Üniversitelerdeki paralel çeteleşmeye dikkat!
Yusuf kaplan
13 ekim 2014
Bir dünyayı kuran ve yoğuran, yaşatan ve bütün dünyaya sunan üç temel sütun vardır: İlmiye, kalemiye ve seyfiye.
BİR DÜNYANIN ÜÇ TEMEL KURUCU SÜTUNU
Bugünkü dille söylemek gerekirse, üniversite / eğitim sistemi, bürokrasi ve 'güç'.
'Güç' sözcüğünü tırnak içine aldım; çünkü günümüzde gücün mahiyeti çok değişti.
Dün güç, askeriye idi; bugün buna özellikle medya eklendi. Medya, silahtan daha güçlü ve de tehlikeli.
Silah, doğrudan ve bağırtarak, acıtarak öldürür. Medya veya 'medyatik silah' ise, dolaylı olarak ve acıtmadan ama ayartarak, baştan çıkararak...
O hâlde, bir dünyanın / medeniyetin kuruluş hikâyesini özlü bir şekilde şöyle özetleyebiliriz: İlmiye ile bir dünya kurulur, kalemiye ile kurulan dünya yoğurulur; seyfiye ile bütün dünyaya sunulur.
Çağımızda bu üç 'iktidar' / varoluş alanı, içiçe geçmiş durumdadır ve birbirinden bağımsız düşünülemez, ele alınamaz ve kurulamaz.
............................
İlmiye, kurulacak bir dünyanın / medeniyetin, fikir yapılarının yapıtaşlarını döşer, anahatlarını belirler ve nihayetinde anahtarlarını verir.
Nizamülk medreseleri, Selçuklu medeniyet tecrübesinin temellerini atmış, İslâm medeniyetinin Moğol istilâsı ve Haçlı saldırılarıyla yaşadığı birinci büyük medeniyet krizinin hem nasıl aşılabileceğinin yol haritasını hem de yeni bir medeniyet hamlesinin nasıl yapılabileceğinin anlam haritalarını çıkarmıştı.
Başka bir ifadeyle, Nizamiye medreseleleri, hem bozulan 'nizam'ı onarmış hem de yeni bir 'nizam' kurmuştu.
Selçuklu medeniyetinin ilmiye üzerinden gerçekleştirdiği bu iki yönlü büyük hamle, Osmanlı medeniyetinin bir dünya medeniyetine, giderek 'devlet-ebed-müddet' idrakiyle bizatihî 'dünyanın kendisi' olması hakikatine dönüşmesine imkân tanıyacak akîde, fikir ve ruh yapılarını muhkem bir şekilde döşemişti.
Osmanlı, Selçuklu'nun ilmiye üzerinden gerçekleştirdiği atılımı, kalemiye ve seyfiye (=devlet nizamı) ile kemâl noktasına ulaştırmıştı.
ÜNİVERSİTE: BATI'YI İKİ KEZ KURAN 'KAYNAK'
Benzer bir atılımın Batı'nın iki kez kuruluşunda öncelikli olarak üniversite üzerinden gerçekleştirildiğini gözlemliyoruz.
İngiltere'de Oxford ve Cambridge, Fransa'da Sorbonne ve Paris, Almanya'da Marburg, Sicilya ve İtalya'da ise Palermo, Padua ve Bologna üniversiteleri, hem ortaçağ'ı hem de modern çağı kurdular.
ÜNİVERSİTE'NİN KRİZİ
Fakat geldiğimiz noktada yaklaşık bir buçuk asırdır Batı'da üniversite bitti.
Max Weber, Nietzsche, Husserl, Snow ve Heidegger aydınlanmacı modern üniversitenin büyük bir entelektüel kriz yaşadığını, bu krizin aşılması için yitirilen entelektüel merkeze benzer bir yaratıcı ruhun ve kurucu iradenin hayata geçirilmesi gerektiğini tartıştılar.
Gelinen noktada üniversite, yaşadığı entelektüel krizi aşamadı; kapitalizmin hizmetkârlığına soyundu ve bitti. Post-yapısalcı 'çok-disiplilik' anlayışı, üniversiteye kısa süreliğine de olsa bir soluk aldırdı ama üniversiteyi bitkisel hayattan kurtarmaya yetmedi bu.
Sonuçta, üniversite bir yandan marjinallerin yuvasına dönüştü; öte yandan kapitalizmin hizmetkârlığında yeni mesafeler katetti: Think tank'ler, üniversite'yi, 'fikrin fahişesi' hâline getirerek katletti: Üniversitenin en parlak beyinlerini, egemen kapitalist sistemin çarklarını döndüren makinalara dönüştürdü ve üniversitenin nihâî ölümüne giden bütün kapıları sonuna kadar açtı.
TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTE, NEREDE?
Türkiye'ye gelince... Türkiye'de üniversite filan yok. Türkiye'de Batı'da üretilen düşüncenin ya da birikimin acentalığını yapmakla övünen 'asalak kurumlar' var yalnızca.
Bizim, kendi ilim, irfan ve hikmet sütunlarımız üzerinden bize köklü bir medeniyet fikri geliştirebilecek ve yeni Gazâlî'ler, İbn Arabî'ler, İbn Haldun'lar, Yunus'lar, Sinan'lar, Itrî'ler, Şeyh Galip'ler yetiştirecek, kurucu ve koruyucu imajinatif eğitim kurumlarımıza ihtiyacımız var. Şimdilik bu kadarını söylemekle yetineyim.
Şu an Türkiye'de 180 civarında üniversite kurulmuş durumda ve bu üniversiteler de 'niteliksiz eleman' ya da 'diplomalı işsiz' yetiştirmek konusunda birbirleriyle yarışta!
ÜNİVERSİTELER PARSELLENİRKEN...
Bir de üniversitelerin 'kurtarılmış bölgeler' hâline getirilmesi gibi bir felâket yaşıyoruz bir kaç yıldır.
Üniversiteler, çeşitli ideolojik gruplar arasında parsellenmiş durumda: Kimse bir diğerine nefes aldırmıyor!
Bazı üniversiteler, resmen PKK çetesinin, bazıları sosyalist çetelerin, bazıları da paralel çetelerin iktidar alanına dönüştürülüyor!
SİNSİ TEHLİKE: ÜNİVERSİTEDE PARALEL ÇETELEŞME!
En tehlikelisi de üniversitelerdeki paralel çeteleşme! Dokunanı yakıyor paraleller! Sinsi sinsi örgütleniyorlar. Bir yandan hükümete temennâ çakıyor; öte yandan bildiğini okuyor ve kendilerinden olmayanın canına okuyor!
Kaç öğretim üyesinin, sinsi yollarla nasıl defterinin dürüldüğünün hikâyesini dinledim, anlatsam, nutkunuz kesilir.
Bu üniversitelerden biri de Kocaeli Üniversitesi. Üniversite'de inanılmaz Bizans oyunlarının döndüğü iddia ediliyor.
Bir yandan Gezi sürecinde Erdoğan'ı topa tutan tweet'ler atan; öte Erdoğan'la aynı kare içinde görünmek için can atan kişiler üniversitenin geleceğini keyiflerine göre şekillendirmek için inanılmaz sinsi oyunlar tezgâhlıyorlar!
Medeniyet Üniversitesi, güzel umutlarla kurulmuştu. Ama tam bir fiyasko oldu!
Yeni 'medeniyet üniversitesi fiyaskoları' yaşanması istenmiyorsa üniversitelere liyakatli, donanımlı, şebekelerle bağlantısı olmayan kişiler rektör olarak atanmalı!
Üniversiteyle olmuyor ama üniversitesiz de olmuyor vesselâm!
http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/universitelerdeki-paralel-cetelesmeye-dikkat/56374
yorum;
Medeniyet!üniversitesi fiyaskosu!
Yazarımız " Şu an Türkiye'de 180 civarında üniversite kurulmuş durumda ve bu üniversiteler de 'niteliksiz eleman' ya da 'diplomalı işsiz' yetiştirmek konusunda birbirleriyle yarışta!ve medeniyet üniversitesi de fiyasko. "
Diyor demek ki iş hâla ehil ellerde değilmiş.
Taklit fıkhı yetmiyor demek ki.
İçtihat fıkhına geçilmeli acilen.
Ama bunun için önce özgür ve özgün kafalara
ihtiyaç var.
Olmadığı için"müçtehit yetişme merkezi"mize rağbet yok.
Her hoca fotokopi ve tapulu talebe peşinde.
Veya gücü yetmiyor özgür talebe yetiştirmeye.
Aslında ilim meselesini halletmeden müslümanlara
ve insanlığa bu dünyada da ahirette de huzur yok.
Dönüp dolaşıp 1967 lerdeki şartlara geliyoruz.
Dünyayı yeniden keşfetmeye çalışmanın manası yok.
Akevler kervanına katılmaktan başka da yol yok.
Akevler o şatlarda başlamış ve ilim işini 47 yılda
derinleştirmiş ve hazırlamış...Vesselam...