Önümüzdeki Günler
1124 Okunma, 2 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

13/04/2014

- Dünya değişiyor. Bunda Türkiye birinci rol oynayacak.

- Dünya Miladi yıl başlarında değişir. Eski Hak medeniyetinin yanında yeni medeniyet kurulur. Yeni medeniyet iki medeniyetin sentezi ile doğar. Bir ulus bunu yapar. Günümüzde İslam medeniyeti ile batı medeniyetinin sentezi ile III. binyıl uygarlığı kuruluyor. Bunu kurmakla da Türk Milleti görevlidir.

 

- Türkiye için sorun dengedeki yeridir. II. cihan savaşı sonunda iki zıt güç var gibi göründü. Oysa dünyayı bunlar bölüştü, bunlar yönetti.

- Sermaye, Birinci Cihan savaşında imparatorluğu yıkıp, dinler arası denge yerine rejimler arası denge kurmak istedi. İkinci Cihan savaşından sonra dünyayı ikiye böldü. Şimdi bu denge bozuldu. Sorun orada.

 

- Putin, Obama, Erdoğan üçlüsü sermayeye karşı bir taraf oluşturuyor. Ne var ki Putin’in Obama ile denk olabilmesi için Erdoğan’la anlaşması gerekir.
- ABD, Rusya’dan güçlü ancak Putin ise Obama’dan güçlüdür. Obama Türkiye’yi alenen destekleyemediği için Erdoğan Putin’in yanında görünüyor.

 

- Yeni dünyadaki rolümüz savaştaki gücümüzle değil, barışı getirmeyledir. Çin ve AB karşı çıkacaklar.

- Çin ve AB karşı çıkmayacak, sermaye bunları birleştirip iki blok oluşturmaya çalışacaktır. Başaramayacak çünkü Papalık buna mani olacaktır. Gerçi bu amaçla Papa’yı değiştirdiler ama yeni papa da etkilenmeyecektir.

 

- Demokrasiyi çatışma olarak öğrettiler. Oysa demokrasi değişik görüşlerle birliğe doğru yarıştır.

- Bugün de durum aynıdır. Yöneticiler çatıştırılıyor. Halk ise artık bu oyunlara gelmiyor.  Üst yöneticiler de dolduruşa gelmeyecek ve bu oyun bitecek. İnsanlık üçüncü bin yılı müspet ilim üzerinde barış içinde kuracaktır.

 

- Ekonomide de politikamız değişmeli, petrol yatırımcılarını ülkemize getirmeliyiz.

- Su, rüzgar, odun ve likit yatırımları devreye sokmalı, akar yakıtı bunlarla üretmeliyiz. Bor madenimizi petrol karşılığı satmalıyız.

 

- Bölge eğitiminde Türkçe’den başka şeye önem vermeliyiz.

- Modern ilimlerin Kuran Arapçası ile tedvini için Arapça öğretimine başlamalıyız.

 

- 12 Mart’ta cuntacılar yargılanacaktı.  Ben deşifre edildim ve tanık oldum. Mahkeme kabul etmedi, kurtuldular.

- MİT sadece ordu tarafından istihdam edilebilir. Orda muhakeme usulleri yoktur. İstinbat usulü vardır. Milli istihbarata dayalı hukuk olamaz.

 

- Ben, yargıda itiraf edip sanık olmayı yeğlerdim. Tanık yaptılar.

- İnönü 1960’larda öyle yapmadı. Paşaları görevlendirdi, Aydemir’le bir oldular. Aydemir sokak hareketinde yakalandı ve asıldı.  Savaş hukukla çözülemez.

 

- MİT müsteşarı MİT’in sırını deşifre ettim diye beni mahkemeye verdi. Mahkeme mesleki kıskançlıktan olduğuna kara verdi, beraat ettim.

- Bir asker olarak istihbarat yapmak doğru iştir. Bu yargıda kullanılamaz.

 

- İstihbarat haber almaktan ibaret olmalıdır. Yargıda kullanılmamalıdır. Tedbirleri başkaları almalıdır.

- Ülkemizde siviller askerlerin, askerler de sivillerin işini yapıyor. Asker sivil mahkemede yargılanamaz ve sıkıyönetim dışında sivil işlere karışamaz.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

YORUM:

III. Bin Yıl Uygarlığı

Üçüncü bin yıl uygarlığında İnsanlık, yeniden yapılanacaktır.

1- III. bin yıl uygarlığı paraya dayanan uygarlıktır. Her şey para ile ölçülmekte, her şey para ile elde edilmektedir. Bugün faiz karşılığı çıkarılan para dünyaya hakimdir. Gelecekte emeğe dayanan para dünyaya hakim olacaktır.  Altın, demir, buğday ve toprak parası çıkarılacak. Faiz yerine kredileşme gelecektir.

2- Tekel sermayenin varlığı sona erecek, büyük sermaye, faizsiz kâr esası içinde çalışarak varlığını sürdürecektir. Kooperatifler genel hizmetleri görecek, işletmeler üretecektir. Mübadelesi sermayeye ait olacaktır. Kredi kamu tekelinde olacak, değiştirmeyi ise tekelsiz rekabet içinde olan sermaye kullanacaktır.

3- İşçiye kredi verilecek, işveren borçlandırılacaktır. İşçi ile işveren arasında asla müdahale olmayacaktır. Sosyal haklar, kamunun yükümlülüğünde olacaktır. Üretirken liberalist, yaşarken sosyalist dünya olacaktır.

5- Kamu işleri kooperatifler şeklinde ve vakıflar aracılığı ile işletilecektir. Yönetim ekonomiye karışmayacak.  Alınan vergi ile güvenliği sağlayacaktır.

6- İnsanlık birlik içinde olacaktır. İnsanlığın uygarlaşması için de tüm insanlar birlikte hareket edecektir. İnsanlık ekonomik topluluklar kuracaktır. Her kıta topluluk olacaktır. Topluluklar yerinden yönetimle yönetilecek. Yeryüzü ülkelere ayrılacak. Ülkelerin ekonomik birimleri, bölgeleri olacaktır. Ülkeler illere ayrılacak, illerin ekonomik merkezleri, bölgeleri olacak. İller bucaklara ayrılacaktır. Bucaklar birer hücre durumunda olup tüm sosyal faaliyetler yerinden yönetimle olacaktır.

7- Yerinden yönetimde merkezi kanunlar ve yöneticiler taşra birliklerine karışamazlar. Yasalar geçerli değildir, demektir. Merkezler taşradakilerin temsilcilerinden oluşacak sadece merkez bucaklarını yöneteceklerdir. Taşraya hükmetmeyecek, taşraya hizmet verecektir.

8- Bucaklar ocaklara ayrılacak ve her ocak bağımsız yaşayacaktır. Halk beğenmediği ocağı ve bucağı değiştirecektir, Taşınmazları cari değerle kamu satın alacaktır. Ekseriyet demokrasisi yoktur, hicret demokrasisi vardır.

9- He türlü anlaşmazlık hakemlerce çözülecek, hakemlerin birini bir taraf diğerini diğer taraf seçecektir. Başhakemi ise tarafların hakemleri seçecektir. Hakem kararları kesin olup temyizi olmayacaktır. Yargı tüm kuruluşların üstünde olacaktır. Hakemlerden oluşan yargı parlamentonun da, devlet başkanlarının da üstünde olacaktır.

10- Eğitim, öğretim serbesttir. İmtihan yapıp ehliyeti tevcih ise kamuya aittir. Öğreten not vermez. Notu vermek görevi; seçilmiş, ders vermeyen, ilim adamlarına ait olacaktır.

Değişen dünya buraya doğru gitmektedir. Bu, Adil Düzen’dir.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
24.04.2014
18:27

ALİ BULAÇ'IN BUGÜNKÜ KÖŞE YAZISI ŞÖYLE BİTİYOR:

" Başörtüsü, sakal, frapan tesettür, kutsal geceler, İslami dilin kullanımı, kısaca muamelat ve ukubata taalluk etmeyen her türlü dindarane söylem ve fiil, bu çevreleri sanki dinin tamamına sahiplermiş gibi bir duyguya sevk etmektedir. Zaman zaman da dine veya diyanetvari riütellere yönelen saldırılara karşı koyması, muhafazakârı din konusunda daha emin kılmaktadır. Eski İslamcı laiklerin saldırılarına karşı koyarken kendini sekülerleştirmektedir. Dinin diline, sembollerine ve ritüellerine sahip olduğundan piyasa kapitalizminin yasalarının tümünü işletebilir, ölümcül rekabet edebilir. Muhafazakâr siyasetçi, başarı için her yolu mubah sayabilir. Namaz kılan avukat haksız bir davayı savunabilir; sakallı tüccar faiz işlemlerini yürütebilir, taşeron işçisi çalıştırır, emeğini sömürebilir; ihale kapmak için tezvirat yapabilir, gerektiğinde rakibini karalayabilir; değil mi ki para kazanmış, dilediği gibi tüketebilir; onu Türkiye açmıyorsa Maldiv adalarında hiç utanmadan ve Allah’tan korkmadan bir gün tok bir gün aç yatan, 90 yaşında ta Arabistan’dan İstanbul’un fethine gelen Ebû Eyyûb el-Ensari Hazretleri adına açılan tatil köyünde tatil yapabilir. Dava için yolsuzluk, usulsüzlük, yalan, hile, komplo her şey mümkün ve mubah. Cevabını aramamız gereken soru şu: Muhafazakârlardan ve eski İslamcılardan nasıl bir canavar çıkarabildik?"

Reşat Nuri Erol
25.04.2014
06:22

HAYRETTİN KARAMAN

İkmal seferberliğinin gönüllüleri İkmal seferberliğinde, İlahiyat Fakültelerinin de tabanını teşkil eden İmam Hatip Okulları üzerinde ağırlıklı olarak duracağım. Resmi kuruluş ve görevliler bakımından tepede Din Eğitimi Genel Müdürlüğü, altta da İmam Hatip Okullarında görevli idareciler ve öğretmenler var. Gönüllüler ordusunda dernekler, vakıflar ve en önemli olarak 1958 yılından beri bu okullardan mezun olmuş abiler ve belli bir dönemden sonra ablalar var. Din Eğitimi Genel Müdürlüğü bugün için emin ellerde ve okulların ikmali bakımından önemli çalışmalar yapıyorlar. Bunların geniş istişarelerle ve hızlanarak devam etmesi gerekiyor. İmam Hatip Okullarının idarecileri ve öğretmenlerinin farklı nitelikler taşıması gerekiyor. Bunların başında alanında iyi yetişmişlik, özel ve kamusal hayatında İslam'ı yaşama, İmam Hatipler aracılığı ile İslamlaşma misyonunu benimseme, bu davayı önceleme nitelikleri gelmektedir. Bu nitelikleri taşımayanlar önce eğitilmeli, bu da kabil değilse başka görevlere atanmalıdırlar. Kötünün kötüsü bir örnek olarak, dönüştürülen İmam Hatip Okullarındaki bazı idareci ve öğretmenlerin öğrencilere 'Bu okullarda ne işiniz var, başka okul bulamadınız mı' dediklerini hatırlatmak isterim. 'Alırım maaşımı, yaparım maaşım kadar işimi' diyenlerden de bize hayır gelmez. 1963 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun olunca birkaç dava arkadaşı, Fatih-Dırağman'daki İstanbul İmam Hatip Okulu'na meslek dersleri öğretmeni olarak tayin edilmiştik. Bizim için okuldaki vazifemiz, ailemizden de önce geliyor, gece gündüz bir arada, vazifemizi daha iyi yapmanın derdinde idik. İki yıl –evet yalnızca iki yıl- içinde yoğun ders yüküne rağmen arkadaşım Bekir Topaloğlu ile Arapça kitaplarını ve Arapça-Türkçe Yeni Kamus'u yazdık ve yayınladık. Ben Fıkıh Usulü ve Hadis Usulü kitaplarını yazdım, okuttum ve yayınladım. Başka arkadaşlarım da bazı meslek dersleri kitaplarını yazdılar. Başka yerlere tayin edilmiş dava arkadaşlarımızla toplantılar yaparak 'öğrencilerle özel olarak da ilgilenme' kararı aldık. Ortalama öğrenciden daha kabiliyetli olanları seçerek bunlara özel dersler ve okuma programları yapıp uyguladık; onbeş günde bir sayıları en fazla yirmi beşi bulan öğrenciyi her birimiz kendi evinde topluyor, ders alıp veriyor, mütevazı ikramlarda bulunuyor, büyük bir davanın ailelerini teşkil ederek eğitim yapıyorduk. Özel (takviye) öğretim programında Arapça, bir yabancı dil ve hazırladığımız kitap okuma listesinden kitapların okunup tartışılması vardı. Bunları öğretmenlerin neler yapabileceklerine bir örnek olabilir diye yazdım. Ülkemizin hemen her köşesi ve bucağında İmam Hatiplerle ilgili vakıflar ve dernekler var. Bunları bünyesinde toplayan üst kuruluşlar mevcut. İlim Yayma Cemiyeti ve Vakfı, ÖNDER, ENSAR yıllardır hizmet veren önemli kuruluşlarımız. Bütün bu kuruluşların, okullarımızın fiziki ihtiyaçlarından amaca uygun eğitim ve öğretimin teminine kadar her konuda gönüllü, samimi ve fedakârca hizmete devam etmeleri gerekiyor. İşin düzenli ve verimli yapılabilmesi için işbirliğine de şiddetle ihtiyaç vardır. Hangi hizmeti, nerede, nasıl kimin yapmasının daha uygun olacağı bu işbirliği, koordinasyon ve diyalog içinde belirlenecektir. Gelelim sayıları yüzbinleri bulan eski mezunların (abilerin ve ablaların) gönüllü faaliyetlerine. Bu, seferberliğimizin en önemli parçası olduğu için ayrı bir yazıyı hak ediyor.





Sayı: 253 | Tarih: 20.04.2014
Yusuf Kaplan
Yeni Türkiyenin habercisi:A A Devrimi
YeniTürkiye nasıl kurulur?
1211 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Gülen’i yenmişiz Gül’ü de yeneriz
Kerameti kendinden menkul
1160 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Önümüzdeki Günler
III. Bin Yıl Uygarlığı
1124 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Dertleri zevk edindim bende neşe ne arar
Tesellinin kılıfa ihtiyacı yoktur
1033 Okunma
Tayibet Erzen