KUR’AN DEĞİŞTİRMİŞTİR
-Mekkelileri okur yazar yapmıştır.
-Arapları devlet aşmasına ulaştırmıştır.
-Abbasilere ilim uygarlığını kurdurmuştur.
-Türkleri dünyanın hakim ulusu yapmıştır.
-Avrupa Uygarlığının doğmasına sebep olmuştur.
Bunları getirdiği ileri düzen ile yapmıştır.
Şimdi “Kur’an”ın yaptığı yenilikleri tanıyalım.
0) ŞERİAT
İçtihat ve icma düzenini getirmiştir. Kendin için kuralları kendin koy, istediğin zaman da değiştir; ama, koyduğun kurallar geçerli iken ona uy. Diğer insanlarla istediğin sözleşmeyi yap ve istediğin zaman sona erdir. Ama sözleşme geçerli iken ona uy. İstediğin aşirete katıl veya ayrıl; ama, katıldığın toplulukların yöneticilerini dinle, kurallarına uy. Aranızda çıkacak anlaşmazlıkları kendinizin seçeceği hakemlere çözdür. Seçtiğiniz hakemlerin kararlarına uy. İşte bu içtihat ve icma sistemidir. Bunu insanlığa ilk defa “Kur’an” sunmuştur. İnsanlık hâlâ bu seviyeye ulaşamamıştır.
A) BARIŞ DÜZENİ
İSLÂM (1) İslâm, barış içinde yaşama anlaşmasıdır. Sözleşmeler yapalım, hakemlere gidelim, başkanımızı seçelim. Birbirimizle savaşmadan barış içinde yaşayalım. Aşiret, kabile, şa’b, kavm ve insanlık içinde birlikte barış düzenini ilk defa “Kur’an” getirmiştir. Bütün insanlığa hitap eden bir kitap olmuştur. Ama kavimliği, şa’bliği, kabileliği, aşiretliği ortadan kaldırmıştır. Bunların barış içinde yaşaamsını önermiştir. Birbirine hakim olmadan barış içinde kendi varlıklarını koruma düzenini İslâmiyet getirmiştir. Yerinden yönetimli lâik düzendir.
İMAN (2) Barış hakemlerin kararlarına uymakla sağlanır. Barışı korumak için bir güce ihtiyaç vardır. Bunu kim korusun? Bunu gönüllü askerler korusun. Zorla kimse askere alınmasın. Askerlik yapmak istemeyenler cizye versinler ve savaşa katılmasınlar. Ama hakem kararlarının uygulamasını sağlama yetkisi de bunların olsun. İşte cizye usulü ile gönüllülerin barışı sağlama sistemini “Kur’an” getirmiştir. Bunlar mü’minlerdir. Mü’min, güven altına alan kimse demektir.
HİCRET (3) Yeryüzü işgal ve ihya ile bölüşülecektir. Anlaşabilecekler aynı yerde toplanabileceklerdir. Böylece yerinden yönetim oluşacaktır. Demokrasi seçimle değil hicretle oluşacaktır. Topluluğunu beğenmeyen ayrılıp istediğ topluluğa katılabilir. Ortak bulabilirse istediği seviyede topluluk kurabilir. Gümrük ve vize duvarlarını kaldıran ilk düzeni “Kur’an” getirmiştir.
CİHAD (4) Hakem kararlarına uymayıp barış düzenini bozmak isteyenleri tenkil etme gönüllü olarak asker olanların görevidir ve yetkisindedir. Ganimet için savaş haram kılınmıştır. Ancak hakem kararları ile mahkum olan devletlere saldırmak meşru olmuştur. Savaş ganimetleri meşru sayılmıştır. Ganimet için savaş yok ama meşru savaşta ganimet vardır. İşte bu kuralı da “Kur’an” getirmiştir. Böylece meşru yaşayanları korkutanlar ve fitne çıkaranlar tedib edilmektedir. Hukuk usulleri ile değil de askerî usullerle tenkil edilir. İller, mahkum olan kişileri bir taraf ederler. Yakınlarına veya beraberindekilere dokunmazlar. Devletler ise cephe savaşı verirler. Karşı cepheyi çökertirler. Kurunun yanında yaş da yanar. Cihad yapma yetkisi yalnız il ve ülkelere verilmiş olup bucaklar, ocaklar ve insanlık yapamaz. “Kur’an” ganimet savaşlarını kaldırdığı gibi kabile kavgalarına da son vermiştir. Tek devlet ilkesini de benimsememiştir. İnsanlığın silahlı yaptırım gücü yoktur. Hakem kararlarından sonra isteyen devletin gönüllüleri o devleti işgal edip orasını haraca bağlayabilir veya yağmalayabilir. Suçlu da kişi olarak bertaraf edilir. Yakınlarına dokunulamaz. Cezai sorumluluk şahsi ilkesini “Kur’an” getirmiştir.
B) KİŞİ YÜKÜMLÜLÜĞÜ
ÖĞRENME (5) Herkes insanlığın ve bulunduğu topluluğun kurallarını öğrenmelidir. Bunun için okumalıdır. “Kur’an”ın ilk emri okumadır. Öğrenmek için öğrenilecek şeyler olmalıdır. Bu da “Kur’an” olmuştur. “Kur’an” sözleri, yazısı, dili ve yorumu ilim olmuştur. Her toplulukta “Kur’an”ı öğrenenler olacak, bunlar kendi topluluklarına döndüklerinde kendi topluluklarına göre yorumlayarak kendi dillerine göre öğreteceklerdir. Bu tedris sistemini insanlığa farz kılan ilk dindir. “Kur’an”ı bütün insanlara kendi dilleri ile ulaştırma görevi mü’minlere yani ona inananlara verilmiştir. Sadece tebliğ edilecek ama asla zorlanmayacaktır. Onların birikimlerini öğrenmeyi de emretmiştir.
KEFFARET (6) Kötülüğü iyilikle def etme kuralı getirilmiştir. Zarar verene zarar vermek, suçludan intikam almak yerine; zararı tazminatla karşılamak, suçluya iyilik yaptırma ilkesi getirilmiştir. Kırmızı ışıkta geçen kişi para cezasını ödemez, trafik vakfına bağışta bulunur. Bağışı kendi isteğiyle yapar. Zorla alınmaz. Ama bu bağışı yapmayıp durmadan trafiği ihlal ederse bu kişi o topluluktan çıkarılır. Parası olmayan oruç tutar. Kendi kendine iyilik yaparak cezalandırma sistemini “Kur’an” getirmiştir. İnsanlık hâlâ uygulamamaktadır.
NEFY (7) Bir topluluk içinde yaşayanlar kuralara uymakla yükümlüdürler. Ama hiçbir zaman tam olarak kurallara uyma imkanı olmaz. Onun için kuralları bozmak zorunda olanlar karşılığında belirlenmiş keffaret iyiliklerini yaparak kötü fillerini kişiler kendi istekleri ile iyilikle giderirler. Böylece herkes kendi isteğiyle iyi olmaya çalışır. Bunu yapmayanları cezalandırmaya kalkışmak topluluğu huzursuz eder. Soruşturma ve mahkumiyet topluluğu hantal ve baskı topluluğu haline getirir. Böyle yapan kişileri birden cezalandırır. Yani, ayrı ayrı fiillerinden dolayı değil de, bütününü böyle yapmakla tek muhakeme ile ceza verir. O da sürmedir. Böyle olan kimseler hakem kararları ile veya başkanın takdiri ile o bucaktan sürülürler. Bu sadece bucak için sözkonusu olup, il veya ülkeden sürme sözkonusu değildir. İşte bu nefy metodunu getiren de “Kur’an”dır.
YASAKLAR (8) “Kur’an” haram kavramını getirmiştir. Haram demek, kötü bir iştir. Ama cezası yoktur. Sadece hukuk onu korumaz. Hukukun meşru saydığı filleri hukuk korur. Hukuk meşru saymadığı filleri korumaz, ama cezası da olmayabilir. İçki içmek haramdır, ama suç değildir, cezası yoktur. Kumar oynamak haramdır, ama cezası yokdur. İşte haram kavramı ile suç kavramını ilk ayıran “Kur’an”dır. Böylece devlet meşru fiilleri ve akitleri koruyan, yasak olan fiilleri cezalandıran, ama diğerlerine karışmayan, vatandaşları kendi hallerinde bırakan bir düzeni getirmiştir. Topluluğu bir suç-ceza sahasına dönüştürmemiştir. Ama gayrimeşru hareketleri dizginlemiştir. Cezalarda kesin ispat hükümlerini getirmiştir. Topluluğu cezalarla değil; keffaret, sürgün, haram ve diyet müesseseleri ile düzenlemeyi tercih etmiştir. Ceza muhakemeleri ile hukuk muhakemeleri usulünü ayıran “Kur’an”dır.
C) TOPLULUK YÜKÜMLÜLÜĞÜ
EVLİLİK (9) Serbest cinsi ilişki yasaklanmıştır. Yakınların cinsi ilişkide bulunması yasaktır. Evlenenler cinsi ilişkide bulunur ve aile kurarlar. Bu husus bütün dinlerde ve topluluklarda vardır. Sadece Avrupa topluluğu cinsi ilişkiyi serbest bırakmıştır. Sonuç da nüfus azalması ve AIDS olmuştur. Ancak “Kur’an” cinsi ilişkileri ideal şekilde düzenlemiştir. Evliliği sadece aleni akde indirmiştir. Resmî merasim zorunluluğunu kaldırmıştır. Zina yasağını yalnız bir kadının iddeti içinde iki kişi ile cinsi ilişki şekline sokmuştur. Yakınların cinsi ilişkide bulkunması veya gizli ilişkileri cezalandırmıştır. Cezada kadın-erkek arasında fark yapmamıştır. Boşanmayı da kolaylaştırmıştır. Mihir ile dengelemiştir. Böylece cinsi ilişki rahatlığını getirmiştir ama zinayı da önlemiştir. İdeal düzenlemedir. Batı hâlâ gaflet içindedir. Resmî olmayan cinsi ilişkileri hukukla düzenlemektedir.
YAKINLIK (10) Yakınlık müessesesini genişletmiştir. Nesep yakınlığı yanında sihri yakınlığı da kabul etmiştir. Böylece eşlerin yakınları evlere kolay girip çıkmışlardır. Ayrıca süt akrabalığı tesis etmiştir. Böylece başkaları tarafından büyütülen çocuk onların akrabası olmuştur. Dördüncü olarak kölelerle sahipleri arasında da akrabalığ koyarak birlikte yaşama imkânı sağlanmıştır. Azatlıktan sonra da yakınlık sürdürülmüştür. Savaş köleliği zorunlu kılmıştır. Ancak Roma’da kölelerin kişilikleri yoktur. Eşya hükmündedir. Davalı ve davacı olamazlar. Bu anlamdaki köleliği kaldırmış, bunun yerine sadece mülk sahibi olamama ilkesi getirilmiştir. Mülk edinme dahil tüm medeni haklara sahiptirler. Batı’da yasaklanan Roma tipi köleliktir. Yoksa İslâm tipi kölelik ise bütün hızıyla devam etmektedir. İşçi ve memur fiilen İslâm tipi köledir. Ecirlik ile esirlik arasında bir “s” “c” harf farkı vardır. Batı’da “c” “s” okunur.
İNTİFA (11) İşgal ile o yerden yararlanma hakkına sahip olurlar. Bıraktıkları zaman onun üzerinde hiç hakları kalmaz. Batı işgali mülkiyetin sebebi saymaktadır. “Bu beimdir!” denmektedir. Sosyalistler ise intifa hakkının doğmasına bile sebep saymazlar. “Kur’an” işgali intifanın sebebi sayar. Tahliyesiyle bu hak sona erer. “Kur’an”ın bu hükmü bugün bile anlaşılamamıştır.
MÜLKİYET (12) Emek insanın kendi hakkıdır. Başkalarının onu gasbetme hakları yoktur. Bir yerde bir kimse emek vermiş de onu üretmiş veya imar etmiş ise onun işgal hakkı devam eder. Buradaki emeğini kime devrederse orasını o işgal etmiş olur. Mirasçılarına intikal eder. Buna mülkiyet hakkı denmektedir. Yeter derecede değerlendiremediği için bu kişinin alinden alınabilir. Ancak emeğinin hakkı verilmelidir. Sosyalistler emeğin bu hakkını da tanımazlar. Tahliye halinde bir şey vermezler. Satmak veya mirasçılara devretmek yoktur. Böylece “Kur’an” ifrattan ve tefritten uzak bir düzen getirmiştir.
D- İBADETLER
VAKİT (13) Kişiler vakitlerini birlikte düzenlemelidirler. Yani, birlikte kalkmalılar, birlikte işe gitmelidirler, birlikte öğle tatili yapmalıdırlar, birlikte akşam mesaisine başlamalıdırlar, birlikte akşam tatili yapmalıdırlar ve birlikte yatmalıdırlar. Hafta tatllerini, yıllık tatillerini birlikte yapmalıdırlar. Bunun için “Kur’an” namazı emretmiştir. Bu namazlar mesai ve hayat zamanlarını düzenlediği gibi bir araya geldiklerinde aynı zamanda eğitim yaparlar, hayatı öğrenirler, bir de toplu kararlar alırlar. Gerçi bütün dinlerde vakit ibadetleri vardır. Ancak “Kur’an” bunu sistematize etmiş ve bütün hayatı kaplayacak şekilde düzenlemiştir.
MAL (14) İnsanlar kendileri çalışır, kazanır ve yaşarlar. Ancak yol gibi, savunma gibi ortak giderleri vardır. Bunun için de mallarının bir kısmını birleştirip ortak giderlere harcarlar. Bu bütün düzenlerde vardır. “Kur’an”ın burada yaptığı yenilik, bu ortaklık paylarını tesbit etmiş ve yöneticilere bir hak olarak vermiştir. Azamisi beşte bir olan bu payı “Kur’an” belirlemiş olur, değişmezdir. Bu yarılanarak azalabilir. Bu nisbeti, beşte bir niszbeti “Kur’an” tesbit emiştir. Yöneticilerin istedikleri vergileri koyma yetkisi kaldırılmıştır. Avrupa’da bu kanunla konur ilkesi ile uygulamaya çalışılmış, ancak kanunları hükümetler önerdiği için sonuç sadece kandırmaca olmuştur. Zekât yalnız kanunilik ilkesini düzenlemekle kalmaz, aynı zamanda mülkiyet hukukunu sonuna kadar korur. Sosyal güvenlik zekâtla sağlanır. Ondan sonra ekonomik faaliyetler tam liberal bir şekilde yapılır. Faiz yasağı ve zekât ile liberal düzen korunur. Oysa Batı düzeninde liberalizm korunmadığı için kapitalizme ve sosyalizme dönüşmektedir. “Kur’an”ın bu kuralı ile liberalizm 1400 yıl sorunsuz yaşamıştır.
BEDEN (15) İnsan bedenini birtakım yasaklardan korumalıdır. Zararlı şeyleri yememeli, serbest cinsi ilişkilerde bulunmamamalı, sigara gibi zararlı şeyleri almamalıdır. Hâsılı, iradesine sahip olmalıdır. Bu irade eğitimini ancak oruçla sağlıyorsunuz. Oruç ayrıca tabiî aşılamayı içerir. Sağlık müessesesidir. Oruç keffaretlerde bir araçtır. Bunu yılda bir ay olarak belirlemiştir. Bunun mevsim mevsim doladırması ile de rezonansı önlemiştir.
İNSANLIK (16) Biz kendi vaktimizi, kendi malımızı, kendi bedenimizi kendi topluluğumuz içinde koruyoruz. Ama insanlık içinde yaşıyoruz. Diğer insanlarla ilişki kurmamız gerekir. Ocağımızda günlük toplantılar yapıyoruz, bucağımızda haftalık toplantılar yapıyoruz. Ama bütün insanlığın ortaklaşa oluşturacağı bir merkeze ihtiyaç vardır. İşte bu da Mekke’deki Kâbe kabul edilmiş ve tüm insanlığa serbest bırakılmıştır. Mü’minlere ömürde bir defa oraya gidilmesi emredilerek orası yaşatılmıştır. Bugün Müslüman olmayanlara orasının yasaklanması cinayettir. Savaş sebebidir. Oraya kim girerse emin olacaktır. Bütün insanların ortak panayırıdır. Böylece tüm insanlığa açık ortak merkezi yalnız “Kur’an” teşri etmiştir. Son yıllarda Batı’nın koyduğu vize ve pasaport kuralları ile bu uygulama boğulmuştur. İnsanlık büyük bir afet beklemektedir. Sebeplerin başında nbu gelir. Nasıl hazreti Salih’in devesi kavimleirn helakine sebep olmuşsa, Mekke’ye girmeyi yasaklayanların da helakine sebep olacaktır. Bu yıllarda yapılan hacılık geçerli değildir. Onun için hac yapmıyorum. İnsanlığı Mekke’yi kurtarmaya davet ediyorum.
E- CEZALAR
KISAS (17) Cezada kısas kuralını getirmiştir. Kısas intikamdan, kan davasından tamamen farklıdır. İntikam ve kan davası bizzat intikamdır. Muhakemesiz yargıdır. Kısas ise muhakeme edilerek fazla değil sadece kasden verdiği müessir fiili benzeri ile karşılamaktır. Bu hukukun temel kuralıdır. Ancak burada birtakım şartlar getirilmştir. Kısas için tam kasıt bulunacak, fiil kesin olarak ispatlanacak, kişi o topluluktan ayrılıp gitmiş olmayacak, mağdur olanlar da afv etmiş olmayacak. Böylece müesseseyi hukuken korunması için korumuştur, ama şartları ağırlaştırarak fiilen asgariye indirmiştir. “Kur’an” kısası ideal şekliyle düzenlemiştir.
DİYET (18) Suç mağdurlarına ödenen tazminattır. Bu sayede bir taraftan kısas azaltılmış, diğer taraftan mağdurluk da telafi edilmiştir. “Kur’an”ın burada yaptığı yenilik diyetin dayanışma ortaklarınca ödenmesidir. Bu hususa o kadar uyulmuştur ki, müçtehitler taksitlere faili bile katmışlardır. Bu sayede diyet ödenir hâle gelmiştir. Yoksa fail genellikle diyeti ödeyemeyeceği için hatalı ölümlerde intikama gidilir. Dayanışma ortaklığı hatalı zararlarda dayanışmayı sağladığı için sanayi döneminin garantili sigortası olmuştur. Batı sigorta sistemi kişileri suça teşvik eder. “Kur’an”ın sigorta sistemi suçu önler. Diyet, cezaların paraya dönüşmüş şeklidir. Ceza hukuku kuralları uygulanmaz. Kesin ispat istenmez, kasdın olması aranmaz, topluluktan ayrılsa da diyet düşmez. Diyetlerde afv caiz değildir. Diyetleri mirasçılar alır, affı varis olmayan en yakınlı alır. Mirası reddedenin mirası diğer varislere gider. Sonraki varislere gider. Bu ilkeyi “Kur’an” getirmiştir.
GEÇİCİ TEŞHİR (19) Zina gibi topluluğu ifsat eden fiilleri sopa ile cezlandırmıştır. Zevke karşı eziyet ilkesi geliştirilmiştir. Ceza aleni olarak halkın içinde ve fiilin işlendiği yerde uygulanır. Halka teşhir edilir. Böylece suç fiillerine karşı sosyal baskı yaratılmış olur. Hapis cezası ise hürriyeti bağlar. Yalnız kendisine değil, yakınlara da ceza olur. Cezanın şahsiliğine aykırıdır. Burada tam birleşme şartı getirilmiştir. Sevişme ve flört cezalandırılmamıştır.
SÜREKLİ TEŞHİR (20) Hırsızın kolu kesilir, azgın erkek hadım yapılır. Bu kişiyi suç işlemez hâle getirir. Onun hırsız olduğunu bilir. Ancak burada kesin ispattan başka yeni bir şart getirilmiştir. O da çalınan miktar belirlenen miktardan az olmalıdır. Bu miktarı her bucak kendisi belirler. Böylece kol kesme cezası hiç uygulanmayabilir. Korkutma bakımından kol kesme cezasını bırakmış ama uygulama bakımından son derece zorlaştırmıştır. Böylece cezanın önleme işlevini kaybetmeden ceza uygulaması asgariya inmiştir.
F- GÜVENLİK
NAFAKA (21) Herkesin yaşama hakkı vardır. Çalışsın çalışmasın, hasta olsun sağlam olsun, herkes için sosyal güvenlik konmuştur. Çocuklarını anne babaları infal ederler. Yaşlılara çocukları bakarlar. Çocukları veya anne-babaları olmayanlara ise yakınları bakarlar. Bütçeden bunlar desteklenir. Yani, soysal güvenlik yakınlık üzerine oturmuştur. Ancak maddi bakımdan topluluk bütçesi ile desteklenmelidir. Yani, genel sigorta vardır. Daha insanlık bu seviyeye ulaşamamıştır.
ÇALIŞMA (22) Vergiyi faizsiz kredi karşılığı almıştır. Kişi faizsiz olarak kredisini alır, kullanır ve kendi beyanıyla vergisini öder. Ödediği vergiye göre kredisini azaltır veya eksiltir. Selem müessesesi ile devre başında halk tüm ekonomik faaliyetleri düzenler. Birinci Kur’an Uygarlığı’nda bu uygulanamamıştır. “III. Bin Yıl Uygarlığı” buna dayanacaktır. “Kur’an” bunun için bir sahife tutan en uzun âyeti indirmiştir.
BAŞKANLIK (23) Her topluluğun bir başkanı olacaktır. İki kişi yan yana gelince biri başkan olacaktır. Başkana yetki ittifakla verilecek. Başkan istişare ettikten sonra kararlar alacak, aldığı kararlar uygulanacak. Mağdur olanlar sonra hakemlere gidip haklarını alacaklardır. Başkanın emirlerini dinlemeynler o topluluktan ayrılacaklardır. Bu başkanlar ocak ve bucak başkanlarıdır. İl, ülke ve insanlık başkanları ancak kendi merkez bucaklarının başkanıdır. Umme’l-kura vardır. İmamu’l-kavm yoktur. İmamu’n-nâs yoktur. İmam-ı Mekke vardır. Mekke de umme’l-kuradır. Bu yeniliği “Kur’an” getirmiştir. Bu yerinden yönetim sistemidir. Hâlâ anlaşılamamıştır.
HAKEMLİK (24) Hazreti Peygamber (AS) tüm nizaların çözülmesini yargıya bağlamıştır. Savaş esnasında düşmanlarla bir olan Yahudilere yargısız infazı uygulamış, anlaştıkları hakemin yargısı ile çok ağır ceza verilmiştir. Yargı kararına aynen uymuştur. Merkezden atanan hakimlerin yerini veya başkan yargının yerini hakemlik sistemi almıştır. Bu hususta açık hükümler koymuştur. Bugün Batı hukukunda isteğe bağlı ve yalnız hukukta kabul edilmiştir. Oysa “Kur’an” yargıyı her sahada tedvin etmiştir.
Görülüyor ki, “Kur’an” hukuk reformunu yapmış, anayasa reformunu yapmış ve köklü reformlar sayesinde bugünkü medeniyet oluşmuştur. İçtihat müessesesinin kapatılması ile “Kur’an” değil, ondan istihraç edilmiş hükümler yetersiz kaldığı için İslâm âlemi gerilemiştir. Ancak “Kur’an”ın yeniden ele alınıp içtihatlar yapılması ile insanlar “III. Bin Yıl Uygarlığı”nı kuracaklardır.
Yukarıdaki konulardan her biri bir doktora konusudur. Gençler bunlardan birini seçip değişik fakültelerde doktora yapmalıdır. Mesela, İslâm’da içtihat ve icma bir doktora konusudur.