• Provokasyona karşı 20 Şubat 2011 Pazar
Bir düşüncenin söylenmesi ya da bir gösteri yapılmasının iki hedefi olabilir. Ya gerçek bir tepki dile getirilir ya da karşı tarafı belli bir davranışa götürmek için düzenlenir. Mesela Kıbrıs’taki Türkiye aleyhindeki gösteride söylenenler bir küfrü içermeseydi göstericilerin samimi talepleri kabul edilebilirdi. Ancak küfür içeren pankart amacın tahrik olduğunu göstermekteydi. Bu ve benzeri eylemlerde, eylemi yapanların tuzağına düşmemek ve bekledikleri tepkiyi göstermemek gerekir.
- Gösteri tahrik amacıyla ise aldırmamakla gösteri etkisiz hale gelir.
- Gösterinin hepsi tahriktir. Bunu önlemenin yolu, sosyal grup temsilcileri ile diyalog ve uzlaşma içinde olmaktır. Hakemlik müessesini işletmedir.
Her yerden bizi kovan zilli ve ajan5 daha mı iyi yani?!
Türkiye dünyadaki dengeleri etkileyecek bir değişim içinde iken ve bölgesel bir güç olmak iddiasındayken ona karşı çıkanların olması ve istikrarı bozucu eylemler yapması doğaldır. Bunlarla mücadele edecek bir yapısal kurumun oluşturulması ve olayların bu kurum tarafından incelenerek karşı koyma tedbirlerinin hazırlanması gerekir. Bireysel tepkiler her zaman doğru olmayabilir ve provokatörlerin istedikleri tepkilerin gösterilmesiyle sonuçlanabilir.
- Olaylar yetkililerce incelenmeli ona göre tedbirler alınmalı
- Kur’an böyle bir heyetin oluşmasını teşri etmektedir. Ve müminlere sokak söylentilerinin anlatılmasını yayın konusu yapılmasını yasaklamaktadır.
Son zamanlarda Güneydoğu’da ve bazı büyük şehirlerde gözlenen gösteriler, kundaklama eylemleri tipik provokasyonlardır. Amacı iktidarın aldığı demokratik açılım olarak adlandırılan tedbirleri geçersiz kılmak ve devlet ne verirse versin yetmez ve bunlar huzur bozucu eylemlere devam ederler intibaı yaratılarak hükümeti boş yere taviz veren konuma düşürmektir. Bunların Kürt sorunu ile ilgisi yoktur ve doğrudan seçimleri etkilemek amacı taşımaktadır. Güneydoğu’da devleti güçsüz göstermek ve halk üzerinde kurulacak baskıyla iktidarın oylarını azaltırken diğer bölgelerde hükümeti hak etmeyenlere taviz veren konuma düşürmektir.
- Doğudaki olayların amacı uzlaşmayı bozmak, seçimde oyu kaybettirmek
- Olayların amacı ne olursa olsun, kim yaparsa yapsın olay vardır. Tedavi edilmedir. Tedavi de illere ve bucaklara bağımsızlık vermek ve hakemlik sistemini getirmektir.
Türkiye’de gözlenen en büyük yanlışlık medyanın, siyasetçilerin ve bunlardan etkilenen halkın bir olayı ya da kamuoyuna yansıyan bir bilgiyi doğru ya da yanlış olma süzgecinden geçirmeden kendi lehlerine olup olmadığına göre değerlendirmeleridir. Bir haberi birbirine zıt iki televizyonda izler ya da gazetede okursanız birbiriyle taban tabana zıt iki sonuçla karşılaşırsınız. Bu tesadüfi değil sistematiktir. Herkes olayı kendi çizgisine göre yorumlar. Bu taraflardan en az birinin yanıldığını, çoğu zaman her ikisinin de gerçeği çarpıttığı anlamına gelir. Böyle bir yapı halkı kendi politikalarına göre yönlendirmek isteyen odakların arayıp bulamadığı şeydir. Çoğu zaman aynı odak tarafından kamuoyuna sunulduğunu düşündüğüm bir birine zıt haber ve yorumlarla karşılaşıyorum.
- Zıt haberler ve yorumlar aynı kaynaktan çıkmaktadır.
- Bunun tedavi şekli doğru haber kanalımızın olmaması herkes ona inanmalıdır. Değişik yorumlar yapılmalıdır. Halk istedikleri yorumcuyu kabul eder. Yoruma sansür getirilmemelidir. Yorumlayıcıların sesi kısılmamalıdır.
Bir haberi kaynağını değerlendirmeden hatta bilmeden sırf işine yaradığı için kullanan tuzağa düşmüş demektir. Bu, günün birinde kullananı zor duruma düşürecek sonuçlar yaratabilir. Bazen bir operasyon sırf bu bilgileri kullananı zor durumda bırakmak için hazırlanabilir. Belli bir yönde gelen bilgileri, doğruluğunu araştırmadan kullananlar, günün birinde bu bilgilerin düzmece olduğu kanıtlanırsa zor duruma düşerler.
- Doğruluğu araştırmadan haberi yayanlar kendileri zor durumda kalabilir.
- Kuran bir haber fasıktan da gelse onu değerlendirin, onu değerlendirecek kurumunuz olsun diyor. Bir haber değerlendirmeden ne kabul edilir. Ne de ret edilir. İhmal de edilmez. Teneyyün edilir.
İnsanlar bir mücadele yürüttükleri zaman amaçları kazanmaktır. Hasımlarına karşı adil olmanın gereksiz olduğunu düşünürler. Oysa karşı tarafın iddialarını değerlendirmek tuzağa düşmelerini engelleyebilir.
- Karşı tarafın iddialarını değerlendirmek tuzağa düşmeyi önler.
- Değerlendirme tarafsız ehil olanlarca yapılır. Siyasî partiler ilim adamlarını seçmelidirler. Onlar değerlendirmelidir. Yönetimin işi olmamalıdır.
Libya’da ne oluyor? 26 Şubat 2011 Cumartesi
Libya’da ne oluyor?
Medyada Libya konusunda yoğun tartışmalar yaşanıyor. Muammer Kaddâfî’nin kişiliği, ülkedeki aşiret yapısı, paralı askerler tartışılıyor. Sorularımın hiçbirine cevap alamıyorum. Libya’daki olaylarda Kaddâfî’nin tutumunu destekleyen bir tek ülke bile yok. Acaba Kaddâfî tüm dünyaya kafa tutacak kadar güçlü mü, böyleyse bu gücünü nereden alıyor?
- Kaddâfî gücünü nereden alıyor?
- Amerika’daki tekel sermaye, müstemlekeleri kendi müstemlekesi haline getirmek için ülkelere dikta adamlar getirmiştir. Bunların çoğunun aklı dengeli değildir. Sermaye zayıflayınca bunlar desteksiz kaldılar. Halk isyan etti. Asker ölür kaçmaz.
Kaddâfî iktidara geldiğinden beri onu hangi gücün desteklediği sorusuna cevap aradım. ABD ile ilişkileri iyi değildi ve uyuşmazlık ABD’nin Kaddâfî’nin evini bombalanmasına kadar gitti. Doğru dürüst bir ordusu bile olmayan bu ülke dünyanın en büyük gücüne karşı nasıl direniyordu ve teslim olmuyordu?
- Amerika’ya nasıl direnebildi?
- Çünkü Amerika o haliyle İtalya’ya karşı koruyabiliyordu.
Bu sorulara verdiğim cevap şu oldu: Kaddâfî, başta İngiltere olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri tarafından destekleniyordu ve bu ülkeler ABD ile anlaşarak Libya’daki rejimin devamını sağladılar ve bu destek bugüne kadar devam etti.
- Avrupa ülkeleri Amerika ile anlaşarak o rejimi ayakta tuttular.
- Sermaye Libya çıkarlarındaki taşeronluğu Avrupalılara verdi.
Bugünlerde bölgedeki tüm gelişmeler halkın demokrasi taleplerine bağlanıyor. Demokrasi günümüzün modası olduğu için bunu yadırgamıyorum. Sadece halkın taleplerinin bir örtü olduğunu ve bunun arkasında büyük güçlerin stratejik hesaplarının bulunduğunu söylüyorum.
- Buralardaki ayaklanmalar büyük güçlerin hesapları ile olmaktadır.
- Büyük güçlerin hesabı olduğu kesin. Ama evdeki hesap pazara uymaz. Bunlar Adil Düzen’e gidildiğinin işaretleridir.
Olayların tümüne bakarak şöyle bir senaryo olduğunu düşünüyorum: Bugün petrol arzında bir daralma olsa bundan en çok Avrupa ve Uzakdoğu etkilenecek. Öyleyse petrol üretim alanlarının ve taşıma kanallarının güvence altına alınması gerekiyor. Bugün Kuzey Afrika’daki gelişmeler Akdeniz’in kontrolü amacı taşıyor. ABD Avrupa ülkelerine bölgeyi kendisi kontrol etmezse olayların hem üretim alanlarını hem de nakil yollarını güvensiz hale getireceğini söylüyor. Akdeniz güvence altına alındıktan sonra sıra Kızıldeniz’e gelecek. Zaten Yemen’de olaylar başlamış durumda.
- ABD Avrupa’yı tehdit amacıyla bu olaylara izin veriyor.
- ABD Karışmıyor. Sermaye kaybettiği gücü böyle kazanacağını zannediyor. Daha çok kaybedecektir. Zaten bunu bile bile yapıyor.
Asıl büyük sorunu Fars Körfezi’nde yaşayacağız. Burada bir çatışma çıkarsa bundan en çok Uzakdoğu ülkeleri etkilenir. Bahreyn’de başlayan Şii Sünni çatışmasının bölgedeki olayları başlatacak bir kıvılcım olduğu ve bunun Suudi Arabistan’ı da çatışmanın içine çekeceğini söyleyebiliriz. Irak zaten bu çatışmayı yaşıyor ve Kuzey Irak moda olan demokrasi talepleri için uygun bir ortam oluşturuyor. Suriye’deki azınlık iktidarı ve İran’la yakın ilişkileri orayı da bu çatışmanın içine çekebilir.
- Akdeniz’den sonra Kızıldeniz’de sonra Basra körfezinde. Bu Şîî Sünnî çatışmasına dönüşebilir.
- İran ve Türkiye çatışmazsa mezhep kavgaları çıkmaz. Şimdilik devletin yöneticileri bunu çok iyi bilmektedir. Tedbirlidirler.
Söylediklerim abartılı bulunabilir ve dar bir alanda oluşan olayları tüm dünyayı etkileyecek boyuta ulaştırmanın gereksiz olduğu söylenebilir. Ancak tüm dünyayı ateşe veren büyük savaşlar da basit sebeplerle çıkmış görünür. Bugünlerde dünyada yeni düzen kuruluyor ve henüz nasıl bir şekil alacağı belli değil. Bu nedenle sıradan sayılan olayların büyük projenin bir parçası olarak görmek abartılı sayılabilir ama bunlar gerçekten büyük projenin parçaları ise onu küçümsemek en azından ihmal kabul edilmelidir. Üstelik, Libya olayı dahil, ülkemizin tüm bu olaylar içinde başrolü oynayacak ülkelerden biri olacağı göz ardı edilmemelidir. Ancak asıl endişem bu kadar hayati bir konuda muhalefetin iktidarı yıpratmaktan başka bir şey düşünmemesi olacaktır.
- Korkum muhalefetin işin önemini kavramamış olması.
- Türkiye’de muhalefet kalmamıştır. Asıl tehlike muhalefetsiz iktidarın laf yapmasıdır.
Yorum:
Özetler ve yorumları paragraflar arasında verilmiştir. Atlaya atlaya okuyup yazıyı kapatabilirsiniz, ilginizi çekiyorsa yazıyı tamamen dikkatle okuyun. Yorumumuza da dikkat ediniz.
Önce dışa bağımlı basın olayları abartmakta, kışkırtmakta ve çatıştırmaktadır. Basının bu kötü durumunu düzeltmek için bir savaş açtık. Akevler Adil Düzen dergisini çıkarttık. Gayemiz basında çıkan haberlerin tarafsız kritiğini yapmaktır. Okuyanlarımız azaldı, yazarlarımız da azaldı. Siz bilirsiniz. Bizi okumazsanız yalanların esiri olur ve sömürülmeye hatta öldürülmeye devam edersiniz.
Asıl kötü taraf kendi yazılarını eleştirdiğimiz yazarlarımız, bizim yazıları daha duymadılar bile. Kendi çalıp kendi oynuyorlar ve halkımızı uçuruma götürüyorlar. Biz görevimizi yapıyoruz. Takdiri biz değiştiremeyiz.
Libya’daki olayları ve başka olayları Mahir Kaynak yüzde seksenden fazla isabetle değerlendirmektedir. Ama onun da okuyucusu herhalde bizim kadar. Yoksa insan merak eder. Seksen haftadır yazıları kritik ediliyor. Ya okuyucusu yoktur, ya da akılsız okuyucusu var ne dediğini bile anlamıyor. Bu milletimizin kötü kaderinin belgesidir.
Kuran’da her söze kulak verirler, en iyisine uyarlar emrine uyarak bu sahifeleri tüm görüşlere açtık. Her gün zehirleri okuyorsunuz da devaya rağbetiniz yok. Deva bizim sözümüz değil, her sözdür.
Arap ülkelerinde başlayan beklenmedik direnişler, Sermaye tarafından tezgâhlansa bile Adil Düzen’e hazırlıktır. Rusya’daki sosyalizm dahi Adil Düzen’e hazırlık içindir. Tarla çalılardan yaşlı ağaçlardan ayıklanmadıkça bir yangınla kökleri kurutulmadıkça yeni fidanlar dikilmez. Sosyalistler kapitalizmin parçalarını çıkardılar. Ama yerine bir şey koymadılar. Tarih sahnesinden çekip gittiler. Adil Düzen’e yol açtılar. Firavun’a İbranîler vâris oldular. Sovyetlere de Adil Düzen çalışanları varis olacaktır.
Sermayenin hakimiyeti bitmiştir. Ölenler bu dünyada dirilmezler. Osmanlılar da dirilmez.