYUNCA MEŞGUL OLDUM. ARAPÇA USUL KİTAPLARININ HEMEN HEPSİNİ İNCELEDİM. TÜRKÇE ÇOK AZ KİTAP OKUDUĞUM HALDE USUL KİTAPLARININ HEPSİNİ OKUDUM.

ANLAŞILAN, OKUNMADAN DIŞARIDA HAZIRLANMIŞ METNİ BURAYA KOPYA ETTİNİZ.

KİM BENİM USULSÜZ VE METOTSUZ OLDUĞUMU SÖYLER?

DÜNYACA TANINMIŞ MÜHENDİS VE PROFESÖRE KARŞI BÖYLE GELİŞİ GÜZEL İDDİALAR ORTAYA ATMAK VE İLERİ SÜRMEK, ANCAK BİR BİLGİSİZLİK VE ZAVALLILIĞIN ESERİ OLABİLİR.

KARDEŞİM, GÖSTERSENE BU METOTSUZLUĞU, GÖSTERSENE USULSÜZLÜĞÜ...

 

Son olarak Adil Düzenin, mevcut Türk milletini ve bugünkü devletin sosyal, ekonomik, hukuki-politik yapısıyla, örf ve adetleriyle, tutum ve değerleriyle mevcut kaynak ve özelliklerini, bütünüyle yok sayan bir yaklaşım sunduğu belirtilmelidir. Mevcut Türkiye Cumhuriyetini topyekün başka bir yere kaldırarak, aynı yerde sıfırdan başlayan yepyeni bir toplum kurma yaklaşımının mantıki olduğunu söylemek pek mümkün değildir.

“ADİL DÜZEN”İN İKİ AYAĞI VARDIR.

DOĞU’NUN KURAN’A DAYANAN USULÜ FIKHI VE

BATI’NIN MATEMATİĞE DAYANAN MÜSBET İLMİ.

BUNLAR BİZİM ANA KAYNAKLARIMIZDIR.

AMA BİZ TÜRKİYE DEVLETİNİ ANADOLU’DAKİ MÜSLÜMAN HALKINA DAYANDIRMAKTAYIZ.

MUSTAFA KEMAL’İN HAKİMİYET-İ MİLLİYE, KUVVA-YI MİLLİYE, VAHDET-İ KUVVA VE MÜSBET İLİM İLKELERİNİ AYNEN BENİMSEDİĞİMİZ GİBİ; CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN CUMHURİYETİ LÂİKLİKLE, MİLLİYETÇİLİĞİ İNKILÂPÇILIKLA, DEVLETÇİLİĞİ DE HALKÇILIKLA DENGELEMESİNİ ÇOK İLMÎ BULUYORUZ.

BİZ DEMOKRASİYİ ŞERİATÇILIK, LÂİKLİĞİ İSLÂMİYET, LİBERALLİĞİ ADALET, SOSYALLİĞİ HAK OLARAK ANLATIYOR VE ANAYASAMIZIN DEĞİŞMEZ MADDELERİNE ONLARI DOĞRU YAYINLAMA ŞARTI İLE AYNEN KABUL EDİYORUZ.  BİZİ BU İTHAMLARLA DEVLET GÜVENLİK MAHKEMELERİ’NE VERDİLER AMA BİZİ MAHKUM EDEMEDİLER. TALİMATLA KAPATTILAR.

AKEVLER KOOPERATİFİ ŞU TEMEL İLKEYE DAYANIR. TÜRKİYE CUMHURİYETİ KANUNLARINA TAMAMEN UYULACAKTIR. KUR’AN’DAN ELDE ETTİĞİMİZ ŞERİATA DA UYULACAKTIR. TÜRKİYE’DE İSLÂMÎ HAYATI YAŞAMANIN MÜMKÜN OLUP OLMADIĞI DENENEREK GÖSTERİLECEKTİR.

DENEDİK VE BAŞARDIK.

KOOPERATİFİMİZ HÂLÂ VARDIR.

SİYASETTE DENEDİK VE BAŞARDIK.

ŞİMDİ ANAYASA EKSERİYETİYLE İKTİDARDAYIZ.

DENEDİK VE BAŞARDIK.

YERYÜZÜNE OKULLAR OLARAK YAYILDIK.

DENEDİK VE BAŞARDIK.

TÜRKİYE ANADOLU HOLDİNGLERİ İLE DOLUDUR.

“ALLAH NURUNU TAMAMLAYACAKTIR.”

HATALAR BİZİM, DOĞRULAR O’NUNDUR.

 

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Yay. Haz.: REŞAT NURİ EROL

www.akevler.org (0532) 246 68 92

 

(ÖNEMLİ NOT:BÜYÜK  HARFLİ  BÖLÜMLER

SÜLEYMAN  KARAGÜLLENİN CEVAPLARIDIR)