Adaletin namusunu kurtaran hukukçular ve yargıçlar
982 Okunma, 0 Yorum
Emre Kongar - Cumhuriyet
Vahap Alma

 

 

Sevgili okurlarım, Prof. Rona Aybay, Türkiye’nin en seçkin hukukçularından ve akademisyenlerindendir. 
Hukukçu bir aileden gelir: 
Ağabeyi Prof. Aydın Aybay Cumhuriyet Vakfı’nın kurucularındandır. 
Bir başka ağabeyi Kaptan Gündüz Aybay, Deniz Hukuku konusunda uzmandır. 
Rona Aybay da, ağabeyleri gibi Türkçe âşığı, Hukuk Profesörlüğünün yanında dil uzmanı da olan bir yazardır. 
12 Eylül 1980 askerî darbesinden sonra 1402’lik olarak üniversiteden ihraç edilmiş 7 yıl sonra Danıştay kararıyla üniversiteye dönmüştür. 
Bosna-Hersek İnsan Hakları Mahkemesi’nde, Avrupa Konseyi tarafından seçilmiş uluslararası yargıç olarak görev de yapmış, övündüğümüz bir aydınımızdır. 
Pazar günkü yazımda “1402’liklerin tasfiyesi” hakkında verdiğim bilgilereönemli katkı yapan bir mektup yollamış.

***

Sevgili Emre Kongar, 
Türk akademik ve siyasal yaşamımızın önemli olaylarından sayılan “1402’likler” konusunu, başından sonuna en iyi bilenlerden olduğumu söyleyebilirim. 
Çünkü, hem kendim 1402’liklerdenim, hem de şimdi artık hayatta olmayan Bülent Tanör ve Üstün Korugan da içinde olmak üzere birçok 1402’lik öğretim üyesinin avukatlığını rahmetli ağabeyim (o da 1402’lik olan) Prof. Aydın Aybay’la birlikte üstlenmiş; İdare Mahkemelerinde ve Danıştay’da davaları savunmuş ve sonunda 1988 yılında, 1402’liklerin göreve dönmelerini sağlayan Danıştay İçtihadı Birleştirme Kararının oluşmasına, avukat olarak katkı sunmuş biriyim. 
Bu satırları yazışımın nedeni; 19 Şubat 2017 günü yayınlanan “Unutamadıklarım” başlıklı yazınızda yer alan ve 1402’liklerin göreve dönmelerinin yasayla sağlandığını belirten şu tümcenizi, okurlara yanlış bilgi verebilecek nitelikte görmemdir: 
“On yıl sonra, Üniversiteden atılan ve ‘1402’lik denilen öğretim üyelerininhepsinin, benim gibi istifa edenler de dahil olmak üzere, kadro şartı aranmaksızın Üniversite’ye onurlarıyla geri dönmelerinin yasayla sağlandığını (….) unutamıyorum.” 
Gerçek durum şudur: 1402’liklerin göreve dönmesini sağlayan bir yasa değil, Danıştay’ın “Türkiye’de yargıçlar var” dedirten ve evrensel hukuka katkı niteliğindeki kararı olmuştur. 
Anayasa Mahkemesi emekli yargıcı ve Anayasa Hukuku hocası Prof. Dr. Fazıl Sağlam’ın, Anayasa Hukuku kitabından aldığım şu tümce durumu açıklamaktadır: 
“Danıştay böylece insan haklarının ve hukuk devleti ilkesinin zedelenmesineyol açan büyük bir hukuksal sorunu henüz seçilmiş Meclisler bu konuda herhangi bir çözüm üretmeden önce çözmeyi başarmış ve Meclis bu çözümeparalel bir yasa değişikliğini ancak 5 yıl sonra gerçekleştirebilmiştir.” (Anayasa Hukuku, Lefkoşa, 2013, s. 348). 
Sadece saygın bir gazete yazarı olarak değil ama aynı zamanda bir bilimkişisi olarak, okurlarınıza yanlış bilgi vermek istemeyeceğiniz inancıyla dikkatinize sunmayı gerekli gördüm. 
Saygılarımla, 
Avukat Prof. Dr. Rona Aybay

***

Evet, değerli okurlarım, o zamanlar, “Askerlerden brifing aldılar” diye eleştirilen Yüksek Yargıçlar, bir Askeri Darbe Dönemi’ndeki tasarrufun bile “hukukaaykırı” olduğunu saptayabilmiş, akademisyenlerin temel hak ve özgürlüklerini, politikacılardan önce koruyabilmiş, hak ihlallerini önleyebilmiştir. 
Prof. Rona Aybay da bu hak ve hukuk mücadelesini yürüten ve başarıyaulaştıran birkaç demokrat aydın hukukçu akademisyenden biridir. 
Ben, ancak benim gibi istifa edenlerin de haklarını iade eden Meclis yasası ile Üniversite’ye dönebildiğim için, Danıştay’ın, Cumhuriyet yargısınıonurlandıran bu kararını, yazımda zikretmeyi ihmal etmişim. 
Meclis’te 1402’liklerin haklarını iade eden yasa tasarısı görüşülürken, her türlü engeli aşmak için, “Kadro şartı aranmaksızın” ayrıldıkları yere atanmaları öngörülmüş, müzakereler sırasında benim adım örnek olarak verilerek o dönemde “istifa edenlerin” de Üniversite’ye dönmeleri sağlanmıştı.

***

Hiç kuşkunuz olmasın: 
Türkiye’nin Demokrasi ve Hukuk Tarihi, bugünleri de “o günler” gibi,bütün onurlu ve onursuz tutum ve davranışlarla birlikte kaydediyor!

 

      Hissiyat - Tahayyül

     Hissiyat ve tahayyül cüdadır. Zira hissiyat istemdışı vukuat, tahayyül ise arzuların talebidir. Kimi zaman ifşa olmaz. Kimi zaman da muhabbete çerezdir.

     Beynin afakında nice cennetler, villalar, aşklar, huzur, sağlık ve paralar saklıdır. Her ferdin ihtiyacı veya lüksü hard diskinin yörüngesine oturmuştur.

     Cennet, Allah tarafından ayan, bizlere göre de muammadır. Ev hayalinden kurtulanlar villalar ister. Sevdiği ile vuslat arayanlar de azımsanmayacak nitelikte. Huzuru olmayanlar, yastıklarını kaya beller. Sağlığından olanlar, sıhhat için bocalar. Para ise ortak payda. İstemeyen yok.

     Bu planlar tahayyül ürünü. Reelde nice huzursuzluklar, hastalıklar, borçlar var. Kuran’dan anladığım kadarıyla başa gelenlerin üç nedeni olabilir. Birincisi imtihan, ikincisi geçmişte yapılan hataların cezası, üçüncüsü de isyan-inkar…

     Kısacası hayaller diri tutulup hissiyat elden bırakılmamalı. Bahşedilenlerin değeri bilinip, ağır imtihanlar için sabır ve güç talep edilmeli. Yaratan, yaşatan, yetiştiren O’dur. O’na rağmen hayatın idamesi abestir. Maliki olduğumuz donelerle ilahi mücadelede saf tutmak da elzemdir. Ne de olsa ömür dediğin sayılı gündür, çabuk geçer!

     Not: Bu hafta yazarla farklı yazmak isedim. Affola…

 

Vahap Alma