Fütursuzca saldırılmasının nedeni 'paralel din' icadı mı acaba?
YUSUF KAPLAN
31 OCAK 2014
Önce, 'ayağını denk almazsan, büyük dilini koparmasını biliriz', denilerek tehdit edildim.
Ama bu meseleyi büyütmedim; çünkü telefonla tehdit eden kişi kimliğini gizlemişti: Birileri, benim üzerimden ülkedeki yangını büyütmek istiyor olabilirler, diye düşündüm ve meseleyi büyütecek basiretsizce adımlar atmadım.
(Sağolsunlar, emniyetteki arkadaşlar meseleye el koydular).
ŞİMDİ DE 50 BİN TL'LİK DAVA! İNSAFSIZ BUNLAR, İNSAFSIZ!
Ardından, bu tehdidin üzerinden çok geçmeden, Fethullah Gülen, avukatları aracılığıyla, 50 bin TL'lik 'küçük' (!) bir tazminat davası açtı bana karşı, o büyük hoşgörüsünün gereği olarak!
Davaya gerekçe olarak, 'Fethullah Gülen'i küçük düşürme, itibarsızlaştırma, Cemaat'e karşı husûmet tohumları ekme!' gibi gerçeklerle ilgisi olmayan iddialar öne sürülmüş!
Ayrıca dava, İstanbul'da değil de, Ankara'da açılmış!
Neden acaba?
İstanbul'daki mahkemelerin kökü mü kurudu?
İnsan, bu 'arkadaş'ların (!) Ankara'da 'mabeyn' mahkemeleri mi var; istedikleri cezayı oradan verdireceklerini mi düşünüyorlar, diye sormadan edemiyor!
Eğer durum gerçekten buysa, o zaman, Türkiye'de 'yargısız infaz yapan' bir hukuk krallığının hükümranlığını ilan ettiğinden sözedebiliriz!
BAŞKALARINI SUÇLAMAYIN! İTİBARINIZI KENDİNİZ YOK ETTİNİZ!
Dahası, Fethullah Gülen, önüne gelene dava açıyor!
Dokunan yanıyor, yani!
Bu 'engin hoşgörü'ye insan hayran kalıyor!
Açılan davaların gerekçeleri de, açılan yer de aynı!
Oysa benim, Fethullah Gülen'i küçük düşürmeme, itibarsızlaştırmama gerek yok! Kaldı ki, böyle bir şeyi yapacak biri değilim.
Fethullah Gülen, yaptığı ve gerilimi tırmandıran açıklamalarla, tuhaf telefon görüşmeleriyle, şer şebekelerinin yayın organlarına verdiği ve Türkiye'yi küresel şer güçlere şikâyet eden röportajlarla, kendisini; Cemaat medyası ise her fırsatta (bu kimsesiz halkın iradesini ve duyarlıklarını hiçe sayan, iç ve dış güç odaklarının çıkarlarını koruyan aktörlerle aynı kare içinde yer alarak) Erdoğan'ı vuran, Türkiye'yi kaosun eşiğine yuvarlayan fütursuz yayınlarla, kirli ittifaklarla ve saldırgan tavırlarla Cemaati yeteri kadar itibarsızlaştırmayı başardı zaten!
BANA DAVA AÇMAZLAR, DİYE DÜŞÜNÜYORDUM!
Fethullah Gülen'in, avukatı aracılığıyla, bana dava açmasına şaşırdım. Açıkçası, bana dava açmazlar, diye düşünüyordum.
Çünkü dershane sürecinden itibaren yazdığım bütün yazılarda, her şeye rağmen, dershanelerin kapatılmaması gerektiğini, Müslüman bir yazar olarak, en zor zamanında, Müslüman bir Cemaat'in hukukunu savundum.
Ve hükümeti, aldığı önlemlerde, Cemaat'in tabanını rencide etmemesi konusunda sürekli olarak uyardım.
SADECE BASİRETLERİNİ YİTİRMEDİLER! VİCDANLARINI DA YİTİRDİLER!
Ama 17 Aralık operasyonundan sonra, Cemaat'in, 'Erdoğan'sız Türkiye' projesinin bir uzantısı olarak, (5 yıl önce Cemaat'i oyuna gelmemesi konusunda uyardıkları) yolsuzluk bahanesiyle, iç ve dış şer şebekeleriyle tezgâhlanan operasyonu, Cemaat medyası aracılığıyla ölesiye savunduğunu görünce sabır taşım çatladı.
Bir Cemaat'in, tam da Türkiye'nin önünün açılmaya, Erdoğan'ın mazlum Müslüman halkların umudu olmaya başladığı bir zaman diliminde, Türkiye'nin önüne takoz gibi dikilmesine, Türkiye'yi kaosun eşiğine sürüklemekten çekinmemesine isyan ettim!
Geldiğimiz noktada, Cemaat'in sadece basiretini değil, insaf ve vicdan duygusunu da yitirdiği anlaşılıyor!
Cemaat medyası, bir taraftan 'insaf, vicdan' diye haykırıyor; ama öbür taraftan, Erdoğan'ın tasfiyesi için vargücüyle saldıran, insaftan, vicdandan zırnık kadar nasibini almayan fütursuz yazılar yayınlıyor, kışkırtıcı yayınlar yapıyor!
BU AHLÂKSIZLIĞA İSYAN ETMEYEN, İNSANLIĞINI YİTİRİR!
İnsanın tepesini attıran ve midesini bulandıran en ürpertici nokta ise şu:
Cemaat medyası, 'bizim operasyonla ne alakamız var! İspat edin hadi!' diyerek hem milleti aptal yerine koyuyor hem de ne kadar sinsi, ne kadar postmodern medyatik bir savaş verdikleri gerçeğini büyük bir başarıyla örtüyor!
Oysa herkes de biliyor ki, ülkede yaşanan savaş, Cemaat'le-Hükümet arasındaki savaştır. Bu savaş'ın amacı Tayyip Erdoğan'ı tasfiye etmektir!
Ama bu 'arkadaş'lar (!) bir yandan ulusal ve uluslararası bütün tuhaf ilişkilerini, medyatik güçlerini 'silah gibi' kullanarak Erdoğan'ı tasfiye etmek için her yola başvuruyorlar; öte yandan, utanmadan, sıkılmadan milletin gözünün içine baka baka 'operasyonla bir alakamız yok!' diye bangır bangır bağırmaktan, yalan söylemekten çekinmiyorlar!
Ahlâksızlık değil de, nedir bu, söyler misiniz bana?
İşte insanın nutkunun kesildiği yer burası! Bunlardan korkulur gerçekten!
…………………….
Gördüğünüz gibi ortada son derece tehlikeli, ahlâksızca bir saldırı var.
Sadece Türkiye'ye yönelik bir saldırı yok karşımızda.
Aynı zamanda, İslâm dünyasının geleceğini ipotek altına almaya, uzun vadede İslâm'ı dönüştürecek, küresel sistemin maşası hâline getirecek ılımlı, hormonlanmış, içi boşaltılmış, ruhu çalınmış, küresel sistemin haksızlıklarını aklamaya yarayacak çarpık bir din anlayışını İslâm dünyasına dayatmaya yönelik küresel bir operasyon bu!
Böylesine fütursuz bir saldırının gerisinde yatan büyük bir itici güç olmalı.
Bu itici güç, 'paralel din' kaygısı olabilir mi, acaba?
Küresel sistem, aslında, sadece Türkiye'de değil, bütün İslâm dünyasında kendi çıkarlarına hizmet edecek paralel bir din icat etmek için harekete geçmiş olabilir mi?
Cemaat'in böyle bir projesi olup olmadığını bilmiyorum. Eğer Cemaat'in böyle bir projesi varsa, bunun faturasını çok ağır öder bu dünyada da, öte dünyada da.
Paralel din meselesi, öyle basit ve geçiştirilecek bir mesele değil.
Burada şu kadarını söyleyeyim: Özellikle neo-pagan dinlerin, New Age dinlerinin pıtrak gibi bittiği Amerika, yığınla paralel din icat edilen bir coğrafya.
Bu paralel din meselesi, önümüzdeki süreçte, postmodern dünyanın önündeki en hayatî varoluşsal mesele olacak. O yüzden bu meseleyi daha sonra yazacağımı hatırlatmakla yetiniyorum.
Eğer Cemaat'in böyle bir projesi yoksa, açıkça deklare etmelidir bunu.
Aksi takdirde, böylesine fütursuzca bir savaş veriliyor olmasının temel nedeni ancak 'paralel din' icadı gibi ürpertici bir proje olabilir, diye düşünmekten başka bir seçenek kalmıyor önümüzde.
Bu nedenle şunu söylemek zorundayım: Birileri istedikleri kadar dava açsınlar, istedikleri kadar susturmaya çalışsınlar!
Böylesine kritik bir ortamda, susamayız. Susamam. Susarsam, bunun hesabını bu dünyada da öte dünyada da veremem.
http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/futursuzca-saldirilmasinin-nedeni-paralel-din-icadi-mi-acaba/50084
YORUM;
SUSMAMAK, GERÇEĞİ SÖYLEMEKTİR.
Necip Türk basınını tarayın bakalım.
Gerçek çözümlerden ne kadar bahsetmiş.
Çünkü hepsi sahibinin sesi.
Halkın sesi yok.
Maalesef yazarımızdan da çok ümitlendik.
O da uymuş kalabalığa.
Allah razı olsun ve selamet versin.
Yaşar Kaplanın sözüne geliyoruz.”düzenin yetiştirdiği
insandan bu kadar Müslüman olur”
Geç kalmadık.
İyiki “MÜÇTEHİT YETİŞME MERKEZİ”miz var.
Allah sayılarını artırsın ve muvaffak etsin…