Cemaatler, Ehl-i Sünnet omurga ve geleceğimiz
23 Tem 2018, Pazartesi
YUSUF KAPLAN
Dünya küreselleşti. Küreselleşme süreci 1970’lerde ABD’de, 1980’lerde Avrupa’da, 2000’li yıllarda da bütün dünyada hissedilmeye, yaşanmaya başlandı.
Küreselleşme, sınırları ortadan kaldırdı; bu doğru. Ama öte yandan da ekonomik, kültürel ve entelektüel sınırların ortadan kalkması, beklenebileceği gibi, insanın, insanlığın ufkunu genişletmedi.
Aksine, berbat bir ufuk daralmasına yol açtı.
Özellikle ABD’de üretilen tek tip bir kültüre mahkûm ve mahpus etti bütün insanlığı.
Dünyayı tek tipleştirdi, bütün farklılıkları düzleştirdi, yerle bir etti.
ABD’de, Los Angeles’ta üretilen film, müzik ve dijital kültür, ânında bütün dünyanın kültürüne dönüştü.
Ancak bu kültür, derinlikli Avrupa kültürü ya da bilge İslâm, Çin, Hint kültürleriyle karşılaştırılınca, son derece sığ, “pornografik” (insanın düşünme melekelerini iptal etmesi anlamında “pornografik”), dolayısıyla ayartıcı, baştan çıkarıcı tastamam ilkel, şehvetperest, ego-perest, çıkar-perest bir kültür.
Film, müzik, medya, spor endüstrisinin ve dijital dünyanın starları üzerinden hem kutsanan ayartıcı yeni idoller hem de din-dışı kutsallıklar üreten neo-pagan ve / veya tekno-pagan bir kültür.
En önemlisi de senktretik bir kültür bu.
SENKRETİZM VE NEO-PAGANİZMİN YÜKSELİŞİ...
........................
CEMAATLER, EHL-İ SÜNNET OMURGA VE GELECEĞİMİZ
Sadece şunu söylüyorum: Cemaatler kendilerine çeki düzen vermek zorundadır. Yapılan operasyonlar, hayırlı sonuçlara yol açar, cemaatlerin de köklü bir muhasebe yapmalarına yol açar inşallah.
Ama toplum da bazı fırsat peresetlerin televizyon televizyon dolaşarak cemaatlere / tarikatlere yaptıkları saldırının, bu toplumun Müslüman omurgasını çökertmeyi amaçladığını aslâ unutmamalıdır.
Özür dileyerek tarihe kayıt düşüyorum: Sahih cemaatler / tarikatler, Ehl-i Sünnet Omurga’nın sigortasıdır; Ehl-i Sünnet Omurga, İslâm’ın sigortasıdır; İslâm ise bu ülkenin, medeniyet coğrafyamızın sigortasıdır.
Eğer cemaatler / tarikatler çökerse, Ehl-i Sünnet Omurga çöker; Ehl-i Sünnet Omurga çökerse, İslâm’ın varlığı tehlikeye girer; İslâm’ın varlığı tehlikeye girerse, bu ülke paramparça olur, tarihten silinir, medeniyet coğrafyamızın umutları biter -Allah muhafaza.
Başka bir ifadeyle, eğer cemaatler, hele de tarikatler çökerse, kısa ve orta vadede deizm, hatta ateizm dalga dalga yayılır ve uzun vadede ise bu toplumda İslâm’dan eser kalmaz. Vesselâm.
https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/cemaatler-ehl-i-sunnet-omurga-ve-gelecegimiz-2046564
yorum;
CEMAATLER VE DİNİN SOSYAL FONKSİYONU
Yazarımız son Adnan Oktar operasyonuyla tekrar alevlenen cemaatler meselesinin
hayırlara vesile olmasını ve cemaatlerin kendisine çeki düzen vermesini ve yine
cemaatlerin olmazsa olmaz olmalarını ve cemaatler çökerse ehli sünnet omurga
dolayısıyla İslam çökere getirip bitirmiş yazısını.
Dünyayı nasıl yeniden keşfetmeye gerek yoksa Türkiye ve dünya için tek çözümün
Akevlerin merhum Erbakan hocamızla birlikte hazırladığı Adil Düzende olduğunu
teslim etmekte bir insaf ,insanlık ve İslamlık gereğidir.
Sadece dini cemaatler değil bütün yatay ve dikey topluluklarında yeniden düzenlenme
zamanı gelmiş de geçmektedir.
Gelin Yusuf hocam 50 yıllık Akevler Adil Düzen çalışmalarına katılın da bu yüce görevi
biran önce hayata geçirelimvesselam .Bu konuda örnek bir alıntıyla yorumumu bitiriyorum.
" Kişideki fikir sosyalleşmiş ilim olmuş, his sosyalleşmiş din olmuş, irade sosyalleşmiş ekonomi olmuş ve ünsiyet sosyalleşmiş yönetim olmuştur. Fikir ve ilim doğruyu yanlıştan, his ve din iyiyi kötüden, irade ve ekonomi faydalıyı zararlıdan, ünsiyet ve irade hakkı zulümden ayırır. Kişide hisler neyin yapılacağına, fikirler nasıl yapılacağına, irade işin yapılmasına, ünsiyet ise sonuçtan yaranılmasına hizmet eden melekelerdir. Buna karşılık din neyin yapılması gerektiğine, ilim nasıl yapılabileceğine, ekonomi kimin yapacağına, yönetim de, kimin yararlanacağına yani bölüşmeye karar verir. Görülüyor ki, din sosyal bir oluşumdur. Peygamberlerin dediklerine inananlar var olduğu sürece din müessese olarak var olmaya devam edecektir. Dinin tanımını bu şekilde yaptığımızda ateizm, Kemalizm ve sosyalizm de din haline gelir. Biz bunların yasaklanmasına karşı olduğumuz gibi bunların dayatmasına da karşıyız. İnanışlar batıl da olsa insanlara zor kullanılmamalı, herkes kendi düşünce ve görüşlerini açıkça söyleyebilmelidir. Dinde zorlama olmamalıdır. Ne din devlet içinde diğer ilmi, iktisadı ve siyasi kurumlara baskı yapmalı, ne de ilim, iktisat ve siyaset dine baskı yapmalıdır. Devlet içinde din kendi görevini ve hizmetini yapmalıdır. Halkın ihtiyaçlarını tespit edip devlete bildirmelidir. Yapıldıktan sonra yapılıp yapılmadığından yine devlet haberdar edilmelidir. Bizim denetlemeden kastımız budur. Bunu bir örnekle açıklayalım: Köyde ve kentin bir sokağında yaşayan bir yoksul var ve ekmek bulamıyor, açlıktan ölmek üzere. Bu yoksul ihtiyacını nasıl devlete duyuracak, kime başvuracak? Hangi dine mensupsa ona başvuracaktır. Birçok halde kişi kendisi başvuramaz, utanır ve çekinir. Bunu bilen komşular kişinin dini danışmanına başvurup durumdan haberdar eder. Dini danışman ocak başkanını haberdar eder. Bucak başkanı ilmi danışmanına sorar. O da soruşturma yaptırıp yoksulluğun sebebini araştırır. Çözüm önerileri getirir. Kişiye iş bulunacaksa kredi verilip bir iş yerinde istihdam edilir; sosyal fondan pay verilecekse yönetime başvurup bankaca ödenmesi sağlanır. Bu gün işi olan veya olmayan İş ve İşçi Bulma Kurumu'na başvurup iş aramaktadır. Biz diyoruz ki, kişi İş ve İşçi Bulma Kurumu'na başvurmasın; dini kuruluşuna başvursun. Biz dini kuruluşlara iş yerlerinde kontenjan ayıralım, o yerleştirsin. Yani bugün yapılanları biz demokratik yöntemle yapıyoruz. Bu hizmeti kişinin kendisinin seçtiği dini kuruluşa yaptırıyoruz. Bu suretle halkın içinde meşgalesi olacağından din ile düzen arasındaki çatışmayı da kaldırmış oluyoruz. Dinler içinde konan ikinci kayıtta dinlerin çoklu olarak örgütlenmeleri ve birbirlerine karşı tahakküm etmemeleridir. Bir din diğer dinden kamu düzeni karşısında üstün olmayacaktır. Dinler bugün partilerde olduğu gibi paylarını müntesiplerine göre alacaklardır. Hayırda yarışma devam edecektir. Dinler yeniden mi oluşacaktır? Eski dinler ortadan mı kalkacaktır? Din yalnız sosyal bir olay değildir. Aynı zamanda psikolojik bir olaydır. Dolayısıyla inançların yerleşmesi ve değişmesi kolay olmadığı gibi mümkün de değildir. Mevcut dinler varlıklarını sürdüreceklerdir ve mezheplere ayrılarak çeşitleneceklerdir. Ancak gelişen dünyaya uyabilmek için ilmileşecektir. Dinlerde ilmileşme nasıl olacaktır? İşte Kur'an bunu1400 yıl önce bütün dinler için hatta mevzuat için bir kural getirerek açıklamıştır. Kur'an'a göre ifadelerin iki türlü anlamı vardır. Bunlardan biri müteşabih, diğeri muhkemdir. Muhkem manalar ilme uyan manalardır. Müteşabih manalar ise ilme aykırımanalardır. Kur'an'ın ilme aykırı olduğu ileri sürülen manaları ilme göre te'vil edilmesi gerekir.
İlme göre tevil edilemiyorsa şimdilik bunu biz anlamıyoruz deyip ihmal etmeliyiz. Bu kural tüm mevzuata da uygulanmalıdır. Mevzuat ilme göre yorumlanmalıdır. Bütün dini metinler de ilme göre yorumlanmalıdır."
http://www.akevler.org/AkevlerKitaplar/857/70/17-17-IKINCI-BOLUM-SAYFA200-246-YENI-ANAYASAYA-GECIS-ONERISI-karagulle-akdemir
.