Asıl hedef Türkiye’dir! Peki, Türkiye ne yapmalı?
03 Eylül 2018, Pazartesi
YUSUF KAPLAN
ABD, “serseri mayın” gibi... Nereye “toslayacağı” belli olmuyor...
AB, İngiltere’nin Brexit sürecini işletmesinden sonra, dağılma evresine girdi...
ABD’deki Trump yönetimi, sadece Türkiye’ye ekonomik savaş ilan etmekle kalmadı; AB ülkelerine, AB’nin patronu Almanya’ya da ekonomik savaş ilan etti.
Trump yönetimiyle Çin’in arası da iyi sayılmaz: ABD-Çin ilişkileri, fırtına öncesi sessizlik manzarası sergiliyor...
Çin’in neredeyse bütün küresel kritik sorunlarda “ben de varım” demeye başlaması, bunun göstergesi...
Önümüzdeki on yıl süresince, Çin’le ABD yönetimi arasında küre ölçeğinde, kritik bölgelerde ve sorun alanlarında yaşanacak gerilimlere ve çatışmalara sahne olacak dünya.
ABD’nin 1991’de yalan, sahte gerekçelerle Irak’ı işgal etmesi, bir daha işgal etmesi, “vekâlet savaşları”nı başlatması, DEAŞ’ı İsrail’in, İran’ın, PYD’nin önünü açacak şekilde tepe tepe kullanması, YPG-PKK’yı var gücüyle ikinci bir İsrail (=çıbanbaşı) olarak hazırlaması ve nihayet Suriye’yi girerek kaynar kazana çevirmesinden bu yana, Rusya, bölgeye derinlemesine yerleşti.
Rusya, yeniden küresel bir güç olma imkânı yakaladı ve bu imkânı sonuna kadar kullanacak...
Bu süreçte ABD ile zaman zaman karşı karşıya -veya burun buruna- gelecek...
ASIL HEDEFLERİ TÜRKİYE!
Ama daha büyük bir senaryo için temeller atılıyor sanki.
ABD ile Rusya, pek çok alanda, birlikte hareket etme kararı almış görünüyorlar: Karikatür gibi görünse de, ikinci bir Soğuk Savaş tezgâhlanıyor gibi...
ABD ile Rusya’nın pek çok alanda “danışıklı dövüş oynadıkları” anlaşılıyor...
ABD’nin de Rusya’nın da bu danışıklı dövüşe ihtiyacı var: ABD, Rusya ittifakıyla Çin’i dengelemek isteyecektir. Aynı zamanda AB’yi durduracak, küresel bir güç olmasını önlemeye çalışacaktır AB’nin.
Fakat senaryonun en tehlikeli, en belirsiz faslı, bizimle, Türkiye’yle ilgili: Günün sonunda, Türkiye, köşeye sıkıştırılabilir: Akdeniz’in sürreel, ürpertici bir şekilde ısınması, bütün güçlerin Doğu Akdeniz’e askerî yığınak yapması, hayra alâmet değil aslâ.
Türkiye’nin işgal edilmesinden, Kıbrıs’ın bir oldu-bittiye getirilip elimizden alınması tehlikesine kadar, pek çok konuda, azamî ölçüde müteyakkız olmak zorundayız.
Paranoya değil bunlar: 15 Temmuz girişimi, sadece bir darbe girişimi değildi; aynı zamanda Türkiye’yi işgal girişimiydi!
İlk büyük zaaf anımızda, özellikle Amerikalıların Türkiye’yi vuracaklarından hiç kuşku duymuyorum.
Burada gözardı ettiğimiz bir ayrıntı gibi gözüken ama önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum: ABD deyince, ABD’ye her bakımdan hâkim olan Yahudi gücü’nü anlayacağız.
ABD’deki Yahudi gücünün hedefinde, orta ve uzun vadede, Türkiye var: Türkiye’nin karıştırılmasının, kaos senaryolarının hortlatılmasının, terörün patlatılmasının, 17-25 Aralık’ın, Gezi Kalkışması’nın, 15 Temmuz saldırısının ve son olarak ekonomik saldırının Türkiye’ye diz çöktürmeyi amaçladığını ve bütün bu saldırıların gerisindeki asıl görünmeyen gücün ABD’deki Yahudi gücü olduğunu görelim, artık.
NEDEN ASIL HEDEF TÜRKİYE!
......................
TÜRKİYE, AYAĞINI YORGANINA GÖRE UZATMALI!
Peki, Türkiye ne yapmalı?
Öncelikle, ayağını yorganına göre uzatmalı.
Küresel sisteme meydan okuyacak ne entelektüel derinliğimiz, ne donanımlı entelektüel kadromuz, ne askerî, ekonomik, teknolojik ve stratejik gücümüz var.
Ayrıca ülke içinde toplum çürüyor, çözülüyor, sefih bir şekilde sekülerleşiyor, oportunizmin, konformizmin çukuruna yuvarlanıyor hızla...
Toplum, toplum olma vasıflarını yitiriyor...
Seküler kimlik, etnik kimlikler güçleniyor; zor zamanlarda bu toplumu dimdik ayakta tutacak, birbirine kenetleyecek, bütün zorluklara göğüs germesini sağlayabilecek yegâne gücümüz İslâmî kimlik ve duyarlıklar fenâ hâlde aşınıyor...
Henüz yeterince hazır değiliz.
Elbette dik duracağız. Elbette, tehditlere boyun eğmeyeceğiz. Ama basireti ve feraseti de aslâ elden bırakmayacağız.
Bu süreçte iki şeyi aynı anda yapamazsak, ilerde çok zorlanırız:
Birincisi şu: Eğitimde, kültürde, fikir ve sanatta hem toplumun İslâmî kimliğini, duyarlıklarını pekiştirecek hem de bize köklü bir medeniyet fikri sunacak öncü kuşaklar yetiştirecek köklü adımlar atmak zorundayız.
Topluma köklü ve güçlü bir İslâmî ruh kazandırmalıyız.
Ruhsuz toplum, toplum olma vasıflarını yitirir, kolaylıkla güdülür ve zor zamanda ülkeyi terketmekten çekinmez.
İkinci olarak, bilim, teknoloji, savunma sanayiinde hızlı ve büyük atılımlar gerçekleştirmeliyiz. Kendi savunma sanayimizi geliştirmeli; üreten, yüksek teknoloji geliştiren güçlü bir ekonomi inşa etmeliyiz.
Bu iki hayatî adımı eşgüdümlü ve birlikte atmak zorundayız. Yoksa geri teper bütün yaptığımız işler!
Vesselâm.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/asil-hedef-turkiyedir-peki-turkiye-ne-yapmali-2047132
yorum;
Köklü ve güçlü İslami ruh nasıl kazandırılır?
Yazarımız yazısında süper güçlerin Türkiye'nin etrafındaki ülkelerde yaptıkları
şeylerin esas hedefinin Türkiye'nin işgali olduğunu ve 15 temmuz olayının da
bunun bir provası olduğunu yazmış.
Ve buna engel olmanın da toplumumuza köklü ve güçlü bir İslami ruh
kazandırmaktan geçtiğini söyleyerek yazısını tamamlamış.
Nihai olarak yazdıkları doğru ancak bunun nasıl yapılması konusunda yine
somut ve detaylı çözümler sıralamamış.
Bu özellikle Türkiyeli müslümanların genel de de dünya müslümanlarının temel
problemi ve yıllardır bunun faturasını ödemekle meşgulüz.
Çözümü tek cümleyle özetlemek gerekirse bize lazım olan içtihat ve cihat
etme asli görevimize geri dönecek çekirdek topluluklar hazırlamaktır..
Akevler işte tam da bu amaçla 50 yıl önce sanki bu günleri görüyormuş
gibi bunun ancak çalışmada ve yaşamada anlaşabilecek kimselerin
kooperatifler şeklinde organize olup dayanışma ve yardımlaşmasıyla
başarılacağınını ilan etmiştir.( Günümüzde yürürlükte olan düzen, İslam fıkhını bin sene önceki içtihatlarıyla bugünkü Batının 500 senelik ilmi çalışmalarının karma müktesebatıdır. Akevlerdeki ilim adamlarının çalışmaları sonunda ortaya çıkan sonuçlar ise, Peygamberlerin getirmiş olduğu kitapların ve özellikle Kur'an'ın günümüzün sorunlarını çözümüne ilişkin içtihat ve yorumlarıyla bugünkü Batının ulaştığı müspet ilimlerin birer sentezi şeklindedir. Hata ve yanılmalar elbette olacaktır. Ancak, gelecek bu tür yaklaşımların artması ile ortaya çıkacak sonuçlarla kurulacaktır. Bu çalışmayı yürüten ve katılanlar: Yük. Müh. Süleyman Karagülle, Av. Dr. Süleyman Akdemir, Prof. Dr. Arif Ersoy, Prof. Dr. Hira Karagülle, Prof. Dr. Ali Erişen, Prof. Dr. Osman Eskicioğlu, Prof. Dr. Sabri Tekir, Prof. Dr. Durmuş Günay, Prof. Dr. Remzi Fındıklı, Reşat Nuri Erol, Yük. Müh. Gürsoy Erol, Kazım Erten, Dr. Hilmi Altın, Dr. Hasan Özket, Dr. Bünyamin Demir, Veysel İpekçi, Harun Özdemir, Uz. Dr. M. Lütfi Hocaoğlu, Ecz. Tayibet Erzen, Ali Bülent Dilek
ve diğer katkısı olanlardır. Yazılanlarla ilgili açıklama yapılması istenmesi halinde bu ekip her türlü sunuma hazırdır.)
SÜLEYMAN KARAGÜLLE- http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/846/70/6-6-TAKDIM-YENI-ANAYASAYA-GECIS-ONERISI-karagulle-akdemir
Ve 50 yıllık ilmi ve ameli çalışmalarının sonuçlarını kamuya açık bir
şekilde paylaşmıştır.
Böylece ortaya Türkiye için bütün problemlerini çözeceği ADİL DÜZEN sistemi
çıkartılmıştır.
Nereye giderseniz gidin ve arayın merhum Erbakan hocamızın Akevler çalışanlarıyla
birlikte yaptığı 1985-1991 yıllarında 6 yıllık çalışmasıyla ortaya koyduğu Adil Düzen'
den başka çözüm bulamayacaksınız.
Allah(CC) bunu Türk halklarına kurdurmayı murad etmiştir ve vaad etmiştir.
Nurunu tamamlayacak ve müslümanların ve insanlığın problemlerini
çözümsüz bırakmayacaktır.
Gelin Yusuf Kaplan hocam arkadaşlarınıza da vesile olup Adil Düzen Çalışanlarına
katılın, bu sistemi gündem yapıp, tartıştırıp, olgunlaştırıp uygulayalım,
dünya ve ahirette mutluluğa ulaşan kullardan olalım vesselam...