Entellektüelle ve akademisyenle nereye kadar?
1074 Okunma, 0 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

Entelektüelle ve akademisyenle nereye kadar?

05 eylül 2014

Yusuf kaplan

Dünyayı ve hayatı anlamak için önümüze sunulan iki figür var: Entelektüel ve akademisyen.

İki figür de, hem hakikat'ten nasipsiz, hem de 'halk'tan: O yüzden, bu iki figürün, bizi fırlattığı yer, 'izm' çukuru: Entelektüalizm ve akademizm kıskacı.

Entelektüel/izm ve akademi/zm, dünyayı, eşyayı ve insanı anlama sürecinde bir işe yarıyor elbette; ama çok sınırlı bir yere kadar.

Ne ki, varoluş ve hareket alanlarının sınırlılığı ve sınırlayıcılığı nedeniyle, her tür entelektüel çaba, entelektüalizmle; her tür akademik çaba da akademizmle sonuçlanmaya mahkûm: Bunu göremiyoruz işte!

ENTELEKTÜEL: DUYGUSAL VE YORGUN

Bu nedenle, -ister İslâmcı olsun, ister seküler- entelektüel, modern'in dışına çıkamaz: Sadece çağının çocuğudur.

Entelektüel'den hem çağının çocuğu olmasını, hem de çağ aşacak bir yolculuğa çıkmasını beklemek, olmayacak duaya âmin demektir.

Zira entelektüelin, uzun ve çağ aşacak yolculuklara çıkabilecek ne derin nefesi, ne derûnî bakışı, ne de selîm bir zevk idraki vardır.

Doğru: Entelektüel, soru sorar, sorgular: Ama kendi hakkında derinlikli sorular sormayı, kendini sorgulamayı unutur. Kendini unutan birinin bize bir şey hatırlatabilmesi ne mümkün!

Entelektüelin yegâne sermayesi, 'ben'idir çünkü: Hırsları, ihtirasları, dolayısıyla ben'i / ego'su, entelektüeli teslim alır, yutar.

Entelektüelin sorduğu sorular, esas itibariyle, yanlıştır; o yüzden, kısa devre yapar: Aslî değil, arızî olan'la ilişkilidir çünkü.

Arızî olan'ı aslî katına yükseltme yanlışı ve yanılgısı, entelektüelin sürgit yanlış ve yanıltıcı sorular sormasına yol açar. Bu da, entelektüeli yorar ve duygusal yapar.

AKADEMİSYEN: HAKİKATİN IŞIĞINI GÖREMEYEN ADAM

Akademisyen, durmuş-oturmuş biri gibidir. Ama sadece 'gibi'dir. Akademisyen, 'gibi'leri oynar yalnızca.

Görünüşte, metni ve zihni, duygudan ve tarafgirlikten uzaktır: Oysa bu, gerçekte, entelektüel'in duygusundan, duygusallığından daha derin bir tuzaktır: Çünkü akademisyen'in metninde de, zihninde de yalnızca tuzu kuru, kupkuru bir 'akılcılık' hükümfermâdır.

Yine, görünüşte, akademisyen'e göre, 'ak' ve 'kara' yoktur: Ama gerçekte, akademisyen, anlamadığı, aslâ anlayamayacağı, 'derûnî yapılar'ı, 'gri alanlar' olarak görür ve gösterir; böylelikle 'gri alanlar'ın hükümranlığını ilan ederek, hakikati karartır; derûnî dünyalardan gelebilecek ışığı da söndürür.

Sonuçta, hâkim zihniyeti ve zihin yapılarını, durumları ve durumalışları aklamakla sonuçlanır bütün uğraşı.

AKADEMİYİ VURAN AKADEMİZM SİLAHI

Akademik terbiye önemlidir elbette; ama akademizm, entelektüalizm'den daha tehlikelidir.

Entelektüel'in zaafları açıktır, 'ortada'dır; akademisyen'in zaafları ise örtüktür, şifrelenmiştir.

Aklın dışında, daha derûnî düşünme melekelerini devreye girdirmeye kalkıştığınızda, 'akademizme ihanet'le suçlanmanız ve 'aforoz' edilmeniz 'doğal'dır.

Akademizmi ancak akademizmin silahıyla vurabilirsiniz: Akılcılık.

Buysa, sizin, kendinizi kendi ellerinizle vurmanız, demektir: Zira 'akıl, düşünmeyi mümkün kılan değil, öldüren bir şeydir' (Heidegger).

……………………….

Entelektüel, -Kant'ın hayalinin aksine- modernliğin henüz ergenlik çağına ulaş/a/mamış çocuğuydu: Deli-kanlı çocuğu.

O yüzden, duygusallıkla sonuçlanan yolculuğu, entelektüeli yedi-bitirdi. Kant'ın hayalini de hayalete çevirdi.

Tek yönü vardı entelektüelin: Önü: O yüzden, arkasına bakmadan yürüdü ve düştü entelektüel önüne, yere, sereserpe.

Akademisyen de modernliğin çocuğu: Ama entelektüel gibi hırslı çocuğu değil, 'uslu' çocuğu: Kavgacı değil b/uzlaşmacı.

O yüzden, her zamanda ve zeminde suyun 'yüzey'ine çıkmasını iyi biliyor: 'Suyu bulandırmak', insanların ve düzenin rahatını kaçırmak gibi bir derdi yok: Derdi olmadığı için, keyfine bakıyor sadece.

İnsanlığın derdine dermân olabilecek bir yerde duramıyor; hep kaçıyor; kaçak güreşiyor: Tarihselliğe sığınıyor: Ayrıntıların ayartıcı dehlizlerine... Ve kayboluyor neticede.

Entelektüel, cehlini göremeyecek kadar canıtez, aceleci, bencil.

Akademisyense, tahsilli câhil: 'Tahsildâr' biri: Tek kaygısı, 'arsayı ve parsayı kapmak'. Duygusu da, yön duygusu da yok akademisyenin. Ruhu var mı peki?

İşi var sadece: Tek işi: 'Düzen'e işlerlik kazandırmak, düzeneklerini cilâlamak ve çalıştırmak.

ÖNÜMÜZÜ KİM AÇACAK?

Bu iki figür var önümüzde, güya, önümüzü açacak.

Ama biri yaralı; diğeri 'paralı': Epistemolojik körleşme, ontolojik yokoluş.

Dolayısıyla, kendileri tedaviye muhtaç, bize nasıl 'bakacak', yol açacak?

İthal figürler, ithal akıllarla, ithal zihinlerle, ithal bir dünyanın eşiğine fırlatır bizi.

Bizi bize getirecek, insanlığın düşünce birikimine ulaştıracak, hakikatin kazısını yapacak, önümüzü açacak, dün olduğu gibi, yarın da insanlık çapında ilim, fikir, hikmet ve sanat yolculukları yapacak, ilkelerini ülkü'lere dönüştürecek, ülkü'lerinin ülke'sini bulması, dünyasını kurması için nefes alıp verecek, bu dünya için de, kendi için de değil hakikatin hayat olması için hakikatten süt emen çağ aşacak ve çağ açacak öncü kuşaklara, hakikat insanlarına ihtiyacımız var.

Yoksa, işimiz var! İşimiz zordur, o kadar!

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/entelektuelle-ve-akademisyenle-nereye-kadar/55714

yorum;

sofa arkadaşları

ne entelektüel ne akademisyen.

Peygamberimizin en önemli sünneti ashabı suffasıydı.

Bugün insanlık ashabı suffalara ve mensuplarına muhtaç.

Duyduklarımıza ve mensuplarına bakarak anlıyoruz ki

Bu sofa sadece Akevlerde var.

Hayattan kopuk olmayan hakikatı arama müessesesi.

Kur’an’ı,insanı ve kainatı okuma salonu.

Başta yazarımızı olmak üzere herkesi bu öncü kuşak

Atölyesine ve çalışmasına davet etmekten başka  ne yapabiliriz.

Ancak ve ancak karınca kaderince yaptığımız işlere katılmaya çağırıyoruz.

Duymayan kulaklara duyur allahım…

 

 

 

Ali Bülent Dilek






Sayı: 273 | Tarih: 7.09.2014
Mahir Kaynak
Yeni Türkiye
Yeni Düzen
1271 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Yusuf Kaplan
Entellektüelle ve akademisyenle nereye kadar?
Sofa arkadaşları
1074 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Demirel 70 yaşında olsaydı Erdoğan’ı sallardı
Haktan sonra yalnızca dalal vardır
1013 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Gerçeklere uyum aklın göstergesidir de...
Aklın yolu birse, bu kaybolanlar da nerede?
994 Okunma
Tayibet Erzen