Yaşadığımız tecrübe İslamcı akımların devletle kurdukları ilişkileri sorgulamayı gerekli kılar. İslamcıların devletle kurdukları ilişkide rol oynayan birkaç faktör var:
1) Devletin öteden beri İslamî grup, akım ve cemaatlerde yerleştirdiği elemanların yeri gelince harekete geçmeleri;
2) Zaten himmeti dünya olan İslamcıların önlerine konulan nimetler karşısında devlete kolayca entegre olmaları.
3) Siyasî görüşü devlet merkezli olan İslamcıların iktidar fırsatını yakaladıklarında kolayca devletin politikalarını içselleştirmeleri.
4) Müslümanların devletle ilişki kurmanın kendilerine zaman içinde “kazanım” getireceğini düşünmeleri. Türkiye pratiğinde her dört faktör de rol oynamış bulunmaktadır.
Biz son gruptakiler üzerinde duracağız. İyi niyetle devlete destek veren İslamcıların bazı kazanımlar elde ettikleri doğru. Mesela yerel ve merkezî yönetimlerde önleri açılır, ihaleler alırlar, vakıf binaları artar, okuttukları öğrencilere kolayca burs bulurlar, bürokrasiye adam yerleştirirler, faaliyetleri engellenmez, devlet nezdinde itibarları artar vs. Ama zaman içinde “sivil ve muhalif kimlikleri”ni kaybeder, dizginlerini devletin eline verirler. Bir bakmışsınız ki, devletin politikalarına göre din görüşü değiştirir hale gelmişlerdir.
http://www.zaman.com.tr/yazarlar/ali-bulac/devlet-adina-islamcilik-yapmak_2309507.html
Yorum:
İslamcılık
Türkiye'deki Müslümanların İslamcılık algısının sağlıklı bir alt yapısının olmadığı görülmektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca müslümanlara yapılan baskılara karşı iman ve ibadet ile alakalı düsturların korunmasına cemaatler ve tarikatlerce öncelik verilmiş, sosyal hayatı düzenleyen İslami prensipler üzerinde çalışmalar ikinci plana bırakılmıştır. Bir de buna Osmanlılardan gelen içtihat ile ilgili ön yargıda eklenince doğal olarak İslami düzen üzerine yerel çalışmalar yapılamamıştır.
Bir dönem Pakistan ve Mısır'da yapılan çalışmalardan etkilenilmiş olsa da bu çalışmalar tam anlamıyla Kuran'a dayanmadığından ve günümüz şartlarına uygun olmadığından bir temel oluşturulmasını sağlamamıştır.
Şu an islami hassasiyetleri olan kişilerin Devlet yönetiminde olmalarına rağmen en temel ahlaki prensiplerin bile oluşmamış olması ve yapılan bir çok haklı eleştiriye muhatap olmaları İslam sisteminin müslümanlarca bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Mevcuda göre İslamcılık belirli konumlarda namaz kılan insanların olmasının, başörtüsü ile okuma ve çalışma imkanının sağlanmasının, belirli yerlerle çatışma içerisinde olunmanın vs. ötesine maalesef geçmemektedir.
Bakış açısı bu olunca Devlete ait imkanlar ele geçtiğinde müslümanların devletçi olmaları, yerlerini sağlamlaştırmak adına yolsuzluk yapmaya yönelmeleri de normal görülmeye başlanmaktadır.
Türkiye içerisinden çıkmış her ne şartta olursa olsun Kuran'a ait siyasi, ekonomik, hukuki prensiplerin hayatımızın her alanında uygulanabilirliğini ortaya koymuş olan günümüz şartlarına hitap eden tek islami sistem Adil Düzen'dir. İslamcılık hakkında yazarken, konuşurken, eleştiri yaparken Adil Düzen'i dikkate almamak tüm yapılanların eksik kalması demektir. Adil Düzen olmadan İslamcılık olmayacağını düşünüyorum. Adil Düzeni göz ardı ederek yapılan tüm İslamcılık tartışmaları konudan uzaklaşmaktan başka sonuç vermez.