"Hedefsizlik sendromu" muhafazakârları da etkiliy
1009 Okunma, 1 Yorum
Mehmet Barlas - Sabah
Tayibet Erzen

08.11.2013

Acaba bu ruh halini "Hedefsizlik sendromu" olarak mı nitelemeliyiz?
Kendilerini "
Liberal demokrat" kanattan gören bazı aydınların durumlarını hatırlayalım.
Yakın dönemlere kadar bu kesimin hedefi "
Askeri vesayet" üzerinde kurulu düzen değil miydi? Bu düzene dayalı "Resmi ideoloji" solu da, sağı da rejimin tehdidi olarak görürdü... "İç düşmanlar" kavramı siyasetin sürekli çiğnediği sakızdı.
Askeri vesayet, Başbakan Erdoğan'ın liderliğindeki AK Parti iktidarı tarafından sona erdirildi. Cuntacılık, suç oluşturan bir fiil haline geldi.
Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi'nin musluk kapatır gibi parti kapatması alışkanlığı da sona erdirildi.

Sendromun yansımaları

Bunun da ötesinde "
İç düşmanlar" kapsamına giren kesimlerle diyaloga da girildi. Daha ötesi var mı? Kürt realitesine kalıcı ve demokratik bir siyasal çözüm üretilmesi için Abdullah Öcalan'la bile devlet diyalog kurdu.
Bu noktada sözünü ettiğimiz ve kendilerini "
Liberal demokrat" kanattan gören bazı aydınlarda "Hedefsizlik sendromu"nun oluştuğunu gözlemlemeye başladık.

 

Tamamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2013/11/08/hedefsizlik-sendromu-muhafazakrlari-da-etkiliyor

 

Yorum:

“Toplum bilir.”ciler  Toplumbilimcilere karşı

Türkiye siyasetine baktığım zaman ortada “Hedefsizlik sendromu” görmüyorum. Bence durum bilinçli tüketici veya bilinçsiz tüketici olmaktan ibarettir. Birileri ne yaptığını biliyorken, diğerleri akıntıya kapılmış gidiyor. Kah yorulup dinleniyor, kah hızlanıp coşuyor, kah durağanlaşıp, kah dalgalanıyor. Nereye gittiğini bilmeyen adam için sağın ya da solun bir önemi olmadığından duruma göre birini tercih edecektir. Bizde bilinçsizin hali budur.

Gelelim bilinçli tüketicilere. Bunların istisnasız hepsinin bir hedefi vardır. Hepsi bir dava uğruna yaşarlar ve çalışırlar. Mesele kimin ne yaptığında anlam kazanıyor. Bunu da ülkede fesat çıkaranlar ile, yurdu ıslah etmeye çalışanlar diye ayıracak olursak ortaya o zaman da Kime göre fesat? Kime göre ıslah? soruları çıkıyor.

Bilindiği gibi Türkiye’de olaylar ayna misali yansımıyor, maalesef. Örneğin başörtüsüne serbestlik getirenleri, kendilerini laik olarak nitelendiren kesim fesat çıkarmakla suçlarken, özel yaşama müdahaleyi özgürlük ihlali olarak görenler diğer kesimce ahlaksız olarak görülüyor. Demek oluyor ki buradan da bir sonuca varamayacağız.

Herkesi aynı anda, aynı ölçüde memnun edecek kadar uygarlaşamadığımızı görüyorum. Kimin ne giyeceği, nasıl konuşacağı, nasıl eğitim alıp, ne iş yapacağı, kim(!) olduğu bilinmeyen taraflarca dayatılınca aslında ne kadar da ilkel şartlarda yaşadığımızı fark ediyorum. Kontrolden çıkmış teknolojiye inat, sosyolojik evrim yerinde sayıyor çünkü insanlar birbirlerini referans alıyor. Toplumsal değerleri kendine ölçü kabul edip yaşayan bir insan bana göre ahlaki seviyesi en esnek, dolayısıyla en dipte olan insandır. Çünkü hırsız toplumda hırsızdır, zâni toplumda zânidir, muhafazakar toplumda muhafazakardır…

Bu bilinçsiz gidişin ahlakla bir ilgisi olabilir mi? Referans dediğin şey şüphesiz doğru olmalı, çelişkisiz olmalı, evrensel olmalı ve korunmalı. Bunun adı da Kuran’dır. İnanmayanları geçiyorum, onlar bilime tutunsalar yine Kuran ile ortak bir yolda buluşacaklardır ancak Kuran’a inananlar, inandığını sananlar artık O’ndan başka çaremiz olmadığını anlasınlar ve pazarlıksız teslim olsunlar. Kuran düzeninin gelmesi için Allah’ın bir avuç şımarık Müslüman’a ihtiyacı yok. Dahası O diledikten sonra Müslüman’a bile ihtiyaç yok, düzen değişir. Ancak hala ahiret hayatı-dünya hayatı borsasını takip etmekle meşgul olup ahirete yatırım yapanlar, asıl değerli olanın dünya hayatı olduğunu çünkü dünya tarlasında her ne ektiyse, ahirette ancak onun hasadını elde edeceğini bilmiyor sanırım. Artık diğer tarafta beklediği zümrüt köşkünün istimlak ile kelepire döndüğünü görünce kendine gelir herhalde.

Kuran delilleriyle rotasını belirleyen Adil Düzen, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek düzeydedir ancak Müslümanlar hala “Allah kitabında böyle dediğine göre doğrusu budur.” diyebilecek seviyede olmadıklarından uygulanamıyor. Beklemeye devam.

 

 

Tayibet Erzen


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
10.11.2013
08:41

Liseleri kaldıralım 2:

Liseler, gençleri aptallaştırma yeridir İbrahim Halil Er MİLLÎ GAZETE, 10 Kasım 2013 Pazar Share on facebookShare on twitterShare on emailShare on printMore Sharing Services0 Ben yıllarını eğitime adamış birisi olarak sistemin ağır müfredatı altında ezilen çocukları gördükçe içim cız eder. O kadar ağır konular verilerek kendi yavrularımızı aptal yerine koyuyoruz. Tamamen ezberci bir gençlik istiyoruz. (Bazıları son yapılan müfredat değişikliğinde bunun ortadan kalktığını söyleyebilirler. Bu müfredatı iyi biliyorum. Müfredatının en büyük eksikliği, Türkiye şartlarına uymamasıdır. 40-50 kişilik sınıflara göre değil 20-25 kişilik sınıflara göre yapılmıştır. Ayrıca müfredat, veliye büyük bir yük yüklemektedir ki her veli bu konuda donanımlı olmadığından çocuğunu yeterince bilgilendirememektedir. Bu da Etüt Merkezlerine yönelmeye yol açmaktadır. Konu çok derin... Bu değişiklik ilköğretim alanında yapıldı. Liselerde değil.) Eğitim sistemini halledememiş bir ulus büyüyemez. Eğer üç kuruş paranız varsa onu bir fabrikaya yatırırsanız bir kaç aileyi ama eğitime yatırırsanız belki de bir ulusu kurtarırsınız. Gençlerin zamanlarını çaldığımızı, o güzel yıllarını heba ettiğimizi ve hayata geç attığımızı görmüyoruz. Bu işin temel mantığında gençlere güvensizlik gelmektedir. Yani 18-20 yaşlarında doktor olur mu? Öğretmen olur mu? Mantığı. Halbuki yeri geldiğinde 19 yaşında İstanbul’u fethettiğimizi övünerek anlatırız. Neden 19’unda başarılı insanlar yetiştirmiyoruz... Liseyi bitirip üniversiteyi kazanan bir gencin yaşı 20’ye dayanır. 5-6 yıl üniversite yaş olur 25-26, Askerlik yaş olur 28, iş arama, evlilik yaş olur 30. Otuzundan sonra eli para gören ve hemen ardından çoluk çocuk telaşı ile koşuşturan bir hayat... İnsan ömrü kısadır. Neden bu ömrün en üretken çağı tamamen boş şeylerle geçiştirilmektedir. Neden hayata daha erken bir çağda atılması sağlanarak topluma gençlik aşısı aşılanmamaktadır. Bence artık nasıl ki kapitalist sistemin sonu geldiğini görüyorsak, bu mantaliteyle verilen eğitimin de sonu gelmiştir. Bu ilköğretim, lise ve üniversite aşaması Allah’ın emri değil… Kul yapımı ve çağ dışı bir uygulama... Liseler Aptallaştırma ve Zekayı Köreltme Yeridir Pırıl pırıl zekalı bir gençlik geliyor. Ama biz bu zekayı nasıl kullanacağımızı değil, nasıl aptallaştırır diye düşünüyoruz. Halbuki günümüzde çok yoğun uyarıcılar olduğundan insan zekasının 10-15 yaşlarında kavrayacağı bilgiler 7-8 yaşlarında kavranılmaktadır. Hatta yoğun uyarıcılar nedeniyle insanlar daha erken ergen bile olmaktadır. Liseler birer hapishane, öğretmenler ise birer gardiyana dönüştürülmesin… Lise Yerine Üniversiteyi Okumak Halbuki bu liseler kaldırılsa gençler bu işkencelerden kurtulacaklardır. Lisede harcadıkları dönemi üniversitede harcayacaklar, daha akademik ve ihtisasa yönelik bilgi edineceklerdir. Üniversite, gençlere bir hedef vereceğinden gençlerin gelecek kaygıları daha aza inecek, hedefe yoğunlaşacaklar, derslere daha iyi konsantre olabilecekleri gibi okullardaki şiddet olgusu da kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Düşünebiliyor musunuz? 18- 20 yaşlarında doktorlarımız, mühendislerimiz ve yetişmiş elemanlarımız ortaya çıkmış olacak, toplum daha dinamik olacaktır. Halbuki lisenin olduğu sistemde gençlerin hayata atılmaları 30’lu yaşlara ulaşıyor. Bu dönemlerde dinamizm ölmüş, gelecek kaygısı ağır basmış, hayatın ellerinden kaymaması için mücadele etmektedirler. Liselerin Kalkmasının Faydaları Liselerin ortadan kalkması ile devletin ve ailelerin üzerindeki büyük bir maliyet de ortadan kalkacak. Devlet liselere harcadığı masrafı üniversitelere harcayarak daha kaliteli eğitim verecektir. Mevcut liseler de üniversitelere veya ilköğretimlere devredilerek kalabalık sınıflar ortadan kalkacak, çocukları lisede okutmak için köyden kente gönderen ailelerde bu külfetten kurtulacaklardır. Liseler sadece devlete değil, ailelere de büyük bir yüktür. Her aile birkaç çocuğunu lisede okutmakta, dünyanın masrafını yapmaktadır. Ardından üniversiteye hazırlık kursları… Bu masraf artmaktadır. Halbuki liseler kalktığında aile üzerindeki bu külfet de kalkacaktır. Belki de aile bu kadar masraf yapmasına karşın, çocuk üniversiteyi kazanmayarak bütün bu masrafların heba olmasına yol açacaktır. Kullanmadığı bu bilgileri de zamanla unutacaktır… Liselerin kalkmasını faydaları saymakla bitmez. Liseler, sadece gençlerin zamanını çalmakta, onları köreltmekte ve oyalamaktadır. Devlet, lise ve askerlik ile gençlerin neredeyse 6 yılın gasp etmektedir. Halbuki hayatımız o kadar da uzun değil.. Her şeyi bilmek zorunda değiliz. Bilgileri uzmanları bilsin. Biz hangi alana yoğunlaştıysak o alanda en iyisi olalım diyorum. Her şeyi bilen değil, bir şeyi çok iyi bilen insanlara ihtiyacımız vardır. Çağımız eskisi gibi her şeyi bilen insanlara değil, uzmanlara ihtiyaç duymaktadır. Lise Eğitimi Ölmüş Durumda Biz öğretmenler, artık bilgi öğretmek bir yana çocukları 40 dakika sınıfta tutabiliyorsak kendimizi başarılı görüyoruz. Zaten nottan başka da hiçbir yaptırım gücümüz yok. Birbirimizi aldatmanın anlamı yok... Türkiye’de Lise eğitimi ölmüş durumda... Batıda alternatif eğitim modelleri tartışılıyor. Hatta bazı ülkede uygulamaya geçilmiş bile. Almanya’da çocuklar, ortaöğretimden itibaren ilgi ve yeteneklerine göre bir alana yönlendiriliyor. Üniversiteye gidecek olanlar daha ilköğretimde seçiliyor. Bizde ise tamamen sömürgeci bir eğitim. Gençlerin zamanını ve hayatını çalan bir eğitim. Lise çağı, gençlerin cinselliği keşfettikleri çağ olduğu içinde korkunç. Özellikle karma eğitimde iş daha da feci... Ayrıca, hayatta hiç bir zaman kullanmayacağımız bir bilgiyi öğrenmenin ne anlamı var? O kadar ömrümüz uzun mu? Bırakalım insanlar ihtisaslaşsınlar. Zaten ihtiyacımız olan bilgileri bir şekilde öğrenmiyor muyuz? Meslek Liseleri Yerine Meslek Yüksek Okulları Günümüz Türkiye’sinde YÖK ile sistem (Danıştay) arasında meslek liseleri sorunu girmiş durumda. Ne yapılırsa yapılsın sistem imam hatiplerin önünü kapatmak için katsayıyı dayatmaya çalışacak. Benim tezim şu… Liseler kaldırılırken meslek liseleri de tamamen kaldırılsın. Bunun yerine meslek yüksek okulları veya meslek fakülteleri açılsın. Her iş kolunun bir fakültesi olsun. İnsanlar, meslek lisesi mezunu değil üniversite mezunu olsunlar. Üniversite mezunu tornacımız, esnafımız olsun. Burada mesleki eğitim yanında kişinin genel görgü ve bilgisini artırıcı bir eğitim vererek insan kalitemizi artırabilir, meslek lisesi sorunu ve katsayı ile uğraşmamış oluruz.





Sayı: 230 | Tarih: 10.11.2013
Yusuf Kaplan
Sorun Türkiyenin müslüman kalıp kalmayacağı ile i
Türkiye seküler devlet ve müslüman toplum mu?
1248 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Yapıdaki Değişim
Araştırma
1121 Okunma
7 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
"Hedefsizlik sendromu" muhafazakârları da etkiliy
“Toplum bilir.”ciler Toplumbilimcilere karşı
1009 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Ahmet Hakan
‘Sen kızının...’ diye başlayan soruya cevaplar
Allah’tan akıllı olduğunu sanmak
1004 Okunma
4 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Şevket Eygi
Üniversiteler, Din, Ordu, Yargı Siyasete Âlet Edi
Din Ayrı Politika Ayrı
987 Okunma
Emine Hocaoğlu


© 2024 - Akevler