Bir Fotoğrafın Anatomisi
1180 Okunma, 0 Yorum
Can Dündar - Milliyet
Vahap Alma

Fotoğraf makinesi, onu kullanana bağlı olarak bir özgürlük meşalesi olabildiği gibi bir propaganda aleti de olabilir.

Fotoğrafçı, çektiği kareyle iktidarı perçinlemek istiyorsa; bunun yollarını bilir.

O yollardan biri, objeyi alttan çekmektir.

Çekilen, çekene üstten bakınca, bakanlara da tepeden bakmış, onlarda bir üstünlük, bir heybet hissi yaratmış olur.

Objeyi simetrik olarak ortalamak da bir başka yöntemdir. Böylece “Her şeyin merkezinde ben varım” algısı yerleştirilir.

Fonda abidevi mekânların kullanılması, bu otoriter algıya hizmet eder.

Böyle bakıp alt metnini okuyunca, Erdoğan’ın Ak Saray fotoğrafı, tam bir güç gösterisi…

İlk bakışta bir anahtar deliğini andıran çerçeveleme, kırmızı halının resmiyet çağrıştıran ritmik çizgileri, gökten yağan ışık huzmeleri ve o huzmelerin işaret ettiği yüce lider portresi…

Fotoğraf, sadece başrol oyuncusuna “Güç bende artık” dedirtmiyor, aynı zamanda onun totaliter yönetim tarzını ve devrin estetik anlayışını da ortaya koyuyor.

***

Fotoğraf sanatında neyin gösterildiği kadar, nasıl gösterildiği de önemlidir ya; belli ki burada, “Yeni Türkiye”nin fotoğrafı çekilmek istenmiş. Ve ideal fon olarak da, kaçak yapı olması nedeniyle dönemi en iyi yansıtan Ak Saray seçilmiş.

Fotoğrafta aksayan tek şey, Erdoğan’ın duruşu…

Anlaşılan o ki, fotoğrafı çeken, objeden korkusundan duruşa müdahale edememiş ya da sözünü dinletememiş.

Yerçekimine teslim olmuş gibi sarkık duran kolların ifadesizliğinde, arkaya bakan avuç içlerinde ve aralık bacaklarda, okul müsamerelerine özgü bir “Bitse de gitsek” sıkkınlığı hissediliyor.

Ne “Güçleri yetiyorsa yıksınlar” diyen ev sahibinin gür sesi var bu duruşta, ne özendiği beysbol sopalı liderlerin, “Ben size gösteririm” efelenmesi…

Olsa olsa, mahcup bir megalomani denemesi…

“Bana itaat edeceksin” diye gürlemekten ziyade, “Saraya da çıktık şükür” diye mırıldanan bir iç sesi...

***

Bildiğimiz, erken dönem fotoğraflarında hep ekibiyle görüntülenirdi Erdoğan… Yanı yöresi, ona yakın görünmeye çabalayan bakanlar, danışmanlarla dolu olurdu.

Sonra kitleler içindeki fotoğrafları geldi. Kalabalığın onu bağrına bastığı imajı pekiştirildi.

Son dönem fotoğraflarında ise bakanlarının ve halkın yerini yakın korumalar almaya başladı.

“Lider”in çevresi dış sese karşı yalıtılmış, tenhalaşmıştı.

“Ak Saray haşmeti”, o serinin son fotoğrafı…

“Tamamen muktedir ve artık yapayalnız” olmanın itirafı…

***

Bu fotoğraf bizi korkutmaya yeter mi?

Sanmıyorum.

Şatafatlı saraylar, heybetli duruşlar, despotik fotoğraflar muhalifleri sindirmeye, lideri sevdirmeye yetse şimdi Irak, Suriye, Türkmenistan dünyanın önder ülkeleri olurdu.

İktidarı sürdürmeye bin odalı saraylarla altındaki sığınaklar yetse Saddam’lar filan hâlâ işbaşında olurdu.

Öyle olmuyor işte…

İyisi mi ben fotoğraftakine, cenaze namazlarında tabutun üzerine serilen örtüdeki ayeti hatırlatayım:

“Kullu nefsin za-ikatulmevt” yazıyor orada...

Yani; “Her nefs, ölümü tadacaktır.”

Kendisi de fotoğraflarında bu kadar yalnız olmadığı dönemlerde sık sık bu ayeti hatırlatır ve şöyle derdi:

“Yarın hepimiz ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Musallaya koyacaklar bizi... Ne diyecek orada hoca:

‘Cumhurbaşkanı niyetine’ mi diyecek?

‘Trilyoner niyetine’ mi diyecek?

Hayır. ‘Er kişi niyetine’, ‘Hatun kişi niyetine’ diyecek.

Patiskadan kefene saracaklar, ondan sonra da 2 metreküp mezara koyacaklar. Eğer geride bir şeyler bırakmışsan, hayırla yâd edecekler. Bırakmamışsan, ‘Bundan kurtulduk’ diyecekler.”

Tabii, inananlar için bir de sonrası var.

1000 odalı saraydan farklı olarak 2 metreküp mezarda, “Kul hakkı yedin mi”, “Harama el sürdün mü”, “Mazlumun ahını aldın mı” diye soracaklar.

Zor sınav.  

 

     Ürkeklik

 

     Ak Parti, 2002 seçimlerinde milletin büyük çoğunlunun teveccühünü kazanıp uzun bir aradan sonra tek başına iktidar olma başarısını gösterdi. Bu partinin lideri de R.Tayyip ERDOĞAN’dı. O tarihten sonra girdiği her seçimden oylarını arttırarak çıktı. Bu, icraatlarının mükemmelliğini göstermez elbette. Ama yerin dibine sokulmayı da hak etmediği aşikardır.

 

      Seçimler halk endekslidir. Başarı ne kadar büyükse, halkı o derece ikna etmişsiniz demektir ve aldığınız oy, size güvenen insanların sayısını gösterir. Bu aynı zamanda icraatlarınız, vizyonunuz, vitrine sunduğunuz vaatleriniz ve ahlaki inanç, kültür ve fikirlerinizle ilgilidir. Tabi arkanızda size ivme kazandıracak önemli unsurlardan biri de muhalefettir. İcraatların doğruluğunu veya yapılıp yapılmadığını sorgulayacak mantıklı bir muhalefet. Yazık ki bizde işler öyle yürümüyor. İcraatlardan bihaber olan mevcut yapı ve yandaşları daha çok hükümetin muhafazakar fikrini hazmedemiyor ve bu fikirlerden de ziyadesiyle ürküyorlar. Ürkek siyasetlerinin dışa vurumu ise, içi boş saçma eleştirilerin yanısıra  kendilerine de siyasi bir konsept oluşturamıyor olmalarıdır.

 

     Bu anlamda Can Bey ve efradının fotoğraflar üzerinden kurgu yapmayı bırakıp, kendi ülkelerinde yaşayanları olduğu gibi kabullenmeli ve insanlık için faydalı işler yapmak için kolları sıvamalıdır…

 

 

Vahap Alma






Sayı: 282 | Tarih: 9.11.2014
Yusuf Kaplan
Peygamberi soluk ve medeniyet tasavvuru
Kınayıcının kınaması meselesi!
1509 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Bakanların istifası kazaları şöyle önler
Suçlu bakan
1187 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Can Dündar
Bir Fotoğrafın Anatomisi
Ürkeklik
1180 Okunma
Vahap Alma
Mehmet Barlas
Siyasetin cephelerinde farklı durumlar var
T.C vatandaşı olmak bir ayrıcalıktır!
1107 Okunma
Tayibet Erzen
Mahir Kaynak
Kim Kazansın?
Dünya Adil Düzen'i Bekliyor
1088 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Ali Bulaç
Cemaatler arası çatışma ve iktidar
Çıkar Paralelliği
1085 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler