Avrupa Birliği ancak ayardan anlıyormuş
1268 Okunma, 1 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

16.11.2016

CUMHURBAŞKANI Erdoğan, olayı keşfetmiş.

*

Adamlara...

- “Terbiyesiz” dedi.

- “Riyakâr” dedi.

- “Sözünde durmaz” dedi.

- “Referandum” dedi.

Kısacası verdi ayarı, verdi ayarı...

*

Ve sonunda adamlar...

 “Tamam abi... Müzakerelere devam abi” demek durumunda kaldılar.

*

Hakikaten de adamlar ancak ayardan anlıyormuş.

Yazının tamamı için tıklayın

 

Yorum:

Sermayenin kölesi AB vatandaşları

Bu hafta içi Almanya’daydım. Medikal fuar için bir arkadaşın daveti ile gittim.

Yolculuk çok ilginçti. Öncelikle havaalanında sürprizle karşılaştım. Eşimden dolayı olan yeşil pasaportum nedeniyle gayet rahattım. Vize almaya ihtiyacım yoktu. Vize işleri ile uğraşmamıştım. Uçuş kartını aldıktan sonra pasaport kontrolüne gittiğime polis tarafından “sen izinsiz çıkamazsın” ikazı ile karşılaştım. “Neden” diye sordum şaşkınlıkla. Yeşil pasaportumun olduğunu ve izin almam gerektiğini söyledi. Dedim “Niçin izin alacağım?” diye. Eşimin Milli Eğitimde olduğunu ve ondan dolayı yeşil pasaportum olduğu için Milli Eğitimden izin almam gerektiğini söyledi. Yeşil pasaport masası var, oraya gidin, dedi. Acele yeşil pasaport masasına gittim. Orada kuyruk vardı. Kuyruk bitince polis bana izni sordu. Ben niçin izin alacağım, dedim. Ben memur değilim ki, eşim memur. Olmaz dedi. Alacaksın dedi. Çok mantıksız dedim. O zaman gidemeyeceksin, dedi gayet kaba bir şekilde polis memuru. Acilen bazı arkadaşlar vasıtasıyla Milli Eğitim Müdürlüğünü arattırdım. Bu yazıyı yazıp fakslasınlar diye. Milli Eğitim müdürünün Kaymakamla toplantıda olduğu, bu nedenle hemen verilemeyeceğini söylediler. Ben de biletimi saat 15:15’e ertelettim. Sonra İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gittim. O şekilde olmayacağı, önce eşimin okula dilekçe vermesi gerektiği, sonra bu yazı geldikten sonra yazının yazılacağını ve müdürün imzalayacağını söylediler. Yazı internet üzerinden sistemden geldi. Gidiş izin yazım hazırlandı. Ancak Milli Eğitim Müdürünün Kaymakamla toplantısı bir türlü bitmiyordu. Saat 11:30 oldu. Öğleden sonraki uçağı da kaçıracaktım. Sonra bir arkadaşın Milli Eğitim Müdürüne sürekli mesaj göndermesi ile bir memur benimle ilgilendi ve yazıyı elime 12:00 sularında verdiler. Yazı çok ilginçti. Benim yurtdışına çıkmamın eğitim öğretim açısından sakınca oluşturmayacağını söylüyordu yazı. Bu yazı ile havaalanına gittim ve oradaki polis onayladı ve geçtim.

Böylece son derece aptalca, geri zekâlıca ve saçma bir muameleye maruz kalmış oldum.

Sayalım bu aptallıkları ve devletimizin halini anlayalım:

  • Eğer yeşil pasaportlu değil de normal pasaportlu olsaydım rahatlıkla geçecektim ki benimle beraber gelen iki arkadaş rahatlıkla geçtiler. Yani bu şekilde yeşil pasaportlu olanı cezalandırma mekanizması mı kuruldu?
  • Benim eğitim öğretimle ne alakam var da Milli Eğitim müdürlüğünden izin yazısı alıyorum. Bir tane adam yok mu bu geri zekâlıca, akılsızca, aptalca uygulamayı sorgulayan?
  • Yeşil pasaportu olanlar memur değil mi? Zaten izin almadan nasıl yurtdışına çıkacaklar da izin yazısı istiyorsunuz onlar için?
  • Sizin sisteminiz suçluları zaten bilmiyor mu? Suçlu olup olmadığına İlçe Milli Eğitim Müdürü mü karar veriyor? Bu kadar geri zekâlıca, komik bir uygulama mı olur?
  • Bir masa kurulmuş, yeşil pasaportlulara eziyet masası. Orada polisler bir robot gibi bu akla mantığa aykırı, son derece aptalca bir uygulamayı uygularken gayet rahatlar.

Buradaki bu salak uygulamanın sonrasında Almanya’ya ulaştım. Orada salakça değil kasti bir uygulama ile karşılaştım. Girişteki görevli Türklere saçma sapan sorular soruyordu. Bana da zorluk çıkardı tabi ki.

 

  • Niçin Almanya’ya geldin?
  • Medikal fuara geldim.
  • Biletini göster.
  • Bileti orada alacağım.
  • Biletinin olması lazım.
  • Biletim yok, ben doktorum ve arkadaşlarla beraber geldim fuara.
  • Ama biletini görmeliyim.
  • Ben yeşil pasaportluyum.
  • Peki hadi geç.

Gelelim Almanya izlenimlerine.

 

  • Demiryolu ağı her yeri sarmış. Her yere trenle gidilebiliyor. Bu açıdan çok güzel.
  • Trene binerken bileti alıyorsunuz ama girerken bir giriş kapısı veya bilet kontrol yeri yok. Trenin içinde yazıyor: “Bilet almanız daha konforlu, bilet almadan kontrol sırasında biletsiz olarak yakalanırsanız 60 Euro cezası var.” 5 gün boyunca şehir içinde hiç bilet kontrolü olmadı, sadece şehirlerarası yolculukta kontrol edildi.
  • Tren anonsları sadece Almanca yapılıyor. Nadiren İngilizce lütfediyorlar. Bu nedenle bir kere yanlış trene bindik.
  • Şehirde her yerde sokaklarda yere tükürülmüş sakızlar var. Asfalta yapışıp parçası haline gelmişler. Bir de Almanlar yola sümkürüyorlar ve tükürüyorlar.
  • Dökülen yapraklar temizlenmiyor. Doğal göründüğü için toplanmıyorlar.
  • Trenlerin iyi çalışmasından olacak, trafik sıkışıklığı yok.
  • Yayalar yola çıktığı anda tüm arabalar duruyor ve yayanın epey uzağında duruyorlar ve yayanın geçmesini bekliyorlar.
  • Sokaklar sakin, özellikle saat 19:00’dan sonra pek fazla adam görünmüyor ve genellikle 20:00’den sonra marketler kapanıyor. Sokaklar karanlık ve insanlar ya evlerinde ya içkili mekânlarda. Tıpkı ölü bir şehir görünümü var.
  • Her yerde Türk lokantaları ve döner mevcut. Alman lokantalarında baharat kokusuyla karışmış domuz eti kokusu geliyor ve son derece kötü bir koku (tabi bize göre).
  • Türk lokantaları gece yarılarına kadar açık, hatta bizim sürekli gittiğimiz Köln’deki Kebap DoyDoy 23 saat açık ve sabah açık büfe kahvaltısı da dâhil olmak üzere yemekleri çok güzel.
  • Butik otelde kaldık ve kaldığımız butik otel çok kötü. Diğerleri de böyle mi bilmiyorum ama banyoyu beş gün boyunca temizlemediler ve sorduğumuzda müşteri çıkarken temizlenir dediler. Banyoda zeminde gider olmadığı için su döküp kendimiz de temizleyemedik. Taharet musluğunun olmaması zaten tüm Avrupa’nın sorunu. Suyun sıcaklığını asla ayarlayamama banyo yaparken ciddi bir eziyete sebep oluyor.
  • İki türlü Türk vardı gittiğimiz yerlerde. Birisi Anadolu Türkü olan mert Türkler, diğeri ise Türk düşmanı olan inançsız Türkçe konuşan ne idüğü belirsizler. Bunlardan bir tanesi ile bir Türk fırınında kahvaltı yaparken tartıştık. Avukatmış ve sürekli hem Türkiye’de hem Köln’de yaşıyormuş. Sürekli Türklerin kötülüğünden bahsediyordu. Biz sormadan o konuşuyordu, görevliydi Türkleri ve Tayyip Erdoğan’ı kötülemek için. Tayyip Erdoğan’a hakaret edince nerede ise kavga edecektik. 3. Köprü ve havaalanının gereksizliğinden bahsedince kendisine o zaman köprüden geçmemesi gerektiğini söyledik. Biraz daha dursaydık kavga edecektik. Oradaki PKK ve DHKP-C’nin avukatlarından biriydi diye düşündük. Bir tanesi de Duisburg’da kendisine mescid sorduğumuzda sinirlenerek Duisburg’da mescid olmadığını söyleyen bir dönerciydi.
  • Duisburg’da bir bölgede adım başı mescid vardı. İki tanesine girdik. Birisi Süleymancılarındı. Tertemiz bir mescitti. Orada namazlarımızı kıldık. Tertemiz insanlarla tanıştık.
  • Duesseldorf’taki fuar devasa bir fuardı. Gezmeyle bitmeyen bir fuardı. Orada ilk defa karşılaştığımız teknolojiler oldu. Hatta bir tanesi ağzımızı açık bıraktı ama medikal enformasyon teknolojisi bölümünde hayal kırıklığına uğradım. Benim düşündüklerimi uygulayan bir yer göremedim. Oradakilere düşündüğüm teknolojilerin olup olmadığını sorduğumda şaşırdılar ve böyle şeyleri bilemeyeceklerini söylediler. O zaman hem doktor hem de mühendis olmanın kıymetini anladım.
  • Almanların geneli son derece soğuk ve oradaki Türklerle konuştuğumuzdan anladığımız Almanların hemen hemen hepsi Tayyip Erdoğan’dan nefret ediyor. Almanya’da genel bir propaganda var ve bunun için de PKK’yı da kullanıyorlar ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı pompalıyorlar. Biz de orada Tayyip Erdoğan’ı desteklediğimizi belli ettik yolculuğumuz boyunca ve kendi milletimizin değerini ve kıymetini bildiğimizi gösterdik.
  • Almanya’da sokakta yatan çok sayıda Alman ile karşılaştık. Bunlar dilencilik yapıyorlar ve geceleri sokaklarda kalıyorlardı. Mükemmel bir sosyal devlet olduğu iddia edilen bir devlette nasıl oluyor da sokaklarda Almanlar yatıyordu hem de soğuk günlerde.
  • Yüzü gülen Alman %1’lerde idi. Sokaklarda birbirleri ile neşeli şekilde sohbet edenleri gördüğünüzde onların Alman olmadığını görmek pek şaşırtıcı değildi.
  • Köln’de devasa bir kilise vardı: Dom Kilisesi. 1200’lü yıllarda yapına başlanan, 1800’lü yıllarda tamamlanan 157 metre yüksekliğinde dev bir kilise. Kilisenin içine girdiğinizde her köşesinde ya bir İsa heykeli ya Meryem Ana ya da azizlerin heykelleri var. Dört taraftan sıralarla çevrili bir vaaz alanı mevcut. Ancak içeri son derece kasvetli ve soğuk. Pek fazla duramadık. Sıkıntı vermekteydi içimize zira. Duisburg’daki küçük mescitteki huzurun yüz binde biri bile yoktu bu devasa mekânda.
  • İnsanların kavga etmediğini gördüm. Hemen hemen hiçbir olay yoktu. Hatta Duisburg’da iki siyahi birbirine o kadar şiddetle bağırıyorlardı, yüzleri birbirine yapışıyordu ama hiç biri birbirine vurmuyordu. Çünkü ilk vuranın alacağı ceza o kadar büyüktü ki vuramıyordu hiç birisi. Aynı tren biletindeki durum vardı. Şeriata uygundu. Engelleme ve koruma yoktu. Kesinlikle uygulanan, affedilmeyen ceza vardı. Ceza caydırıcı olunca insanlar suç işlemekten korkuyordu.
  • Taksicilerin %80’i Türk idi ve bir taksicinin bize söylediğine göre Köln’deki tüm taksileri kontrol eden merkezin sahibi de Türkmüş.

Orada geçen zaman, insanlarla konuşmalar ve gözlemlerim sonucunda şu sonuca vardım:

Almanya Sermaye’nin kontrol ettiği bir ülke. Sermaye tarafından yönetiliyor. Sistem kurulmuş. Tüm Almanlar Sermaye’nin işçisi yani kölesi. Bir robot gibi yaşıyorlar. Sabah erkenden kalkıyorlar, işlerine gidiyorlar, akşam işten dönüyorlar ve ya evlerinde içiyorlar ya da içkili mekânlarda akşamlarını geçiriyorlar. Yıllarca çalıştıktan sonra emekli olup emekli maaşı ile kıt kanaat geçinmeye çalışıyorlar. Yani Sermaye ağızlarına bir parmak bal çalıyor ve kölesi haline getiriyor. Çaldığı bal da akşamları ve hafta sonları içmek, başka bir şey değil.

Tüm dünyanın Sermaye’nin zulmünden kurtulmaya, Adil Düzene ihtiyacı var. Bu nedenle AB’ye girmek için müzakerelere devam etmek demek Sermaye’nin kölesi olmak için çaba göstermekten öte bir şey değildir. Bir an önce AB müzakerelerinden çekilmeliyiz ve önce kendimiz Adil Düzene geçmeli, ülkemizi kalıcı olarak kurtarmalı ve Avrupa’daki köleleştirilmiş AB vatandaşlarının da kurtulmasına vesile olmalıyız.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
20.11.2016
08:17


DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK

ALMANYA AYNI ALMANYA

ÇARE VE ÇÖZÜM DE BELLİ... 

1970 yılında liseyi bitirince ilk defa Almanya'ya ÖĞRENCİ olarak gittim...

İki yıl kaldım ve İŞÇİLİK de yaptım; İŞÇİLİĞİN KÖLELİK OLDUĞUNU yaşayarak öğrendim... 

1980'li yıllarda Arabistan'dan Almanya'ya Ramazan'da görevli olarak gittim ve şehirlerdeki mescitlerde konuştum...  

Ömrünü Almanya'da tüketen ve artık hayatta olan ve olmayan akrabalarım var; onlardan ve onların ardından gelen çoğu kaybedilmiş evlatlarından da çok şeyler biliyorum: Bunların çoğu uzun hikâye veya yaşanmış roman olur... 

Almanya'yi bana il anlatan ise BABAM olmuştur ki; asıl "BABAMIN HAYAT ROMAN" diyesim geliyor: Çünkü bugün bile hâlâ hayatındaki Almanya  anlatır durur...  Kendisi, Almanya'nın Yugoslavya'yı işgali sonrasında "MUHAMMEDAN" (Alman tabiri) zorla Alman ASKERİ yapılıyor ve Berlin'den kaçıncaya kadar birbuçuk yıl HİTLER'İN ASKERİ yapılıyor!!! (Sonrasında da PARTİZAN olarak Almanya yenilinceye kadar TİTO'NUN ASKERİ oluyor!!! Yani 4-5 yıl boyunca II. Dünya Savaşı'nın bütün cephelerinde savaşıyor ve o yıllardan itibaren hep anlattığı üzere; TÜRKİYE'YE HİCRET EDECEĞİ günlerin hayali ile hayata tutunuyor...)

Bunları neden yazdım?

Almanya konusunda Babamın ve benim anlatacak/yazacak çok şeyimiz var ama onlara gerek yok!

Sadece şu kadarını yazayım: 45 yıl önce öğrenci ve işçi olarak yaşadığım ALMANYA ile Dr./Müh. Lütfi Hocaolu'nun ALMANYA'sında değişen bir şey yok; aynı zulüm yani "ZALİM DÜZEN" devam ediyor, çare ve çözüm de "ADİL DÜZEN"... Ve's-SELÂM...  








Sayı: 388 | Tarih: 20.11.2016
Ergün Diler
Kaset skandalı
Trump ve Türkiye
1350 Okunma
Süleyman Karagülle
Ahmet Hakan
Avrupa Birliği ancak ayardan anlıyormuş
Sermayenin kölesi AB vatandaşları
1268 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
İnsanlığın en büyük sorunu: Batı saldırısı ve zihinleri
KÖLEYİ GÖR KÖLE DÜZENİNİ GÖRME!
1086 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mehmet Barlas
Hem yumuşak hem de katı anayasalar vardır…
Hatice varken neticeye mi bakılır?
1082 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler