17.12.2010
Dünkü gelişmeler aynı gün çıkan ve BDP ile PKK’nın referandum öncesinden başlayan ve AKP ile yaptıkları anlaşmalara bağlı tutum değişikliklerinin devamı niteliğinde. Bu süreçte “devlet”le memnun edici görüşmelerinin olduğunu açıklamış ve önce referandum ertesine kadar aldıkları “eylemsizlik kararı”nı daha sonra “Haziran’daki seçim ertesine, yani ‘yeni anayasa’ya kadar uzattıklarını” açıklamışlardı.
Böylece hem “talepleri o Anayasa değişikliklerinde yerine getirilmediği için tepkili olmalarına rağmen” Hayır demek yerine aldıkları referandumu boykot kararı ile Güneydoğu’dan bütün oyların ‘Evet’ çıkmasını sağlayarak AKP hükümetine destek vermişlerdi, hem de o süreçte terörü durdurarak “açılımın başarıya ulaşmış görünmesini” sağlamışlardı.
Eylemsizlik kararını ‘yeni yapılacak anayasada (ki millet bunu kesinlikle seçim öncesi öğrenme hakkına sahip olmalıdır ama oylar alınana kadar gizleniyor) taleplerinin gerçekleşeceğini umarak seçim sonrasına bırakmaları da yine “açılımın başarısı sürüyor” imajı yaratacağı için hükümete destek sağlayacaktı. Ama BDP birdenbire “Kürtlerin yaşadığı her yerde Kürtçe’nin de resmen kullanılacağını, bunun için seçim sonrasını beklemeyeceklerini açıkladı. Arkasından hemen Öcalan’ın şimdiye kadar kendisi ile BDP’den duyulan tüm tehditlerinden (ülkeyi cehenneme çeviririz sözleri dahil) daha ağır ve net tehditlerle dolu açıklaması geldi.
“KORKUNÇ SAVAŞ. KİMLER ÖLÜR BİLEMEM”
Öcalan “çok önemli bir 6 aya girildiğini, bu aylarda çözüme kapı aralanmazsa korkunç bir savaş çıkacağını” söylüyor, Özal’ın ölümünü hatırlatarak “Cumhurbaşkanı olmasına rağmen korunamadı, çözüm uzarsa Türkiye’yi böyle tehlikeler bekliyor, kimin öldürüleceği de belli olmaz” diyor. Bu arada “AKP’nin tutumuna göre” Haziran’a kadar bekleyebileceklerini ama duruma göre Mart’ta da olayların başlayabileceğini” söylüyor ve en önemlisi “Biz bu oyuna gelmeyiz” dedikten sonra sanki Diyarbakır ayrı bir devletmiş ve savaş kararı verecekmiş gibi “ben Diyarbakır’ı böyle tutamam” vurgusunu ekliyor.
HANGİ OYUN?
Ve Öcalan’ın kullandığı “oyuna gelmeme” cümlesiyle anlaşılan o ki BDP ve PKK, hükümetin “seçim sonrasında, yeni anayasada taleplerinin yerine getirileceğine dair” verdiği sözlere güvenmiyor. Eylemsizlik kararının da verdiği destekle ve Güneydoğu’dan da alacağı oylarla tekrar iktidar olursa -siyasette pek de mümkün olduğu için- bu sözleri unutuvereceğini düşünüyor.
BEDELİ KİM ÖDEYECEK?
Her ne kadar referandumdan sonra yapısı değiştirilen Anayasa Mahkemesi ile artık çıkarılacak yeni anayasa için bir denetimden söz edilemese de; TSK’nın dün yaptığı açıklamadan da görüldüğü gibi ordunun, muhalefet partilerinin ve toplumun tepkileri sonunda bu sözlerin o kadar da çantada keklik olmayacağını anlıyor.
Sonuç şu ki yanlış hesap sadece hükümetleri değil, tüm ülkeyi ve devleti bağlayacağı için fatura sadece hükümete kesilmeyecek. Onun kimseciklere kulak asmayarak tek başına attığı adımlar tüm ülkeye ve vatandaşlara çok büyük sıkıntılar olarak dönecek. PKK için tek çözüm açıkça “yeni anayasada tüm taleplerinin karşılanması için kesin vaad” olduğuna göre ve hükümet şu aşamada herkesten gizleyerek bunu yapamayacağına, yapsa bile PKK-BDP için yeterince inandırıcı olmayacağına göre maalesef son durum budur.