13.02.2013
Siyasi gelişmelere gerçekten ilgi duyuyorsanız ve Türkiye'nin geleceğe dönük gündemini birinci elden öğrenmek istiyorsanız, Başbakan Erdoğan'ın konuşmalarını dikkatle izlemeniz şarttır.
Bazılarımız bu konuşmalardan çok, bunlara dönük eleştirileri izlemeyi tercih edebiliriz. Bu da doğaldır...
Ama bazılarımızın olması istenenleri değil, olacakları bilmek istememiz de aynı şekilde doğal değil midir?
Bu açıdan Başbakan Erdoğan'ın AB ülkelerinin Ankara'daki büyükelçilerine verdiği yemekli davetteki konuşması, dış politikamızın gelecekteki çizgisini ve AB'ye karşı izlenecek siyaseti göstermesi açısından gerçekten çok önemliydi.
Bazı bölümleri belleklerimize kaydetmemizin yararlı olacağını düşünüyorum.
Örneğin Türkiye'de AB'ye karşı bir hayal kırıklığı var ve bu sitem dolu cümlelerle Başbakan'ın konuşmasına yansımış durumda:
Saygısızlık var
"- Son 5 dönem başkanlığında diğer bir deyişle 2.5 yıldır tek bir fasıl müzakereye açılmamıştır. Genişleme tarihinde bir ilk olan ve Türkiye'ye karşı saygısızlık olarak nitelediğimiz bu durumun devam etmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Siyasi blokajların kalkması halinde Türkiye 12 ayda 10 faslı, 18 ayda ise 15 faslı açabilecek durumda ve kabiliyettedir. Biz Türkiye olarak süreci yeniden hızlandırmak noktasında son derece kararlıyız. Ancak asıl önemli olan Avrupa Birliği tarafının bu iradeyi göstermesidir. Artık AB'den somut adımlar, somut kararlar bekliyoruz."
Başbakan konuşmasında "Şanghay Beşlisi"nin AB'ye dönük bir siyasi şantajın konusu olmadığını da çok açık vurguladı:
Tamamı için Not supported field expression!
Yorum:
AB’yi bırak, AD’ye gel!
AB ülkelerinin Türkiye’ye olan tutumları yıllardır bellidir ve değişmemiştir. Bu süreçte Türkiye tam bir aşağılık kompleksi içinde olmuş ve AB kapısında tabiri caizse sürünmüştür.
Şimdi değişen ne olmuştur?
AB’nin tavrı mı değişmiştir? Hayır.
Türkiye daha ileri bir ülke mi olmuştur? Hayır.
Olan şey uyanışın başlamasıdır. AB, bıraksan dağılmanın eşiğinde olan kısır bir topluluktur. Bize katacağı bir şey yok. Her şeyi onlar iyi biliyor, onlar doğru yapıyor sadece bizim sahip olmamız istenen bakış açısıdır. Türk halkı yıllarca buna inandırıldı. AB’ye girersek refah olacak, eğitim düzeyi yükselecek, insan hakları korunacak sandık, HİKÂYE!
Bunlar zaten onlarda da olmayan nimetler. Kendi bozuklukları içinde yok oluyorlar. Bu yıllar evvelden belliydi ama bizim anlamamız için çatırtıları da duymamız gerekti, yazık.
Bir işin nasıl yapılacağı, doğruluğu veya yanlışlığı tamamen o iş üzerine yapılacak bir projeyle ilişkilidir, bana göre. İş ile ilgili sağlam bir veri elde ettikten sonra ilmi denemelerle pratik sağlanır ve ölçümlerle karara varılır. Bunun için bir etikete ihtiyaç yoktur. Yani, X AB ülkesi bir işi öyle yapınca o yöntem baştan doğru kabul edilmemelidir. Bu, tamamen pozitif bir önyargıdır. Aksi de doğrudur. O yüzden her söze kulak verip, ahsene uymak evladır.
Demem O ki, madem Tayyip Amca yapılan saygısızlıkların da, oyalamaların da farkında o zaman AB’ye şöyle kendi namına layık, en fiyakalısından bir “One minute!” ayarı çeksin, yoluna devam etsin. Hatta yolu dünyanın merkezinden geçsin, batmamış geminin PROJELERİ ile değişimi sağlasın. Hatta yapılacak ilk ahşap ev O’nun olsun, taşınma derdi olmasın. Hatta…
Benimkisi temenniden öteye varmaz bilirim ama belli olmaz belki Rabbim böyle bir dua ile nasip edecektir.
Bizim için küçük ve önemsiz görünmekle beraber asla değersiz olmayan, insanlık için ise henüz anlaşılmamış olmakla beraber oldukça büyük olan işlerden bahsederken inanmanın büyüsüne kapılıyorum. Biz “Bir çiçekle bahar gelmez.” diyenlerden değiliz, her denizyıldızı için çaba sarf edenlerdeniz. O yüzden ilk proje çok önemli, ilk müçtehit çok önemli, ilk ürün çok önemli, tabi ilk muhasip de çok önemli. Bu ilklerden biri olmak şöyle dursun, onlara talip olmak bile büyük bir erdemdir. Rabbim Adil Düzen için çalışan herkesin yolunu açık etsin.