11.09.2014
HERKESİ ama herkesi...
İşçi ölüleri üzerinden siyaset yapmaya çağırıyorum.
*
Hadi!
Kalkın ayağa!
Ve siyaset yapın.
-"Kimin yüzünden öldüler, ölüyorlar" diye haykırın.
-Cinayetin tüm sorumlularının ortaya çıkarılması için ayağa kalkın.
-Taşeronu, asansörcüyü, müteahhidi, ihale vereni, denetçiyi, bakanı, hükümeti, yasa çıkarmayan Meclis'i... Hepsini ama hepsini sorgulayın.
-"Uyarılara neden kulak tıkadınız" diye inletin ortalığı.
-"İşçiler ölürken siyaset susmaz, konuşur" deyin.
-"Yeni bir iş kazasını ve yeni bir katliamı beklemeyeceğiz" deyin.
-"Bir işçinin canı, senin diktiğin bin kuleden daha değerlidir" deyin.
Kısacası...
Siyaset yapın.
Ve hemen başlayın şu işçi öldüren kahrolası sistemi hallaç pamuğu gibi dağıtmaya.
*
"İşçi ölüleri üzerinden siyaset yapılmasın" falan diyenlere de...
Şöyle çıkışın:
Atatürk üzerinden, türban üzerinden, yaşam tarzı üzerinden, mezhep üzerinden, tarih üzerinden, kimlik üzerinden, din üzerinden tepe tepe siyaset yapıyorsun da sıra "işçi ölüleri"ne gelince mi zoruna gidiyor? Bir yürü git.
*
Siyaset para için, makam için, hükümran olmak için, zengin olmak için, kuyunun başını tutmak için yapılmaz.
Siyaset, "işçiler ölmesin" diye yapılır.
Hadi hep birlikte işçi ölüleri üzerinden siyaset yapalım.
Yazının tamamı için
http://sosyal.hurriyet.com.tr/Yazar/73/Ahmet-Hakan/56456/isci-oluleri-uzerinden-siyaset-yapma-cagrisi
Yorum:
Batılıları tanrı sanan yöneticiler
İş güvenliği yasası çıkardılar. İş güvenliği kursları açıldı. On binlerce, yüz binlerce insan buradan sertifika aldı. İş güvenliği uzmanları oldular. Bu sertifikaları almak için korkunç paralar döktüler. İşletmeler zorunlu tutuldu. Bu korkunç paralarla sertifika alanları çalıştırmak zorunda bırakıldılar. İşletmeler de korkunç maliyetlerle bu adamları tuttular.
Ne güzel değil mi?
Ne güzel, bundan sonra iş kazaları en aza inecekti.
Oysaki tersi oldu. İş kazaları arttı.
Peki neden?
Kural çok basittir. Kimi, neyi çok fazla korumak isterseniz ona en fazla zararı verirsiniz.
İnsan aklı hep tersini düşünür. Koruyarak engelleyeceğini zanneder. Oysa Kuran bunun tersini söyler. Kuran kimseyi bir şeye zorlamaz. Olay meydana gelince sorumlusuna ceza verir. Böylece caydırma meydana gelir ve insanlar olayın meydana gelmesini önlemek isterler. Oysa koruma zorunlu hale gelince insanlar koruma ile ilgili prosedürleri sadece göstermelik olarak yaparlar. Kâğıt üzerinde iş güvenliği toplantılarını yaparlar. İş güvenliği firmasına para verirler ve firma işletmeyi sıkıntıya sokmadan “–mış gibi” yapar. Firma ve işletme hukuken sorumlulukları üzerlerinden attıkları için gerçek güvenliklere gerek kalmamıştır.
İşletmelere yeni maliyet binmiştir. Artık yeni ve “işe yaramaz” sektörün kaynağı işletmelerdir. Küçük ve orta işletmeler bu yük ve bunun gibi her gün eklenen yeni “işe yaramaz” yüklerle ve kamburlarla batar ve tekel sermayenin eline geçer. Böylece batılıları tanrı sanan zavallı yöneticiler onların her dediğini yaparak ülkeyi batırdıkça batırırlar.
Bunun gibi örnekler hiç bitmez.
İnsan kendini Allah’tan akıllı sanır. Boşanmış kadınları korumak için yanlarına polis takar. Ölen kadınların sayısı artar, yanında polisler de ölür.
Aileyi koruyacağını zanneder. Boşanmayı zorlaştırır. Boşanacağım diyenlere aile terapistleri dâhil çeşitli işkence metotlarını uygular. Ama boşanma sayısı arttığı gibi evlenme sayısı azalır.
Adam öldürenleri öldürmez. Neymiş, insan canı kıymetliymiş, koruyacakmış, ölenin canı kıymetsiz ya. Katili hapse atıp besler ve sonra salar. Adam öldürme sayısı artar. Koruduğunu zannettiği insan hayatı daha fazla sona erer.
Hırsızın elini keseceğine serbest bırakır. Neymiş el kesmek canilikmiş. Böylece hırsızlıklar artar.
İşte böyle âkil (!) yöneticiler sorunların çözümünü Kuran’da arayacaklarına tanrı sandıkları batılıların kanunlarında ararlar ve saçmaladıkça saçmalarlar.