Taksim Gezi Parkı olaylarının, çevre, doğanın korunması gibi insani saiklerle başladığı doğruydu. Ancak bu tepkilerin, sonradan profesyonellerin kontrolüne geçtiğini ve AK Parti karşıtlığının bir öfke, kin ve nefret patlamasına dönüştürüldüğünü gördük. Taksim Meydanı, Tahrir’e çevrilerek, iktidarın sandık dışında alaşağı edilmesi için kör gözüne gözüne isyan başlatıldı. Ama bir çevre, ısrarla bunu görmedi, göstermedi, karartma ve bilgi kirliliği ile “90 gençliği” diye 1968’lerdeki heveslerini tatmin için bir de nostalji yapanlar devreye girdi. Vesayetin adamlarının, odaklarının ve medyasının, darbe davalarında gördüğümüz, meseleyi özünden saptırma, davaları, mahkemeleri itibarsızlaştırma, sulandırma, bulandırma, perdeleme ve karartma hamlesinin yeni bir versiyonu sahneye konuldu. Ne hazindir ki, Türkiye’nin demokratikleşmesine samimi destek vermiş aydınların bir bölümü de, bütün faturayı Sayın Başbakan’a kesme çabalarına iştirak ettiler. Hiç istemedikleri halde diğerleriyle yan yana göründüler. Tamam, Sayın Başbakan’ın hatalarını söyleyelim, haklı eleştirilerden kaçınmayalım. Kendisi de itiraf etti, hata yaptım dedi. Ama asıl resmi göstermeyip, bir de “dış güçler”i gündeme getirenlerle alay etme de neyin nesiydi?
http://www.zaman.com.tr/huseyin-gulerce/hani-dis-gucler-hikaye-idi-_2109048.html
Yorum:
Doğru dersi çıkarmak...
Ülkemizdeki, Mısırdaki ve tüm dünyadaki krizler mevcut sosyal ve ekonomik sistemlerin tıkandığının göstergesidir. Ekseriyete dayalı demokratik düşüncenin ve faize dayalı ekonomik sistemin değişmesi gerektiği açıkça görülmektedir.
Tartışılması ve savunulması gereken mevcut demokratik sistem değil onun yerine geçmesi gereken gerçek domokratik sistemin ne olduğudur. Tartışılması ve savunulması gereken mevcut liberal ekonomik politikalar değil gerçek liberal ekonominin ne olduğudur.
Bu olaylar bizleri barış düzenine götürecek ilk kıvılcımlar olabilir, insanlığın olaylardan doğru dersi çıkarması şartıyla.