Ramazan Medeniyeti-2: “Kur’ân” olarak Ramazan
Yusuf Kaplan
06 Haziran 2016
Ramazan'ın da, orucun da en temel özelliği, ikisinin de “benzersiz” olmasıdır.
Ramazan ayını da, orucu da “benzersiz” kılan en önemli fenomen, Kur'ân'ın “bu ayda vahyedilmiş” ve bu ayın “Kur'ân ayı” olmasıdır. Ancak bu, meselenin yalnızca bir boyutu. Meselenin son derece hayatî bir başka boyutu daha var.
Şöyle ki: Parantez içine aldığım yancümlelerin “tam cümle”ye dönüştürülmesi gerekiyor: Ramazan'ın önemli olması, Kur'ân'ın Ramazan ayında nâzil edilmesinden ziyade, Kur'ân'ın bu ayda bihakkın hayata geçiriliyor olmasıdır. Hatta Ramazan'ın önemi, “Kur'ân” olmasıdır.
Peki ne demek Ramazan'ın “Kur'ân” olması?
RAMAZAN'IN “KUR'ÂN” OLMASI NE DEMEK?
Ülkemizde de, diğer Müslüman coğrafyalarda da, Ramazan ayının Kur'ân ayı olduğu özellikle vurgulanır. Ama Kur'ân ayı'nın da, Kur'ân'ın da ne demek olduğu, en önemlisi de Kur'ân'ın neden münhasıran bu ayda nâzil olduğu pek konuşulmaz.
Önümüzde çok esaslı ve hayatî bir mesele var: Ramazan ayına da, oruca da, Kur'ân'a da, bizzat Kur'ân'ın kendi diliyle yani tefekkür ederek, tefakkuh ederek, taakkul ederek, tedebbür ederek, tezekkür ederek yaklaşmayı bütünüyle terketmiş, bu meseleleri avama ya da özellikle televizyonlardaki reyting canavarına dönüştürülen tele-teologların avamî, sığ dillerinin insafına bırakmış durumdayız.
………………………
Ne kadar şükretsek azdır, o zaman.
Ramazan, yeniden dirilişimize vesile olsun, fitne-fesadı, şer-şirreti defetsin, kardeşliğimizi pekiştirsin, diyor, siz değerli okuyucularıma ağız tadıyla ve hakkıyla yaşayabileceğiniz bir Ramazan diliyorum. Vesselâm.
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/ramazan-medeniyeti-2-kuran-olarak-ramazan-2029514
Yorum;
Ümmetin birliği için tek çözüm;iş’te ve yer’de birlik!
Yazarımız ve refikleri maalesef hala köşelerinden ve ekranlardan yazmaya ve
konuşmaya devam etmektedirler.
10 yıllar da geçse konuşmak ve yazmakla bir şeylerin değişmeyeceğini
bugünkü problemlerimizin çoğalmasından ve daha da çözülemez hale gelmiş
olduğuna bakarak rahatlıkla anlayabiliriz.
Halbuki yazar ve kanaat önderlerimiz basın yayın kooperatiflerini kursalar
ve genel hizmet kooperatifleriyle birlikte “yerlerde ve işlerde” araziye inselerdi
şu anda ülkemizde hayattan kopuk değil hayatla bütünleşmiş ve tecrübe kazanmış
onlarca, yüzlerce, beldeler bucaklar kurmuş olacaklardı.
Ömrümün son 40 yılında şunu ibretle gördüm ki devlet yıkıp devlet
kurmaktan bahseden bizler bir bırakın devleti daha bir köy bile kuramamışız.
Bu da bence yanlış ilim anlayışımızdan ve İslamiyeti yanlış anlamamızdan
kaynaklanmaktadır.
Merhum şehit Hasan el Benna’nın çok önemli bir sözünü hatırlıyorum mealen ;
Şeytan sizi çok önemli şeyler yapmaktan vazgeçirmek için bazen bu iş çok önemsiz der vaz geçirir bazen de bu çok büyük bir iş altından kalkamazsın diye vaz geçirir.
Netice olarak siz çok önemli toplumsal vazifelerinizin tümünü terketmiş olursunuz.
Biz Türkiyeli Müslümanlar da maalesef küçük görerek bu önemli vazifeyi
terk etmişler olarak bugünlere gelmiş bulunmaktayız.
Partiler, vakıflar, dernekler,yardım kuruluşları, dergiler, gazeteler, tv’ler kurduk ama hep devleti ele geçirerek tepeden inme ülkeyi ve halkı değiştirmeyi düşündük.
Tabandan tavana küçükten başlayarak ilerlemeyi hiç düşünmedik.
Halbuki kuran mantığına göre bir toplum veya fert kendini değiştirmedikçe Allah(CC) onları
değiştirmezdi.
Bir şeyi itiraf ederek yazarımız ve okuyucularımıza seslenmek isterim ki Akevler 50
Yıldır istediği ve çalışmasını yaptığı bir aşireti bir apartmanı kuramadı ama
karınca misali yaptıklarıyla bunu nasıl olacağının sistematik bir yolunu ortaya koydu.
Gelin hep beraber yerlerde ve işlerde birlik ve gücümzü arttıracak kooperatiflerimizi
kuralım ve geçmiş günahlarımızı affettirmek maksadıyla yeni ve gelecek nesillerimize
bu peygamberi ve ilmi mirası bırakalım .
Akevler Adil Düzen çalışanları 50 yıldır çalışmaya devam ediyor ve devam edecek.
Bu çalışmalarıyla da “sana yakin/ ölüm gelene kadar rabbine ibadet et”ayetinin de
mazharı olacaklardır inşaallah…