08.11.2013
Acaba bu ruh halini "Hedefsizlik sendromu" olarak mı nitelemeliyiz?
Kendilerini "Liberal demokrat" kanattan gören bazı aydınların durumlarını hatırlayalım.
Yakın dönemlere kadar bu kesimin hedefi "Askeri vesayet" üzerinde kurulu düzen değil miydi? Bu düzene dayalı "Resmi ideoloji" solu da, sağı da rejimin tehdidi olarak görürdü... "İç düşmanlar" kavramı siyasetin sürekli çiğnediği sakızdı.
Askeri vesayet, Başbakan Erdoğan'ın liderliğindeki AK Parti iktidarı tarafından sona erdirildi. Cuntacılık, suç oluşturan bir fiil haline geldi.
Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi'nin musluk kapatır gibi parti kapatması alışkanlığı da sona erdirildi.
Sendromun yansımaları
Bunun da ötesinde "İç düşmanlar" kapsamına giren kesimlerle diyaloga da girildi. Daha ötesi var mı? Kürt realitesine kalıcı ve demokratik bir siyasal çözüm üretilmesi için Abdullah Öcalan'la bile devlet diyalog kurdu.
Bu noktada sözünü ettiğimiz ve kendilerini "Liberal demokrat" kanattan gören bazı aydınlarda "Hedefsizlik sendromu"nun oluştuğunu gözlemlemeye başladık.
Tamamı için http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/barlas/2013/11/08/hedefsizlik-sendromu-muhafazakrlari-da-etkiliyor
Yorum:
“Toplum bilir.”ciler Toplumbilimcilere karşı
Türkiye siyasetine baktığım zaman ortada “Hedefsizlik sendromu” görmüyorum. Bence durum bilinçli tüketici veya bilinçsiz tüketici olmaktan ibarettir. Birileri ne yaptığını biliyorken, diğerleri akıntıya kapılmış gidiyor. Kah yorulup dinleniyor, kah hızlanıp coşuyor, kah durağanlaşıp, kah dalgalanıyor. Nereye gittiğini bilmeyen adam için sağın ya da solun bir önemi olmadığından duruma göre birini tercih edecektir. Bizde bilinçsizin hali budur.
Gelelim bilinçli tüketicilere. Bunların istisnasız hepsinin bir hedefi vardır. Hepsi bir dava uğruna yaşarlar ve çalışırlar. Mesele kimin ne yaptığında anlam kazanıyor. Bunu da ülkede fesat çıkaranlar ile, yurdu ıslah etmeye çalışanlar diye ayıracak olursak ortaya o zaman da Kime göre fesat? Kime göre ıslah? soruları çıkıyor.
Bilindiği gibi Türkiye’de olaylar ayna misali yansımıyor, maalesef. Örneğin başörtüsüne serbestlik getirenleri, kendilerini laik olarak nitelendiren kesim fesat çıkarmakla suçlarken, özel yaşama müdahaleyi özgürlük ihlali olarak görenler diğer kesimce ahlaksız olarak görülüyor. Demek oluyor ki buradan da bir sonuca varamayacağız.
Herkesi aynı anda, aynı ölçüde memnun edecek kadar uygarlaşamadığımızı görüyorum. Kimin ne giyeceği, nasıl konuşacağı, nasıl eğitim alıp, ne iş yapacağı, kim(!) olduğu bilinmeyen taraflarca dayatılınca aslında ne kadar da ilkel şartlarda yaşadığımızı fark ediyorum. Kontrolden çıkmış teknolojiye inat, sosyolojik evrim yerinde sayıyor çünkü insanlar birbirlerini referans alıyor. Toplumsal değerleri kendine ölçü kabul edip yaşayan bir insan bana göre ahlaki seviyesi en esnek, dolayısıyla en dipte olan insandır. Çünkü hırsız toplumda hırsızdır, zâni toplumda zânidir, muhafazakar toplumda muhafazakardır…
Bu bilinçsiz gidişin ahlakla bir ilgisi olabilir mi? Referans dediğin şey şüphesiz doğru olmalı, çelişkisiz olmalı, evrensel olmalı ve korunmalı. Bunun adı da Kuran’dır. İnanmayanları geçiyorum, onlar bilime tutunsalar yine Kuran ile ortak bir yolda buluşacaklardır ancak Kuran’a inananlar, inandığını sananlar artık O’ndan başka çaremiz olmadığını anlasınlar ve pazarlıksız teslim olsunlar. Kuran düzeninin gelmesi için Allah’ın bir avuç şımarık Müslüman’a ihtiyacı yok. Dahası O diledikten sonra Müslüman’a bile ihtiyaç yok, düzen değişir. Ancak hala ahiret hayatı-dünya hayatı borsasını takip etmekle meşgul olup ahirete yatırım yapanlar, asıl değerli olanın dünya hayatı olduğunu çünkü dünya tarlasında her ne ektiyse, ahirette ancak onun hasadını elde edeceğini bilmiyor sanırım. Artık diğer tarafta beklediği zümrüt köşkünün istimlak ile kelepire döndüğünü görünce kendine gelir herhalde.
Kuran delilleriyle rotasını belirleyen Adil Düzen, çağın ihtiyaçlarına cevap verebilecek düzeydedir ancak Müslümanlar hala “Allah kitabında böyle dediğine göre doğrusu budur.” diyebilecek seviyede olmadıklarından uygulanamıyor. Beklemeye devam.