Her an her yerde beynimiz yıkanıyor:
Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” diye nitelediği “15 Temmuz Kalkışması”, muhalifleri susturmak, karşıt fikirleri yok etmek için kullanılmaya başlanıyor:
1) Otoriterleşmeye karşı çıkmak, demokrasiyi savunmak “darbecilik” olarak suçlanıyor.
2) Laik eğitimi savunmak “darbecilik” diye karalanıyor.
3) Gezi direnişinden hareketle, demokratik ve barışçı protesto hareketlerine “darbecilik” deniliyor
Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın 15 Temmuz’dan sonra, üç tvit attı:
“İki yıldır sistematik olarak inşa edilen ‘otoriterlik/ diktatörlük’ söyleminin amacı, darbeye zemin hazırlamaktı. Millet bu oyunu bozdu.”
“ ‘Otoriterlik/diktatörlük’ söylemini yayanlar, aynı zamanda darbeye doğrudan veya dolaylı destek veren çevreler. Bu bir tesadüf değil.”
“Darbe başarılı olsaydı ‘diktatöre karşı darbe yapıldı, haklı gerekçeleri var’ diyeceklerdi. Mısır’da yaptıkları gibi. Millet geçit vermedi.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanlığı görevinde de bulunan AKP Milletvekili Aydın Ünal, Yeni Şafak’taki köşesinde (15 Ağustos 2016) şunları yazdı:
“Ne yaşadıysak, laiklik adı altındaki ve laik eğitim adı altındaki zorbalık nedeniyle yaşadık.”
“Yaşadığımız dehşet, Cumhuriyet tarihi boyunca, laik eğitim adı altında zorbaca, zalimce, ceberutça sergilenen ayrıştırma ve aşağılamanın neticesi değil de nedir?”
“Buna rağmen, çıkıp da 15 Temmuz’un laik ve çağdaş eğitimin önemini gösterdiğini savunmak eğer cahillik değilse, doğrudan darbeciliktir.”
Cumhuriyet’te Kadri Gürsel ve Özgür Mumcu bu yanlış söylemlerin demokrasiyi tahrip edici sonuçlarına işaret ettiler.
Bu arada ordu hiyerarşisi ve askeri eğitim yeniden düzenleniyor, üniversiteler, okullar, işyerleri, gazeteler, televizyonlar, vakıflar, bir banka, basılıyor, kapatılıyor...
Öğretim üyeleri, gazeteciler, sivil ve asker bürokratlar, yargıçlar, savcılar, işadamları, işlerinden atılıyor, bir bölümü gözaltına alınıyor, tutuklanıyor.
(Elbette, yeni inşaat projelerinin, yeni vergilerin ve “zorunlu tasarruf” kesintilerinin uygulamaya konulması da ihmal edilmiyor.)
Bütün bu eylem ve söylemler, AKP’nin ve Erdoğan’ın 15 Temmuz sonrasında “daha uzlaşmacı”, “daha demokratik” olduğu, (olacağı) varsayımlarını tuzla buz ediyor
1968 yılından beri (yarım yüzyıldır) yazmaktan, söylemekten dilimde tüy bitti:
“Her türlü şiddet eylemi, darbe teşebbüsü, darbe, faşizme hizmet eder!”
Ve faşizm her seferinde “Demokrasiyi korumak” diye yutturulur!
Asgari Adaletsizlik
Hedeflerin saptırıldığı kritik bir süreçten geçiyoruz. Faili ve fiili belli suçları bıraktık, bizden olmayanlara ufak tefek suçlar isnad ederek gözaltına alıyoruz. Panik bir kolluk, hakim ve savcılarımız var. Sebep bu olsa gerek ki basit işlemlerle büyük zaman kaybı yaşıyoruz. Renkli ipliklerle, bandrollü kitaplar ve cd’lerle gözaltına alınan insanlar var. Açığa alınıyorlar. Belki de işlerinden atılacaklar. Bir anda hayatları değişecek.
Suç unsurları ciddi delil oluşturuyor ve suçlar sabit ise elbette diyecek bir şey yok. Ama ‘’senin gönlün onlara meyletti, o yüzden tutuklusun’’ gibi uygulamalar, ne Türkiye Cumhuriyeti’ne ne de İslam Ahlakı ile birlikte hiçbir ideolojiye yakışık almayan bir durum. Tabi bunları söylerken mevcut beşeri sistemden çok şey beklemiyorum elbette.
Sayın Yetkililer!
Lütfen ama lütfen daha çok hassasiyet gösterin. Suçsuzlar lekelenmesin.
Amaç asgari adaletsizlik!
Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. (Maide – 8)