15/06/2014
- Türkiye bağımsız bir ülkedir. Etkilenmeden yaşayabilirdik ama Avrupa’yı üstün gördük onların sömürgesi gibi davrandık.
- 1950’ye kadar CHP’nin sorunları vardı. Ülke Müslümandı. Tüm Müslümanlar tasfiye ediliyordu. Bu tasfiyeyi durdurmamız bizim gücümüzün dışında idi. Ayrıca Osmanlı imparatorluğu savaşta yenilmiş sonra devre dışı bırakılmıştı. Can havliyle yeniden devletimizi kurduk ama artık direnecek güç kalmamıştı. Bu sebeple sermaye ne diyorsa onu yapıyorduk. 1950’lerde “Avrupaya kapılarını aç Türkiye’yi ekonomik bakımdan onlara teslim et” dendi. Biz de bunu yapmak zorundaydık. Bugün ise durum değişmiştir. Dünya ateizmden teizme gitmektedir. Müslüman ülkeler bağımsızlıklarını kazanmış varlıklarını ortaya koymuşlardır. İhsanoğlu’nun adaylığı bunun açık delilidir. Ekonomi bakımından da kendi imkanlarımızla ayakta duracak hale geldik. Borçlarımızı ödeyecek durumdayız. Şimdi bağımsız hale gelebiliriz. Sermaye siyaset çatışmasında siyasetin yanında yer aldık. Batıyı taklit etmek muasır medeniyetin seviyesi için gereklidir. Muasır medeniyetin üstüne çıkmak ancak ondan sonra mümkündür. Bugün muasır medeniyetin seviyesindeyiz. Şimdi ise hamle yapmak üzereyiz. Adil Düzen budur.
- Batının etkilenmesi doğaldır. Müziğimiz batılılaşıyor.
- Yeni uygarlık, yeni devlet, yeni müzik getirir. Bunun için zaman gerekir. Batının da kültürü değişiyor. Bizim de. Bu yalnız batının bize etkisinden değil, haberleşme araçları sayesinde dünya birbirini daha çok etkilemeye başlıyor. Henüz durulmuş milli müzikler oluşmamıştır. Diller de böyledir.
- Dünyada büyük değişme vardır. Yeni dünya oluşuyor, biz de yerimizi almak zorundayız. Bu iç politikada bizi birleştirmelidir. Ayırmamalıdır.
- Dünya bin yıllık tarım döneminden sanayi dönemine geçmiştir. İnsanlık sanayi döneminin teknik sorunlarını çözmüştür. Hukuk sorununu bile ele almıştır. Sermaye hukukta tarım dönemi hukukunda direnmektedir. Siyaset buna karşı çıkmaktadır. Çözümü yoktur. Çözüm Adil Düzen’dir. Bizim katkımız bu olacaktır. İç siyasette bütün partiler Adil Düzen’le anlaşmalıdırlar. .
- Ortadoğu’da etkili olmak istiyorsak, hükmederek, birleşerek etkili olmak durumundayız. Eski düşmanlıkları dostlukları sürdürmek yanlıştır.
- Ortadoğu’da Osmanlı İmparatorluğuna benzer bir birlik kurmalıyız. Bunu ırka veya İslamiyet’e değil coğrafyaya dayandırmalıyız. Avrupa, Afrika, Hint topraklarındakilerle değil Ortadoğu ve eski Sovyet devletleri ile birlikte bir AB benzeri topluluk kuracağız ama AB’nin sermaye hakimi yerli bir topluluğu değil, Adil Düzen’in demokratik anlayışlı bir topluluğu olacaktır. Dünyayı sömüren değil dünyaya hizmet eden topluluklar olacaktır.
- Partilerin “Erdoğan giderse sorunlarınız çözülür.” savları yanlıştır. Çözümü ortaya koyup bunu yapalım demeleri gerekir. Bunu iktidar yanlısı olarak söylemiyoruz.
- Partilerin kaynaklarını sermayenin karşılıksız paraları almaktadırlar. Onların söylediklerini savunmak zorundadırlar. Çözüm halkın kooperatifler şeklinde organize olup sermaye sömürüsüne engel olmadır. O zaman iş yerleri bağımsız hale gelecek, onlar partileri destekleyecek, partiler sermayenin değil halkın partisi olacaklar.
21/06/2014
Yeni Seçim
- Cumhurbaşkanı devletin gidişinde ve dışarıdaki temsilinde etkilidir. Günlük iç politikalarda ise devlet başkanı değil başbakan etkilidir. Halk bu sebeple daha çok başbakanla ilgilenebilir.
- Usul bakımından iki görev çok farklıdır. Gül başarılı bir cumhurbaşkanlığı yapmıştır. Devlet başkanı olmuş, kurumlar arasında dengeyi sağlamak için başlangıçta etkisiz kaldı. Askerlerle beraber yürüdü. Kurumlar çok bozuldu, dağıldı derken bugün yeni bir gün başladı. Anayasa Mahkemesi sorunları çözdü. Komutanları serbest bırakınca ordunun itibarı arttı, böylece itibarını kaybeden ordu sonunda zaferini ilan ederek itibarını yeniden kazandı. Bunu Anayasa Mahkemesi yaparak yargının da itibarını yüceltti. Demek ki sonunda yargı adil çalışıyormuş. Bunu kim sağladı? Cumhurbaşkanı Gül sağladı. Öyle bir Anayasa Mahkemesi oluşturdu ki sonunda Türkiye’nin kurumlarını dış saldırılar sonucu doğan perişanlıktan kurtardı. Artık ona oy verebilirim. Tebrik ederim sağ olsun. Daha evvel yazdığım sözlerimi artık geri alabilirim.
- Seçeceğimiz cumhurbaşkanının özel hayatı, geçmişi dünyadaki yeri gibi konular üzerinde durmakla taraftarları o tarafı ile yüceltmekte, diğerleri o tarafları ile yermektedirler. Oysa cumhurbaşkanından bugün beklediğimiz Türkiye’nin yeni dünyadaki yerinin ne olması gerektiği oraya nasıl varılacağı ve bunun üzerinde durulmasıdır.
- Erdoğan iyi başbakandır. Deneyimleri başbakanlıktadır. Cumhurbaşkanlığında deneyimleri olmadığı gibi yapısı da müsait değildir. Oysa Gül 7 senelik bir deneyime sahiptir, hem de yapısı cumhurbaşkanı olmaya uygundur. Dünya seviyesinde de hangi cephede yer alacağımız belli olmuştur. Başbakanla bu hususta bir ayrılığı yoktur. Soru İhsanoğlu için tevcih edilebilir. Öncelikli soru; İhsanoğlu sermayenin yanında mı yoksa siyasetin yanında mı? Bana ikili oynuyor gibi görünüyor. Cephesini açıkça ortaya koymalıdır. İkincisi hangi cephede yer alacaksa o cepheye katkısını ve nasıl olması gerektiğini de ortaya koymalıdır. Koyarsa oy alır. Koymazsa bu millet artık yuvarlak laflardan bıkmıştır.
- Siyaset sadece kişi kabiliyeti ile ölçülmez. Sermaye yalnız para kazanmak için çalışmaz, siyasette de etkili olmak ister. Siyasi kabiliyeti olan insanları bulur, onları destekler, iktidar eder. İstemediklerini de devre dışı bırakır.
- Bugün Erdoğan ve Gülen böyledir. Sermaye, Erbakan’ı bertaraf edebilmek için onları yükseltmiştir. Onun istediği Milli görüş çökecek ama bir AK Parti oluşmayacak, bir Gülen cemaati oluşmayacak ama bugün sermayenin istemediği bir AK parti oluşmuş, yine sermayenin istemediği bir Gülen cemaati oluşmuş. Şimdi onları çatırdatarak sorunu çözmek istiyor.
NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.
YORUM:
Bölünme güçlenme demektir!
Hıristiyanlık doğu ve batı olarak bölündü, süper güçler oldu. İran’daki süper güç ortadan kalktı. Aralarındaki savaş iki tarafı da güçlendirdi ve dünyaya hakim oldular.
Avrupa’daki mezhep çatışması Avrupa’yı güçlü hale getirip Bizans’ı ortadan kaldırdı. Haçlı savaşları ile batı uygarlıklarını yeryüzüne hakim kıldı. Müslümanlar Emevi Abbası diye bölündüler. Şii Sünni çatışması oldu ama bu sayede dünyaya hakim odular. Birinci Cihan savaşı, kapitalizm sosyalizm bölünmesi diğer bütün rejimleri ortadan kaldırdı.
Şimdi Türkiye’de iki İslamcı grup çatışıyor. Bu kötü görülebilir. Tam tersine bu iki grubun çatışması halkı bunların etrafında toplar ve diğer gruplar ortadan kalkar. Nitekim AK Parti’nin ortaya çıkması ile Demokrat parti geleneği ortadan kalkmıştır. Ne Doğru Yol ne de ANAP var. Yarın CHP ve MHP de silinip gidecektir. İki güç kalacaktır. Gülen cemaati ve Mili görüşün varisi olan AK Parti.
Ben Cemaat’e parti kurmalarını önerdim. Onlara partiyi kurdurtmayıp da onları istismar etmek isteyenler buna mani olmaktadırlar. Sonunda beklediğim olmaya başladı.
CHP- MHP birleşerek yeni ılımlı İslam geleneğini oluşturmak isteyeceklerdir. Bize “CHP ile koalisyon yapmayın, kafirdirler onlar.” diyenler kendileri bize karşı birleştiler, transferler yaptılar.
Demirel de adamını CHP’ye gönderdi. % 5 oyunu da oraya aktardı. O tarihte başlayan ılımlı İslam çabası Baykal’ın bertaraf edilmesi ile başladı. Yerine çok zayıf bir başkan getirildi. Derviş’e diyeceklerdi. Bu mümkün olmayınca yerine onun desteklediği İhsanoğlu getirildi. Belediye başkanları seçiminde bu siyaset açıkça belli oldu.
Şimdi ne yapmak istiyorlar? İhsanoğlu’nu tanıtacaklar sonra CHP’nin başına getirecekler, MHP ile birleştirecekler. Adil Düzen kaçkını AK Partsi’ni böylece dengeye getirecekler. Sermaye daima bunu yapar. İki gücü denkleştirir, sonra kendisini kim dinlerse onu iktidar yapar.
Sonuç olarak sermaye AK Partiyi Adil Düzen’den uzaklaştırdı. Gülen Cemaati’ni de Risalelerden uzaklaştırdı, Milli Görüş’ü de mezara gömdü. Şimdi iki cemaati eşit seviyeye getirip kendisi uzaktan komuta edecek.
Sermayenin anlamadığı bir şey vardır. Onun görevi vardı. Sanayi inkılabı yaptı. Şimdi yine görevi vardır. Makro ekonomiyi yönlendirmek. Sanayi inkılabı yaparken, ilmi, dini ve siyaseti de emrine almalıdır. Mikro ekonomiyi de etkilemeye başlamıştır.
Sermayenin bundan sonraki yeri belli olacaktır. Siyasetten, dinden ve ilimden elini çekecektir. Bunların her biri bağımsız olacak. Asıl laiklik budur. İkincisi de sermaye mikro ekonomiye karışmayacak. Mikro ekonomiyi, kooperatifler yönetecek. Parayı yargının denetiminde kooperatifler çıkaracaktır. Karşılıksız bir kuruş bile çıkmayacak. Bu ılımlı İslamiyet’i oluşturup gelecek dünyanın dengesini kurmak isteyenlerin temsilcisi İhsanoğlu ise demek artık tanıdığımız birisiyle karşılaşacağız demektir. Sermaye teslim olmuştur.