08 ARALIK 2012
Müslümanların büyük bir kısmı ibadetlere, farzlara, sünnetlere, hayırlı işlere, yapılması mutlaka gerekli olan hizmetlere ya hiç önem vermiyor yahut gereken önemi vermiyor. Bazı konuları sıralıyorum:
1.Namaz kılan Müslümanlar, namazı başları takke veya başka İslami bir serpuş ile örtülü olarak kılmıyorlar. Baş açık namaz kılmak sünnete ve edebe aykırıdır. Bilmeden Resulullah Efendimizin sünnetini hafife almaktır. Müslümana "sevgili kardeşim, namazı başı kapalı olarak kıl" diyorsunuz, "ağabey takke cebimde ağırlık yapıyor yanımda bulunduramıyorum" cevabını veriyor!. Be mübarek cep telefonu ağırlık yapmıyor mu?.. Şuurlu Müslüman olsak namaz takkesinin bin kere değil milyon kere hayırlı olduğunu idrak ederiz... Bir kısım Müslümanlar da mezhepsizlik inadı ile baş açık namaz kılıyor. Onlara selam ve hürmetle soruyorum: Resulullah efendimiz bütün hayatı boyuca (ihramlı olduğu haller dışında) bir kere bile başı açık olarak namaz kılmamıştır. Allahü Teala bizim o peygambere iman etmemizi, onu herkesten daha fazla sevmemizi, ona itaat ve biat etmemizi farz kılmıştır. O da bize "beni nasıl kılıyor görüyorsanız siz de öyle namaz kılınız" buyurmuşlardır. Biz buna rağmen hâlâ baş açık namaz kılıyoruz. (Namazı sarıklı olarak kılma konusundaki hadisi şerifler tartışılabilir ama mutlaka başı örtülü olarak kılma konusu asla tartışılamaz, kesin bir sünnet ve edeptir.)
2.Müslümanların çok büyük bir kısmı beş vakit namazı terk etmiştir. Bu çok büyük bir eksiklik ve isyandır. Müslüman halkın kafasına şu gerçekleri iyice, sağlam şekilde yerleştirmek gerekir: Kur'anda en fazla emredilen şey namazdır... Beş vakit namaz kişinin ve toplumun dininin direğidir, bunu ayakta tutan dinini ayakta tutmuş, bunu yıkan dinini yıkmış olur... İslam devletinde ve nizamında Müslümanlar beş vakit namazı cemaatle kılmaya zorlanır... Çok yazdım bir kere daha tekrar edeyim: Sultan Abdülhamid Han zamanında Galatasaray lisesinde (ve diğer bütün okullarda, kışlalarda) günlük namazların okul camiinde okul imamının ardında cemaatle kılınması mecburi idi. Zamane Müslümanları edebiyat konusunda mangalda kül bırakmazlar ama bilhassa sabah namazlarında İslamcıları, dindar gençliği camilerde göremezsiniz. Az bir kısmı kadınlar gibi evlerinde münferiden (tek başına) kılarlar, bir kısmı ise hiç kılmaz, leşler gibi uyur. Türkiye'de kendisine itaat ve biat edilen bir İmam-ı Kebir bulunmadığı , üniter hiyerarşili bir ümmet teşkilatı olmadığı için namaz meselesi hemen hemen gündemden çıkarılmıştır.. Bu namaz meselesini halledemez, halkın doksanına eda ettiremezsek kurtuluşumuz çıkmaz ayın son çarşambasınadır.
3.Müslümanlar farz namazları cemaat ile eda etmek konusunda da utanç verici bir ihmal ve tehâvün (hafife alma) içindedirler. Resulullah efendimiz hiçbir farz namazı tek başına kılmamış, hep cemaatle kıldırmıştır. Geçenlerde Ankara'da dindar bir müfettiş ile tanıştım, önce size bir şey sorabilir miyim diyerek izin istedim, izin verdi ve şu soruyu yönelttim: "Haftada kaç gün sabah namazını camide cemaatle kılıyorsunuz?" Hiç cemaatle gitmiyorum, cevabını verdi. Bendeniz yine izin isteyerek, hiç olmazsa haftada bir kere gidiniz dedim. Namaz konusunda Türkiye çapında genel bir kampanya açılmalı, farz namazları cemaatle kılma konusu da bu kampanyanın gündemine getirilmelidir.
4.Müslüman kadın ve kızların büyük kısmı başlarını örtüyorlar ama oların bin kısmının tesettürü şer'i değil şeytani tesettürdür. Bilerek böyle yapıyorlarsa isyan içindedirler... Bilen ulemanın fukahanın, müftülerin, ziyalı Müslümanların Müslüman kadın ve kızları Kur'anî ve şer'i tesettür konusunda bilgilendirmeleri, uyarmaları, aydınlatmaları üzerlerine farzdır. Bu farzı en uygun ve en etkili bir şekilde eda etmezlerse saçları deve hörgücü gibi, ayakkabı topukları kurşun kalemi kadar ince, rengârenk Avrupai giysiler içinde takmış takıştırmış, sürmüş sürüştürmüş sözde tesettürlü kadınların veballeri işte bu bilip de aydınlatmayanların üzerine olur.
5.Faiz Kur'anla, sünnetle, icma-i ümmetle haramlığı kesin şekilde bilinen bir günahtır. Bugün Müslümanların büyük bir kısmı doğrudan doğruya ve dolaylı olarak faize bulaşmıştır. Bu Müslümanları kim uyaracaktır. Çağdaş Yaşamcılar, Atatürk Derneği, Laikliği Savunma Platformu değil herhalde. Faizin yaygın hale gelmiş olması genel bir afet ve felaket gibi, büyük bir zelzele gibi, ülke ufuklarını tutuşturan bir yangın gibi, Sodom ve Gomore'nin azgınlıkları gibi bir isyan ve tuğyandır. Halkın hepsi vicdansız değildir. Lakin onların uyarılması lazımdır. Rejimin emrindeki Diyanet bu uyarıyı yapmıyor. O halde ulema fukaha ziyalı Müslümanlar kolları sıvamalı ve faiz aleyhinde bir uyarı kampanyası başlatmalıdır. Soruyorum: Ülkemizde böyle bir kampanya var mı?
6.Bir kısım dinsizler, ateistler, münafıklar, Kriptolar kadın konusunda İslama ve Şeriata saldırıp duruyorlar. İslam kadınları eziyor, onlara tam bir eşitlik sağlamıyor hezeyanları... Müslümanların elinde onları susturacak atom bombası gibi bir koz var. Laik Kemalist, çağdaş, batıcı rejim üzerinde TC başlıkları bulunan resmi fahişelik vesikaları ile bir takım kadınlara devlet koruması altında seks ticareti ya da seks köleliği imkânını sağlıyor. Bu iğrenç ticaretten de KDV ve gelir vergisi alıyor ve genel bütçeye koyuyor. Diyanet İşleri Başkanının, müftülerin, imamların, bütün memurların maaşları bu bütçeden ödeniyor. Yahu Müslümanlar niçin, kadın konusunda İslama Kur'ana Şeriata saldıran dinsizlere, siz şu kendi ayıbınıza bakar mısınız demiyor.
7.Müslüman kesimin İslam ve Kur'an yazısı konusundaki umursamazlığı, lâkaydlığı, gayretsizliği doğrusu ümit kırıcıdır. Halkımızın ve devletimizin bin yıl kullandığı Kur'an yazısıyla Türkçeyi canlandırma fırsatı, hürriyeti, imkânı zuhur etti ama bu konuda güçlü bir çalışma yok. Adam dindar, muhafazakâr geçiniyor, Osmanlıca konusunda elifi görse mertek zannediyor. Böylesinin dindarlığını muhafazakârlığını sevsinler.
8.Toplumumuz bir israf, saçıp savurma, tebzir, ziyankârlık toplumu haline gelmiştir. İsraf büyük günah ve haramdır. Müslümanların bu konuda, kafalarına dank edecek şekilde uyarılmaları, aydınlatılmaları, bilgilendirilmeleri gerekir. Müslüman lüks mesken aldı, pahalı otomobile bindi, lüks yemekler yiyor, lüks giyisiler satın alıyor... Böyle Müslümana aferin, tebrik edeniz, hayırlı olsun değil; teessüf ederiz, yazıklar olsun, günahtır, yapma etme denilmelidir. Din kardeşimiz, ihtiyacı olmadığı ve gerekmediği halde 220 bin liralık lüks otomobil alıyor, ne deniliyor?.. "Bravo şu Kazım Bey'e, otomobili kral mı kral, lüks mü lüks, kıyak mı kıyak..." Ağlanacak halimize gülüyoruz. Günah işliyoruz, utanmadan bununla iftihar ediyoruz, tebrikler ve aferinler alıyoruz.
9.Yahova Şahitleri dininin bütün dünyadaki mensupları milyon kişidir. Onların, her ay 188 ayrı dilde yayınlanan ve yekun tirajı 42 milyon olan Watchtower adında bir dergileri vardır. Yahova Şahitleri canla başla kendi dinlerinin propagandasını yapıyor. Şu dünyada bir buçuk milyar Müslüman yaşıyor ama ne başlarında bir Halife var, ne üniter bir ümmet yapısına ve hiyerarşisine sahipler, ne de çeşitli dillerde bir dergi çıkartabiliyorlar. Türkiye Müslümanları irili ufaklı, birbirinden kopuk, birleşmemek ve işbirliği yapmamak konusunda ittifak etmiş yüzlerce, belki de binlerce hizbe, fırkaya ve cemaate ayrılmıştır. Bunların çoğunun kendi cemaat dergileri vardır. Yüzlerce dergi. Bir cemaatin dergisini, öteki cemaatler okumaz... Birlikten kuvvet doğar edebiyatını bol bol yaparız ama basın ve medya konusunda güçlerimizi bir araya getiremeyiz. Müslümanlar birleşseler her ay en az bir milyon satabilecek Reader's Digest'a benzeyen aylık çok faydalı bir dergi çıkartabilirler.
10. İcazetli ulemanın, fukahanın, müderrislerin ders okutup, kendileri gibi icazetli İslam hocaları yetireceği İslam Medreseleri açılmadıkça ve bunlar başarılı bir şekilde eğitim vermedikçe Müslümanların kurtulmaları mümkün değildir. Yazık ki, İslam medreselerinin tekrar açılması konusunda yeterli niyet, istek ve baskı yoktur. Halk din denilince cami düşünüyor... Din denilince camiden önce medreseyi düşünmemiz gerekir. Cami bir binadan ibarettir. Caminin canı ve ruhu onun mihrabına geçecek, minberine çıkacak, kürsüsüne oturacak ulema Medreselerde yetişebilir ancak. Müslüman halkı ancak icazetli ulema, fukaha, mürşidler uyarabilir, bilgilendirip aydınlatabilir, çekip çevirebilir.
11. Ehl-i sünnet tarikatları ve tekkeleri açılmadıkça, buralarda İslamî halk eğitimi yapılmadıkça, olgun ve ahlaklı Müslümanlar yetiştirilmedikçe selamet sahillerine çıkamayız. Bir İslam toplumu iki kanatla uçabilir: Şeriat ve Tarikat... Laikçi ve zorba vesayet rejimi gitti ama Müslümanlar, kapatılmış olan tekkelerin yeniden açılmasını, tasavvufî faaliyetlerin Meclis-i Meşayih tarafından tanzim edilmesini sağlamak için siyasî iktidara baskı yapmıyorlar, isteklerini bildirmiyorlar. 1930'larda kapattırılmış olan Mason locaları 1940'larda tekrar açıldı lakin 1920'lerde kapatılan tekkeler hâlâ yasak. Müslümanlar uyanık mı, yoksa uyuyor mu? Bu sorunun cevabını lütfen siz veriniz.
(Hilafet, Kur'an-İslam yazısı ile okuyup yazmak, İslamî eğitim verecek Müslüman okulları kurmak, Müslüman halkın sekülerleşme felaketinden korumak gibi çok önemli konuları da unutmamak gerek... Yazı uzadığı için onların tafsilatına girmedim.)
http://www.milligazete.com.tr/makale/onem-vermedigimiz-onemli-konular-257719.htm
Yorum:
Mutlaka Önem Verilmeli
Namaz da sünnetlere dikkat ederek namaz kılmak elbette çok iyidir. Fakat bu zamanı olan kişiler için olabilir . Zamanı olmayan ve dediği gibi takkesi yanında olmayan kişilerin namaz kılmalarına engel olmamalıdır. Eğer sünneti farz haline getirdiğimizde kişiler namazı kılmak yerine kılmamayı yeğlediklerini görüyorum. Onun için bir bahane çıkmış oluyor ve kolayca sünnet için farz olan namazı terk edebiliyorlar. Bunun için farz daha önemli ve onu yapmalıyız. Eğer zamanı bol ise sünnette yapılırsa iyi olur diye düşünüyorum.
İşte namazı terk etmelerinin sebebi de bunlardan birisidir. Farz namazın yanında sünneti de farz gibi kabul edersek kişilerin gözünde namaz büyüyor ve kılmıyorlar. Zaten namaz hayatımızı düzenleyen bir sistemdir. Bütün işlerimizi namaza göre ayarlamamız gerekir.
Yazara göre tesettürlü olmak demek renksiz giyinmektir. Allah doğayı renkli yaratmış ise insanlar da renklerden hoşlanır ve bunu kıyafetlerine, döşemelerine, evlerine uygulayabilir.
Faizin çözülmesi için hiçbir çalışma yapılmıyor. Buna tamamen katılıyorum. Üstelik faize sorun gözüyle bakılmıyor. Bunun çözümü için çalışan ve araştıran tartışan yok. En basit olayları, spor kriterini tartışmak için televizyon programında toplanan insanlar bu önemli konuyu hiç tartışmazlar.
Okullarda nasıl ki İngilizce dersine çok önem veriliyorsa, Kuran yazısına da gereken önem verilmelidir. Allah böyle bir dille Kuran'ı göndermiş ise bunu öğrenmek, öğretmek farz oluyor. Bu yıl okullarda seçmeli Kuran-ı Kerim dersi kondu. Belki bu sayede Kuran hakkında biraz bilgiye sahip olacaklar ve ileride bunu daha iyi öğrenmeyi isteyeceklerdir. Ayrıca Kuran dili çok zor diyenleri kabul etmiyorum. Çünkü her dilin zorlukları vardır. Her dil gibi bu da öğrenilir.
Lüks ve israf karıştırılmamalıdır. Lüks gösterişli, gereksinim dışında olanlardır. İsraf, gereksiz ve ölçüsüz harcamadır. Eğer kişinin parası varsa eski arabasını satıp lüks araba alabilir. Eski arabayı da ihtiyacı olan birisi alabilir. Bu sayede ekonomiye can katmış olacaktır. Bu eski arabayı kimseye vermeyip çöpe atıp, çürütüyorsa işte bu israftır. Yoksa eskisinden başkası yararlanıyorsa ki bu israf değildir. Üstelik lüks alım olmasa teknoloji ilerlemez. Çünkü insanın her konuda daha iyisini yapmasının sebebi alacak olan potansiyelin bulunmasıdır.
İcazetli değil de pozitif ilimler ışığında, Kuran ilmi öğrenmiş kişilerin, öğrenci yetiştirmesi gerekir. Böyle olan okullarda pozitif ilimlerini anlatırken Kuran'dan örneklerle, ayetlerle anlatılmalıdır.