Hangisi araç
1187 Okunma, 5 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

24/08/2013

- Bir NASA uzmanı açıklamaları sebebiyle Rusya’ya sığındı.

- Herkesin her şart altında ülkeyi terk etmeye hakkı vardır.  Mağdur olan devlet hakemlere gider, sığındığı ülkeden tazminat alır.

 

- Obama Rusya ile olan ilişkileri durdurmalı yoksa bedelini ağır öder.

- ABD tekel sermayesi bankerler ve patronlar diye ikiye ayrılmıştır. Bankerler dengeyi çıkar çatışması üzerine kurmak istiyor, patronlar çıkar paralelliğine dayanmak istiyor. Obama, Putin ve Erdoğan kader birliği içindeler.

 

- Bence, çatışma çalışan kesim ile sermaye arasındadır.

- Savaş bankerlerle patronlar arasındadır. Obama’yı patronlar destekliyor. Putin de onunla beraberdir. AB ve Çin bunlara karşı değildir. Sermaye yenilecek.

 

- Sermaye karışıklıklar çıkarıyor. AB bunu değerlendirmelidir. Türkiye de sermayenin baskılarını hesaba katmalıdır.

- Sermayenin gücü karşılıksız doları insanlık tarafından hala para olarak kabul edilmesidir. ABD yeni para çıkarırsa veya Rusya, Çin doları sokağa dökerse sermayenin işi bir günde biter.

 

-Obama, Putin, Erdoğan birliğini bozmak istiyorlar.

-İnsanlık uygarlaşan varlıktır. Çözümleri üretemeyenler, yenilirler. Obama, Putin ve Erdoğan üçlüsü dünyayı kana boyanmadan uygarlaştırabilirler. Erdoğan’ın gücü Adil Düzen temsilcisi olmasından ileri gelmektedir. O bunu bilmiyor. Kaynak öğretmiyor.

 

- Türkiye’nin ABD, Rusya grubuna katılmasını maddi sebepten istemeyenler var.

- Avrupa’nın ve Papalığın sermaye ile olan ezeli çatışması fırsat beklemektedir. Çin tarihi siyasetinde dünya ile çatışmaya giremez. Dolayısıyla, banker sermayedarlar yenilecektir.

 

- İnançlar için mi savaşılır, savaşmak için mi farklı şeylere inanılır?

- Uygarlaşma inançların yenilenmesi ile başlar. Uygarlaşma bitince inançlar çıkar olmaya başlar. İnançlar yozlaşır, donuklaşır, işe yaramaz hale gelir. Yenilenen inançlar yeniden zafer kazanır.

 

- Komünizm ve Kapitalizm bir araçtı. Aynı gücün tertibi idi.

- Erbakan bunu timsahın iki çenesine benzetmiştir. Humeyni bu benzetmeye dayanarak solcularla anlaştı. Gorbaçov bunun sonucunda yenilik yaptı. Sovyetler bundan dolayı yıkıldı. Dünyada sol sağ çatışması bitti. Sermaye bunun için şimdi dayanaksızdır. Kendisine inandırıcı ideoloji bulamadı. Savaşı durdurmak için dolar yetmiyor.

 

- İdeolojilerin savaş aracı olarak kullanılması ideolojilere zarar verir, insanlık da zarar görür.

- Musa Firavun’a “Sen in, ben çıkayım.” dememiştir. “Bize izin ver gidelim.” demiştir. Hititlerin emrine girmeyi emretmiş, girmek istemeyince de kırk yıl çölde dolaştırmıştır. Hz. İsa “Diğer yanağını çevir.” demiştir. Kuran dinde zorlamayı kaldırmıştır. Dinde sadece savunma savaşı vardır. Çıkar savaşı kesinlikle yoktur.

 

- Sovyetler ideolojilerin etkisi ile yıkılmadı. Sosyalizm, Kapitalizmden bir derece ileri bir düzendir.

-Marks’ın söyledikleri doğrudur. Marks’ın iki yanlışı var. Sosyalizmden sonra Komünizm değil de İslamiyet gelecek. Çünkü onun ne olduğu bellidir. Tevrat’ın ve Kur'an’ın düzenidir. Binlerce yıllık uygulamaları ve zaferleri vardır.

 

- Savunulan şeyler her zaman doğrudur. Gayelere alet olarak kullanılmaktadır. Gayelerini bilerek davranışlarımızı ayarlamalıyız.

- İhvan’ı Müslim’in doğru şeyleri savunuyor. Askerlerin dayandığı Vahabilik yanlıştır. Askerler haklıdırlar. İhvan asker bir cumhurbaşkanını başa getirecektir. Benzer olay 1960’da Türkiye’de olmuş,  Adalet partisi iktidar oldu ama Ali Fuat Başgil’i başkan yapmadılar. Cemal Gürsel kaldı. İnönü başkan oldu.  Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay devreye girdi de askeri ayaklanmaları ancak bastırdılar. Ali Fuat Başgil asla direnmedi. İhvan yanlış yoldadır.

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:

Haklı çıktım!

Ben geçmişte ileride olacaklar hususunda yorumlar yapmıştım. Yorumumu Kur'an’a ve müspet ilme dayandırmıştım. İfade eksikliğim ve kısmi yanılmalar hariç hep haklı çıktım. Şimdi de Kur'an’a ve müspet ilme dayanarak yıllardır yorum yapıyorum.

 

Söylediğim şudur: Sermayenin ömrü sona erdi. Bugünkü savaş sermaye ile devletler arasındadır. Devletler galip geleceklerdir. Mahir Bey de nihayet baklayı ağzından çıkardı, “Devletler global sermayeyi yenecekler.” diyor.

 

Mahir Bey savaş AB-Çin ve ABD-Sovyetler arasındadır diyordu. Tüm yorumlarını ona dayandırdı.

Ben de savaş sermaye ile devletler arasında diyordum. Sermaye dünyayı ikiye ayırmak istiyor. AB ve ABD bir, Rusya ve Çin bir taraf olacak. Savaş İran’la Türkiye arasında çıkacak. Bu üçüncü cihan savaşı ile sonuçlanacak, diyordum.  Yeni bölünme güney kuzey değil doğu batı şeklinde olacak diyordum.

Son yazısında Mahir Bey savaşın sermaye ile devletler arasında olduğunu kabul etmiştir. ABD ve Rusya ile Türkiye’nin üçlü ittifakını söylemektedir.  Biz de aynı görüşteyiz. Devletler galip gelecektir sözü de doğrudur. AB ve Çin’in ayrı cephe kurdukları görüşüne katılmıyorum. Onlar da üçlü ittifakın içindedirler.

Devletlerin yanında olan patron Yahudiler Türkiye’de yatırım yapıyorlar. AB’deki devletleri bu rahatsız ediyor ama AB’dekiler Patronların yanındadır. Çin hiçbir zaman banker sermayenin olmadı. Çünkü Çin bankerlerden kredi almadı. Patronlara fabrika kurdurdu. Çin Bankerlerin dolarını ne yapacağını bilemez durumda.

Mahir Bey ile ayrıldığımız bir husus daha vardır. İnsanlık üçüncü bin yıllık uygarlığını Adil Düzen ile göğüsleyecek. Türkiye ve dünya Adil Düzen’i, İslam düzenini, şeriat düzenini, Tevrat ve İncil’in çağımızdaki yorumunu benimserse Sermaye galip gelemeyecektir. Kulak vermez cahiliye düzeni ile yürümeye devam ederse o zaman Sermaye galip gelecek ve üçüncü dünya savaşını başlatacak. Adil Düzen grubu ortaya çıkıncaya kadar savaş, fitne devam edecektir.

Kur'an surelerinde hep bu iddia ediliyor. “Siz Adil Düzen’i bir oluşturun. Onları indirmek size değil, bize aittir.” diyor. İşte sorun burada, Akevler’de birkaç kişi dışında buna çalışan kimse yoktur. Dünya kana bulanabilir. Kötülerin yanında iyiler de yanabilir. Ama Adil Düzensiz kurtuluş mümkün değildir.

Mahir Bey bunu idrak etmeli. Başbakan’dan randevu isteyip onunla görüşmelidir. Artık alenen bizim yanımızda yer almalıdır. Bizimle konuları tartışmalıdır. İyi insan olmak, bilmek yetmez. Mücahit olmak gerekir. Bunun için silaha değil, kaleme ihtiyaç vardır.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
25.08.2013
16:23

BU YORUMUMU YAZIP YERLEŞTİRİRKEN, "ÜSTAD" DA AYNI ANDA YAZISINI YANİ HAFTALIK DERGİ YORUMUNU YERLEŞTİRMİŞ;

O'NA DA "MAHSUS" SELAM, SEVGİ, SAYGI VE DUA, DUA, DUA...

***

ŞU SAATTE SADECE İKİ ARKADAŞIMIZ YAZILARINI YAZMIŞ;

TAYİBET VE LÜTHİ...

DİĞERLERİ DE YAZAR, İNŞAALLAH...

İKİ YAZIYI/YORUMU DA DİKKATLE OKUDUUM...

NEDENSE, DİĞER HAFTALARA NİSBETLE DAHA ÇOK ETKİLENDİM, DUGULANDIM, ÜZÜLDÜM...

ELBETTE KONULARIN İÇERİĞİNDEN DOLAYI ÜZÜLDÜM...

*

DURUM, "ADİL DÜZEN ÇALIŞANLARI"NIN DAHA ÇOK ÇALIŞMALARI GEREKTİĞİNİ GÖSTERİYOR...

İYİ Kİ VARSINIZ, İYİ Kİ BİRLİKTEYİZ, İYİ Kİ BİRLİKTE ÇALIŞIYORUZ...

ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN; O BİZE YETER...

SELAM, SEVGİ VE DUA İLE...

REŞAD

Reşat Nuri Erol
26.08.2013
08:11

Ahmet Davutoğlu mutlaka gitmeli ve yerine... “Aktif” ve “Gerçekçi” için Türkiye’nin bilhassa Suriye politikalarında “Geri çekilme” yapması şart… ADNAN BERK OKAN Liderler beklenmeyeni yapabilme iradesi, kararlılığı ve gücüne sahip politikacıların arasından çıkar. Liderler, gerektiğinde “geri adım” atabilen devlet adamlarıdır… Diplomasi, “Silâhsız Savaş” olduğuna göre harp meydanındaki stratejilerin kapalı kapılar ardında da aynen uygulanması doğru bir yöntemdir… Sakarya Meydan Muharebesi, Dünya Harp Tarihine, “geri çekilerek savaş kazanma” sanatı olarak geçmiştir… Ne demek istediğimi açayım… Başbakan Erdoğan; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bugüne kadar devlet’e verdiği hizmetlerinden ötürü “teşekkür” edip istifasını istemelidir… Yerine ise; birkaç gün öncesine kadar Ak Partili kimi bakan ve genel başkan yardımcılarının haksız saldırılarına hedef olan Ekmeleddin İhsanoğlu getirilmelidir… “Aktif” ve “Gerçekçi” dış politika için Türkiye’nin bilhassa Suriye politikalarında “Geri çekilme” yapması şart… Davutoğlu’nun niçin gitmesi gerektiğine gelince.. Gitmesi gerekiyor çünkü… Bütün iyi niyetine rağmen; reel politikanın gereklerini yerine getiremediği için gitmeli… “Ama Ahmet Bey çok iyi bir insan” diyenler olabilir… Mutlaka çok iyi bir insandır… Mutlaka bölgede olan biten vahşet en çok onun yüreğini yakıyordur… Ama… Unutmamalıdır ki Dışişleri Bakanlığı “Diyanet İşleri Başkanlığı” değildir… Diyanet İşleri Başkanlığı bütün dünya insanlığı için “iyi” şeyler düşünebilir elbette… Ama Dışişleri Bakanı önce kendi ülkesinin insanlarını düşünmek zorundadır… Demek istemem o ki… Davutoğlu’nun “iyi insan” olması, komşularımıza gösterdiği “merhamet” tabii ki komşularımız açısından çok asil bir tavır… Asil olmasına asil ama Davutoğlu’nun o yüksek merhamet duygusu yüzünden Gaziantep, Hatay, Urfa, Mardin, Kilis ve bu illerin ilçelerinde kaç şirketin battığını, kaç kişinin işsiz ve aşsız kaldığını biliyor musunuz?.. Lütfen tarafgirliği bırakın… “Müslüman kardeşimiz” edebiyatı da yapmayın… Irak’ta bir milyondan fazla Iraklı Müslüman öldürüldü ABD ve İngiltere askeri birlikleri tarafından… O, bir milyondan fazla şehit Iraklı Müslüman “kardeşiniz” değil miydi?.. Bırakın numara yapmayı… O dönemde “öldürülen Iraklı Müslümanlar için ağlayıp da ortalığı germeyin” talimatı verildiği için ağlamadınız… Çünkü o dönemde Hükümetimiz ile Bush Yönetimi “kan kardeş” idi… İçtikleri su ayrı gitmiyordu… Yine o dönemde öldürülen Iraklı Müslümanlar için miting düzenlemenize izin verilmediği için camii önlerinde ya da ABD – İngiltere büyükelçilikleri veya konsoloslukları önünde toplanıp da gösteri yürüyüşleri yapmadınız… Yani bugünkü mitingleriniz falan palavra… Yani birkaç yıl önce haklı olarak sevip saydığınız Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir beyefendiye birden “lânet” okumanızın temel sebebi başka… Nedenini söylersem çok kırılırsınız… Onun için söylemeyeyim… Yazımı bitirirken tekrar edeyim: Başbakan Erdoğan, Davutoğlu’nu mutlaka görevden alıp yerine; bütün Müslüman âleminin ve gelişmiş Batı demokrasilerinin saygı duyduğu; Batı ile İslâm ülkeleri arasında “Barış Köprüsü” kurabilecek Ekmeleddin İhsanoğlu’nu parlamento dışından Dışişleri bakanı olarak atasın… Ahmet Davutoğlu da parlamento dışından atanmamış mıydı?.. Demek ki olabiliyormuş… adnanberkokan@gmail.com

Reşat Nuri Erol
26.08.2013
08:17

Abdullah Gül’ün önündeki büyük zorluk

Levent Gültekin

İki yıl önce sıklıkla Cemaat-AK Parti tartışmasını yazıyordum. Aldığım en yoğun tepki “sende cemaat takıntısı var” şeklindeydi. Şimdi en çok konuşulan, tartışılan konu bu. Sonra Libya’ya yapılan müdahaleyle beraber sıklıkla Ahmet Davutoğlu’nun politik ve kişisel duruşunu eleştiren yazılar yazdım. Yine benzer tepkiler geldi: “Nedir senin Davutoğlu’ndan alıp veremediğin, aranızda bir sorun mu var?” şeklindeydi. Dış politikamızın geldiği tablo ortada. Ardından iktidarın son yıllarda ‘kazanımlara’ zarar verici bulduğum benimsediği ‘üslup’ sorunlarına dikkat çekmeye başladım. Ve yaklaşık 1,5 yıl önce “Vakit gazetesinin tarzı siyaseti rehin alacak mı?” başlıklı bir yazı yazdım. Muhafazakar camiadaki “Vakitleşme temayyülü”ne dikkat çektim. Geldiğimiz noktada ne yazık ki Vakit gazetesinin tarzı sadece siyaseti değil, ticareti de, medyayı da, neredeyse iktidar eksenindeki hayatın bütününü etkisi altına aldı. Son zamanlarda sıklıkla Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün üslubuna, vurgularına, dikkat çeken yazılar yazıyorum. Şimdi yine birileri bunun altında bir bit yeniği arıyor. Ama eminim ki önümüzdeki yıl sadece bu konuyu, yani Abdullah Gül ile muhafazakar siyaset ve medya arasındaki üslup ve tarz farklılığınının neden olduğu siyasi sonuçları konuşacağız. Gezi olayları bana göre en çok da Abdullah Gül’ü zor sokacak sonuçlara yol açtı. Bir önceki “Bülent Arınç niçin değişti?” başlıklı yazımda dikkat çekmiştim: ‘yenlikçi’ önemli isimler, giderek eski ‘gelenekçi’ çizgiye kaydı. Sadece Abdullah Gül bundan uzak durmaya çalışıyor. Bugün bu farklılığın doğuracağı sonuçlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Tayyip Erdoğan sonrası AK Parti liderliği için en kuvvetli aday Gül'dü. Gül siyasete dönmeye karar verirse, Tayyip bey sonrası AK Parti’nin başına geçmesinin önünde hiç bir engel yoktu. Bunu herkes kabul ediyordu. Teşkilat istediğinde buna Tayyip beyin bile “hayır” demeyeceği, hatta ‘diyemeyeceği’ ileri sürülüyordu. Ama artık öyle değil Muhafazakar medyadaki Vakitleşme temayülünün, siyasi arenada en çok etkileyeceği isim kuşkusuz Abdullah Gül olacaktır. Çünkü Gezi olaylarının tırmandığı günlerde “Demokrasilerde sandık herşey değildir” çıkışıyla meselelere hala "yenilikçi" çizgiden baktığını ve diğerleriyle farklı noktalarda durduğunu gösterdi. Sonra Suriye ve ardından Mısır meselesinde aldığı sakinleştirici tutumu da bu farklılığını pekiştirdi. Lafı uzatmadan asıl söylemek istediğimi söyleyeyim. Abdullah Gül’ün ‘yenilikçi’ çizgisi dalga dalga büyüyen bir havayla aleyhine bir kampanyaya dönüştürülüyor. “Asılnda o kadar da sağlam durmadığı", "karşı tarafa taviz vererek şirin görünmeye çalıştığı” gibi bir hava estiriliyor. Bu havanın bilinçli olarak AK Parti’deki liderlik yarışına matuf olarak sürdürüldüğünü düşünüyorum. Amaç hem AK Parti teşkilatlarında, hem de mahallede, "Tayyip bey sonrası doğal genel başkan" inancına yönelik desteğe darbe indirmek. Tayyip Erdoğan’ın bile "hayır" diyemeyeceği o desteği dağıtmak. İİT genel sekreti Ekmeleddin İhsanoğlu’na da uygulanan linç kampanyası bahsettiğim temayyülün bir göatergesiydi. Tarzını, ve iş tutma biçimini beğenmesem de, İİT genel sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun “Mısır’daki darbeyi kınamadı” denilerek bir lince tabi tutulması muhafazakar camianın psikolojik ve düşünsel olarak geldiği vahim durumun göstergelerinden biridir. İhsanoğlu resmen linç edildi. Aynı odak benzer bir psikolojik harekatı Gül’ün Tayyip Erdoğan sonrası muhtemel AK Parti liderliği için de yürütüyor. Mahalleyi Vakit gazetesi çizgisine çekerek hem kendilerine bir zemin oluşturuyorlar, hem de kişiliği, karakteri, üslubu, düşünce biçimi bu çizgiye uymayan herkesi tasfiye etmeyi amaçlıyorlar. Bundan da en büyük payı; konumu, etkisi, gücü oranında Abdullah Gül alıyor. Doğrusu Abdullah Gül’ün bu süreçle baş edip edemeyeceği konusunda bir fikrim yok. Ama işinin gerçekten zor olduğunu düşünüyorum. Umarım, Vakitleştirici odağın sadece sesi çok çıkıyor da, gücü o kadar yoktur. Mahallenin sessiz ve efendi insanlarının sesi çıkmadığı için bu gürüh daha etkin gözüküyor olabilir. Diyeceğim odur ki 2014’de yeniden, bu sefer daha kalabalık ve güçlü olan "gelenekçilik" ile yalnız kalan Gül’ün temsil ettiği "yenilikçilik" tartışmasına şahit olacağız. Bu yazıyı bir yere not edin. Benden söylemesi. Twitter.com/acikcenk

Reşat Nuri Erol
28.08.2013
12:20

ONUN ADI KIRMIZIYMIŞ! Bugünkü yazımızla Sabataizm dersimizin de sonuna gelmiş bulunuyoruz. Son olarak bir örnekle konuyu kapatmak istiyorum: Bakınız, Orhan Pamuk’un “Benim Adım Kırmızı” adlı kitabı Sabetaycılığı ön plana çıkaran ve sadece Kabala bilgisine sahip olanların anlayabileceği bir kitaptır. Zaten kitap Türkiye'de hiç okunmamasına rağmen New York ve Tel Aviv borsalarında yok satmış ve Bay Orhan Pamuk bu kitabıyla 2004 yılında en iyi kitap ödülü olarak 100.000 Euro kazanmıştır. Kitap güya III. Murat dönemini anlatmaktadır. İlk bakışta herkesin kendi sesiyle konuştuğu, ölülerin, eşyaların dillendiği, ölüm, sanat, aşk, evlilik üzerine bir kitap gibi gözüküyor. Oysa durum son derece farklıdır. Mesela Yalçın Küçük, Orhan Pamuk’un bu kitabını analiz edebilmek için İbrani’ce öğrenmeye başlamıştır. Zira ‘Benim Adım Kırmızı’ tamamıyla bir tür Yahudi mistisizmi olan Kabalistlik Sabetaycılık’ın etkisiyle yazılmıştır ve Pamuk’un bu kadar popüler ve ünlü olmasının ardında, Sabetaycı kimliği yatmaktadır. Hatta kitabın isminin ‘Benim Adım Kırmızı’ olması tamamıyla bir isyanın ve meydan okumanın bir ifadesidir. Romandaki hikâyenin geçtiği III. Murat döneminde, ekonomik güçlüklerin baş gösterdiği bir sırada Yahudi bir kadının 40.000 duka değerinde bir elmas takıp gezmesinin oluşturduğu büyük tepki üzerine Sultan, 27 Nisan tarihli bir fermanla Yahudilerin bundan böyle kırmızı bir şapka giymelerini emreder. İşte isyan ve hatta meydan okuma buraya vurgu içindir. Yani Orhan Pamuk bu kitabıyla kendisinin bir Yahudi dönmesi olduğunu sanki avazı çıktığınca bağırmak istemiştir. Bu nedenle Pamuk’un bu kitabını görenlerin, kitabın içindeki kısa ve hiç anlaşılmayan ‘Benim Adım Kırmızı’ bölümünü açıp, ‘Kırmızı olmaktan mutluyum! İçim yanıyor, kuvvetliyim, fark edildiğimi biliyorum, bana karşı koyamadığınızı da.’ Veya bunun arkasından ‘Oh, ne güzel kırmızı olmak.’ cümlelerini birer dinsel metin tarzında okuduklarını tahmin edebiliyoruz. Mesela Yalçın Küçük'e göre Pamuk’un romanının önce İbraniceye çevrilmesi ve Yahudi Ansiklopedisi Yayınevi tarafından basılması da rastlantı değildir. Küçük’e göre Pamuk, Türkiye’nin en çok okunan yazarı değil, aksine hiç okunmayan belki de tek yazarıdır. Küçük şöyle diyor: “Bu kitabı yazmak için zorla ve zorlanarak okuduğum iki kitabından çıkardığım sonuç şudur: Pamuk, Türkiye nüfusu içinde yazar olacak en son birkaç kişiden birisidir. Türkiye’de hiç okuyucusu yoktur.” Küçük, diğer taraftan Orhan Pamuk’un ‘ben yarattım’ dediği pek çok yerde, Yahudi rivayetlerini okuyucusuna ‘kaktığı’ sonucuna varıyor. Örneğin romanın kahramanlarından Ester, Pamuk’un oluşturduğu bir karakter değil, Yahudi Ansiklopedisi’nde geniş yer ayrılan gerçek bir kişidir. Ayrıca Nobel Ödülü alması bu meydan okuma mantığının bir ifadesidir ve hayretle karşılanması gereken bir olaydır diye düşünüyorum. RAMAZAN DÜZEN

Reşat Nuri Erol
30.08.2013
05:27

Büyük Ümmet Projesi (BÜP)

HAYRETTİN KARAMAN Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) hakkında çok konuşuldu, yazıldı, tartışmalar yapıldı. Bu projenin bize ait olmadığı, bölgede ABD menfaatleri ile İsrail'in güvenliğini ve tarihi hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik bir proje olduğu açıktır. İktidar bu projeye bir şekilde katılırken elbette yukarıda özetlediğim amaca hizmet etmeyi düşünemezdi, onlara bunu yakıştırmak zulüm olur. Üç tavır sözkonusu olabilirdi: Kenarda durup seyretmek, içine girip yönünü değiştirmeye çalışmak, şerrini azaltmak, hayrını çoğaltmak, buna karşı bir başka proje oluşturmak. Şimdiye kadar Batı'nın, İslam dünyası aleyhine, kendilerinin veya İsrail'in lehine olan birçok projesine karşı ya stratejisi eksik, hamasi ve duygusal karşı çıkışlar yaşandı veya kenardan seyredildi; onlar da yapacaklarını yaptılar, alacaklarını aldılar, işgal edecekleri vatanımızı (dâru'l-islamı) işgal ettiler, sömürecekleri kadar sömürdüler. Büyük Ortadoğu Projesi şimdilik rafa kaldırılmış veya ertelenmiş görünüyor. Fırsat elverdiğinde yine devreye sokulacağından şüphe etmem; çünkü bugünün zalim dünya düzeninde uluslar kendi çıkarları, Batı da sağlam İslam'ı engellemek için vardırlar. Bazı yazarlar Arap Baharı'nı da BOP'un uygulama aşamaları içinde görüyorlar. Ben buna katılmıyorum. Batı ile yerli işbirlikçileri engelleyemezlerse Arap Baharı, BOP'un değil, BÜP'ün aracı olacaktır. Çünkü bu baharın hakim gücü, laik diktatörlere baş kaldıran, müslümanlara mahsus ve dünyaya örnek bir demokrasi ile ülkelerini yönetmek isteyen müslüman halktır. Bunların en örgütlü ve tecrübeli olanı Müslüman Kardeşler'dir (İhvan). Müslüman Kardeşler'in İslam anlayışları mutedil ve sağlam, tecrübeleri de yeterlidir. Harekete katılan diğer gruplar arasında aşırılar, kendidlerine ve ümmete zarar vermeleri muhtemel olanlar da vardır; ama bunların zaman içinde ya ortaya gelecekleri veya etkisiz durumda kalacakları umulmaktadır. Eğer Arap Baharı başarılı olursa, ABD, İsral, AB, Çin, Rusya onu durdurmazsa, yıllardır müslüman halklara zulmeden, ülkelerin servetini çarçur eden, yabancılara peşkeş çeken, iktidarları babadan oğula devreden veya aralarında paylaşan diktatörler, zalimler, müstebidler birer birer ortadan silinecekler, İslam ülkeleri sahipleri tarafından yönetilmeye başlanacak ve bunun sonucu da 'BÜYÜK ÜMMET PROJESİ'nin hayat bulması, gerçekleşmesi ve inşaallah ümmetin, İslam rahmetini temsil ederek dünyanın yüzünü güldürmesi olacaktır. İktidar dün BOP'un zararını engellemeye çalışıyordu, bugün de BÜP'ni gerçekleştirmenin ilk adımları olan Arap Baharını destekliyor. Allah yardımcıları olsun!

devamı için;

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/HayrettinKaraman/buyuk-ummet-projesi-bup/39309





Sayı: 219 | Tarih: 25.08.2013
Ahmet Hakan
Bağdat’tan kareler
Acı durum
2860 Okunma
1 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mehmet Barlas
Suriye ve Mısır'daki faciaları susarak izlemek de
Kıssadan Hisse
1336 Okunma
1 Yorum
Tayibet Erzen
Yusuf Kaplan
Hedef"İslam'a karşı İslam"
İslam dünyasını yeniden tesis etmek
1193 Okunma
Ali Bülent Dilek
Mahir Kaynak
Hangisi araç
Haklı çıktım!
1187 Okunma
5 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Kimler Halife ve Hilâfet İstemez
Çözüm Kuran
1065 Okunma
Emine Hocaoğlu


© 2024 - Akevler