"Büyük insanlık"olarak İslamiyet!
1063 Okunma, 0 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

'Büyük insanlık' olarak İslâmiyet

12 mayıs 2014

Yusuf kaplan

Bediüzzaman Hazretleri, 'İslâmiyet, insaniyet-i kübradır' demişti. 'İnsaniyet-i kübra', yani 'büyük insanlık'.

İslâmiyet, insanın biliş ve oluş, kendi oluş ve kendini buluş ve hakikat merdivenlerini adım adım tırmanış seyr-ü seferinin yol haritalarını sunan yegâne hayat ve hakikat kaynağıdır.

İnsanın ancak kendisini, zaaflarını aşabilmesi durumunda insan olmaya başlayabilmesi, kendini aşabilmesi sözkonusu olabilir.

Yani insan, potansiyel olarak insandır. Bilkuvve insandır yalnızca. Bilfiil insan değildir.

İNSAN DOĞULMAZ, İNSAN OLUNUR

İnsan doğulmaz, insan olunur.

Her doğan insan, fıtraten bilkuvve insan olarak doğar, 'potansiyel insan' olarak gözlerini açar dünyaya. Ama hayat, insanı insan olmaktan alıkor bazen. İnsanı insanlığından uzaklaştırır. İnsan, kendinden, kendi olmaktan uzaklaştıkça insan olmaktan da uzaklaşır zamanla.

İnsanın insan olabilmesi gerekir. İnsanın insan olabilmesi için kendi olması, kendinde olması, kendiyle olması gerekir.

İnsanın kendi olabilmesi ise, kendisiyle, kendi beni ve bencillikleriyle mücadele ve mücahede edebilesine bağlıdır.

Kişinin kirlerinden arınabilmesi, kibir tuzaklarından kurtulabilmesi, bir tasfiye, bir saflaşma, bir tasaffî, kısacası -kelimenin en geniş anlamıyla- bir 'ümmîleşme' yolculuğuna çıkabilmesine bağlıdır.

Kendini tasfiye edemeyen, kabalıklarından arınamayan, kalabalıklara karışan kişi, kalabalıklardan biri olur çıkar. Kabalıkları da kalabalıklaşır, artar ve azmanlaşır.

İslâmiyet, büyük insanlık olduğu için insanı büyük oluş ve varoluş yolculuğuna çıkarır. Yaratılmışların en şereflisi, en yücesi makamına ulaştırır. Yüceltir. İnsanın yücelebilmesinin, kendini aşabilmesinin yollarını gösterir, yol haritalarını serer insanın önüne.

İnsanın büyük oluş ve varoluş yolculuğu, emaneti üstlenmesinden, hilâfeti bihakkın yerine getirebilme cehdi gösterebilmesinden geçer.

İnsanın emaneti üstlenebilmesinin, hilâfeti yerine getirebilmesinin tek yolu vardır: Ubûdiyet. Kulluk yani.

KULLUK, EN YÜCE MAKAMDIR

Kulluk en yüce, en yüce makamdır. Hem de öylesine yüce bir makamdır ki, tevhid akidesinin iki ana ekseninden ikincisini oluşturan peygamberlere iman sütununda, peygamberimizin kulluğunun elçiliğinden önce geldiği vurgulanır özenle.

Peygamber, Allah'ın (cc) elçisidir; ama bir peygamberi peygamber yapan kulluğun zirvesine ulaşabilmiş olmasıdır.

İnsan, Hakk'a hakkıyla kul olduğu zaman, kula, hazlarına ve dünyaya kulluktan kurtulabilir ancak.

Hakk'a kulluk, insanı yüceltir; Hakk'a ve hakikate yakınlaştırır. Kula kulluk ise, insanı alçaltır, azmanlaştırır; Hakk'tan da, hakikatten de uzaklaştırır.

Bilge sanatçı Dostoyevski'nin, 'Tanrı yoksa, her şey mübahtır' derken, enfes bir şekilde dikkat çektiği yakıcı gerçek tam da budur.

İnsan, insan olma cehdi, gayreti göstermediği, gösteremediği, insan olma mükellefiyetini ihmal ettiği, yerine getiremediği zaman, insanlığından olma cinayetine kurban gidebilir. Böylelikle aşağıların en aşağısına düşebilir.

………………………..

Ne kadar farkındasınız bilmiyorum, bir zamanlar 'dünya', biz'dik. Ve biz 'dünya'ydık. Biz olmadan, dünya düşünülemezdi.

Dünyanın varlığı, başka dünyaların varlığını sürdürebilmeleri bize bağlıydı; bizim varlığımıza.

Biz olduğumuz için dünya vardı, varolabiliyor ve anlam kazanabiliyordu.

Biz olduğumuz için, insanlar dünyalarına kavuşuyorlar, kendi dünyalarında yaşayabiliyorlardı.

Bütün yollar, bize çıkıyordu, anlayacağınız.

DÜNYALARIN DÜNYASI BİR DÜNYA

Burada, Batı-merkezciliğe, Avrupa-merkezciliğe benzer bir biz-merkezcilik, Türkiye-merkezcilik yapmıyorum. Tam tersi bir şey söylüyorum.

Şunu: Türkiye, 'dünya' demekti bin yıldır.

En azından iki anlamda dünya demekti Türkiye.

Birincisi şu: Türkiye, belli başlı bütün bütün medeniyetlerin üzerine oturmuştu:

İkincisi de şu: Bütün dünyalar, bütün dinler, bütün kültürler, bütün medeniyetler kendi dünyalarını ancak bizim kurduğumuz dünyada gerçeğe dönüştürebiliyorlardı.

Hıristiyan, bizim kurduğumuz dünyada Hıristiyan olabiliyordu. Yahudi, bizim kurduğumuz dünyada Yahudi olabiliyordu. Kıptî, bizim kurduğumuz dünyada Kıptî olabiliyordu. Sâbiî, bizim kurduğumuz dünyada Sâbiî olabiliyordu. Süryanî, bizim kurduğumuz dünyada Süryani olabiliyordu.

Biz bir dünya kurduğumuzda Batılılar gibi bunu başkalarının dünyalarını yıkmaya borçlu değildik. Biz bir dünya kurduğumuzda, başkaları cehennem demiyorduk; başkalarının dünyalarını başlarına yıkmıyorduk.

Aksine, biz bir dünya kurduğumuzda, bizim kurduğumuz dünya başkaları için de tastamam cennet'ti, cennet oluyordu. Başkaları, kendilerini ancak bizim dünyamızda, bizim kurduğumuz dünyada gerçekleştirebiliyordu. Bizim kurduğumuz dünya, başkalarının da kendilerini buldukları, kendilerine geldikleri, kendileri oldukları ve başkalarıyla her türlü irtibatı kurabildikleri dünyaların dünyası bir dünyaydı.

İSLAM'SIZ BİR DÜNYA, İNSANSIZDIR

Medine'de biz dünyamızı kurduğumuzda, bu, başkalarının da kendi dünyalarını bulmaları, kendi dünyalarına kavuşmaları, kendi dünyalarını kurabilmeleri ve yaşayabilmeleri sonucunu doğurmuştu.

Endülüs'te, bir dünya kurduğumuzda, bu, başkalarının da kendi dünyalarını kurabildikleri bir imkâna, bir oluş ve varoluş mekânına dönüşmüştü.

Osmanlı'da bir dünya kurduğumuzda, Osmanlı'nın dünyası, hem dünya olmuş, hem de başkaları kendi dünyalarını Osmanlı'yla bulmuş, Osmanlı'da kurabilmişti.

Yani İslâmiyet, hem dünya demekti/r; hem de bütün dünyaların dünyalarına kavuştukları dünyaların dünyası bir dünya demekti/r.

Sözün özü: İslâmiyet, insaniyet-i kübradır. O yüzden İslâm'sız dünya, insansız dünyadır. O yüzden İslâm'sız dünya, dünyasız bir dünyadır; o yüzden insafsız ve iz'ansızdır.

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/buyuk-insanlik-olarak-isl%C3%A2miyet/52540

yorum;

YAZMAK DEĞİL YAŞAMAK ESASTIR!

İnsanlık yaşamakladır.

Selefi salihin kal değil hal demişler.

Hedefte yeniden toparlama, kısa durum muhakemesi

ve hamle zamanı gelmiştir.

Benim iddiam bu.

İspatı ise sözle yazıyla olmaz.

Cemaat hazırdır.

İmamı kebir beklenmektedir.

Hazırlığın da bir sonu olmalıdır.

Allahım bizide onu gören,tabi olan  ve O’nunla

ADİL DÜZEN’in  yolunda cihat edenlerden eyle…

 

 

Ali Bülent Dilek






Sayı: 257 | Tarih: 18.05.2014
Yusuf Kaplan
"Büyük insanlık"olarak İslamiyet!
Yazmak değil yaşamak esastır!
1063 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Konuştukça infiali körüklüyorsunuz
Sanki madeni hükümet yıktı
1062 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Rusya’daki Görüşmeler
Türkiye’nin Yapacağı İş
965 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Krizin doğru yönetilmesi ile iş bitmiyor
Hangisine üzüleyim bilemedim!
947 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler