26.06.2015
Güney sınırımızın hemen ötesinde yer alan gelişmeler, Türkiye'nin güvenliğini ve istikrarını oldum olası etkiler. Irak'taki, Suriye'deki trajik gelişmeleri en somut biçimde binlerce mültecinin topraklarımıza sığınmaları ile karşılamaktayız. Bunun ötesinde, Ortadoğu'yu kana bulayan dine, mezheplere ve etnik farklılıklara dayalı kavgaları, bizim topraklarımıza da ihraç etmek isteyenlerin olduğunu görmekteyiz. Bu arada dış ülkelerin çıkar hesaplarının bizi zorladığını inkâr etmek de imkânsızdır.
Ülkenin gerçek gücü
Bütün bu tehdit ve tehlikelere karşı hazırlıklı olurken, ülkenizin gerçek gücünü de hesap etmek, siyasetin kaçınılmaz bir gereğidir. Bir ülkenin güvenliğine ve istikrarına yönelmiş tehditler başka ülkelerin topraklarında veya başkentlerinde da üslenip beslenirlerse, buna karşı neler yapılabileceğini dünyadaki geçmiş ve bugünkü örneklere bakarak görebiliriz. Bu konuda bazı modellerden söz etmek bile mümkündür.
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/yazarlar/barlas/2015/06/26/dis-tehditlere-karsi-ulkeler-neler-yapabilir
Yorum:
Resmi doğru yorumlamak
Dış tehditler için çözüm aramaktan önce, çok çok önce, o tehdidin aslında gerçek bir tehdit olup olmadığı ve dışardan mı yoksa İÇERDEN mi olduğu tespit edilmelidir.
Bugün tehdit adı altında bir gürültü, kıyamettir sürüyor. Kobani, Çin’deki Uygurlar, Filistin’deki Araplar, okyanustaki balinalar, nesli tükenen pandalar…
Bir dakika yaa! Biz kimiz?
Türkiye kim?
Pelerinli Süpermen mi, yoksa eli asalı bir büyücü mü?
Neden içinde ‘Müslüman’ kelimesi geçen herhangi bir cümlenin aşırı savunucusu oluyoruz, biz bu gazı nereden alıyoruz?
Dünyada olup biten bütün zulümlerden biz sorumlu değiliz ki, neden sürekli savunma halindeyiz ve suçluluk duygusuyla neredeyse küresel ısınmadan kendimizi aklar duruma düşüyoruz?
Bu ülkede uzun zamandır süregelen bir dış politika açığı var zaten. Ahmet Davutoğlu dışişleri bakanlığı süresince o deliği iyice büyütüp karadeliğe dönüştürmeden önce belki bir kurtuluş umudu vardı ama şimdi Türkiye, dayı dayı tavırlarla, sorgusuz sualsiz ve sağlam İSTİHBARATSIZ bir tutumla komşu ülkelerin iç işlerine karışmakla kalmıyor, uzak diyardaki Müslümanları da olmadık ümitlerin içine sürüklüyor.
Kendi ülkesinde iç savaş tehdidi yaşayan bir hükümet bu kadar da cüretkar olmamalı. Ne zaman ki Hakkari, Şırnak ve Diyarbakır yeniden hükümet kontrolüne girer işte o zaman iç tehditler biter, sıra dış tehditlere gelir ki zaten onların çoğu da dolaylı yoldan bitmiş olur.
Kuran nizalarda hakemliği önermişken, bizim sınır komşularımıza ve talebi olan herhangi bir ülkeye yapabileceğimiz en büyük yardım adil bir hakem olmakken, biz Kuran’a ve ilim ehline kulak tıkayıp korumacılık adı altında fitne dağıtmaya devam edelim. Allah sonumuzu hayretsin.