Nuray Mert’le ilginç bir kader ortaklığımız var. 2011’in Haziran başında Başbakan Erdoğan Konya mitinginde -şu meşhur “güya bayan” terminolojisini kullanarak- dedi ki:
“Bir bayan gazeteci var. Köşe yazıları yazıyor. Son yıllarda kendini kaybetmiş şekilde AK Parti’ye kin kusuyor. Güya bayansın. AK Parti’ye karşı nasıl bu kadar saldırgan olabiliyorsun? Bu mertlik değil, namertliktir.”
Kastettiği apaçık Nuray Mert’ti.
O zaman ikimiz de Milliyet’teydik. Ertesi gün köşemde şöyle yazmıştım:
“Nuray çetin cevizdir. ‘Mert dayanır…’ atasözünün delili gibidir. Güç kullanıp bedel ödetenler geçip gider, güce boyun eğmeyen köşeler sabittir.”
O zaman çalıştığım TV kanalında Nuray’a cevap hakkı kullandırmak istediğimde korku duvarına çarptım. Dönüşü olmayan tatile çıktık. Sonra Nuray, gazeteden süresiz izne çıktı. O da şöyle yazdı:
“Bu ne ilk kez benim başıma geliyor, ne de benim başıma ilk kez geliyor.”
Bir süre sonra ben de kovuldum Milliyet’ten…
Aradan pek kısa bir zaman geçti; bizi kovan patronu Erdoğan’ın azarladığı, onun da “Nerden girdim bu işe” diye ağladığı telefon kaydının haberini yapmak da bana kısmet oldu.
4 yıl sonra Nuray’la yollarımız bu kez Cumhuriyet’te kesişiyor. Film daha bitmedi. Göreceğiz bakalım; sonunda güç kullananlar mı, güce boyun eğmeyenler mi ayakta kalacak. Daha da önemlisi tarih, kimi nasıl anacak.
Kavramlara yüklenen yanlışlıklar
Özgürlüklerin tanımını her sözlükte bulmak mümkün. Basın dahil olmak üzere ayrı başlıklar altında algılanabilen bütün özgürlerin genel kusurunda haddi aşmak var. Basın özgürlüğü adı altında kişilerin mahremiyeti ve kişilik haklarına tecavüz, kişisel özgürler adı altında da hakaret ve başka kesimlerin hakkına tecavüz göze çarpıyor. Yani aslında özgürlükle aramız pek de iyi değil.
Özgürlüğün en çarpıcı ve en çok tartışılan tanımında ''herkes istediğini yapar'' yanılgısı mevcut. Halbuki ''her bireyin hakkına riayet edilmesi'' çatısı altında birlşilmesi elzemdir. Toplulukların birlikte yaşadığı ve yaşamak zorunda olduğu dünyada bireysel serbestliğin mümkün olmadığı görülüyor. Her yörenin kendine ait ve topluluklarla birlikte bireylerin de uymak zorunda olduğu kanun ve nizamlar var. Bu kanun ve nizamlara uyulması halinde özgürlüklerin işlenebilirliği daha şeffaf bir zemine oturtulabilir. Bunun için de mükemmeli arayıp bulmaya çalışmak gerekiyor. Mükemmeli içinde barındıracak tek kanun biçimi de, 'Kusursuz Akıl'dan gelecek kuralları uygulamaktır. O kuralları içinde barındıran tek kaynak da KUR'AN'dır.
Allah Kur'an'ı bilip uygulayanlardan eylesin...