Hemen her köşeden Kemal Kılıçdaroğlu'nun cesaretine, ileri görüşlülüğüne destek çıkılıyor, CHP'yi ve Türkiye'yi nerelere taşıyabileceği reklâmından geçilmiyor. 'İkinci Kemal' diyen de var, daha şimdiden 'solun makûs talihini değiştirecek kahraman' diye bağrına basan da...
Ne kadar da büyük kıskançlık ve özlem duyuyorlarmış, yazdıklarının satır aralarından derhal seziliyor.
Beklentileri bir kez daha boş çıktığında yüzlerine vurmak için çetele tutmaya gerek yok; ülkemiz solunun tarihi aynı zamanda büyük hayal kırıklıklarının da tarihidir çünkü.
'Sol' diyorum, ama lâfın gelişi; CHP'nin temsil ettiği ideolojiye Batılı anlamda 'sol' demek mümkün değil. Zaten bu sebepledir ki, CHP, uluslararası platformlarda sol (veya sosyal demokrat) parti ve örgütlerden fazla iltifat görmüyor.
Keşke bir deneme yapılsa. Sözgelimi, şimdilerde CHP içerisinde süregiden kavganın tarafları bir kenara çekilip "Sizce partinizin siyasi esasları nelerdir?" sorusuna muhatap edilse. Bunu bir televizyon programcısı pekâlâ yapabilir. Genelgeçer klişelerden öte bir cevap alınamayacağına bahse girmeye hazırım.
Hepsinin söyleyeceği neredeyse tek bir maddeye indirgenebilir: Lâiklik... En donanımlısı, göğsünde taşıdığı rozete bakarak, 'altı ok' ile temsil edilen umdeleri sıralayacaktır. CHP kendisini ne kadar yenilerse yenilesin, 'asr-ı saadet' muamelesi yaptığı belli bir dönemin etkisi altında kalmaya bugün de devam ediyor.
'Alt ok' ile temsil edilen umdeler, kabul edildiği dönemin global yükselen değerleridir aynı zamanda. Bazıları, kısa süre sonra dünyanın başına büyük dertler açacak dünya çatışmasını doğuran değerler... Bu sebeple de, CHP'nin özdeşleştiği dönemin hemen arkasından yaygınlaşacak 'demokrasi' o umdeler arasında bulunmaz. Umdelerin bir bölümü bugünün 'global' değerleriyle taban tabana terstir.
Olsun, bugünkü CHP ve CHP'liler İsmet İnönü'nün 'Milli Şef' olduğu dönemde belirlenmiş değerler sistemiyle kendilerini tanımlamakta bir beis görmezler.
İyi de bugünün toplumu -özellikle nüfusun neredeyse üçte ikisini teşkil eden gençler- çok farklı bir dönemin insanları artık; daha dünyalılar ve kaplarına sığamıyorlar. CHP'nin başına kim gelirse gelsin, bugünün insanının arzu ve taleplerine cevap vermekte zorlanacaktır. Dün Önder Sav zorluyordu, bugün Süheyl Batum zorlar, yarın bir başkası...
Şimdilerde partide ipleri eline almış görünen Kemal'in (Kılıçdaroğlu) yanına bir Kemal (Derviş) daha koysanız da olacağı budur.
Yakınlarda İngiltere'nin 'solcu' İşçi Partisi'nde de liderlik yarışı yaşandı; hem de sıkı Marksist teorisyen bir babanın iki oğlu arasında. Kardeşlerin ne kadar solcu olduklarına ve görüşlerinin günün ihtiyaçlarına ne kadar cevap verdiğine bakarak oy kullandı parti delegeleri ve 'daha solcu' olanı başa getirdi.
CHP içindeki mücadelede 'daha solcu' veya 'daha çağdaş' olanı kim/ler temsil ediyor dersiniz?
"Nihayet bizim de bir liderimiz var" diye bayram edenler de biliyorlar bu sorunun havada kaldığını... Çekişen taraflardan hiçbiri CHP'yi bugünle tanıştıracak donanımda değil; vizyonu da yok, partiyi 1930'lardan sıçratarak bugüne taşıyacak cesareti de...
Umut kesilmez; belki Kemal Kılıçdaroğlu bencileyin kötümserleri yanıltacak çapta bir 'gizli hazine'dir; belki CHP'nin tarihsel mirasını inkâr etmeden partilileri günümüzün merkez değerleriyle barıştırmanın bir yolunu bulur.
Emin olun, buna en fazla ben sevineceğim.
Fehmi Koru
f.koru@yenisafak.com.tr
06 Kasım 2010 Cumartesi
Yorum:
'Alt ok' ile temsil edilen umdeler, kabul edildiği dönemin global yükselen değerleridir aynı zamanda. Bazıları, kısa süre sonra dünyanın başına büyük dertler açacak dünya çatışmasını doğuran değerler... Bu sebeple de, CHP'nin özdeşleştiği dönemin hemen arkasından yaygınlaşacak 'demokrasi' o umdeler arasında bulunmaz. Umdelerin bir bölümü bugünün 'global' değerleriyle taban tabana terstir.
Altı ok, altı ilkeyi temsil ediyor. Bunların tarihsel gelişimleri kadar bugün taşıdıkları anlam ve bu anlam neticesinde ortaya çıkan gelişmeler de dikkate alınmalıdır. Genel ilkeleri sürekli olarak değiştirmek sistem içerisinde tutarsızlık ve karışıklığa neden olur. Zamanın ve koşulların değişmesi ile elbette ilkeler de sorgulanmalıdır.
Yakınlarda İngiltere’nin ‘solcu’ İşçi Partisi’nde de liderlik yarışı yaşandı; hem de sıkı Marksist teorisyen bir babanın iki oğlu arasında. Kardeşlerin ne kadar solcu olduklarına ve görüşlerinin günün ihtiyaçlarına ne kadar cevap verdiğine bakarak oy kullandı parti delegeleri ve ‘daha solcu’ olanı başa getirdi.
CHP içindeki mücadelede ‘daha solcu’ veya ‘daha çağdaş’ olanı kim/ler temsil ediyor dersiniz?
Fehmi Koru temsil sorusunu isabetli olarak soruyor. Çünkü siyasi bir partide esas olan kitleleri temsil edebilmektir. Yoksa kimin “daha solcu, sağcı, muhafazakar, demokrat vs.” olduğu önemli değildir. Başkanlarda liderlik özelliği aranır. Dile getirdiği meselelere samimiyetle bağlı olmak elbette iyi bir liderin taşıması gereken ilk şarttır, fakat bir davaya gönülden bağlı olmak başkan olmak için yeterli bir sebep değildir. Ve seçimlerde de aranan bu değildir. Aksini iddia etmek saflık olur.
Umut kesilmez; belki Kemal Kılıçdaroğlu bencileyin kötümserleri yanıltacak çapta bir 'gizli hazine'dir; belki CHP'nin tarihsel mirasını inkâr etmeden partilileri günümüzün merkez değerleriyle barıştırmanın bir yolunu bulur.
Fehmi Koru yukarıda CHP’nin yönetici kadrosu tarafından laiklik merkeze alınarak konumlandırıldığını ifade etmişti. Altı ilke arasında belki de esas çatışmanın yaşandığı alan da zaten laiklik. Toplum siyasi, iktisadi, sosyal ve dini kurumlar etrafında şekillenir. Bu açıdan dinin siyaseti, iktisat ve sosyal hayatı düzenlemesi ne kadar yanlış ise devletin iktidar araçlarını kullanarak dini hayatı şekillendirmeye çalışması ve dindar kitleleri kontrol altında tutmaya çalışması, belli bir dini anlayışı ve tutumu dikte etmeye çalışması da aynı derecede yanlıştır. Konu bir çatışma halinden denge haline gelmedikçe toplumsal gerilim sürecektir. Siyasi bir partinin liderlik kavgası ve zihniyet dünyası üzerinden yapılacak incelemeler sosyolojik veri ve yaklaşımlarla takviye edilmelidir. Aksi halde havanda su dövülmüş olur.
Emin olun, buna en fazla ben sevineceğim.
Yazarlar fikir olarak uzak oldukları bir kesim hakkında böyle bir ifade kullandıklarında inandırıcı gelmiyorlar.