Sanat, zamanın ve mekânın İslâmileştirilmesi meselesi
1052 Okunma, 1 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

Sanat, zamanın ve mekânın İslâmileştirilmesi meselesi

 

Yusuf Kaplan

 

  20 Haziran 2016

Son yıllarda, “İslâm medeniyetine bir saldırı var!” gibi cümleleri sıklıkla duyuyoruz. Ama İslâm medeniyeti diye bir şey var mı, diye hiç sormuyoruz.

İslâm medeniyeti, Osmanlı'nın durdurulmasıyla tarihe karıştı. Gök kubbe çöktü. Müslüman zihni ve Müslümanca yaşama zemini de göçtü.

İslâm medeniyetinin fiilen yaşamıyor oluşunun en temel nedeni, teşbîhî boyutun, yani Müslümanca yaşama zemininin, yani Medine sürecinin, yani beşerî şuur düzleminin inşa edilememesidir. Bu mesele kavranamadığı için, yanlış sorular sorup, yanlış cevaplar üretmekten kurtulamıyoruz.

…………………………
HAKİKAT VE SANAT, SÎRET VE SÛRET
İşte bu ameliyenin gerçekleştirilebileceği alan, en geniş anlamıyla, “sanat”tır.

Sanat, ilâhî / tevhîdî hakîkatin peygamberî sîrette tecelliyatının beşerî sûrette yeniden tecellî ettirilmesi işlemidir: Yani zamanın ve mekânın İslâmîleştirilmesi çabasıdır.

Kendimize ve etrafımıza şöyle bir bakalım: Zamanımızı ve mekânımızı ne kadar İslâmîleştirebiliyoruz? Sadece müşterek düzlemde değil, münferit düzlemde de…

Memlekette TOKİ diye bir canavar dolaşıyor! Bize Müslüman şehir nedir, nasıldır sorusunun cevabını vermek, modelini ortaya koymak yerine, iliklerimize kadar yaşadığımız kültürel şizofreniyi adeta ispat eden sarsak, ruhsuz ve kimliksiz mekânlar, evler, şehirler yapıyor.

Bizim hayat, hakikat ve sanat tasavvurumuz üzerinden mekânımızı ve zamanımızı yeniden tanzim edemezsek, bütün yaptığımız maddî atılımların hepsi boşa gider. Dünyada cami yapamayan tek ülke biziz. Sinan'ın camilerinin bile berbat karikatürü camilerimiz.

Sinan'ın torunlarının, bugün Saraybosna'da, Üsküp'te, Balkanların, Libya'ya kadar Arap dünyasının dört bir tarafında dünyanın en şirin, en şiir şehirlerinin mimarlarının bugün bırakınız kendilerinin şehir yapamamalarını, kendi şehirlerini bile koruyamıyor olmaları, ne kadar sarsıcı bir medeniyet krizi yaşadığımızı gözler önüne seriyor olsa gerek.


http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/sanat-zamanin-ve-mekanin-islamilestirilmesi-meselesi-2029840

 

Yorum;

 

En zor medeniyetin  doğumu!

İslam Medeniyeti Vakfı çalışıyor.

Başkanı da Reşat Erol ağabeyimiz olmuş.

En zor(peygambersiz)medeniyeti bu kadar az insan mı kuracak?

Evet insan mahlukatın içinde bir yönden en zayıfı.

Vasıtasız  ne doğabiliyor ne yaşayabiliyor ne de ölebiliyor.

Vasıta derken  toplumun desteği olmadan yani.

Yazarımız Yusuf  Kaplan İslam medeniyeti öldü,yok diyor

ki bu yazısında haklı.

Ama yeni İslam medeniyetinin nasıl kurulacağı konusunda

pek fazla yol kat edemediği de zahir.

Ömrü boyunca okumuş yazmış anlatmış olması onun

bu işin çözümünü bildiği anlamına gelmiyor.

Çünkü bir aile kurmuyorsunuz.

Mahalle ,ilçe, il devlet te kurmuyorsunuz insanlığı aydınlatacak

 huzura kavuşturacak hemde yüzlerce yıllık bir medeniyet kuruyorsunuz.

Kendilerine direk olarak Allah(cc)’tan vahiy gelen ve o şekilde

peygamberlerin yapabildiği başlatabildiği bir medeniyet.

Bunun için yüzlerce de formül olması lazım.

Bu formüllerinde “kainatın yaradılış planı olan Kur’an’”dan

istihraç edilmesi yani içtihatlara dönüşmesi lazım.

Allah Türkiye’mizi ve Türkiye’de de İzmir şehrimizi

seçmiş bu büyük olayın hazırlıklarının  derlenip toparlanabilmesi için.

İşte 1967 yılında Akevler kredi ve yardımlaşma kooperatifi İzmir’de bu formüllerin

Türk halkına anlayabileceği bir şekilde tercüme edilmesi için kurulmuş.

Oradan da İstanbul’a İslam Medeniyeti vakfına sıçramış.

Bundan sonrada ete kemiğe bürünerek Yalova-Çınarcık-Teşvikiye

beldesine sıçrayacağına inanıyoruz.

Çünkü hazırlıklar o yönde gelişiyor.

Yazarımıza  seslenişimizi yenileyerek  diyoruz ki;

Yusuf hocam Akevler  Adil düzen çalışanlarına sözün var.

Buyur çalışmalarımızı teşriki mesai haline dönüştürelim de

kurtuluşlarına  vesile olalım “karaya vurmuş deniz yıldızlarının”.

Çünkü bu alanda 50 yıldır doddoğru yürüyen başka bir  kervan yok.

Hem de hiçbir sapmaya uğramadan”ilimde derinleşme yolunda”…

 

 

Ali Bülent Dilek


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
28.06.2016
04:06



http://www.milligazete.com.tr/yeni_kur_an_d_zeni__medeniyeti_nasil_kurulacak/resat_nuri_erol/kose_yazisi/30053

Reşat Nuri Erol

Reşat Nuri Erol

26.06.2016resat.nuri.erol@milligazete.com.tr@RSS
AddThis Sharing Buttons

Sesli Köşe Yazısı


Yeni KUR’AN DÜZENİ / MEDENİYETİ nasıl kurulacak?

KUR’AN VE İLİM çalışmalarımızın 870. haftasına da ulaştık, elhamdülillah…

Pazar yazısı niyetine, bu haftaki çalışmamızın en sonundan bir derleme sunayım…

En sonundan derken, İslâm Medeniyeti Vakfı çalışmalarını kastettiğim anlaşılmalı…

Bu haftaki “yeni düzen ve medeniyet” çalışmamızın başlığı şöyle: “İKİNCİ KUR’AN MEDENİYETİ İŞE NEREDEN BAŞLAYACAK” Bu başlık, ilk “Kur’an Medeniyeti”nin nerede ve nasıl başladığına bakmamızı gerektiriyor. Öyleyse bakalım…

Hz. Peygamber aleyhisselam ile önce Mekke’de 10 yıl, sonra Medine’de 13 yıl…

Ardından, Medine’deki Raşit Halifeler dönemi, 30 yıl…

Ve saltanat dönemleri; Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar ve ortaya çıkan sorunlar… Halkın, saltanat döneminin başlangıcındaki çözümü, bugün de yol haritamız olabilir… Nasıl

SALTANAT DÖNEMİ başlayınca, halk halifelere inanmadı, kendine emin muallimler aradı. Böylece FAKİHLER ortaya çıktı ve FIKIH gelişti. FIKIH, ilimden farklı idi. İlimde kesinlik aranırdı. Zannî sonuçların ilmî değeri yoktu. Oysa FIKIHTA zannî sonuçların amelî değeri vardı. İnsanlar kendi zannî sonuçlarını uygulamakla yükümlüdürler. İctihad da zannî sonuçlara dayanıyordu. Tümevarım tümdengelim yerine, KIYAS yoluyla sonuçları elde etme de delil kabul edildi. Hükmü bilinene asıl dendi. Her hükme bir illet takdir edildi. Bu çoğunlukla akılla tesbit edildi. Aslın taşıdığı illet kabul edilen vasfı taşıyan diğer varlıklara fer’ dendi ve aslın hükmünün de onda olduğu belirlendi...

Bu sistemin uygulanabilmesi için iki ilme gerek vardır; biri KUR’AN ARAPÇASI, diğeri de MATEMATİK. Önce Kur’an Arapçasına ait ilimleri geliştirdiler; TECVİT ve LÜGAT, SARF ve NAHİV, BEYAN ve MAANİ, BEDİİYAT ve MANTIK.

Benzer sekiz çift ilmin Matematik alanında da yapılması gerekir...

“Dil” varlıkların kavramlarını geliştirir, “Matematik” ise sayılarını bildirir. Saymak, Dört Ana İşlem, Diziler ve Cebir; Müslümanlar bunları buldular. Sonra Cebir ve Analiz, İhtimaliyat ve Matrisler (Trigonometri); Müslümanlar bu ilimlerin de esaslarını koydular.

Ne var ki, “MATEMATİK VE MÜSBET İLİMLER”in oluşmaya başladığı tarihlerde, hükümdarlar tarafından İCTİHAD YASAKLANDI, böylece İslâm âlemi gerileme dönemine girdi. Batılılar MATEMATİĞİ ve MÜSBET İLMİ aldılar ve sanayiye uyguladılar. Sanayi gelişince İCTİHADLAR kendiliğinden İCMALARA dönüşüyor ve böylece zannî malumat MÜSBET İLİM hâlini alıyordu. Batılılar analizi buldular, ihtimaliyatı buldular, matrisleri buldular. Konform tasvir dedikleri bir işlemle rıyazi kıyasiyi oluşturdular.

Batılıların bu büyük katkıları yanında başaramadıkları konular ortaya çıktı.

Bir: Kârı maksimize eden faizli sistemi, dolayısıyla sanayideki başarılarını tarımda başaramadılar. Tarım, Ortaçağ seviyesinde varlığını sürdürmektedir. Hattâ hormonlu üretimle canlılar kirlenmekte, sağ el kaidesi yerine sol el kaidesine göre oluşan moleküller canlıları ifsat etmektedir.

İki: Ellerinde dayanabilecekleri bir KUR’AN metni olmadığı için FIKIH ilmini alıp geliştiremediler. Batılılar, FIKIHTA (yani HUKUKTA), bizim 1000 sene önceki devreye yani içtihadın kapanmasından önceki devreye bile ulaşamamışlardır.

İKİNCİ KUR’AN MEDENİYETİ yani üçüncü binyıl medeniyeti, işte bu iki sorunu çözecektir. Batlıların Müslümanlardan alıp geliştirdikleri Matematiği esas alarak ve onların sanayide aldıkları yolu da benimseyerek, üçüncü binyıl medeniyetini kuracağız. Bu medeniyet YENİ KUR’AN MEDENİYETİ olacaktır... ÇAĞIN FIKHI, kurulacak sanayi ve tarım semtleri ile elde edilecektir... Birlikte yeni uygarlığın sorunlarını çözeceğiz; küçük birimde, sosyal hücrede çözeceğiz. İnsanlığa biz dayatmayacağız. Biz sadece onlara örnek olacağız. İsteyenler yararlanacaklardır. Ama biz bir semtte uygulamayı o kadar iyi yapacağız ki, çağımızın sorunlarını çözmüş olacağız. GÜVENLİK sorunu çözülecek, İŞSİZLİK sorunu çözülecek, herkes ister istemez KUR’AN DÜZENİNİ benimseyecektir. Hattâ Kur’an’a inanmayanlar da KUR’AN DÜZENİNİ kabul etmek zorunda kalacaklar...





Sayı: 367 | Tarih: 26.06.2016
Ergün Diler
IŞİD ile Savaş
Türkiye’nin Gücü
1198 Okunma
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
Sanat, zamanın ve mekânın İslâmileştirilmesi meselesi
En zor medeniyetin doğumu!
1052 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Mehmet Barlas
Yazı yok
İzzeti yanlış yerde arayanlar
1007 Okunma
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
İlahi Binali Bey
Batının sözde demokrasisi
997 Okunma
Lütfi Hocaoğlu