Bugün, 7 Ağustos 2016’da, İstanbul’da, Yenikapı’da bir “Demokrasi Şöleni” yaşanıyor:
Toplumdaki bütün inançları, kimlikleri, kesimleri, sınıfları, iktidarı ve her türlü muhalefeti temsil eden bütün siyasal partiler, bütün Sivil Toplum Kuruluşları, bu şölende...
Türkiye’nin, “Nurlu ufuklara” doğru şahlanışına selam duruyorlar!
Demokrasimiz en ideal biçimiyle, işliyor:
İfade, örgütlenme ve eğitim özgürlüklerimiz, bütün görüşlerin kendilerini geliştirmelerine ve iktidara ortak olabilmelerine olanak sağlayacak bir mükemmellikte korunuyor.
Her muhalif görüş, temel hak ve özgürlüklerden iktidardakiler kadar yararlanıyor.
Seçim sistemimiz çok adil ve çok şeffaf:
Hiç kimse bulunduğu mevkiden güç alarak rakiplerine karşı haksız bir rekabetle seçimlere katılmıyor...
Seçmen listelerinde, seçim sandıklarında ve sonuçların yayımlanmasında hiçbir yolsuzluk, haksızlık, alavere dalavere yok...
Toplumda temsil edilen tüm görüşler Meclis’e adil biçimde yansıyor:
Üçte bir oy alıp, üçte iki çoğunluk sağlamak gibi gariplikler söz konusu değil.
Toplumda refah ve güvenlik tavan yapmış durumda:
Ne bir terör eylemi, ne bir yoksulluk sorunu...
Tam bir Demokratik, Laik ve Sosyal bir Hukuk Devleti, herkesi sıcacık ana kucağı gibi sarıp sarmalamış.
Adalet mekanizmamız evrensel hukuk kurallarına göre tıkır tıkır işliyor:
Yargımız ve Yüksek Yargımız tümüyle siyasal iktidardan bağımsız.
Birey, toplum, tarih ve doğa, haksızlıklara ve yağmaya karşı tam anlamıyla korunuyor.
Ne tarih ve doğa yağması, ne haksız işten çıkarmalar, ne haksız suçlamalar, ne haksız tutuklamalar, ne haksız ve hukuksuz yargılamalar ne de elbette, haksız yere verilen mahkûmiyetler söz konusu.
Milli Eğitim çağdaş dünyanın teknolojik ve ideolojik gereklerine göre yeniden yapılandırılmış:
Tarikat ve Cemaatlerin kıskacından kurtarılmış çocuklarımız, dünya çapındaki uzmanların oluşturduğu en akılcı, en çağdaş, en bilimsel yöntemlerle, bağımsız, özgür, yaratıcı bireyler olarak yetiştiriliyorlar.
Devlette liyakat, özel kesimde serbest piyasa koşulları tam anlamıyla işliyor.
Devlette nepotizm, adam kayırma, tarikat ve cemaatlere teslim olma, vakıflar aracılığıyla devleti soyma, devlet olanaklarıyla insanları zengin etme, komisyon alma, rüşvet ve yolsuzluk yapma, piyasada serbest rekabeti zedeleme gibi sorunlar söz konusu değil.
Sosyal Devlet ve Sosyal Adalet ilkeleri bütünüyle geçerli.
Eğitimde, sağlıkta, istihdamda, konutta, sosyal güvenlikte tam bir fırsat eşitliği var.
Gelir adaleti de tam sağlanmış durumda.
***
Biz bütün bunların bilincine, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın “Allah’ın lütfu” dediği, 15 Temmuz hain kalkışmasını lanetlemek için yapılan 7 Ağustos Yenikapı “Demokrasi Şöleni” sayesinde varıyoruz:
Yaşasın “Demokrasi şölenimiz”...
Yaşasın “İleri Demokratik Türkiye”nin “Nurlu ufukları”!
Yazık ki Haklı
‘’Tarikat ve Cemaatlerin kıskacından kurtarılmış çocuklarımız, dünya çapındaki uzmanların oluşturduğu en akılcı, en çağdaş, en bilimsel yöntemlerle, bağımsız, özgür, yaratıcı bireyler olarak yetiştiriliyorlar.’’ diyor yazarımız. Haksız da sayılmaz aslında.
İslami tarikat ve cemaatlerin kendi üyelerine kişisel koşulsuz itaat ile mistik bir tembellik sunuyor olması ve faaliyetlerinin Marks’ın ‘’din afyondur’’ tezi ile de birebir uyuşuyor olmasıdır yazarı haklı kılan. Olması gereken çalışkan, ahlaklı ve üretken gençliğin bu meşru gruplardan çıkmasıdır.Tarikat, cemaat gibi kelimelerin kafalarda uyandırdığı olumsuz algıların, Kuran bilinciyle yetişen bireyler tarafından yıkılması gerekir.