Almanya'da Nietzche'nin "hakikat yolculuğunun izi
1215 Okunma, 1 Yorum
Yusuf Kaplan - Yeni Şafak
Ali Bülent Dilek

Almanya'da Nietzsche'nin 'hakikat yolculuğu'nun izini sürerken…

LEIPZIG / ALMANYA.

Yusuf kaplan

23 kasım 2012

 

'Nietzsche' ve 'hakikat' sözcükleri yan yana gelebilir mi? Türkiye'de yaşıyorsanız gel-e-mez elbette! Zira Nietzsche'nin 'çöl büyüyor artık' dediği yer, sanki Avrupa değil de, Türkiye!

Sığlığa prim vermeyeceksek, fikrin namusunu koruyacaksak, Türkiye'de her bakımdan büyüyen çölleşmeye, kuraklaşmaya, zihin veya çağ körleşmesine bir darbe vurmak, son vermek zorundayız.

'AVRUPA: ÖLÜLER EVİ'

Soru şu, o hâlde: Nietzsche, 'hakikat'le savaşan biri tabii ki; ama hangi 'hakikat'le?

Elbette ki, 2.500 yıldan bu yana, insanlığı, her bakımdan dekadansla dansın eşiğine getirip bırakan ve Avrupa'yı -üstadın deyişiyle- 'gülünç bir zafer yaşayan ölüler evi'ne dönüştüren, Socrates-sonrası Grek metafiziğinde temelleri atılan, modernlikle birlikte, Tanrı'yı da, Tanrı fikrini de yok eden sahte, ayartıcı, 'bizi' 'Tanrı'nın katilleri' yapan, 'her şeyi tekbiçimciliğe / aynîleşmeye' mahkûm eden ve 'çölü büyüten', hakikati öldüren, hayatı bitiren bu ölümcül 'hakikat'le.

Nietzsche'nin, bizzat gözler önüne sermek için binbir çileyi göze alarak, tam 11 yıl aklî dengesini yitirmiş bir vaziyette yaşamak gibi büyük bir bedel ödeyerek savaştığı ve sonunda çökertmeyi başardığı, bizzat kendisinin, 'Batı toplumu hasta düşmüştür; içini kuşatarak yiyip bitiren kangren yüzünden kansız kalmış bir hastanın solgun yüzünü andırmaktadır' diye tarif ettiği, 'Batı uygarlığının hastalıklı hakikatiyle'.

BÜYÜK DÜŞÜNÜRÜN İBADETİ: FİKRİ

Hangi medeniyetin çocukları olurlarsa olsunlar, büyük düşünürlerin buluştukları ortak bir nokta var: Oluş, varoluş ve fikir çilesi çekmeleri. İnsanlığın ve varlığın sorunlarını, kendi sorunları bellemeleri. Yüreklerini yangın yerine çevirmeleri.

Büyük düşünürler, sadece fikir geliştirmekle iştigal etmezler. 'İnsanın zikri neyse, fikri de odur' ilkesi özellikle büyük düşünürler için geçerlidir.

İnsanın 'zikri', fikrinin dölyatağıdır. Yaşadıklarını -ama bütün insanlığın yaşadıklarını- iliklerine kadar hissederek yazarlar büyük düşünürler.

Hayatı ıskalamazlar. Hayatın en görünmeyen, fark edilemeyen noktasından kavrarlar hayatı da, insanı da, hakikati de.

Fikirlerinin temeli, hayatta çektikleri oluş ve varoluş çilesi biçiminde ortaya çıkan 'zikir'leridir: Fikir, büyük düşünürlerin ibadetidir: 'Zikir'lerinin kutlu meyvesi.

BÜYÜK DÜŞÜNÜRÜN 'DOĞUM'U: RUH ATILIMI

İşte doğum, düşünürün hâl hâlinde yaşadığı, gün ışığına çıkarmak için oluş ve varoluş sancısıyla besleyip büyüttüğü, yeşerttiği, büyük bir özenle, titizlikle içinde, iç dünyasında kemal noktasına eriştirdiği 'zikir'le fikrin medcezirinden sonra gerçekleşir.

Büyük bir ruh atılımıyla yani.

'Zikriniz' ne kadar samîmî ise, fikriniz de o kadar derinden kavrayıcı ve sarsıcı olur. 'Zikrinizin' içtenliği, katışıksızlığı, arı-duruluğu, hayatı, insanı ve eşyayı saf hâliyle, bozulmamış hâliyle, yaratılış ruhunu yakalamanızı sağlayacak öz nitelikleriyle idrak edebilmenizi mümkün kılar.

BÜYÜK DÜŞÜNÜR, BAŞKALARININ HAYATINI DA YAŞAR

……………………..

PEYGAMBERLERDEN 'SÜT EMEN' ÇİLEKEŞ İNSANLAR

Burada büyük düşünürün zikri ve fikri bahsinde söylediklerim, büyük Alman düşünürü Nietzsche'nin portresini çizmek için yaptığım ama bizim az çok yakından bildiğimiz medeniyetimizin eşsiz insan modeli kâmil insan'ın tarifidir biraz da: Arifin tarifi.

Nietzsche dolayımında kurduğum cümleler, büyük sanatçılar için de geçerli tabii ki. Tıpkı büyük düşünürler gibi, büyük sanatçılar da, hayatın, eşyanın ve hakikatin bizim gibi sıradan insanlar tarafından görülemeyen, duyulamayan ve yaşanamayan bölmelerinde gezinirler, derin nefes alıp verirler. Hayatı, bir bütün olarak duyarlar ve yaşarlar.

Hayatı, hakikati ve eşyayı bütünlüklü olarak idrak edebilmenin olmazsa olmaz şartı, bu bütünlüğün izini sürebilmekten geçer çünkü.

Büyük sanatçılar da, büyük düşünürler de, insan-ı kâmiller de, veliler de, velilerin 'süt kardeşleri' 'deli'ler de, Allah'ın rahmetinin genişliğinin bir göstergesi olarak gönderdiği peygamberlerin izinden giderler çünkü: Sıradan insanlar gibi, tutkularının, hazlarının, fetişlerinin peşinden değil.

Sıradan insanlar gibi, kör bir tutkuya, insanın zihnini ve ruhunu körleştiren, kötürümleştiren sığ bir hazza, fetişe kapaklanmazlar.

Bu tekil ve tüketici tutkuların, hazların ve fetişlerin kölesi olmazlar; aksine bu duyguların insanları nasıl köleleştirdiğini, körleştirdiğini, parça'ya mahkûm ettiğini, insanların hakikati bir bütün olarak idrak edebilmelerini engellediğini bihakkın idrak ettikleri için, bütün bu tekil, parçalayıcı ve algı kapılarını hayata da, eşyaya da, hakikate de kapatan ayartıcı duyguların ötesine geçerek yaşarlar ve hayatı, hakikati ve eşyayı bir bütün olarak idrak ederek seyre dalarlar.

Tıpkı Nietzsche gibi.

NIETZSCHE VE PARÇA İLE BÜTÜN'ÜN MEDCEZİRİ

Peki, bizim ateist olarak bildiğimiz Nietzsche, bir ârif midir, bir insan-ı kâmil örneği mi? Hiç şüpheniz olmasın ki, evet.

Peygamberlerde en kâmil örneğini gördüğümüz bütün'de parça'nın izdüşümlerini, parçada bütün'ün tohumlarını, özünü idrak edebilme yeteneği, bu eşsiz, leziz medceziri 'görebilme' kabiliyeti, tıpkı diğer büyük sanatçılar ve düşünürler gibi, Nietzsche'de de bütün derinliğiyle, çarpıcılığıyla ve sarsıcılığıyla gözlemlenebilir.

Heidegger'in deyişiyle ontolojik / bütüncül olan ile ontik / parça arasında ya da Bediüzzaman'ın terimleriyle, vahidiyet ile ehadiyet arasında gerçekleşen medcezir, Nietzsche'de de aynen mevcuttur bütün derinliğiyle ve katışıksızlığıyla.

NIETZSCHE'NİN MAHZUNİYET VE MASUMİYET'İ

'Çocuksu ruh'un iki temel özelliği, mahzuniyet ile masumiyet, Nietzsche'de de bütün boyutlarıyla gözlemleyebileceğimiz varedici, kanatlandırıcı iki temel hassasiyet ve hususiyettir.

Büyük düşünürler, bizim gibi sıradan bir hayat yaşamazlar. Hüzün ve saflık, tıpkı Nietzsche'de gördüğümüz gibi, en küçük parça'da bile 'büyük hakikat'in izini görebilme kabiliyeti ve istidadı kazandırır bu insanlara ve ayrıksılaştırır bu kişileri.

O yüzden, Nietzsche'de muazzam bir iffet, neş'e ve vecd hâli vardır ve bunu Türkiye'de kadri kıymeti yeterince bilinmeyen özgün fikir adamlarımızdan Senail Özkan enfes bir şekilde anlatır.

İşte bu hâl, onun oluş, varoluş ve fikir çilesiyle gerçekleştirdiği hakikatin izini sürme yolculuğunda bütün derinliğiyle kendini ele veren saf, arı duru bir hâldir. Nietzsche'nin çağ körleşmesine meydan okuyan derinlikli 'hakikat yolculuğu', 'kudret iradesi', 'üst insan' gibi kilit kavramlarda özellikle kendini ele verir.

Bu kavramlar, Türkiye'de ve kısmen de olsa dünyada son derece yanlış anlaşılmış, bir put kırıcı düşünür olan Nietzsche'yi, sanki 'güç' teorisyeniymiş gibi sunabilecek kadar çarpıtılabilmiştir.

Heidegger'in, Blanchot'un, Deleuze'ün, Senail Özkan'ın ve Ahmet İnam Hoca'nın Nietzsche okumaları, bu açıdan oldukça zihin açıcıdır.

Ayrıca Muhammed İkbal'in derinlikli Nietzsche ilgisi de oldukça dikkat çekicidir. Sonraki yazılarda bu büyük putkırıcı düşünürün düşüncesinin temel dinamikleriyle tasavvuf düşüncesi arasında nasıl ilginç paralellikler olduğunu hem kendi metinlerinden, hem de yukarıda sözünü ettiğim yazarların ve düşünürlerin okumalarından yola çıkarak göstermeye çalışacağımı hatırlatmakta yarar görüyorum.

KOMÜNİSTLER, NIETZSCHE'Yİ NİÇİN YASAKLAR?!

Bu yazıyı, Nietzsche'nin doğduğu kentten, Leipzig'ten yazıyorum. TRT Türk'ün en özgün programlarından Kentler ve Gölgeler için Serhat Akinan ve Julientaylan Aksoy'la birlikte Leipzig'te Nietzsche'nin izini süren bir belgesel çekiyoruz. Yarın Röcken'e ve öldüğü kente, Weimar'a, geçeceğiz.

(Projenin hayata geçmesinde her süreçte destek veren TRT Türk Genel Yayın Yönetmen'i Ümit Sezgin'e, Aylin Durmaz'a ve gazeteden çalışma arkadaşımız Yonca Çetin Aydın'a burada teşekkür etmek isterim).

Şimdilik şu kadarını söyleyerek bitireyim yazıyı: Türkiye'de Nietzsche kadar çarpıtılan ve özellikle de sosyalist ve ateist çevrelerce sığ söylemlere malzeme yapılarak harcanan ikinci bir düşünür yok herhalde.

Oysa komünist dönemde, Doğu Almanya'da, Leipzig'de, -üstelik de Leipzig Üniversitesi'nde (!)- Nietzsche'nin bütün eserlerinin yasaklandığını söyleyeyim ben; siz de, Türkiye'deki entelijansiyanın traji-komik hâllerinin ve içi boş hayallerinin boyutlarını tahayyül edin artık.

Komünistleri ürküten şey, Nietzsche'nin büyük bir putkırıcı olması mı acaba?

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/YusufKaplan/almanyada-nietzschenin-hakikat-yolculugunun-izini-surerken%E2%80%A6/35085

 

yorum;

DARISI BİZİM DÜŞÜNÜRLERİN BAŞINA

Yusuf Kaplanı tebrik ediyor ve bekliyoruz.

İnşallah yakında  bizimkilere de bakar…

 

 

Ali Bülent Dilek


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
30.11.2012
02:40

inşaallah..





Sayı: 180 | Tarih: 25.11.2012
Mehmet Şevket Eygi
Medine Yahudileri Nereye Hicret Ettiler?
Adil Düzene Herkes Uyar
1526 Okunma
Emine Hocaoğlu
Ahmet Hakan
‘Kazan kazan’dan ‘kaybet kaybet’e
Kuran’dan bihaber dış politika
1402 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Almanya'da Nietzche'nin "hakikat yolculuğunun izi
Darısı bizim düşünürlerin başına
1215 Okunma
1 Yorum
Ali Bülent Dilek
Emre Kongar
Dış Politikadaki Yanlışlar
Adil Düzen’de dış politika
1202 Okunma
Süleyman Karagülle
Mehmet Barlas
Yoksa Arap Baharı'nın sorumlusu da mı Türkiye?
Ensar olmak başkadır!
1126 Okunma
Tayibet Erzen
Hüseyin Gülerce
Gazze'nin cennet çocukları
Fesat Çıkaranlara Hizmet
1042 Okunma
Zafer Kafkas


© 2024 - Akevler