26.06.2015
RECEP Tayyip Erdoğan, başbakanlığının ilk döneminde yoksul sofrasında iftar açardı.
Otururdu o sofraya ve sofrada ne varsa onunla iftar yapardı.
Oradan çıkınca kebapçıda karnını doyurmazdı.
Çömelirdi sofraya... "Bakın, ben yoksul sofrasına çömeliyorum, görün beni" demeden yapardı bunu... Büyük bir doğallıkla...
Gittiği yoksul iftarlarından çoğu zaman medyanın haberi olmazdı.
*
"Büyük masa" olayının büyük spekülasyonlara neden olmasının hemen ardından...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yoksul sofrasına oturmuş.
Aynı açıdan çekilmiş fotoğraf karesi, bütün gazetelere servis edilmiş.
Belli ki "büyük masa" olayının doğurduğu algıyı yıkmak gibi bir strateji izlenmiş.
*
Erdoğan eskiden...
Algı, strateji, taktik falan bilmeden, Allah ne verdiyse çökerdi o yer sofrasına...
Fakat "büyük masa" ve benzeri olayların ardından...
Artık strateji, taktik, algı falan için çökmüş gibi oldu maalesef.
Yazının tamamı için tıklayın
Yorum:
İftiralarla itibarsızlaştırmaya çalışmak
Sene 2002. Genel seçimler oldu ve AK Parti sürpriz bir şekilde tek başına iktidar oldu. O zaman Erdoğan gitti Keçiören’de bir apartman dairesine yerleşti.
Aradan zaman geçti. Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu. Sarayı yaptırdı. Sanki suç işledi. Sanki sarayı kendi şahsına yaptırdı. Eskiden apartman dairesinde oturduğu unutuldu gitti.
Sonra başladılar iftiralara. Altın kadehler, altın klozetler ve pek çok yalanı utanmadan söylediler ve yaydılar. Yüzleri azıcık bile kızarmadı.
Seçim bitti, hala iftiralar devam ediyor. Milyonluk masalar, yüzbinlerce liralık yemekler yeni iftiralar olarak yerlerini aldı.
Şunu sormalıyız o zaman: bu iftiralar niçin?
Zamanın behrinde Ahmet Necdet Sezer bir kanunu imzalamıyor. Hemen çok sevdikleri Ahmet Bey’e atıyorlar iftirayı. Bu iftirayı ve gerekçesini Ahmet Kekeç Mart 2012 tarihinde bunu köşesinde yazmıştı:
…
Bir ara, Sezer’in köşk ve villalarına sardırmışlardı. Büyük çoğunluğu da üfürmeydi. Her gün çarşaf çarşaf, bitmiş ya da bitmemiş inşaat resimleri yayınlıyorlardı. Demek istiyorlardı ki: “Üç ampulden birini söndürmekle maruf Sezer bu köşk ve villaları hangi parayla satın aldı? Yoksa zimmetine para mı geçirdi?”
Sonra daha ayıp bir şey yaptılar.
İşi Semra Hanım’a (Semra Sezer’e) indirdiler.
Hiç utanmadan, günlerce Semra Hanım’ın aldığı perdeleri, pahalı yatak örtülerini, jakuzili banyoyu yazdılar, Çankaya Köşkü’nün tezyin ve tefrişine harcanan paraları dillerine doladılar.
Hepsi şantaj amaçlıydı.
Neden?
Çünkü, daha önce Sezer’in veto ettiği RTÜK Yasası yeniden Meclis gündemine gelmişti. Yasa, üstelik, “olduğu gibi”, vetoya gerekçe teşkil eden maddeler üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadan yeniden Çankaya’ya yollanacaktı...
Hükümet hazırdı...
Parlamento hazırdı.
Kamuoyu hazırdı. Çünkü kamuoyu “yayınlarla” hazır hale getirilmişti.
Tek engel Sezer’di. Acaba “Anayasa Mahkemesi”ne gitme hakkını kullanır mıydı? Çünkü ikinci kez veto etme hakkı bulunmuyordu...
Mezkur yasaya göre, gazete patronları bir televizyon kuruluşunda yüzde 20’den fazla hissenin sahibi olabiliyordu, isteyen kamu ihalelerine girebiliyordu, isteyen her türlü devlet teşvikinden ve rantından yararlanabiliyordu.
İşte bu yasa Çankaya’dan dönmüştü.
Sezer’e kızgınlıklarının nedeni buydu.
Bir “Ahmet Bey oldu bittisiyle” daha karşılaşmamak için, maaile çürütme kampanyasına başlamışlardı.
Kampanyada başı çekenler arasında, bankalarla ilgili murakıp raporlarını hasıraltı etmek ve kendisine bağlı bankalardan “usulsüz kredi” kullandırmakla suçlanan eski bir siyasetçi, “ölü eşşek fiyatına” devletten satın aldığı bankayı hortumlamaktan sanık bir medya patronu ve hakkındaki iddialar kanıtlanırsa Taksim’de kendini asacağını söyleyen kartelin büyük ortağı bulunuyordu.
Çok ince bir “aba altından sopa gösterme” girişimiydi.
Başarılı da oldu sanırım...
…
Bu yazıda da görüldüğü gibi, günümüzde Cumhurbaşkanına yapıldığı gibi eline basın silahını alan iftiralarla istediklerini yola getireceklerini sanıyorlar.
Erdoğan’ı bu şekilde pes ettiremeyeceklerini gayet iyi biliyorlar. Peki, o zaman ne istiyorlar? Cumhurbaşkanını halkın gözünde itibarsızlaştırmayı istiyorlar.
Ne yazık ki halkın içinde çok büyük bir kısım bu tür yalanlara inanıyor ve inandığı gibi de gerçekmiş gibi bu yalanları yayıyor.
Zamanında AK Partiye ve Erdoğan’a övgüler düzen bazı medya kuruluşlarının da nasıl yalan haberleri yaptığını ve yaydığını gördükçe sizin de içiniz sızlamıyor mu?