Sistemi dönüştürmek için yola çıkıp sistem tarafından d
739 Okunma, 2 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

Sistemi dönüştürmek için yola çıkıp sistem tarafından dönüştürülmek!

15 Aralık 2019, Pazar(ÖNEMİNE BİNAEN)

YUSUF KAPLAN

Felâket tellallığı yapmıyorum. Yanlışlıklarımızı, büyük hatalarımızı görüp önlem alamazsak, yok oluruz ve bunun vebalini ödeyemez, bize umut bağlayan mazlumlara da hesabını veremeyiz.

O yüzden içerden, güçlü, köklü, uzun soluklu, zihin, ufuk ve ön açıcı eleştiriler yapmak zorundayız.

5 MİLLÎ GÖRÜŞ PARTİSİ, AZ OLMADI MI?

........................

MİLLÎ GÖRÜŞ: RUH KÖKLERİMİZİN SESİ

Millî Görüş, bu toplumun İslâmî iddialarının siyaset arenasındaki sözcüsü, güçlü sesiydi. Rahmetli Erbakan Hoca, bunu çok güzel gösterdi. Ama iktidarla tanışınca, millî görüş kadroları, şimdiki kadar olmasa bile dökülmeye başladılar.

Millî Görüş, bu ülkenin devşirme şebekeler tarafından ele geçirildiğini, İslâmî geçmişinin yok edildiğini, geleceğinin de yok edilmeye çalışıldığını göstermek ve buna “dur!” demek için siyaset sahnesine çıkmıştı oysa.

Başlangıçta cazibe kaynağı oldu. Özellikle de Hoca’nın 11 aylık zorlu iktidarı döneminde, içerden ve dışardan yapılan inanılmaz baskılara rağmen bu ülkenin hâs çocuklarının bu ülkeyi nasıl şaşırtıcı bir şekilde -bütün olumsuzluklara rağmen- başarıyla yönetebileceklerini gösterdi Erbakan Hoca dünya âleme!

Havuz sistemi kuruldu, denk bütçe yapıldı! Türkiye’yi kuşatan şer şebekeleri ve onların içerdeki devşirme şebekleri, şok geçirdiler. Hoca, bütün bunların üstüne bir de D-8’i kurunca darbeyi yedi, 28 Şubat postmodern darbesiyle gönderildi.

Fakat Millî Görüş kadrolarının, -AK Parti’nin İslâmî kaygıları çok daha zayıf kendine özgü kadrolarıyla birlikte- özellikle son 5-6 yıldan bu yana AK Parti içinde sergiledikleri performans, masaya ve kasaya nasıl kolaylıkla teslim olabildiklerini, dolayısıyla nasıl sefih sekülerleşme biçimleri geliştirebileceklerini gösterdi.

Soru şu: Yarım asır önce mücahit olarak yola çıkan insanlar, nasıl oldu da 80’li, 90’lı yıllarda müteahhit, 2000’li yıllarda ise her şeye müsait olabildiler?

Bu sorunun cevabının 4-5 yıldır burada yoğun olarak yazdığım yazılarla vermeye çalışıyorum: Politika kutsandığı, amaç katına yükseltildiği için.

Oysa politika araç, hakikat amaçtır. Amaç hakikattir, hakikatin izinin sürülmesi, hükümran kılınmasıdır; yoksa politikanın yani güç ve çıkar ilişkilerinin, masa ve kasa kapmak için girişilen ayak oyunlarının filan değil!

PARÇALANMAYA DEĞİL BÜTÜNLEŞMEYE İHTİYACIMIZ VAR!

Burada yazının öznesi millî görüş de değil, AK Parti de. Yazının öznesi politika, politikanın kutsanması, bir araç olarak politikanın amaç haline getirilmesi, hakikatin önüne geçirilmesi ve bu toplumun İslâmî kadrolarının sisteme teslim olması.

Sistemi dönüştürmek üzere yola çıkan insanların sistem tarafından dönüştürülmesi. Asıl üzerinde kafa yormamız gereken mesele bu!

Yazıyı bitirirken şu tarihî uyarıları yapmak zorunda hissediyorum kendimi: Türkiye, zorlu bir süreçten geçiyor. Ak Parti’nin parçalanması veya Erdoğan gibi güçlü bir liderin şu da bu ayak oyunlarıyla devre dışı bırakılması,Türkiye’nin -Allah korusun ama parçalanmak da dâhil- sonu nereye varacağı belli olmayan bir çıkmaz sokağın eşiğine sürüklenmesine yol açabilir.

Elbette -yerlerde sürünen eğitimden yoz kültüre, İslâmî aidiyet biçimlerini yitiren gençlikten pespaye medyaya kadar- yapılan yanlışlar konusundaki eleştirilerimizi ve önerilerimizi her zaman dillendireceğiz. Ama Türkiye’nin içerden ve dışardan dört bir taraftan kuşatıldığı bir zaman diliminde, ülkeyi kurda kuşa yem edecek basiretsiz işlere de tevessül etmeyeceğiz!

O yüzden şunu söylüyorum: Parçalanmaya değil bütünleşmeye ihtiyacımız var.

Vesselâm.

https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/sistemi-donusturmek-icin-yola-cikip-sistem-tarafindan-donusturulmek-2053664

YORUM;

ADİL DÜZENİ İSTEMEYEN,BİLMEYEN SİSTEMİ DEĞİŞTİREMEZ!

Ben o günleri bizzat ilçe yönetim kurulu seviyesinde yaşadım.

Büyük çözülmenin geldiğini gördüm çırpındım ama engelleyemedim.

Refah Partisi 1983 yılında kuruldu ve ben 1984 yılında Şişli Refah Partisinden

Milli Görüş üyeliğine girdim, Mukadder Başeğmez ve Naci Çelik' in davetleri

sonucunda,  o zaman ilçe başkanı Ekrem Erdem idi ve Şişli  Kağıthane'yle birleşikti.

Sadece ben gördüm çünkü alternatif  bir, çağdaş,detaylı  İslami sistem aramayla birlikte

Refah Partisi saflarına katılmıştım.

Allah isteyene verir derler  ya 1986 yılında Bakırköy Refah partisi İlçe idare amiri

iken genel merkezin 2 günlük bir eğitim programına katıldım ve orada

daha ekonomi doçenti  olan Arif Ersoy'dan "Sıhhatli Ekonomi" adlı bir ders

dinledim,Arif  Ersoy bey anlattıklarını İzmir'de 1967 yılında kurulan Akevler

Kooperatifinde kendi çaplarında uyguladıklarını ve ana eksen olarak ta

 buğday,demir,gümüş ve altın senetlerinden bahsetti.

Benim iz sürmem Reşat Erol!un Suudi Arabistan'daki  bir vakıf adına,

yarım kalmış veya camisi olmayan yerler hakkında Mukadder Başeğmez'e gelip

tanışmamızla devam etti ve İzmir'den bahsedince Akevleri sordum,ortağı olduğunu

söyledi ve kendisinden dökümanlar istedim, gönderdi okudukça  büyük bir alternatif

İslami düzen projesiyle karşı karşıya olduğumu anladım.

Meğer o senelerde merhum Erbakan hocamız siyasi yasaklıyken,1985 yılında  Süleyman Akdemir!in doktora tezi olan "Ceza Hukukunda Mağdurun Korunması" adlı metinin, İzmir'den İstanbul'a getirilirken yol üstünde Altınoluğa Erbakan hocamıza bir nüshasını

bırakmayla başlayan "Peygamberler Sistemi"çalışması, olgunlaşarak

1987 yılında ki genel milletvekili seçimlerinden önce , iki kitapla-yeşil cep boy

(adil ekonomik düzen)mavi cep boy(adil dini/ahlaki,ilmi ve siyasi düzen)olarak piyasaya çıktı.

Ek olarak ta  Teşhis ve Tedavi kitapçıkları yayınlandı.

Ve Akevler ekibinin merhum Erbakan hocamla yaptıkları, her hafta sonu yazları

Altınoluk!ta ,kışları Balgat'ta  Adil Düzen çalışmaları 6 yıl boyunca,

1991 yılına kadar  devam etti.

Bu arada 1988 in 8 .ayında K.çekmece ilçe olup Bakırköy'den ayrılınca bende

ikametimin bulunduğu K.çekmece Refah Partisi ilçe idare amirliğine, ilçe

 başkanlığına atanan Yusuf Uzun'la beraber  tayin edilmiş oldum.

Yorumumu devamı da olmasına  rağmen www.akevler.org sitemizde

tarihe not düşmek için  şöyle bitirmek istiyorum.

Benim öğrendiğim merhum Erbakan hocamız dışında  6 yıl süren  Adil Düzen

 çalışmalarına hiç bir Refah Partili genel merkez yöneticisinin   katılmadığıdır,

Yusuf  Kaplan hocam konuşuyor ama maalesef işin içyüzünü bilmeden konuşuyor.

İşin özeti kimsenin sistemi değiştirmeye ne niyeti ne isteği vardı ve Allah(CC)' ta onları; Ak Partililere anayasayı değiştirecek güç vererek ,Saadet Partililere de onlarla iş yaptırarak

"Mücahitlikten ,müteaahhitliğe ve oradan da  müsaitliğe" kavuşturdu.

Her şeye rağmen Allah(CC)'ta,bizlerde ,o kardeşlerimizin tövbe ederek tekrar Adil Düzenin mücahitliğine dönmelerini bekliyor ve buna  inanarak dua ediyoruz vesselam...

 

Ali Bülent Dilek


YorumcuYorum
Ahmet Yücel
22.12.2019
19:14

Allah razı olsun Ali Bülent kardeşim.

Bugün belki % 40 - 50' leri korumak için tavizler veriliyor. Yarın herkes aslına döndüğünde o gün iktidarda kim varsa onlar da Adil Düzen'e dönecektir. Kuran ve sünnette yönetim de var, ekonomi de var, aile de var, güzel ahlak da var. Ülkeye ve dünyaya huzur ve barışı getirecek kaynak Kuran ve sünnettir.

''Size Kuran ve Sünnetimi emanet bırakıyorum. Bu iki emanete sıkı sarılırsanız yolunuzu şaşırmazsınız.'' Hadisi şerif

Allah bizi bu iki emanete sıkı sarılanlardan eylesin.

Reşat Nuri Erol
22.12.2019
23:12

1967...1968...1969...AKEVLER 53 YILDIR ÇALIŞIYOR...2017...2018...2019

BİZLER ÇALIŞIYOR VE YENİ İSLÂM MEDENİYETİ’Nİ KURUYORUZ...

SİZLERİ DE ÇALIŞMALARIMIZA DÂVET EDİYORUZ; BUYURUN, BİRLİKTE ÇALIŞALIM...

ADİL DÜZEN 1043

“ADİL DÜZEN” III. BİNYIL MEDENİYETİ PROJESİDİR

“VE BİZE DÜŞEN SADECE MÜBÎN/AÇIK TEBLİĞDİR.” (KUR’AN; Yâsin Sûresi, 36/17)

Haftalık Seminer Dergisi; 1043. Hafta - 21 Aralık 2019 - Fiyatı: www.akevler.orga tıklamak!

BU DERGİYİ HER HAFTA OKUTABİLİR.. ÇOĞALTABİLİR.. DAĞITABİLİRSİNİZ...

“ADİL DÜZEN” UYGULAMALARI YAPMAK İÇİN BİZLERE DANIŞABİLİRSİNİZ...

*KUR’AN VE İLİM SEMİNERLERİ; 1043. SEMİNER

“HİÇ BİLENLER İLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?” (KUR’AN; Zümer Sûresi, 39/9)

İ L İ M TALEP ETMEK HER MÜSLÜMANIN ÜZERİNE FARZDIR.” (Hadis)

AdresAKEVLER İSTANBUL KOOPERATİFLERİ MERKEZİ, Zafer Mah. Coşarsu Sk. No: 29 YENİBOSNA / İSTANBUL Tel: (0212) 452 76 51

Tefsir Seminer Notları Yenibosna’da Cumartesi akşamları okunup tartışılmaktadır.

GAYEMİZ: Bu “SEMİNER NOTLARI”nın İstanbul, Türkiye ve bütün dünyada “OKUNMASIANLAŞILMASI VE UYGULANMASI”DIR. - ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI

***

*“ADİL DÜZEN” DERSLERİ/YORUMLARI

Dersler ve yorumlar seminer notlarında…

Süleyman Karagülle bu hafta ayrıca yorum yazmadı!

Süleyman KARAGÜLLE

***

*SEBÎLU’R-REŞÂD” / MAKALELER

Kur’an’dan başkasını rehber edinmek; AB vs’yi

Erdoğan; geçmiş - gelecek ve ADİL DÜZEN - 1

Erdoğan; geçmiş - gelecek ve ADİL DÜZEN - 2

Erdoğan; geçmiş - gelecek ve ADİL DÜZEN - 3

Erdoğan; geçmiş - gelecek ve ADİL DÜZEN - 4

Reşat Nuri EROL

***

NUR SÛRESİ- 12. Hafta

أَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

سُورَةٌ أَنْزَلْنَاهَا وَفَرَضْنَاهَا وَأَنْزَلْنَا فِيهَا آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (1) الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ (2) الزَّانِي لَا يَنْكِحُ إِلَّا زَانِيَةً أَوْ مُشْرِكَةً وَالزَّانِيَةُ لَا يَنْكِحُهَا إِلَّا زَانٍ أَوْ مُشْرِكٌ وَحُرِّمَ ذَلِكَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ (3) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَأْتُوا بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَاجْلِدُوهُمْ ثَمَانِينَ جَلْدَةً وَلَا تَقْبَلُوا لَهُمْ شَهَادَةً أَبَدًا وَأُولَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ (4) إِلَّا الَّذِينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُوا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ (5) وَالَّذِينَ يَرْمُونَ أَزْوَاجَهُمْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ شُهَدَاءُ إِلَّا أَنْفُسُهُمْ فَشَهَادَةُ أَحَدِهِمْ أَرْبَعُ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِقِينَ (6) وَالْخَامِسَةُ أَنَّ لَعْنَةَ اللَّهِ عَلَيْهِ إِنْ كَانَ مِنَ الْكَاذِبِينَ (7) وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ (8) وَالْخَامِسَةَ أَنَّ غَضَبَ اللَّهِ عَلَيْهَا إِنْ كَانَ مِنَ الصَّادِقِينَ (9) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ تَوَّابٌ حَكِيمٌ (10) إِنَّ الَّذِينَ جَاءُوا بِالْإِفْكِ عُصْبَةٌ مِنْكُمْ لَا تَحْسَبُوهُ شَرًّا لَكُمْ بَلْ هُوَ خَيْرٌ لَكُمْ لِكُلِّ امْرِئٍ مِنْهُمْ مَا اكْتَسَبَ مِنَ الْإِثْمِ وَالَّذِي تَوَلَّى كِبْرَهُ مِنْهُمْ لَهُ عَذَابٌ عَظِيمٌ (11) لَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ ظَنَّ الْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بِأَنْفُسِهِمْ خَيْرًا وَقَالُوا هَذَا إِفْكٌ مُبِينٌ (12) لَوْلَا جَاءُوا عَلَيْهِ بِأَرْبَعَةِ شُهَدَاءَ فَإِذْ لَمْ يَأْتُوا بِالشُّهَدَاءِ فَأُولَئِكَ عِنْدَ اللَّهِ هُمُ الْكَاذِبُونَ (13) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ لَمَسَّكُمْ فِي مَا أَفَضْتُمْ فِيهِ عَذَابٌ عَظِيمٌ (14) إِذْ تَلَقَّوْنَهُ بِأَلْسِنَتِكُمْ وَتَقُولُونَ بِأَفْوَاهِكُمْ مَا لَيْسَ لَكُمْ بِهِ عِلْمٌ وَتَحْسَبُونَهُ هَيِّنًا وَهُوَ عِنْدَ اللَّهِ عَظِيمٌ (15) وَلَوْلَا إِذْ سَمِعْتُمُوهُ قُلْتُمْ مَا يَكُونُ لَنَا أَنْ نَتَكَلَّمَ بِهَذَا سُبْحَانَكَ هَذَا بُهْتَانٌ عَظِيمٌ (16) يَعِظُكُمُ اللَّهُ أَنْ تَعُودُوا لِمِثْلِهِ أَبَدًا إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ (17) وَيُبَيِّنُ اللَّهُ لَكُمُ الْآيَاتِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ (18) إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ (19) وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ وَأَنَّ اللَّهَ رَءُوفٌ رَحِيمٌ (20) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ وَمَنْ يَتَّبِعْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ فَإِنَّهُ يَأْمُرُ بِالْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَوْلَا فَضْلُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا وَلَكِنَّ اللَّهَ يُزَكِّي مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ (21) وَلَا يَأْتَلِ أُولُو الْفَضْلِ مِنْكُمْ وَالسَّعَةِ أَنْ يُؤْتُوا أُولِي الْقُرْبَى وَالْمَسَاكِينَ وَالْمُهَاجِرِينَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ وَلْيَعْفُوا وَلْيَصْفَحُوا أَلَا تُحِبُّونَ أَنْ يَغْفِرَ اللَّهُ لَكُمْ وَاللَّهُ غَفُورٌ رَحِيمٌ (22) إِنَّ الَّذِينَ يَرْمُونَ الْمُحْصَنَاتِ الْغَافِلَاتِ الْمُؤْمِنَاتِ لُعِنُوا فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ (23) يَوْمَ تَشْهَدُ عَلَيْهِمْ أَلْسِنَتُهُمْ وَأَيْدِيهِمْ وَأَرْجُلُهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ (24) يَوْمَئِذٍ يُوَفِّيهِمُ اللَّهُ دِينَهُمُ الْحَقَّ وَيَعْلَمُونَ أَنَّ اللَّهَ هُوَ الْحَقُّ الْمُبِينُ (25) الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ أُولَئِكَ مُبَرَّءُونَ مِمَّا يَقُولُونَ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ (26) يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ بُيُوتِكُمْ حَتَّى تَسْتَأْنِسُوا وَتُسَلِّمُوا عَلَى أَهْلِهَا ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ (27) فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلَا تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِنْ قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ (28) لَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ أَنْ تَدْخُلُوا بُيُوتًا غَيْرَ مَسْكُونَةٍ فِيهَا مَتَاعٌ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا تَكْتُمُونَ (29) قُلْ لِلْمُؤْمِنِينَ يَغُضُّوا مِنْ أَبْصَارِهِمْ وَيَحْفَظُوا فُرُوجَهُمْ ذَلِكَ أَزْكَى لَهُمْ إِنَّ اللَّهَ خَبِيرٌ بِمَا يَصْنَعُونَ (30) وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلَى جُيُوبِهِنَّ وَلَا يُبْدِينَ زِينَتَهُنَّ إِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ أَوْ آبَائِهِنَّ أَوْ آبَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ أَبْنَائِهِنَّ أَوْ أَبْنَاءِ بُعُولَتِهِنَّ أَوْ إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي إِخْوَانِهِنَّ أَوْ بَنِي أَخَوَاتِهِنَّ أَوْ نِسَائِهِنَّ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُنَّ أَوِ التَّابِعِينَ غَيْرِ أُولِي الْإِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ أَوِ الطِّفْلِ الَّذِينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلَى عَوْرَاتِ النِّسَاءِ وَلَا يَضْرِبْنَ بِأَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْفِينَ مِنْ زِينَتِهِنَّ وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ (31) وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ وَالصَّالِحِينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَإِمَائِكُمْ إِنْ يَكُونُوا فُقَرَاءَ يُغْنِهِمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ (32) وَلْيَسْتَعْفِفِ الَّذِينَ لَا يَجِدُونَ نِكَاحًا حَتَّى يُغْنِيَهُمُ اللَّهُ مِنْ فَضْلِهِ وَالَّذِينَ يَبْتَغُونَ الْكِتَابَ مِمَّا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ فَكَاتِبُوهُمْ إِنْ عَلِمْتُمْ فِيهِمْ خَيْرًا وَآتُوهُمْ مِنْ مَالِ اللَّهِ الَّذِي آتَاكُمْ وَلَا تُكْرِهُوا فَتَيَاتِكُمْ عَلَى الْبِغَاءِ إِنْ أَرَدْنَ تَحَصُّنًا لِتَبْتَغُوا عَرَضَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَمَنْ يُكْرِهْهُنَّ فَإِنَّ اللَّهَ مِنْ بَعْدِ إِكْرَاهِهِنَّ غَفُورٌ رَحِيمٌ (33) وَلَقَدْ أَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَمَثَلًا مِنَ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّقِينَ (34) اللَّهُ نُورُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ الْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ الزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لَا شَرْقِيَّةٍ وَلَا غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللَّهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (35) فِي بُيُوتٍ أَذِنَ اللَّهُ أَنْ تُرْفَعَ وَيُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ يُسَبِّحُ لَهُ فِيهَا بِالْغُدُوِّ وَالْآصَالِ (36) رِجَالٌ لَا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَنْ ذِكْرِ اللَّهِ وَإِقَامِ الصَّلَاةِ وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ يَخَافُونَ يَوْمًا تَتَقَلَّبُ فِيهِ الْقُلُوبُ وَالْأَبْصَارُ (37) لِيَجْزِيَهُمُ اللَّهُ أَحْسَنَ مَا عَمِلُوا وَيَزِيدَهُمْ مِنْ فَضْلِهِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ (38) وَالَّذِينَ كَفَرُوا أَعْمَالُهُمْ كَسَرَابٍ بِقِيعَةٍ يَحْسَبُهُ الظَّمْآنُ مَاءً حَتَّى إِذَا جَاءَهُ لَمْ يَجِدْهُ شَيْئًا وَوَجَدَ اللَّهَ عِنْدَهُ فَوَفَّاهُ حِسَابَهُ وَاللَّهُ سَرِيعُ الْحِسَابِ (39) أَوْ كَظُلُمَاتٍ فِي بَحْرٍ لُجِّيٍّ يَغْشَاهُ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ مَوْجٌ مِنْ فَوْقِهِ سَحَابٌ ظُلُمَاتٌ بَعْضُهَا فَوْقَ بَعْضٍ إِذَا أَخْرَجَ يَدَهُ لَمْ يَكَدْ يَرَاهَا وَمَنْ لَمْ يَجْعَلِ اللَّهُ لَهُ نُورًا فَمَا لَهُ مِنْ نُورٍ (40) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُسَبِّحُ لَهُ مَنْ فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالطَّيْرُ صَافَّاتٍ كُلٌّ قَدْ عَلِمَ صَلَاتَهُ وَتَسْبِيحَهُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ (41) وَلِلَّهِ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ (42) أَلَمْ تَرَ أَنَّ اللَّهَ يُزْجِي سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِهِ وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مِنْ جِبَالٍ فِيهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُصِيبُ بِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِهِ يَذْهَبُ بِالْأَبْصَارِ (43) يُقَلِّبُ اللَّهُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَعِبْرَةً لِأُولِي الْأَبْصَارِ (44) وَاللَّهُ خَلَقَ كُلَّ دَابَّةٍ مِنْ مَاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى بَطْنِهِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى رِجْلَيْنِ وَمِنْهُمْ مَنْ يَمْشِي عَلَى أَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللَّهُ مَا يَشَاءُ إِنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ (45) لَقَدْ أَنْزَلْنَا آيَاتٍ مُبَيِّنَاتٍ وَاللَّهُ يَهْدِي مَنْ يَشَاءُ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ (46)

***

وَيَقُولُونَ آمَنَّا بِاللَّهِ وَبِالرَّسُولِ وَأَطَعْنَا ثُمَّ يَتَوَلَّى فَرِيقٌ مِنْهُمْ مِنْ بَعْدِ ذَلِكَ وَمَا أُولَئِكَ بِالْمُؤْمِنِينَ (47) وَإِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ إِذَا فَرِيقٌ مِنْهُمْ مُعْرِضُونَ (48) وَإِنْ يَكُنْ لَهُمُ الْحَقُّ يَأْتُوا إِلَيْهِ مُذْعِنِينَ (49) أَفِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ أَمِ ارْتَابُوا أَمْ يَخَافُونَ أَنْ يَحِيفَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَرَسُولُهُ بَلْ أُولَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ (50) إِنَّمَا كَانَ قَوْلَ الْمُؤْمِنِينَ إِذَا دُعُوا إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ لِيَحْكُمَ بَيْنَهُمْ أَنْ يَقُولُوا سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ (51) وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَيَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ (52)

***

وَيَقُولُونَ

Va YaQUvLuNa (VaYaFGaLUvNa)

“Ve kavl ediyorlar”

Fatiha’da insanları üç gruba ayırmıştı; inam olunanlar, mağdubun aleyhim olanlar ve dallinler. Bakara’da bunları anlatmıştı, muttakilerden sonra kâfirleri ve münafıkları zikretmişti.

Burada da aynı usulü takip ediyor. Apartmanlarda yaşayanlardan, önce Allah’ı zikredenleri anlatmış sonra küfreden kimselerden bahsetmiş. Araya أَلَمْ تَرَ getirerek üçüncü binyılda bunların ortaya çıkacağını bildirmiştir. Şimdi de Bakara’da olduğu gibi burada münafıkları anlatmaktadır. Orada nâsdan “iman ettik” diyenler vardır, onlar iman etmemişlerdir şeklinde beyanda bulunmuştur. Burada ise doğrudan “derler” diyor وَ harfı ile atfediyor.

Üçüncü binyılın özelliği olarak kimse Allah’ı inkâr etmeyecek, herkes onaylayacak. Yirminci yüzyıl tarih olmuştur. Dinlere karşı girişilen savaş sonunda artık Marksistler bile Tanrı’ya karşı savaş açmaktan vazgeçmişlerdir. Bu asrın sonunda zannediyorum insanlık Kur’an düzenini anlayacak, bütün ilahi kitapların aynı şeyleri söylediğini kabul edeceklerdir. O sebeple burada مِنَ النَّاسِ يَقُولُونَ denmemektedir.

Bizim yorumları kabul etmeyenler güçleri yetiyorsa başka açıklamalar getirsinler.

Belki onlar daha doğru açıklama getirirler.

...