Ölçü siyaset değil hakikattir
09 Kasım 2018, Cuma
YUSUF KAPLAN
İki asırdır ölçülerimizi kaybettik. O yüzden araçlarla amaçları kolaylıkla birbirine karıştırmaktan, araçları amaçların yerine yerleştirmekten başka bir şey yapamıyoruz.
Amaçlarımızı yitirdik, araçların esiri hâline geldik.
Hayatımızı araçlar, özellikle de siyaset şekillendiriyor.
Oysa siyaset sadece bir araçtır; siyasetin bir ruhu yoktur; siyasetin dayanması gereken, siyasete anlam ve ruh katacak tek ölçü hakikattir.
Hakikati siyasete göre değerlendirirsek, başka bir ifadeyle siyaseti hakikatin önüne geçirirsek, hakikatten eser kalmaz ortada.
Sonuçta, siyasetin, yani araçların hakikati yutması ve buharlaştırması önlenemez.
Oysa siyaset, kurucu bir kaynak değil, koruyucu bir barınak olabilir, yol açabilir sadece... Hakikatin yani kurucu kaynağın ışığında, elbette.
MEDENİYET ÖLÇEĞİNDE ÇÖZÜMLER ŞART
........................................
ASLOLAN HAKİKAT, GERİSİ TEFERRUAT...
Sorunlarımızın teşhis, tespit ve tedavisinde, en temel sorunumuzun “metodolojik”, dolayısıyla usûl yani bakış açısı sorunu olduğunun ne kadar farkındayız, bilmiyorum doğrusu.
O yüzden köklü, varoluşsal sorunları bile geçici, ayartıcı, sorunu iyice kangrene çevirecek çıkış yolları öneriyoruz iki asırdır.
O yüzden bir arpa boyu yol alamıyoruz.
Oysa yürüdüğünüz yol kadar değil, aldığınız mesafe kadarsınız...
Bu şu demek: Bildiğiniz kadar değil, olduğunuz kadarsınız...
Aslolan bilmek değil, olmak’tır çünkü.
Elbette bilme’den olunmaz. Ama olmadan, kıvamını bulmadan, olgunlaşmadan, bunun için de kemâl merdivenlerini tırmanmadan hiç bir şey bihakkın bilinmez.
Özetle... Ölçümüz hakikat olacak, siyaset değil.
Hakikat amaç, siyaset araçtır çünkü.
Siyaseti yani aracı hakikatin yani amacın önüne geçirirseniz, hem aracın amacı yutmasını önleyemezsiniz hem de hakikatten eser kalmaz ortada.
Aslolan hakikattir, gerisi teferruat.
Vesselâm.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/olcu-siyaset-degil-hakikattir-2048043
yorum;
HAKİKAT MEDENİYETİ ADİL DÜZENLE KURULUR
Yazarımız iki asırdır ölçülerimizi kaybettiğimizden,siyasetin hakikatin önüne
geçirildiğinden bahisle, onun için bir arpa boyu yol alamadığımızı vurgulayarak
yazısını bağlıyor ve çözüme odaklanmamız gerektiğiyle bitiriyor.
Fakat maalesef bizimkilerin -tepesinden tavanına- kendin pişir kendin ye misali ,
konuş yaz, konuş yaz ortaya hiçbir sonuç çıkaramadığı da en büyük gerçek.
Bir açıdan bu sanki kainatın kendi kendine meydana geldiğini iddia etmek gibi
birşey, plansız ,projesiz olarak hiçbir şeyin düzelmeyeceğinin deen büyük delili.
Allah(CC) daima kullarına hatırlatır peygamberler ve kitaplar göndermesi de
bunu en açık delilidir.
Olaylarla hatırlatması ise en somut ve etkili hatırlatmasıdır.
Son 50 yılı bizzat yaşayarak gördük.
Ak Partinin 16 yıllık tek başına ve anayasal çoğunlukla iktidarda olması bile,
biz müslümanların beklediği bir sistemi kurmaya yetmedi.
Demek ki başka şeyler yapılması gerekiyordu ki gerekiyor.
Merhum Erbakan hocamız ,ki ben bizzat Abdurrahman Dilipak'tan dinledim,
Merhum Bahri Zengin'e İslami bir devlet modeli oluşturmasını söylüyor,
o da 1987 seçimlerinin de erkene alınmasının etkisiyle Akevlerin
hazırladığı Peygamberler Sistemini;(http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/493/44/1-TAKDIM-VE-TANIM-1991-PEYGAMBERLER-VE-SISTEMLER-VE-CAGDAS-COZUMLER)Adil Düzen diye ilan edip savunmayan başlıyor.
Aradan geçen 30 senede ne değişti ?var mı dünyada Akevler ekibinin merhum
Erbakan hocamızla yaptığı çalışmayla ortaya koyduğu mevcut dünya düzenine
alternatif bir düzen? maalesef yine yok.
İnşaallah cumhurbaşkanımız da bu hazır İslam düzeninin benimser ve
uygulamaya koyar da, Allah'(CC)ın kendisine verdiği güç büyüklüğündeki,
bir hayra vesile olur ve hayırla anılanlardan olur.
Burada bir alıntıyla da teberrüken hakikati irdeleyelim" Adil Düzen anlayışına göre Dekart:
İnsan hakikat araştırmakla yükümlüdür. Yani yaşamak için çaba gösterme durumundadır. Böylece ben neyim, biz neyiz, çevremde olanlar nedir? Görünmeyen ama var olduğu bilinen varlıklarla ilişkimiz nedir? İnsan bunları düşünmekle mükelleftir.
Sonra kendisinin görevli olduğunu, hak ve vazifeleri olduğunu da düşünmelidir. Bu her insanın doğal hayatıdır. İslâmiyet’e göre buna “içtihat” denmektedir.
Sonra içtihadına göre amel etmekle yükümlüdür. İçtihadına göre amel etmezse sorumlu olur.
Sonuç olarak Allah vardır. İnsanı yaratmıştır. Ona akıl vermiştir. İnsan ne yapacağını aklıyla bilebilir. Bildiklerine göre hareket edecektir. Ederse mükafata uğrar, etmezse cezalanır."SÜLEYMANKARAGÜLLE- http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/164/17/16-DEKART-VE-ADIL-DUZEN-2000-yilinin-basinda-FELSEFE-veya-KELAM
Tamam Yusuf hocam bu yazında hedefi tutturmuşsun ama bunu nasılı
konusunda, 50 yıllık Akevler Adil Düzen çalışmalarına yine değinmemişsin,
gelin arkadaşlarınızı ve okuyucularınızı da harekete geçirin, bu ana hatlarıyla
ortaya konmuş, Adil Düzeni tartışıp ,olgunlaştırıp, uygulayalım da 3.bin yılın
Hakkı Üstün tutan ,5.İslam 2.Kur'an medeniyetinin gelişini hızlandıralım vesselam...