09.10.2010
İNŞALLAH bu konuyu tekrar yazmaya mecbur kalmayız.Çünkü yıllardır konuşula konuşula kabak tadı veren “türban” davası bizi de iyice bıktırdı. Ama içinde bulunduğumuz bu günler o kadar kritik ki, o konuya değinmemek, yarın öbür gün “Kim sorumlu?” diye soracakları yanıtsız bırakır.
Son olarak dünkü Milliyet'te, CHP'nin “türban” konusunda hazırlattırdığı uzman raporunun taslağı hakkında bir haber vardı.
Uzmanlar özetle:
Konuyu “bireysel hak ve özgürlükler” kapsamında görmüşler. O nedenle “Öğrencilerin üniversitede okuyabilmeleri önündeki engeller, sağlanacak bir toplumsal mutabakatla kaldırılmalıdır.”
“Şu anda zaten fiilen Türkiye'de mevcut üniversitelerin yarısından fazlasında bu yasak uygulanmıyor.”
Başbakan Erdoğan'ın sorunu “Diyanet'e soralım” söylemiyle dini sınırlar içine alması ve türbanı namazla eşdeğer görmesi kabul edilemez.”
“Başbakan'ın türbanı okulöncesi ve ilköğretim için de isteyip istemediğini açıklaması gerekir.”
“Yargı kararları, hukuk tanımlamaları dikkate alınmalı. Bu konuda hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin hem de Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları var. Hukuki bütünlük uyarınca bu kararlarla diğer yasal düzenlememelerin çelişmemesi lazım” demişler.
Ayrıca “Kamuda ‘hizmet veren' konumundaki görevliler için türbanın kabul edilemeyeceğini” vurgulamışlar.
Önce belirtelim:
Yıllardır “Türban, bir insan hakları ve dini inanç sorunu gibi gösterilmek istense de aslında siyasal İslam'ın, laik rejimi değiştirmek için sürdürdüğü mücadelenin simgesidir. O nedenle kamusal ortamlarda giyilmesi engellenmelidir” diyen CHP değil miydi?
Danıştay'ın çeşitli dairelerinin bu konuyla ilgili tam 22 ayrı kararı bu görüşü ifade etmiyor muydu?
Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa'nın 10 ve 42'nci maddelerini değiştiren yasayı iptal eden kararının mantığı bu değil miydi?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin “Türkiye gibi özelliği olan bir ülkede demokrasinin, ancak laik rejim korunarak yaşatılabileceğini” ifade eden Refah Partisi davası ile Leyla Şahin davası kararları aynı görüşü savunmuyor muydu?
Şimdi hem o görüşleri yok sayacaksınız hem de “mahkeme kararlarıyla çelişmeyen” bir çözümden söz edeceksiniz?
Bu insan idrakiyle alay etmek değilse nedir?
Kaldı ki, “Türban bir bireysel özgürlük sorunudur” diyorsanız “kamu kurumlarında çalışanların o özgürlükten yararlanmalarına” hangi gerekçeyle “hayır” diyeceksiniz.
Bırakın ilköğretim okulları ve liseler dahil her yerde türban serbest olsun da nereden nereye geldiğimizi tüm açıklığıyla görelim. Belki aklımız o zaman başımıza gelir.
Yorum:
Henüz Hazmedilmemiş
Türbanla ilgili yazılmış-çizilmiş onca şeyden sonra bunlara verilecek cevap bulamıyorum. Türban serbest kalırsa aklımız o zaman başımıza gelir diye kinaye yapan Beyefendi’nin aklı nerde bilmiyorum. Türban, ister siyasi simge, ister dini bir vecibe ne farkeder. İnsanların giyimlerini ksıtlamak hangi mantığa uyar onu da bilmiyorum.
İdeolojisi ne olursa olsun herhangi bir oluşumun vizyonu neden yasaklarla belirleniyor? Bir ideolojiye sahip olmanın tek gerekli malzemesi ‘’yasaklar’’ mı? Herkes istediğini düşünsün, istediğini giysin, yesin, içsin kime ne? Neden cezaları hep suç işlenmeden vermekten yanayız?
Bir düzeni değiştirmenin veya bir devrim gerçekleştirmenin tek yolu düzeni bozmaktır. Düzeni bozmanın tek yolu da yasaklarla halkın tepkisini çekip anarşi çıkarmaktır. Kürt Sorunu Kürtçe yasağıyla alevlendirldi ve sonuç ortada. Binlerce kayıp, milyarlarca zarar… Türban yasaklanıyor ve kutuplaşmalar hat safhada. T.C’nin en tepesindeki adamın eşi bile istediği gibi hareket edemiyor. Koskoca ülkenin girdiği hale bakın. Yasaklar ülkesi saçma sapan bir Türkiye… Netice? Darbecilerin ağzının suyu akıyor. Kaosa ramak kaldı. Bozulacak düzene yeni bir yönetim… Ya da tek açıklaması din düşmanlığı.
Bütün bunlardan sonra kaybedilmiş zamanlar ve pişmanlıklarla dolu bir tarih. Beyefendi’nin ve tabiilerinin aklı başına ne zaman gelecek bilmiyorum ama, bu sorunları papağan gibi tekrarlamak aklımızı başımızdan aldı da gitti.
Saygılar