Telefonumu dinlediler diye ağlaşan iktidar
1101 Okunma, 5 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

25.02.2014

Dün iktidara yakın iki gazete “telefon rehberi” gibi çıktı.

*

Yüzlerce isim...

Yüzlerce telefon numarası...

İki gazetenin de söylediği şu:

“Paraleller herkesi dinliyormuş. Bizi bile!”

*

İyi de biraderler!

Bu “Paralel Yapı” dediğiniz yapı, savcı marifeti, yargıç kararı ve polis operasyonuyla başkalarını dinlerken ve o dinlemeler aracılığıyla başkalarını bozuk para gibi harcarken...

Siz ne yapıyordunuz?

*

“Vallaha billaha hiç haberimiz yoktu” mu diyorsunuz?

Kusura bakmayın ama gerçekten de haberiniz yoktu ise...

Size değil devlet, leblebici dükkânı bile emanet edilemez.

*

Ayrıca bırakın şimdi “haberimiz yoktu” ayaklarını.

Yemeyin bizi.

Bal gibi de haberiniz vardı be kankalar!

*

“Paralel Yapı”, telefon dinlemeleri aracılığıyla rakiplerinizi ve muarızlarınızı bozuk para gibi harcarken...

Keyfiniz pek gıcır değil miydi?

“Ulan iyi oluyor be!” demiyor muydunuz?

Hepiniz dudaklarınıza bir Erol Taş sırıtışı kondurmamış mıydınız?

*

“Ulan iyi oluyor be!” diyerek elbirliğiyle pışpışladınız “Paralel Yapı”yı...

Ve sonunda...

O yapı, sizi bile dinleme pervasızlığı ve cüreti kazandı.

Size bile dokundu.

Hiç ama hiç ağlamayın yani.

Eser, sizin eseriniz.

Gurur duyun!

*

Hatırlayın bakalım:

İlhan Selçuk’ların, Soner Yalçın’ların, Ahmet Şık’ların, Nedim Şener’lerin, Doğu Perinçek’lerin, generallerin, Türkan Saylan’ların telefon tapeleri yayınlanırken...

Siz ne yapıyordunuz?

O tapelerin üzerinde tepinmiyor muydunuz?

Demeçler patlatmıyor muydunuz, makaleler döktürmüyor muydunuz?

*

Şimdi çıkmış...

“Bunlar seni de, beni de, onu da dinlediler... Hadi bunlarla hep birlikte savaşalım” diyorsunuz.

Tamam, savaşalım savaşmasına da...

Sizin 11 yıllık koruyucu kalkanlığınız, teşvik primleriniz, işbirlikleriniz, faydalanmalarınız, “ulan iyi oluyor be!”leriniz falan ne olacak?

Onları nereye koyacağız?

*

Yasa çıkarmıştınız:

“Telefon kayıtları, herhangi bir nedenle aleniyet kazanırsa yayınlamak suç değildir” diye.

Bunu nereye koyacağız?

*

Biz “Telefonlar dinlenmesin” dedikçe...

Biz “Yapmayın, etmeyin” dedikçe...

Biz “Uzun kulaklık yapmak ahlaksızlıktır” dedikçe...

Sizin Binali Yıldırım Bey’iniz...

“Ne o? Saklınız, gizliniz mi var? Yasadışı işler mi çeviriyorsunuz? Gizlin saklın yoksa niye korkuyorsun kardeşim telefonunun dinlenmesinden?” diyordu.

Onu nereye koyacağız?

*

Siz telefon dinlemelerine ilkesel ve ahlaki açıdan karşı falan değilsiniz.

Öyle olsanız...

“Telefonlarımızı dinliyor” diye suçladığınız Fethullah Gülen’in telefonlarını mahkeme kararı falan olmadan dinlemeye tenezzül etmezdiniz.

Öyle olsanız...

Fethullah Gülen’in yasadışı bir şekilde telefonlarının dinlenmesi sonucu elde edilen “malzeme”yi, seçim meydanlarında kullanmazdınız.

*

Sizin telefon dinlemelerinden şikâyetçi olmanızın tek bir koşulu var:

Uzun kulakların sizin telefonlara uzanması...

Sizin iktidarınızda uzun kulaklar bin yıl yaşar!

Yeter ki size dokunmasınlar.

Sizin iktidarınızda paralel yapılar, sahte ihbar mektuplarıyla, hayali örgüt suçlamalarıyla, telefon dinlemeleriyle herkesin hayatı karartabilirler.

Yeter ki size dokunmasınlar.

Hepimiz bunu biliyoruz artık.

11 yıllık tecrübeyle...

*

Yeri göğü inletmesi gereken flaş haberinizin, beklediğiniz etkiyi uyandıramamasının temel nedeni şudur:

Kendiniz ettiniz, kendiniz bulmaktasınız.

Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/25885320.asp

 

Yorum:

Pensilvanya değil, Manhattan

Dünya’da paralel devletler Manhattan’da kadınların giremediği bir kulüpte oluşturulur. Tüm Dünya buradan idare edilir. Hangi ülkede hangi paralel devletin neler yapılacağına burada karar verilir.

Paralel devlet çok akıllıca oyunlar oynar. Hatta o kadar başarılıdır ki bu hususta, asıl işleri devletin başındakilere yaptırır.

Bütün partilere adamlarını yerleştirirler. En güvenilir adamlar olur bunlar. O partilerin önemli isimlerinin görüntülerini kaydederler. Yeri geldiği zaman servis edilir bu kasetler. Tüm partiler Manhattan’ın kontrolü altında olmalıdır.

Cemaatlere adamlarını yerleştirir. Cemaatin en önemli yerlerindedir bunlar. Basın yayın organlarının en kritik yerlerinde hatta bir numaralı adamın en dibinde yaşarlar bu varlıklar.

Terör örgütlerini kurarlar ve yönetirler. Terör örgütlerinin yönetici kademesi bunların elemanıdır.

Başbakanlığa ve bakanlıklara adamlarını yerleştirirler. Bu adamlar zamanla Başbakan’ın ve bakanların en güvendiği adamlar olurlar. Bu güvenilir kimseler Başbakan’a gelirler. Sana Emniyet’te oyun oynayacaklar derler ve en güvendiği adamların arkasından kuyusunu kazdığına inandırırlar Başbakan’ı. Başbakan da o en güvendiği adamları görevden alır ve yerine getirdiği güvenilir müdürler (!) ona operasyon yaparlar.

Başbakan’a gelirler bu değerli (!) Manhattan kumandalı danışmanlar, Esed zulüm yapıyor, derler. Suriye’deki paraleller de muhalifleri örgütlerler. Başbakan’la muhalifler arasındaki bağlantıyı sağlarlar. İsyan bayrağı açılır. Savaş hemen bitecek sanır saf Başbakan. Oysa Çin’deki paraleller, Rusya’daki paraleller devrededir. Esed üstün gelmeye başlar. Zamanla kurdukları diğer örgütleri devreye sokar Manhattan ve Suriye’de değişik gruplar arasında savaş başlar. Sonra savaş kızışır. Manhattan’ın silah satışları patlar. Savaş ne kadar sürerse o kadar iyidir. Savaşın sürmesi için muhaliflerin silahlanması gereklidir. Peki, silahın parası nereden çıkmalıdır? Elbette kendileri verecek değil. Başbakan’a gelir değer verdiği danışmanlar. Muhalifelere silah vermeliyiz der. Başbakan bu ödeneği meclisten geçirecek değil ya. Örtülü ödenek diye bir şey var. Başbakan buradan istediği kadar harcar ve kimseye de hesap vermez. 2003 yılında 100 milyon lira harcadığı örtülü ödenekten 2012 yılında 650 milyon TL, 2013 yılında 1 milyar 250 milyon TL harcadığı görülür. Böylece Manhattan keyiften dört köşe olmuştur. Parmağına takmış oynatmaktadır istediği herkesi.

Yargıya adamlarını yerleştirirler. Yerleştirdikleri adam belirli toplulukların, mevcut iktidar partisinin kontenjanından yerleştirilir yargıya. Yani yaptıkları işler mevcut cemaatlere bağlanacak ve böylece bir taşla birden çok kuş vuracaklardır. Bu yerleştirilen adamlar gerekli işleri gerektiği zaman Manhattan’ın emriyle yapacaklardır.

TÜBİTAK’a adamlarını yerleştirmek isterler. Ama orası siyasi bir kuruluş değildir ki. Bilimsel bir kuruluştur. Ama stratejik önemi çok yüksektir. Kriptolu telefonları dinlemenin tek yolu kriptonun şifresini bilmektir. Aksi halde kriptolu telefonlarda kullanılan AES şifreleme en ileri bilgisayarlarla bile çözülemez. 256-bit anahtar uzunluğuna sahip AES algoritması için 2200 işlem gerektiren bir saldırı algoritmanın kırılması olarak kabul edilirken 2200 işlem için evrenin yaşından daha uzun bir süre gerektirmektedir. Bu nedenle kriptoların çözülmesinin tek yolu o şifreyi belirleyen ve zaman içinde değiştiren kuruluşu kontrol altına almaktır. Ne yapmalılar da mevcut TÜBİTAK personelini alaşağı edip kendi adamlarını oraya yerleştirmelidirler?

Bunun için ne yapmışlar, bir bakalım. Yıldıray Oğur Türkiye Gazetesi’ndeki yazısında bunu çok güzel açıklıyor. Ben de özetliyorum.

2010 yılı içinde bir dava açılır. Dava Gölcük’teki bir fuhuş çetesiyle ilgilidir. Ama ilginç olan davaya Kocaeli Emniyeti ya da İstanbul Emniyetinin değil, Özel yetkili savcılığın bakması. Ne kadar ilginçtir ki sanki fuhuş çeteleri çok nadir ve devleti yıkan örgütlerdir de Özel yetkili savcılığı ilgilendiriyor. Çeteyi Albay İbrahim Sezer’in kurup yönettiği iddia ediliyor. Albay’ın kendi evi olmayan ve arada bir garsoniyer olarak kullandığı evde onlarca askeri ve bürokratı yakacak dijital belgeler buluyorlar.

Bunlara ilaveten Albay’ın kendisine ait olduğunu reddettiği telefon kayıtları var. Savcılığın incelemesiyle bu kayıtların polis tarafından oluşturulduğu ortaya çıkıyor.

Sadece bu durum bile evde bulunan belgelerin de sahte olduğunu göstermesine rağmen bu belgeler delil haline getiriliyor. Üç deniz üsteğmene ait belgeler de bunların içinde. Bunların evi evde kimse yokken hatta savcı eşlik etmezken basılır. Bu üsteğmenlerden birinin adı Emrah Küçükakça’dır. Ancak arama tutanağında Emrah Karaca yazmaktadır. Daha da ilginci evde bulunan yani üretilen dijital belgelerdeki belge sahibinin adının Emrah Karaca olmasıdır. Üretilen bu belgeleri hazırlayanın dalgınlığına gelmiş olacak ki soyadı karıştırmış. Burada yanlış Emrah’ın 78 nolu CD’sinde adı geçen bir TÜBİTAK çalışanı vardır. Bu kişi TÜBİTAK Ulusal Elektronik Kriptoloji Araştırma Enstitüsü’nde görevli mühendis Merdan Metin’dir. Dikkat edin, kriptoloji yani şifreleme bölümü.

Diğer taraftan TÜBİTAK’ta çalışan ve eşi Yunan olan bir hanım görevliyi kendini Tuğgeneral olarak tanıtan birisi arar ve Yunanistan’a bilgi sızdırma üzerinden casusluk teklif eder. Bu hanım çalışan durumu TÜBİTAK’ın Güvenlik Müdürü Yücel Çipli’ye bildirir. O da MİT’e bildirir. Bütün bunlara rağmen TÜBİTAK’ın bütün gizli projelerinin güvenliğinden sorumlu Yücel Çipli casusluk şebekesi lideri, eşi Yunan olan görevli ve diğer beş TÜBİTAK görevlisi de çetenin üyesi olarak yargılanmaya başlar. Albay İbrahim Sezer’in evinde bulunan dijital belgelere göre Yücel Çipli, ayrıca bütün TÜBİTAK’ı fişlemiştir. Hatta ölmüş çalışanları bile. Hatta bu çete PKK ile irtibat halindedir (!). Böyleye Türkiye’nin sözde en büyük casusluk ve fuhuş şebekesi çökertilir.

Ama belgelerin saçmalığı ve garabeti nedeniyle mahkeme casusluk şebekesinin başı olarak gösterilen Albay İbrahim Sezer ve TÜBİTAK Güvenlik müdürü Yücel Çipli hakkında casusluktan değil, kişisel verilerin hukuka aykırı kaydedilmesi”, “verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme”, “özel hayatın gizliliğini kayda alma suretiyle ihlal” gibi suçlardan ceza verir. TÜBİTAK Güvenlik Müdürü Yücel Çipli 15 yıl hapis cezası alır. 4 TÜBİTAK çalışanına daha ceza verilir. Soruşturmada adı geçen TÜBİTAK Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü'nde görevli 20 civarında TÜBİTAK çalışanı daha sonra istifa eder. İstifaların tehditle yaptırıldığı iddia edilir. TÜBİTAK’ta boşalan kadrolara yeni isimler gelir. O gelen isimler kadroları kendilerine yakın isimlerle doldurur. Bu isimler kimin elemanı, bir tahmin edin. Pensilvanya’nın mı yoksa Manhattan’ın mı? Yoksa bunlar Pensilvanya’lı görünüp aslen Manhattan’lı olanlar mı?

Aralık 2013’te de Yargıtay bu davada çoğu asker ve TÜBİTAK çalışanı 44 sanığa verilen toplam 270 yıl hapis cezasını onar.

Ve Başbakan TÜBİTAK’ın kendisine verdiği kriptolu telefonun bile dinlendiğini açıklar. Dinlemenin üssü orası der.

Başbakan hala uyanmadı. Pensilvanya’yı hedef gösteriyor. Oysa o kadar yakınındalar ki aklınız durur. Bir gün Başbakan uyanacak ama iş işten geçmiş olacak. Günaydın diyemeyeceğiz, sadece iyi geceler demek zorunda kalacağız.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
04.03.2014
11:27

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AbdulkadirSelvi/yeni-operasyonun-kod-adi-muta-nikahi/50615

Mete Firidin
05.03.2014
16:53

Sizde hala anlamadınız. Pensilvanyada da Amerikada Manhattan da.

Reşat Nuri Erol
07.03.2014
11:28

Mete kardeş;

bunu da anlamadın mı?

sömürü sermayesi nerde konuşlanıyor?

Reşat Nuri Erol
07.03.2014
11:31

Genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ'un

Silivri manifestosu ezberleri bozdu

Başbuğ, "Paralel yapı tehlikesi bizim mağduriyetimizden daha öncelikli bir konu" dedi. Ardından da özeleştiri yaptı: Bizim de yanlışlarımız oldu. Cenazelere gidilir, namaz kılınmazdı Silivri'den F-Muhtıra Anayasa Mahkemesi, İlker Başbuğ için son derece önemli bir karar verdi. Tahliye için umudu artan Başbuğ'un açıklamaları ise gündemi değiştirdi. Silivri Cezaevi'nde Takvim gazetesine konuşan Başbuğ, son derece önemli açıklamalar yaptı. Başbuğ, paralel yapı tehlikesinin kendi mağduriyetlerinden çok daha öncelikli bir konu olduğunu söyledi. Türk Silahlı Kuvvetleri'yle (TSK) ilgili eleştiriler de yapan Başbuğ, şu açıklamalarda bulundu: KURALLAR VAR AMA... * BİZİM DE YANLIŞLARIMIZ OLDU: Özeleştiri yapmamız lazım. Cenazelere gidilir, namaz kılınmaz. Orada, kenarda öyle durulur. Yazılı olmayan bir kural var sanki. Bizim de yanlışlarımız oldu. Orduevlerine, askeri tesislerde yapılan düğünlere, davetlere başörtülü ve sakallıların alınmaması konusu. Her ordunun kuralları var. Mesela Amerikan ordusunun tesislerine blue jeanle giremezsiniz. Yemin törenlerine alınmama konusuna cevap veremem. Hatadır. Kabul ediyorum bunu. Ertesi gün o çocuk şehit olunca, aynı hanımefendinin elini öpüyorsunuz" * TSK'YA DİNSİZ KAMPANYASI: 14 Nisan 2009'da Harp Akademileri'nde kapsamlı bir konuşma yaptım. "Din toplum için önemli. Ordu peygamber ocağı. Dinin önemini yadsıyamayız" dedim. Ancak yıllardır Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üst kademesi dinsiz, dine karşı gibi bir algı yaratılmak istendi. Silahlı Kuvvetler buna etkin şekilde karşılık veremedi. Bu kampanyaya en etkin duruş sergileyen benim. TSK hiçbir zaman dine karşı olmadı. Biz, istihbarat raporlarıyla falan, insanları dini inanışları nedeniyle ayrıştırmadık. MİLLİ ORDU VURGUSU * ETNİSİTE TEHLİKELİDİR: Ben 'milli ordu'yu çok önemsiyorum. TSK milli ordu vasfını yitirirse olumlu sonuç doğurmaz. Atatürk, 29 Ekim 1938'de son mesajını, Türk milletine değil Silahlı Kuvvetler'e vermiştir. O mesajında da milli ordu vurgusu yapmıştır. 'Milli ordu'dan kasıt', milletin ordusudur. Milleti temsil eder. Bütün yapıların, Hakkari'den Edirne'ye kadar, herkesin orada olması lazım. 'Milli ordu'yla savaşanla ben savaşırım. 'Milli ordu'da, etnisite olmayacak. Din, mezhep farklılığı gözetilmeyecek. Bu etnisiteden daha farklı. Bu, Türkiye için çok hassas bir konu.Mesela ben, "Şaban Arslan Alevi mi Sünni mi" dersem, bu çok tehlikeli bir yaklaşım olur. SEÇİMLE GELEN SEÇİMLE GİDER: İlker Başbuğ, paralel örgüte de değindi. "Kumpas kapsamında mağdur edilen yüzlerce, binlerce insan var. Paralel yapı tehlikesi bizim mağduriyetimizden daha önemli" dedi ve ardından da yolsuzluk iddialarını değerlendirdi: "Efendim, yolsuzluk iddiaları var... Yolsuzluk varsa elbette üzerine gidilsin. Ancak seçimle gelen iktidar seçimle gitsin. Seçim dışı manevralarla iktidardan uzaklaştırma girişimleri darbeye girer. Ayrıca TSK da liyakata dayalı sistemi bir kenara bırakmalı. Askerler, siyasi iktidardan beklenti içine girmemeli." ÖZGÜRLÜK İÇİN İLK ADIM ATILDI Tarihler 5 Ocak 2012'yi gösterdiğinde Türkiye'de bir ilk yaşandı! Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, "Terör örgütü üyeliğinden" tutuklandı. Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 5 Ağustos 2013'te kararını verdi.

Mete Firidin
07.03.2014
11:56

Yıllardır söylüyorum, dinleyen yok. Nurcular CİA nın sağ eli, Sermaye sol eli. İstediği zaman istediğini kullanıyor. Mesela sermaye ile Askere 28 şubatı yaptırdı. Amacı askeri halkdan ayırmak ve ona rahat darbe vurabilmek için. Sonra sağ eli ile Askere bir darbe indirdi. Kürt politikasını gerçekleştirmek için. Şimdi iki eli ile AKP ye vuruyor. Sonrası kaos ,Kürt özerkliği , Doğu Anadoluna bir şeyler olacak, Belki ermenistana koridor vs. belki İrana bir hucum?, Büyük kürdistan yanında belki büyük Ermenistan.





Sayı: 246 | Tarih: 2.03.2014
Yusuf Kaplan
Erbakan:Dalgakıran ve dalgakuran
Adil Düzensiz ibretlik bir Erbakan yazısı!
1182 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Telefonumu dinlediler diye ağlaşan iktidar
Pensilvanya değil, Manhattan
1101 Okunma
5 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
İstihbarat Reformu
Çözüm nedir, ne yapılmalıdır?
1059 Okunma
2 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Tayyip Erdoğan bunları neden böyle öfkelendirdi?
Fitnenin öfkeye dönüşmesi
1055 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Hüseyin Gülerce
Parlayan ışığımıza ne oldu?
Sahte Işık
1041 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler