Şartlar uygun mu?
1125 Okunma, 1 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

10/2/2013

 

- 1991’de Irak bölünecektir demiştim.

- Sermaye 10 milyondan silahlanmış devletler oluşturup, atomla donatılmış İsrail’e bağlı bir Orta doğu imparatorluğunu kurmayı hedeflemiştir.

 

- Birinci Körfez savaşından beri hedeflenen Kuzey Irak bağımsız devlet anlayışına yaklaşılmaktadır.

- Irak dört devletçiğe ayrılacaktı. Başaramadı. Çünkü ABD’de yönetim değişti.

 

- Suriye’nin parçalanması istenmektedir. Bir kısım Kürtler Irak’a katılabilir.

- Otuz milyondan aşağı bir devlet iç ve dış dengesini oluşturamaz. Sermaye gücünü kaybetmiştir. Bölünmeyeceklerdir.

 

- Ortadoğu etkin güçlerin çatışma alanıdır. Orada devletleri onlar kurmuştur. Enerjiyi kontrolleri altına alıp yeni enerjilerle rakiplerini yok edecekler.

- Eskiden toprak önemli idi.  Sonra petrol önemli olmuştur. Gelecekte sanayileşmiş toprak önemli olacaktır. Çünkü enerjinin tek kaynağı güneştir. Onu da yalnız yapraklar depo edebiliyor.

 

- Ortadoğu’daki değişim, halklarının değişmeye başlaması, etkin güçlerin etkisiyledir.

- Etkin güçlerin değil, sermayenin isteğidir. Sermaye dünyanın gidişini tespit eder ve kendisi öne düşer. Kendi ayarına yönlendirir.

 

- Gelecekte devletler değil sermaye hakim olacaktır. Sınırlar anlamını kaybedecektir.

- Gelecekte ilim, din, siyaset ve ekonomi birbirinin emrinde olmayacak,  çokluk içinde dengeli(adil)  bir düzen oluşacaktır.  

 

Tamamı için Not supported field expression!

 

Yanlış Tepki

16/2/2013

 

- Kaşıma, yarayı azdırır. Kürt sorunu azdı.

- Kürt sorunu yoktur. Sorun medrese sorunu, aşiret sorunudur. Gereksiz üretilen bir sorundur.

 

-Kürt sorunu ekonomik ilerleme ile çözülecektir. Ağaların etkisinin ortadan kalkması gerekir.

-Kürt sorunu yerinden yönetim ve hakemlik sitemi ile çözülür. Medreseler açılacak, aşiret reislerine saygı gösterilecek. Atamalarla yönetilmeyecek.

 

- Ağalık sisteminden piyasa sistemine geçilecekti. Ağalar girişimci olacaktı. Kızlar tıp eğitimi almalıdır.

- Ağalık sadece ekonomik çıkara dayanmaktadır. Din adamları ile yöneticiler anlaşmış halkın refahını sağlıyorlardı. Toprak ağaların idi.  Çağımızda işletmeler olacaktır. İşletmelerin genel hizmetleri olacaktır. Kamu 25 genel hizmete teminatlı ehliyet verecek. Halk istediğini kendisine genel hizmetli yapacak, genel hizmet verenler, hizmet karşılığını kamudan alacaklar. Bu aşiret sistemini, medrese sistemini rahatsız etmez ama zamanla yeni ağalar ortaya çıkar, yeni hocalar ortaya çıkar.

 

- Asilere sert işlem diğerlerine de serbestlik gerekir.

- Yerinden yönetim insanları kendi istedikleri gibi yaşatan bir sistemdir. Hakemlik adil yargı sistemidir. Merkezi yönetim taşralara hakim değil, hadim olmalıdır. Asker yerel yönetimin daveti olmadan gelmeli ki, çık dendiği zaman çıkabilsin.

 

Tamamı için Not supported field expression!

 

NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle’ye aittir.

 

Yorum:  

Çözüm, genel olandır!

Çözümü sadece Kürt sorunu olarak ele alırsanız artık ülkeyi böldünüz demektir.  Eğer Kürtlerin partisi varsa, Karadenizlilerin de partisi olmalıdır, Akdenizlilerin de partisi olmalıdır. Kürt partisi varsa Arap partisi de olmalıdır. Bunlar bu adlarla parti kurabilirler. Biz onları parti olarak muhatap alırız.

Ülkemizin huzura kavuşmasını istiyorsak mutlak surette insanların istedikleri şekilde yaşamalarına izin vermemiz gerekir. İnsanların isteklerini inançları belirler. O halde ülkemiz sonuna kadar laik olmalıdır. Kişi istediği mezhebe mensup olabilmeli, mezheplere partilere verdiğimiz gibi bütçeden mensupları sayısınca pay vermeliyiz. Bu dini kuruluşların ilmi merkezler oluşturmasına, istediği şeyleri okutmasına karışmamalıyız. Devlet olarak imtihanı birlikte yapmalıyız ve diplomayı kamu vermelidir.

Yerel yönetim demek; her il kendi iç güvenliğini kendisi sağlıyor demektir. Gücü yetmezse bizden yardım alabilir. Her bucak kendi hukuk düzenini kendisi kurar tam istediği hayatı yaşar. Merkez bucaklarının kanunlarını taşranın temsilcileri yapar. Merkez bucağa herkes gelebilir. Oysa taşra bucaklarının kanunlarını bucak kendisi yapar ve uygular. Oraya gitme, yerleşme tamamen oradakilerin iznine tabidir. Merkez bucakların temsilcileri tarafından yapılan mevzuat taşrayı asla bağlamaz. Hukukta kural vardır; has, amme tercih edilir. Özel kanun varsa kamu kanunu yürürlükten kalkar. İl kanunu ile devlet kanunu çelişirse ilde il kanunu uygulanır.

Sorunların çözülmesi için hakemlerden oluşan adil yargı sistemi getirilmelidir. Bunun dışında halkın ekonomik sorunlarını çözmek için bucaklar kendi buğday paralarını, iller kendi demir paralarını çıkarabilmelidir. Ülke de toprak karşılığı para çıkarmalıdır. Faiz ortadan kalkmalı, çalışana kredi sistemiyle para çıkarılmalı, tedavüldeki paranın karşılığı olmalıdır.

 

 

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
22.02.2013
02:36

Dış bükey aynada muhafazakar aydın

AKİF EMRE Türkiye'de kültür hayatında İslami kaygılarla yazıp çizen çevrelerin önemli ağırlıkları oldu. Her ne kadar merkez addedilen basında, 'resmi yayın' yapan çevrelerce hiçbir zaman muhatap alınmamış, yok sayılmış olsalar da... Bu durum hem edebiyat-düşünce ortamı, hem de daha mütevazi imkanlarla boy gösteren matbuat alemi için de geçerli. Bu tablo, en azından son on yılda, hem muhteva hem de güç ilişkileri açısından değişti. Her şeyden önce İslami kaygıları olanların, kaygıları ve iddiaları ile birlikte sahip oldukları imkanlar ve merkezle kurdukları ilişki biçimi trajik bir değişime uğradı. İslamcıların entelektüel kapasiteleri, etkileri ve kendi içlerinde yaşadıkları dönüşümler/kırılmalar ayrı bir yazı konusu. Ancak bir şekilde hala kimliğini bu tanımlama ile ilişkilendiren kalemlerin dünya tasavvurları ile ürettikleri metinler arasındaki ilişkide gözden kaçan önemli bir ayrıntının aktüel hali anlamada hayli açıklayıcı ipuçları vereceğini düşünüyorum. Düşünce ve ifade özgürlüğü tam anlamıyla resmi ideolojinin kuşatması altında olduğu halde, İslami düşüncenin yerel bakıştan evrensel perspektife açılmaya başladığı dönemlerde dünyanın her bir köşesiyle, en küçük haberle bile ilgilenen müthiş bir açılım patlaması yaşanmıştı. Hatta milliyetçilikleri aşmak adına kendi toprağının realitelerini ihmal edecek derecede bir dışa açılım süreciydi. Bu evrensel bakışın abartılı halinin kimi sakıncalarına rağmen, bilinç inşası anlamında önemli kazanımlar elde edildi. Şimdilerde geriye dönük değerlendirme yaparken atlanan önemli hususlardan biri; İslamcı entelijansiyanın dünya Müslümanlarına, mazlumlara, İslami hareketlere yönelik ilgisinin düşünsel boyutundansa içerideki siyasi şartların dayatmasının daha belirleyici olduğudur. Şöyle ki, yasal nedenlerden dolayı rahatça yazılamayan, dile getirilmeyen pek çok söylemin ve özlemin dünya Müslümanları üzerinden söylenmesinin bir çıkış yolu olarak değerlendirildiği söylenebilir. Türkiye şatlarında yazılamayanları Patagonya'daki bir oluşum üzerinden dillendirmek, hem ideolojik kurguya uygundu hem de pratik bir çözümdü. Aslında dış dünyaya bu denli açık olmak, iç siyaset ve resmi ideoloji ile dolaylı hesaplaşma, sorgulama biçimiydi. Bugün Türkiye'de siyaset, düşünce ve ifade özgürlükleri, toplumsal dönüşüm açısından kıyaslanamayacak bir değişim yaşandığı muhakkak. Artık önemli ölçüde siyasal muhafazakarlığı benimsemiş/evrilmiş Müslümanlık kaygıları olan medya organlarının, kalemlerin belli yoğunlukta dışarıda olup bitenlere içerideki somut sorunlardan daha fazla ilgi gösterdiğini gözlemleyebiliyoruz. Bu dışa açılma; bilginin küreselleşmesinden ve genel olarak küreselleşmeden doğan pratik bir sonuç değil. Söz konusu durum, Arap Baharı örneğinde somutlaştırılabilir. İçeride alabildiğine muhafazakarlaşan kalemlerin Ortadoğu'da, Arap Baharı sürecinde 'yalın kılıç İslamcı' kesilmeleri, bu ayaklanmalardan 'İslam devrimi' çıkarmaları; iki farklı dönemde, muhtevasında önemli farklılıklar taşıyan bir ilgiye işaret ediyor. Türkiye'nin dünyaya kapalı olduğu, pek çok alanda baskıcı uygulamaların yaşandığı dönemdeki dışa dönük ilgi; hem yerel olanı aşan bir yaklaşımı gösteriyordu, hem de sisteme yönelik eleştirel söylem bir imkan olarak geliştirilmişti. Bugün ise İslam dünyasına yönelik gösterilen bu ilgi, içerideki siyasetle hesaplaşmayı erteleyen, görmezden gelen bir kaymayla maluldür. Hatta Arap Baharı özelinde yaşanan bu yoğun ilgi, bir heyecan dalgası olarak anlaşılabilir olmakla beraber, bu devrimleri okuma biçimi olarak iç siyasete eklemlenen, mevcut politikaları olumlamak adına geliştirilen bir söyleme dönüşecektir. Bu durum salt mevcut iktidarla muhafazakar medyanın kurduğu ilişkiyi olumlama parantezine alınarak açıklanması zor bir paradoksal haline işaret ediyor. Belki de zihinsel anlamda mevcut durumla yüzleşmekten kaçarak burada unuttuğu, yüzleşmek istemediği özlemlerini Arap Baharı üzerinden inşa edecek ve kendine ayna tutacak bir yapıyı görmek istemeyecektir. Paradoksal görünen bu durum kendi içinde ilginç bir tutarlılık sergiliyor. Türkiye'ye dair sorgulama yapma gereği duymadan, yüzleşmekten kaçındığı iddialarını Arap Baharında icat edilen İslami devrimlerine sipariş vermiş görünüyor. Türkiye'den hatırlamak istemediği ve gelinen siyasal durumdan pek de mutlu olduğu yapıya, yaşanan toplumsal ve siyasal dönüşümle terk edilenleri hatırlatacak bir devrim görüntüsüne neden ihtiyaç duyulduğu sorulabilir. Temel açmazı çözen formül de burada yatmaktadır. Arap devrimlerinin ilham kaynağı olmak… Türkiye'de yaşanan dönüşümle hesaplaşmadan modern, ılımlı, küresel kapitalizmle uyumlu bir modeli ihraç etmenin ve bunun sonuçlarını görmenin dayanılmaz hazzını yaşamak…

...

DEVAMI İÇİN;

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AkifEmre/dis-bukey-aynada-muhafazakar-aydin/36420





Sayı: 192 | Tarih: 17.02.2013
Mehmet Şevket Eygi
Medreseleri ve Tarikatleri Baltalayan Reformcu İl
Lisede Medrese Eğitimi
1173 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
Yaptım bir kıyaslama daha
İçki aşkı ve açık saçıklık
1153 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Şartlar uygun mu?
Çözüm, genel olandır!
1125 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Erdoğan'a göre AB Türkiye'ye saygısız davranıyor
AB’yi bırak, AD’ye gel!
1073 Okunma
Tayibet Erzen
Hüseyin Gülerce
Diyalog,ceket değildir...
Çözüm İçin
1021 Okunma
Zafer Kafkas