İslam’da kürtaj
3845 Okunma, 60 Yorum
Ahmet Hakan - Hürriyet
Lütfi Hocaoğlu

01.06.2012

Hayrettin Hoca fetvayı vermiş.

Demiş ki:

İslam’da kürtaj haramdır.

Amenna!

* * *

Tamam!

İslam’a göre kürtaj haramdır.

O halde soralım:

Türkiye’de herkes zorla ve zorbalıkla bu harama mı bulaştırılıyor?

Yine soralım:

Türkiye’de bu harama el sürmeden yaşamak isteyenlerin önünde engeller mi var?

Yine soralım:

Bu memlekette kadınlara zorla kürtaj mı yaptırılıyor?

Yine soralım:

Türkiye’de isteyen her birey, kürtajdan uzak duramıyor mu?

Yine soralım:

“Kürtaj istemiyorum” diyenin önünde bin türlü engel mi var?

O halde...

Nedir mesele? Dert nedir?

* * *

Dert şu:

Kişisel hayatlarında kürtajdan uzak duranlar, bu tercihlerinin herkes tarafından uygulanmasını istiyorlar.

İstiyorlar ki:

Herkes kendileri gibi yaşasın, herkes kendileri gibi uygulasın, herkes kendileri gibi inansın, herkes kendileri gibi yorumlasın, herkes kendileri gibi olsun.

Dikkat!

Bunu temenni etmiyorlar. Ya ne yapıyorlar?

Yasalar çıkararak, yasaklar getirerek yapmak istiyorlar bunu...

Yani zorla, zorlayarak...

* * *

Nedir bunun anlamı?

Şudur:

Bir zamanlar ağızlarını her açtıklarında sadece “herkes inandığı ve istediği gibi yaşamalı” cümlesini söyleyenler, bugün artık “herkes bizim gibi yaşamalı” demeye başladılar.

Yani?

İstedikleri ve inandıkları gibi yaşamak kesmiyor artık onları...

Başkalarının hayatlarına da müdahale etmek istiyorlar.

Tabii bir zamanlar kendi hayatlarına müdahale edildiğinde nasıl şahlandıklarını tamamen unutarak...

Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20668571.asp

 

Yorum:

Kürtaj cinayettir

Ahmet Hakan yazmış. İslam’da kürtaj haramdır ama siz niye karışıyorsunuz başkalarına demiş.

CHP ayağa kalkmış. Kadınların bedeninden elinizi çekin demiş. Kadın kendi bedeninde özgürdür demiş.

Hemen kendinizi o bebeğin yerine koyun. Siz annenizin karnında iken, henüz ceninken anneniz ve/veya babanız bir kiralık katille anlaşıp sizi parçalatarak öldürseydi siz şu anda bu satırları okuyor olur muydunuz?

Bugün herkes özgürdür diyen Ahmet Hakan ve CHP herhangi bir adamın öldürülmesi konusunda özgürlüğü öne sürebilir mi? İslam’da adam öldürmek yasaktır ama size ne, isteyen bunu yapabilmeli diyebilir mi?

İster ceninken, ister anne karnında üç aylıkken, ister doğduktan sonra, isterse ölüme yakın yaşlı iken olsun, bir insanı öldürmek cinayettir ve birini öldürmek sadece İslam’da değil, her inançta ve hatta ateistlerin “din”inde bile yasaktır.

Doğrudur, isteyen inandığı gibi yaşar, kimse kimseyi zorlayamaz. Bunun tek istisnası vardır: başkalarına zarar vermemek. Ey Ahmet Hakan ve kürtaj sevdalıları, söyleyin bakalım, kürtaj başka birine zarar vermemek mi yoksa başka birini öldürmek mi?

Ey karnındakinin tapusunun kendinde olduğunu zanneden kürtaj sevdalıları, henüz yüzünüzü hiç görmemiş ama ileride görecek olan, henüz “agu, gugu” dememiş ama ileride diyecek olan bir bebeğin canını aldırmak bu yüzden mi kolay geliyor? Doğmuş çocuğunuzun kılına bile zarar geldiği zaman içiniz titremiyor mu? Ondan sonra nasıl oluyor da doğmamış çocuğunuzu bir kiralık katile rahatlıkla öldürtüyorsunuz. Daha da beteri bunun bir hak olduğunu nasıl da savunabiliyorsunuz?

Yazıklar olsun tüm katillere ve katilliğin hak olduğunu iddia edenlere.

 

 

Lütfi Hocaoğlu


YorumcuYorum
Zafer Kafkas
03.06.2012
12:42

Bugün kürtajı savunan ve kişisel hak olarak gören zihniyet ile Hz.Peygamber zamanında kız çocuklarını diri diri toprağa gömen cahiliye zihniyeti arasında ne fark var? Modern cahiliyenin en güzel örneklerinden somut göstergelerinden olan bu yaklaşım ile anlıyoruz ki Ebu Cehiller dünya durdukça var olmaya devam edecek. Ama unutulması ki Hz.Peygamber'in yolundan gidenler de her daim yaşatmak için , ıslah etmek için , imar etmek için var olacaklardır.

Tayibet Erzen
03.06.2012
14:57

Kürtaj konusunda meydana gelen fikir ayrılığı temelde bakış açımızla ilgilidir.

Bir grup olaya anne açısından bakar ve onun istemediği bir çocuğu 9 ay karnında taşımasını, hamileliğin zorluklarını yaşamasını ve psikolojisinin allak bullak olmasını yanlış bulur ve bunun sonucunda da bu süreci sonlandırma yetkisini kadına verir.

Karşıt grup bebek açısından olayı değerlendirir ve bu masum canın da yaşama hakkı olduğunu, anne-babasının varsa hatalarının ona mal edilmemesi gerektiğini savunur ve kürtajı reddeder.

Keşke olay meşru veya gayri meşru yoldan kalınan hamilelikle değerlendirilecek kadar basit olsaydı. İşin bir de tecavüzle hamile kalma boyutu vardır ki bu durum karar verme yetisini iyice zorlayıcıdır. Sadece akılla hareket ettiğimizde istisnai durumlarda (tecavüz, maddi geçimsizlik, sosyal yetersizlik vs.) kürtaj kabul edilebilir görünüyor. Ancak unutmamamız gerekir ki akıldan çok daha güvenilir bir referansımız vardır ki O da içinde hiçbir hatanın olmadığı Allah tarafından korunan mucize kitap Kuran-ı Kerim’dir.

Rabbim İsra-31’de maddi kaygılarla evladınızı öldürmeyin, biz ona rızık veririz diyor. Bu ayetten sonra maddi yetersizlikleri gerekçe olarak gösterebilir miyiz?

Döllenmiş insanın, ceninin hakları vardır. Necm-32’de günahın büyüklerinden ve fuhuştan kaçınmanın gerekliliği söylenmekte, küçük günahlar istisna edilmektedir. Arkasından Rabbinin mağfiretinin genişliğinden bahsedilmektedir. Onun sizi arzdan inşa ettiği zamanı ve sizin annelerinizin karınlarında ceninler olduğunuz zamanı en iyi bilendir demektedir. Arkasından fe harfi ile kendinizi temize çıkarmayın demektedir. Bunu söylemesinin sebebi ceninler halinde iken temiz olmamızdır. Bu nedenle ceninler iken aleyhte hiçbir dava açılamaz. Yine bu ayette siz ceninlerdiniz derken, ‘sizi’ ifadesini kullanarak kişiliğin ceninken olduğunu ifade etmektedir. Bu da ceninin hakları olduğunun göstergesidir. Bu ayeti duyduktan sonra hangimiz kürtajla alınan varlığın insan olmadığını savunabilir? Tabii ki düşünerek hareket edeceğiz, Rabbimiz zaten bunu istiyor ama bir de O’na kulak verelim, asıl O ne diyor onu anlamaya çalışalım.

Mete Firidin
03.06.2012
18:05

Evet ama Kehf suresindeki Musa ve "Hızır" kıssasındaki genç çocuğun öldürülmesi olayını da hatırda tutmak gerekir.

Tecavüz çocuklarına bu gözle bakıyorum.

Daha önemlisi Bu kararın kadına yani "velisine" bırakılma taraftarıyım.

Ama hükümet bu kararı kendilerine göre değerlendirim, yasak getirmeye yönelmişlerdir. bu karar hayır deyil zarar getirecektir. Küretaj kararı alan insanlar bunu iptidai şartlarda gerçekleştirecektir. Bu da "kazı kazancıları" memnun edecektir.

Reşat Nuri Erol
03.06.2012
18:17

Hayrettin Karaman hkaraman@yenisafak.com.tr

03 Haziran 2012 Pazar Hadislerde ve fıkıhta kürtaj Sahîh hadîsleri toplayan kaynaklarda rivâyet edilen bir hadîse göre Peygamberimiz (s.a.) insanların yaratılışlarını ve kaderlerinin (alın yazılarının) yazılmasını açıklarken şöyle buyuruyor: "Her birinizin yaratılması anasının karnında kırk günde toparlanır, sonra orada, aynı süre kadar alaka (katılaşmış kan veya asılan/tutunan nesne) olur, sonra aynı süre kadar muzğa (bir çiğnemlik et) olur. Sonra melek gönderilir, ona rûhu üfler ve kendisine dört sözlük emir verilir: Rızkı, eceli, ameli (yapıp edecekleri) ve ebedî hayattaki durumu; cennetlik mi, cehennemlik mi olacağı yazdırılır..." (Buhârî, Bed'u'l-halk, 6; Müslim, Kader, 1-5). Çocuğun rahimde geçen hayatının safhaları Kur'ân'da (meselâ Müminûn: 23/14) ve hadîslerde dıştan bakan birinin göreceği manzaraya (görüntüye) göre açıklanmış, bundan insanların ibret almaları, Allah Tealâ'nın varlık, birlik, irâde ve kudretini anlamak için bu eserini de delîl olarak kullanmaları istenmiştir. Hadîsleri nakleden râviler ise bazı kelimeleri, Hz. Peygamber'in (s.a.) ağzından çıktığı gibi nakletme konusunda hatâya düşmüşlerdir. Hadîsler konusunda böyle düşünmemiz ve bu hükme varmamızın sebebi –aşağıda sıralanacak olan– önemli çelişkiler (ıztırab) ve bilinen gerçeğe aykırı açıklamalardır: a) Rûhun üflenmesine kadar geçen süre için verilen rakamlar 40, 42, 45 ve 120 gün şeklinde değişiktir. Rûhun üflenmesi olayı belli bir süre sonunda olduğuna göre bu rivâyetlerin tamamının doğru (sahîh) kabûl edilmesi mümkün değildir. b) Çocuğun cinsiyetinin Yaratıcı tarafından belirlenmesinin kırkıncı günden sonra olduğu açıklaması bilimin ortaya koyduğu gerçeğe aykırıdır; çünkü çocuğun cinsiyeti, hattâ bazı kişisel özellikleri hâmileliğin ilk gününden (aşılanmanın/döllenmenin gerçekeleştiği andan) itibaren bellidir, sabittir. c) Tıbbın ilgili dalında uzmanlaşmış ilim adamlarının verdikleri bilgiye göre hâmileliğin üçüncü haftasının sonunda kalp atmaya başlar, 24-25. günde göz ve kulakla ilgili ilk oluşumlar, kol ve bacak tomurcukları, 30. günde gözdeki lens, 36-42. günlerde el ve ayaklarda parmakları ayıran oluklar ve dış kulak taslağı oluşmuştur. Konumuz bakımından daha da önemli olan husus, bu hadîsin "cenini öldürme, cenîn üzerinde tasarrufta bulunma" konusu ile hiçbir ilgisinin bulunmaması, insanın yaratılmasına ve kaderinin belirlenmesine ait açıklamalar yapmak maksadıyla buyurulmuş olmasıdır. Bu sebepledir ki hadîsçiler bu hadîsi "Yaratılış" ve "Kader" bahislerinde rivâyet etmişlerdir. Fıkıhta -mezheblere göre- kürtajın hükmünü şöylece özetlemek mümkündür: Hanefî mezhebi fıkıhçılarının bir kısmının 120 günden önce çocuk düşürmeyi câiz görmeleri, rahimdeki varlığın insan mı yoksa bir kan kümesi veya et parçası mı olduğu konusundaki yanlış bilgilerine dayanmaktadır. "Rahimdeki kitle hareket etmedikçe ve hareketin gaz vb. den değil de çocuktan geldiği bilinmedikçe çocuk olduğuna hükmedilemez" denilerek bu bilgi eksikliğine açıklık getirilmiştir. Günümüzde ise rahimde oluşan şeyin çocuk olup olmadığı yaklaşık onbeş gün sonra muayene ve test ile tesbit edilmektedir ve birçok organın ilk kırk gün içinde belirmeye başladığı da bilinmektedir. Bu bilgiler karşısında günümüzde, Hanefî mezhebi adına, 120 günden önce çocuk aldırmanın câiz olduğunu söylemek mümkün değildir, böyle bir fetvâ cinayete iştirak sayılır. Malikî mezhebi fıkıhçıları kırk günden önce de olsa cenîni öldürme ve düşürmenin câiz olmadığını açıkça ifade etmişlerdir. Şâfiî mezhebine bağlı bulunan bazı fıkıhçılar kırk günü tamamlanmamış bulunan cenînin düşürülmesinin –Hanefîlerinkine benzer gerekçelerle– câiz olduğunu söylerken Gazzâlî gibi fıkıhçılar bunun haram olduğunu ifade etmişlerdir ve bu görüşün mûteber olduğu kaydedilmiştir. Hanbelî mezhebi fıkıhçılarına göre hâmilelik üzerinden kırk gün geçtikten sonra çocuk düşürmek câiz değildir. Kırk günden önce câiz olduğunu söyleyen fıkıhçılar ise –yukarıda açıklanmış bulunan– eksik bilgilere dayanmışlardır. (Güzel bir özet için bak. Zeydân, el-Mufassal, III, 119-127). Fıkha göre çocuğun vücûb (medeni haklardan istifade) ehliyeti ana rahmine düştüğü andan itibaren başlar.

Reşat Nuri Erol
03.06.2012
18:35

Ergun Yıldırım ergun.yildirim@yenisafak.com.tr

03 Haziran 2012 Pazar Kürtaj, akışkan cinselliğin rutinleşmesidir Bedenin içindeki varlığı öldürerek hazzı çoğaltmanın yoludur kürtaj. Bütün farklı kürtaj biçimlerinin ötesinde en aygın ve en rutini olan bu yargıya götürüyor bizleri. Tecavüze uğrayarak hamile kalan kadınlar başta olmak üzere, bütün istisnai pratikler bu genel yargıyı yalanlamaz. Kürtaj çoğalmaktadır. İstatistiklere konu olmakta, hastanelerde birimlerin çokluğuna uzanmakta ve doktorların yaygın bir "iş alanı" haline gelmektedir. Sadece Türkiye'de 2009 yılında 60 bini bulan kürtaj, 2011 yılında 69 bine ulaşmış durumda. Bir kürtaj toplumu olmaya doğru yol alıyoruz. Neredeyse bir kürtaj bilimden bahsedeceğiz. Bu bilimin çalışanları, para kazananları ve araştırma yapanları bir gruba dönüşüyor. Kürtaj, normal bir tutuma dönüşerek rutinleşiyor. Neden çoğalıyor? Bu konuda hiçbir sosyolojik çalışma yok henüz. Bu kadar çok araştırmacı neden kürtajın çoğalmasını araştırmıyor? Belki de kanıksandığı ve normal görüldüğü için araştırmaya değer bulunmuyor. Sorun olarak algılanmayacak kadar hayatın içine sızarak "toplum akışına" katıldığı için. Her yerde kürtaja uzanan hayatlar var. Üniversitelerde, sokaklarda, cafelerde, mahallelerde ve gökdelenlerde... Evlilik yapmadan ve karı-koca olmadan yaşanan karı-kocalık rolleri var. Sadece Avrupa'da, üniversite gençliğinin %65 partner yaşıyor. Yani karı-koca, ancak gerçek karı-koca değiller! Türkiye'de de evlilik öncesi karı-koca ilişkileri yayılıyor. Cinsellik akışkanlaşıyor. Ergen çocuklardan başlıyor bu akışkanlık. Sınırlar ve kurallar tanımaz bir utanmazsızlıkla yayılıyor insanlık yaşamına. Her mekan cinsel akışkanlığa elverişli hale geliyor. Yaşam tarzlarının modernleşmesiyle beraber cinselliği tanımlayan sınırlar delik deşik ediliyor. Cinselliğin akışkanlığının geniş bir pratik dünyası var bugün. Filmler, reklamlar, diziler, moda festivalleri ve gösterileri, müzik konserleri cinselliğin oynaklığının göstergelerine dönüşüyor. Özgürlük serbest ve akışkan cinselliğe indirgeniyor. Bu nedenle kadının bedeni üzerindeki tekil egemenliği gündeme geliyor. Cinsel akışkanlık, kürtajı çoğaltan bir sosyolojinin dünyasını ele veriyor. Ailenin, evliliğin ve karı-koca olmanın anlam dünyalarını parçalıyor. Bütün yaşamı cinsel hazza indirgen Freudyen dünya görüşü, cinsel akışkanlığın varlığıyla "mutlu toplum" yaratacağına inanıyor. Cinsellik, kilisenin despotizminden ulus devletin despotizmine geçirilerek gemlenilmeye çalışılan modern dünyada, akışkan hale getirilerek ulus devletlerin boyunduruğundan kurtarıldı! Kürtaja özgürlük çığlıkları 1960'ların başlarında feministler tarafından bu veçheyle savunuldu. Sloganları da kadının bedeni üzerindeki tasarruf özgürlüğüydü. "Beden kadının, kullanma hakkı da onun". Kadın bedeninin yine kadın tarafından kullanılışı önermesi, kürtaj bağlamında kadın bedeni içindeki bir başka bedeni istediği gibi öldürme ve yaşatma hakkına sahip olma arayışıdır. Bir kadın Tanrıçası olma iddiası. Peki ne uğruna? İçindeki bedenleri öldürerek cinsel hazları güvence altına alma tutkusu!

Mete Firidin
04.06.2012
07:29

Yorumlar gerçeklikten uzak, hayalperest yorumlar. daha geçenlerde başımdan geçen bir olayı anlatayım.

Bebek yoğun bakım doktoruyum. geçenlerde bir bebek getirdiler. Anne tecavüze uğradığını bebeğin babasını bilmediğini söyledi. çok erken doğan bebeği annenin istememesi ne rağmen yaşatmaya çalıştık fakat başaramadık. Bu nedenle devletten yüklü bir miktar alacağımız oluştu.

Anne anadoludan gelmiş gariban bir kızcağız. Bir yerde çalışıyor. Sanırım olayda burada olmuş. şimdi öldürülme korkusu içinde yaşıyor.

Ey ahkam kesenler: Bu genç kızları, eğitimsiz, muhtaç, olarak ve ellerine tefeci kartı(kredi kartı) vererek ve medya bombardımanı ile özentilere sürükleyerek ve şeytan ve nefsin yardımı ile tuzaklara düşürün sonrada onlara kürtaş haram fetvalarını verin. Bu iki yüzlüllükdür.

İnsanlara çok çocuk yapın deyin, istikbalini düşünmeyin deyin ,ama oğullarınıza gemicikler, şirketler verin, gariban çocukları eğitim görmesin, ama senin çocuğun Amerikalarda okusun.

Birgün oçocuklar büyüyüp amele olsun senin çocukların, patron, müdür olsun.

Bu devirde insanlar çocuk yapmıyorlar, çünkü bu acımasız kapitalist düzen içinde çocuklarının ,sürünmesinden korkuyorlar. Bu tamamen insani bir duygudur.

Zevk peşinde koşanlar sizin fetvalarınıza zaten aldırış bile etmeyeceklerdir.

Muhtaçlığı, cahilliği(Kurani) ortadan kaldırma, adil düzeni gerçekleştirme, kapitalizim vahşetine çocuk yetiştir ki, işcilik ucuzlasın ,sefalat artsın.

Allah aşkına siz neyi savunuyorsunuz?

Reşat Nuri Erol
04.06.2012
08:10

Ali Bulaç Bedenin sekülerleştirilmesi

Anne karnında can ve hayat sahibi ceninin, kürtaj yoluyla öldürülebileceğini savunanların öne çıkardıkları ana gerekçeler, bu kümede toplananların Tanrı, insan ve hayat görüşlerini de yansıtmaktadır. Kürtaj savunucuları şöyle demektedirler: "Bedenleri hukuksal bir standarda dönüştürmeye çalışmak ve bunun ana kaynağını 'dinsel gönderme'ye tabi tutmak toplumu totaliter bir cenderenin içine koyar. Bu konuda Diyanet de dinsel bir otorite olarak konuşamaz, böyle bir yetkisi yoktur. Bu kaçınılmaz olarak faşizme yol açar." Bu sözlerin sahibi hukukçu-yazar Orhan Gazi Ertekin'e göre (Taraf, 1 Haziran 2012) beden, hukukî düzenlemelere tabi tutulamaz, düzenlemelerde 'din' referans alındığında totalitarizm, Diyanet işe karıştığında 'faşizm' olur. Benzer bir görüşü Kürşat Bumin de (Yeni Şafak, 2 Haziran 2012) öne sürmektedir: "Bu tartışmanın Diyanet'in otoritesine terk edilmesi sakıncalıdır. Bu kurumun tek görevi ve yetkisinin konusuna ilişkin hizmeti götürmekten ibaret olmasından dolayı 'toplum' ve 'siyaset' arasında cereyan eden bu tartışmadan uzak durması gerekir." İkinci gerekçeye göre, kadın bedeni kadına aittir, kürtaj da "özel hayat/alan"la ilgilidir, devlet bu alana (yatak odasına) müdahale edemez. CHP'li Aylin Nazlıaka düzenlemeyi gündeme getiren Başbakan'ın sözlerini "Vajina bekçiliği yapmak" şeklinde yorumladı. Beden, cinsel ilişki kadının özerk alanıdır. Beden üzerinde işlem yapma hakkı, doğurup doğurmama kararı temel özgürlüklerden biridir. "Kadını bu hakkından yoksun bırakmak, yaşam hakkını, sağlık hakkını ve doyurucu bir yaşam sürme hakkını da sınırlamaktır. Evli kadının kürtaj için eşinin rızasını araması şartını esas alan mevcut yasal düzenleme taraf olduğumuz ve doğrudan uygulanma özelliği olan BİYOTIP sözleşmesine aykırıdır" (Kadınlara Hukuki Destek Merkez Bşk. Habibe Yılmaz Kayar, Taraf, 27 Mayıs 2012.) İstanbul Feminist Kolektif Üyesi Cemre Baytok'a göre "bu konuda bir şeyler söylenmesi gerekiyorsa erkeğe söylenmeli, özellikle erkeklerin penisini tutması gerekiyor. Kürtaj haktır, bunu tartışmaya açmak tamamen bir kadın düşmanlığıdır." (Taraf, 27 Mayıs 2012). Önce şu sorunun cevabını arayalım: Beden hukuki düzenlemelerden bağımsız mı? Dayak yiyen kadın hukuka başvuruyor da, karnında öldürdüğü bebeği neden hukuk korumasın? Nihayet kürtajın serbest bırakılması, yasaklanması veya sınırlandırılması yönünde verilecek her üç karar da hukuki düzenlemeyi gerektirmektedir. İkinci soru: Dine göre düzenleme "totalitarizm" oluyor da, pozitif-laikliğe göre düzenleme neden totalitarizm olmuyor? Eninde sonunda düzenleme için bir referansa ihtiyacımız olduğu apaçık ortada. Kürtaj savunucuları altını çizerek AİHM'nin kararlarını öne çıkarmaktadırlar. AİHM kürtajı yasaklayan İrlanda'yı 2010'da, Polonya'yı da 2011'de suçlu bulmuş, yasağın 'kadın haklarının ihlali' olduğuna hükmetmiştir. Çok ilginçtir AİHM, bu kararı AİHS'nin 'özel hayatı koruma'yı güvence altına alan 8. madde ile 'işkence ve kötü muameleyi' yasaklayan 3. maddesinin ihlaline dayandırmıştır. Taha Akyol, AİHM kararlarına uymanın zaruretlerine değinirken, "AİHM'yi reddedersiniz, totaliter ve üçüncü dünya ülkesi olursunuz" demektedir (Hürriyet, 1 Haziran 2012.) Ana vurgu şudur: Kürtajla ilgili düzenleme "dini referanslardan uzak tutulmalı"dır. Ancak bu noktayı "haklar teorisi" açısından ele aldığımızda sonuçta şu veya bu referansa göre düzenleme yapmamız kaçınılmazdır. Yani ister "dini", ister "pozitif-laik hukuk" olsun, netice itibarıyla bir kaynağa, bir değerler sistemine, bir kabuller paketine göre düzenleme yapmak durumundayız. Sorun, bedenin Allah'ın müdahalesi dışında tutulmak istenmesidir. Deist, agnostik veya ateist fark etmez, hukuki düzenlemelerde "dini dışarıda bırakanlar" seküler bir tasavvura sahiptirler. Kürtajla ilgili düzenlemeyi de "din'in dışında" tutma mücadelesi verenler, diğer her sosyal, politik ve iktisadi alan gibi bedeni de özerkleştirmek suretiyle sekülerleştirmektedirler. Arada ve zahirde uygunluk ya da benzerlik arz eden hak ve özgürlükler olsa da, temelde Batı'dan iktibas ettiğimiz "insan hakları paketi" Allah karşısında özerkleştirilmiş seküler insan tasavvurundan neş'et etmektedir. a.bulac@zaman.com.tr 04 Haziran 2012, Pazartesi

Mete Firidin
04.06.2012
08:45

De ki: Hak Rabbinizden’dir. Artık bundan sonra dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.” ( Kehf, 29) “Dinde zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış birbirinden ayrılmıştır. Şeytanın yoluna uymayı reddedenler ve Allah’a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam dayanağa tutunmuşlardır. Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.” (Bakara 256)

Hertürlü yolsuzluğu yap. İmam nikahı altında zina yap. haramına haram kat. Sonra da insanlara fetva ver. Bankaların kredi kartı ve faizle insanları sömürüp, köleleştirmesine izin ver. Lüks içinde çamlıca villalarında otur. Sonrada milletin orası burasıyla uğraş. Kimi kandırıyorsunuz?

İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagy(bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). İnnallâhe ye’muru bil adli vel ihsâni ve îtâi zîl kurbâ ve yenhâ anil fahşâi vel munkeri vel bagy(bagyi), yeizukum leallekum tezekkerûn(tezekkerûne). Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.

Adaleti atla, ihsanı atla,hayasızlığı atla, fenalığı atlala, azgınlığı atla, Kürtajı yasa haline getir.

Mete Firidin
04.06.2012
08:51

Teröriste merhamet edersiniz.

Ama Askere merhamet etmezsiniz.

Zengine krediler verirsiniz, memura, işciye koklatmassınız.

Tecavüzcüye merhamet edersiniz.

Tecavüze uğrayana merhamet etmezsiniz.

Piçe merhamet edersiniz.

Salih kişinin çocukları için hiçbir şey yapmazssınız.

Mete Firidin
04.06.2012
09:01

Kanunlarda 18 yaşın altını birçok konuda yeterli saymazsınız ama 12-13 yaşında kız hamile kalırsa bunu doğurmak için zorlar , çocukken yaptığı veya kendi yapmadığı bir olay için hayatını, belki imanını yok eden bir zihniyet kabul edilemez.

Bu konu kolay ahkam kesilecek bir konu değildir.

Mete Firidin
04.06.2012
09:08

RUHLARIN SEKÜLERLEŞMESİ

İktidara yaranmak için, bir yerde bir köşe kapmak için, haramına haram katmak için,

kalemini satmaktır.

Mete Firidin
04.06.2012
10:09

Sizin gibi düşünenler de var.

Başbakan Erdoğan'ın açıklamaları sonrasında gündeme gelen kürtaj tartışmalarına ünlü sanatçı Bülent Erdoy da katıldı. Ersoy, "Benim doğurganlık özelliğim olsaydı ben de doğururdum" dedi. Devletin bu konuda ne karar vereceğinin kendisini ilgilrendirmediğini belirten Bülent Ersoy, “Benim de doğurganlık özelliğim olsa ben de doğururdum. Devlet ne karar vermiştir o beni ilgilendirmez. Ama ben yaşayan bir varlığın Allah’ın canını üflediği bir varlığın öldürülmesine karşıyım" diye konuştu. Açıklamasının devamında "İnsanlar haddini bilecek. Beş dakikalık istek ve arzularına yenilmeyecek. Kendilerine hakim olacaklar." diyen Ersoy, "Böyle şeylere gerek kalmayacak. Benim doğurganlık özelliğim olsaydı şahsen böyle bir şeyi yapmazdım. O duruma getirmezdim hadiseyi. Bir can alıyorsunuz sonuçta. Ben kürtaj olayına, böyle şeylere çok karşıyım” ifadesini kullandı.

Mete Firidin
04.06.2012
11:41

İktidar için kardeşlerin katline cevaz verin. Ama tecavüz embriosunun alınmasına cevaz vermeyin.

Bu ne tutarsızlık!!!!!

Mete Firidin
04.06.2012
12:06

Abdulahat Ucatlı.

. Evlilik Dışı İlişkiler Sonucu Oluşan Hamileliğin Sonlandırılması Burada zina (şerî bir akde dayalı olmaksızın ihtiyar ile yapılan haram cinsel ilişki[263]) ve tecavüz (bir erkeğin veya bir kadının silah zoruyla veya öldürme tehdidi ile cinsel ilişkiye girmesi) sonucu oluşan gebeliklerin sonlandırılmasının hükmünü, İslam hukuku açısından değerlendirmek istiyoruz.[264] 3.6.1. Zina Zina sebebi ile oluşan gebelikler sonucu ceninin düşürülmesi konusu, fıkıh kitaplarında pek yer almamıştır. Ancak bu konuya er-Remli’nin Nihayetü’l-Muhtâc adlı eserinde kürtaj konusunda görüş serdederken sadece meşru bir evlilikle oluşan cenin ile zinadan oluşan cenini ayırmış olduğunu, konuyu detaylı bir şekilde ele almadığını görmekteyiz.[265] Konu ile ilgili İslam hukukçularının görüşlerine gelince, bu konuda da diğer konularda olduğu gibi farklı görüşlerin olduğunu görmekteyiz. 3.6.1.1. Zinadan Oluşan Ceninin Ruh Üflenmeden Önceki (Nutfe ve Alaka) Safhalarda Düşürülebileceği Klasik fıkıhçılardan er-Remli[266], Süleyman el-Cemel gibi kimi şafiiler[267] ve el-Edevi gibi kimi malikilere [268] göre zinadan oluşan cenin hamileliğin ilk 80 günü içerisinde alınabilir. Onların belli başlı delilleri şunlardan ibarettir: 1. Hamileliğin ilk kırk günü içerisinde ceninde hayat yoktur, sadece nutfedir. Zinadan oluştuğu için de korunmasını gerektiren bir sebebin olmaması dolayısıyla kürtaj edilmesi caizdir. [269] 2. Zinadan oluşan ceninin doğuma kadar beklenmesi ana ve çocuk her iki taraf için rezalete sebep olmaktadır. Çünkü ceninin dünyaya gelmesi anneye çok büyük rezalet getirmekle birlikte, bazen onun ölümüne dahi sebep olacaktır.[270] Çocuk açısından beklenen problemler ise babasının nesebinden kesilmesi, toplumda horlanıp aşağılanmaya maruz kalması, sıhhi ve psikolojik sıkıntılarla karşılaşmasıdır. Bu tür sebeplerden dolayı ona ruh üflenmeden önce kürtaj edilmesi daha hayırlıdır.[271] 3. İnsanın yaratılış safhaları ile ilgili hadisler, ceninin anne karnındaki evrelerini belirlemek için zikredilmiştir. Özellikle de ruhun üflenmesinden önce ve sonraki farkları belirtmek için gelmiştir. Dolayısıyla bu farkı belirtmenin faydalı olması gerekir. Söz konusu hadislerde kürtajın haram olduğuna dair delil bulunmamaktadır. Bu açıdan hareketle açık delil olmayan konularda insanlara zorluk getirmektense kolaylık yaratmamız gerekmektedir.[272] 3.6.1.2. Zinadan Oluşan Ceninin Hamileliğin Hiçbir Döneminde Düşürülemeyeceği Çağdaş İslam hukukçularından Abdülfettah İdris,[273] el-Buti,[274] Hessan Hethut, Muhammed Ali el-Bar[275] ve Hayrettin Karaman[276] gibi âlimlere göre kadın erkek iki tarafın rızası ile gerçekleşen zinadan oluşan ceninin alınması hamileliğin tüm evresinde kesin olarak caiz değildir. Bu görüş ekseri çağdaş âlimlerin görüşüdür. Bu görüşteki âlimlerin delilleri şunlardır: 1. Allah Teala, “Hiçbir günahkar, başkasının günah yükünü üstlenmez”[277] buyurmuştur. Yani hiçbir kimse bir başkasının günahından sorumlu değildir. Bundan dolayı masum bebekler babalarının suçunun cezasını çekmemelidir. Günümüzde isteyerek kürtaja başvurma ve kürtaj yaptırmanın en büyük sebeplerinden biri zina sunucu oluşan gebeliklerin sonlandırmak istenmesidir. Bunun nedeni doğacak çocuğun babasının belli olmaması ile zina fiili işlendiğinin toplum tarafından anlaşılacağı ve bunu işleyenin toplumdan dışlanacağı korkusudur. Cenin de bu korku ve günahın kurbanı olmaktadır.[278] İslâm’daki “Kimsenin günah ve suçunun cezâsını başkası çekmez”, “Her yükümlü hür irâdesiyle iyi ve kötü olabilir, iyilik ve kötülük yapabilir” kurallarına göre, kendisinin hiçbir kusuru olmadan ana ve babasının zinâ yapmaları sonucu oluşan bir çocuğu kürtaj vb. bir yöntemle öldürmek cinayettir. O çocuk doğar, iyi bir aile ortamında yetiştirilir, kendisine hayat ve imtihan hakkı tanınır.[279] 2. Zina edip hâmile kalan Gâmid’li bir kadına Hz. Peygamber: “Doğuruncaya kadar git” demiştir. Bu kadın çocuğunu doğurunca, yanında bir çocuk ile Hz. Peygamber’e “bu benim doğurduğum çocuktur” dedi. Peygamber (s.a.v) ona gitmesini ve çocuk sütten kesilinceye kadar onu emzirmesini, emretti.[280] Bu hadis göstermektedir ki, gayr-ı meşru bir ilişkinin örtbas edilmesi için kürtaja başvurulması câiz olmaz. Zira böyle bir şey câiz olsaydı Hz. Peygamber elbette çocuğun düşürülmesini emreder ve çocuğa önem vermezdi. Hâlbuki Hz. Peygamber’in, çocuğun hayatına aşırı itina göstermek maksadıyla, doğuruncaya ve çocuğunu memeden kesinceye kadar kadının cezasını ertelediği bilinmektedir.[281] 3. Sahih nikah yoluyla oluşan gebeliğin ruh üflenmeden önce düşürülmesinin mübah kılınması, zina sonucu oluşan hamileliğin de ilk 40 gün veya 80 gün içerisinde düşürülmesini caiz kılmaz.[282] Çünkü İslam hukukçuları tarafından yerleşik kural olarak benimsenen hususlardan biri de şudur: ‘Ruhsatlar günahlara (masiyet) dayanak ve örnek olmaz.’[283] Gayr-ı meşru bir ilişkinin örtbas edilmesi için kürtaja başvurulması çocuğun düşürülmesini mübah kılan bir ruhsat değildir. Bunu, bir özür olarak kabul etsek bile bu, şehvet ve hevâ ehlinin isteklerini gerçekleştirmeleri yolunda bir görüş olur. İmam Karâfî şöyle demektedir: “Günahlar (masiyet) ruhsatlar için gerekçe olamazlar. Bu sebeple bir günah işlemek maksadıyla yolculuğa çıkan kimse namazı kısaltma ve orucu bozma ruhsatlarından istifade edemez. Zira bu ruhsatların sebebi yolculuktur. Bu şekildeki yolculuk ise masiyettir ve ruhsata münasip değildir. Çünkü ruhsat vermeyi masiyet üzerine kurmak, mükellef için vesilesini genişletmek suretiyle o masiyetin artmasını sağlamaktır”[284] 4. Zinadan oluşan ceninin düşürülmesine cevaz vermek fuhuş ve zinanın yaygınlaşmasına yol açar. Çünkü zina yapmadan alıkoyan sebeplerin en önemlisinden biri de kadının hamile kalma korkusu ve bu hamileliğin insanlar tarafından bilinme korkusudur. Eğer böyle bir durumda kürtaja cevaz verdiğimiz takdirde toplumda zina ve fuhuşun daha da çoğalmasına destek vermiş oluruz. Bu da İslam hukukundaki seddü’z-zerai‘ esası ve “Harama yol açan şey de haramdır” kuralına aykırıdır. Çünkü günümüzde uygulanmakta olan kürtajın çoğu, zina sonucu oluşan gebeliklerin örtbas edilmesi ve hamileliğin sonlandırılması için yapılmaktadır.[285] 5. Hayrettin Karaman’a göre, Müslümanlığı sonradan kabul etmiş nice insan, İslâm öncesi döneminde zinâ yapmıştır. Bu kimselerin birçoğu da meşru olmayan evlilik veya zinâ sayılan ilişki sonucunda meydana gelmiş olabilir. Eğer zinâ mahsulü olmak, iyi bir insan ve Müslüman olmaya engel teşkil etseydi bunların da iyi Müslüman ve iyi insan olmaları mümkün olmaz, Müslümanlığa davet edilmeleri de uygun bulunmazdı.[286] Bu delillerden de anlaşıldığı üzere ve bizim değerlendirmemize göre de zina sebebi ile bir ceninin hayatını sonlandırmak haklı bir gerekçe olarak görülmemektedir. Dolayısıyla zina sonucu oluşan ceninin kürtaj edilmesi veya herhangi bir yolla hayatının sonlandırılması caiz değildir. 3.7. Tecavüz Tecavüz sonucu hamile bırakılan kadının dıştan bir müdahale ile rahminin tahliyesinin dinen caiz olup olmadığı konusunda çağdaş âlimlerin görüşleri şunlardır: Çağdaş âlimlerden, el-Buti, Muhammed Seyyid Tantavi, Yusuf el-Kardavi ve ruh üflenmeden önce kürtaja cevaz veren çoğu âlime göre hamileliğin ilk kırk gününde veya ruh üflenmeden önce müdahale ederek sonlandırılabilir. Bu âlimlerin delilleri şöyledir: 1. الضرر يزال “Zarar kaldırılır.”, الضرر الاشد يزال بالضررالاخف “Büyük zarar küçük zararla yok edilir”[287] gibi fıkıh kaidelerine göre, tecavüz sonucu ile oluşan cenin kürtaj edilebilir. Çünkü toplumda soyu belirsizliğin artması, annenin böyle bir cenini dünyaya getirip psikolojik olarak duyacağı rahatsızlık gibi pek çok zarardan dolayı ruhu üflenmemiş ve yaradılışı tamamlanmamış ceninin yok edilmesi tercih edilir. 2. Tecavüz sunucu oluşan ceninin doğuma kadar bekletilmesi anne için büyük hastalıklara ve psikolojik rahatsızlıklara sebep olabilir. Hatta annenin ölümüne bile yol açabilir. İslam hukukçuları kürtaja cevaz veren nedenleri zikrederken kadının sütünün kesilme korkusu gibi, bundan daha zayıf zararların da kürtajın cevazına sebep olabileceğini söylemişlerdir.[288] Eğer tecavüz bu gibi nedenlere kıyas edilirse, tecavüz nedeniyle kürtaj yapılması daha da caizdir. 3. Yusuf el-Kardavi’ye göre zinadan meydana gelen ceninin alınması caiz değildir. Ancak Eritre’de ve Bosna Hersek’te meydana geldiği gibi, Müslüman aile yuvalarını yıkmak, nesillerini bozmak, maneviyatlarını çökerterek savaşma güçlerini yok etmek ve doğacak bu çocuklarla Müslüman toplumda huzursuzluğu devam ettirerek onları yurtlarından göçe zorlamak amacıyla düşmanın Müslüman kadın ve Müslüman kızlara zorla tecavüz etmesi sonucunda hamile kalan kadınların hamileliğini sonlandırılmasının hükmü konusunda, gebelik oluştuktan sonra aslolan isteyerek kürtaj yapmanın yasak oluşudur diyerek, tecavüze uğrayan kadınların kürtaj yoluna başvurmamalarını tercih etmektedir. Fakat yine o, özür bulunduğu durumlarda, hamileliğin üzerinden 40 veya 120 gün geçmeden önce kürtaj yapmayı caiz gören İslam hukukçularının görüşlerinden birinin tercih edilmesinde bir sakınca bulunmadığını belirtmektedir. Yine ona göre, özür ne kadar kuvvetli olursa, onunla ilgili ruhsat da o kadar açık olur. Bunun ilk kırk gün geçmeden önce olması ise ruhsata en yakın olanıdır. Dolayısıyla namuslu ve iffetli Müslüman kızların düşman güçleri tarafından alçakça tecavüz edilmesi, o Müslüman kadınlar ve onların ailesi için makbul bir zarurettir. Çünkü onlar kendilerine alçakça yapılan tecavüz sonucu meydana gelen ceninden nefret etmekte ve ondan kurtulmak istemektedirler. Bu ise derecesine göre takdir edilen zaruret nedeniyle verilen fetvadan dolayı bir ruhsattır.[289] Konu ile ilgili Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulunun Kararı: Bu husus, Din İşleri Yüksek Kurulu’na da sorulmuştur, kurul, bu konuyu İslam fakihlerinin konu ile görüşlerini de dikkate alarak incelemiş ve bu konuda şu kararı almıştır: Bilindiği üzere İslam dini, insana ve insan hayatına büyük değer vermiştir. Hayatın ve neslin korunması bütün ilahi dinlerin başlıca hedefleri arasında yer almıştır. Bu itibarla, her ne şekilde olursa olsun, ana rahminde meydana gelen bir canlının kesin ve meşru bir mazeret olmadıkça dıştan bir müdahale ile (düşürme, aldırma, kürtaj gibi yolarla) yaşama imkânının yok edilmesi cinayet sayılmıştır. Ancak söz konusu olaya, İslam’ın izzeti ve İslam toplumunun bu bölgede varlığını devam ettirmesi veya yok olması açısından da bakılması gerekmektedir. Olayı bu yönü ile değerlendiren kurulumuz, annenin hayatını ve sağlığını tehlikeye sokmamak şartıyla, zorla tecavüz sonucu gebe bırakılan Müslüman kadın ve kızların, kendi iradelerine bağlı olarak ilaç veya tıbbî müdahale ile rahimlerinin tahliyesine cevaz verilebileceği kanaatine varılmıştır.[290] SONUÇ Giriş ve üç bölüm halinde sunduğumuz çalışmamızın “Kur’ân ve Sünnet’te Cenin” adlı birinci bölümünde ceninin anne rahminde geçireceği safhaları incelerken, ceninin anlamı konusunda tıpçılar, İslam hukukçuları ve sözlük bilginleri arasında farklılığın olmadığını, ana karnındaki çocuğun tüm aşamalarına cenin denildiğini görmekteyiz. Ceninin anne karnında geçireceği safhalardan nutfe safhasını incelerken, nutfe kelimesinin şimdiye kadar bildiğimiz gibi sadece erkeğin suyu değil, aksine erkeğin sperm hücresi ile kadının yumurta hücresi birleştikten sonraki hali olduğu sonucuna vardık. Alaka safhasını incelerken alakanın “kan pıhtısı veya aşlanmış yumurta” olmadığı, aksine döllenme tamamlandıktan sonra rahmin çeperlerine asılıp tutunan hücreler topluğu olduğu sonucuna vardık. Mudğa safhasını incelerken Kur’ân da geçen “مُخَلَّقَةٍ وَغَيْرِ مُخَلَّقَةٍ” “muhallaka ve gayri muhallaka” ifadesinin kimi müfessirlerin söyledikleri gibi henüz yaratılıp biçimlendirilmeden önce rahimlerin dışarı attığı nutfe veya kemik, diğer halleri tamamlanarak doğanlar olmadığı, onun mudğanın sıfatı olduğu, ona dışarıdan bakıldığında gayrı muhallaka, yaratılışı belirsiz görünüyor olsa da dikkatle incelendiğinde ceninin şekillenmeye başladığını görmenin mümkün olduğu sonucuna vardık. Cenine ruhun üflenmesini incelerken, ruhla canlılığın aynı şey olmadığı, ruhun canlılıktan farklı bir şey olduğu ve cenine ruhun yaklaşık 105 günden sonra üfleneceği, cenine ruh üflendiği andan itibaren insan kabul edileceği sonucuna vardık. İslam hukukunda cenine müdahalenin hükmünü incelerken, hamileliğin ilk günlerinden itibaren kürtajın caiz olmadığı, ancak cenine ruh üflenmeden önce annenin sağlık durumunun ciddi bir tehlikeye maruz kalması gibi meşru bir sebebin yani zaruretin bulunması halinde anneyi kurtarmak için kürtaj yapılabileceği sonucuna vardık. Ancak ruh üflendikten sonra cenin bir insan haline geldiği için ruh üflendiği andan itibaren herhangi bir durum veya herhangi bir şartta, cenine müdahale etmenin (düşürmenin) caiz olmadığı sonucuna vardık. Özürlü (engelli) olduğu tespit edilen ceninin alınmasına gelince, ceninde özürlüğün ve hastalığın tespit edilmesinin, onun kürtaj edilmesine neden olarak kabul edilemeyeceği, dolayısıyla özürlü olduğu tespit edilen ceninin kesin ve meşru bir zaruret olmaksızın, düşürme veya aldırma yoluyla hayatına son vermenin haram olduğu sonucuna vardık. Zinadan oluşan ceninin düşürülmesine gelince, zina sebebi ile bir ceninin hayatını sonlandırmanın haklı bir gerekçe olmadığı, dolayısıyla zina sonucu oluşan ceninin kürtaj edilmesi veya herhangi bir yolla hayatının sonlandırılmasının caiz olmadığı sonucuna vardık. Tecavüz sonucu hamile bırakılan kadının dıştan bir müdahale ile rahminin tahliyesinin dinen caiz olup-olmadığına gelince, gebelik oluştuktan sonra, isteyerek kürtajın yasak olduğu ama tecavüze uğrayan kadınların kürtaj yoluna başvurmayı istemeleri halinde hamileliğin üzerinden 105 gün geçmeden önce kürtaj yapmada bir sakınca bulunmadığı görüşüne vardık. Bu araştırmada ceninlik dönemimin çeşitli aşamalarında, çeşitli nedenlerden dolayı cenine müdahale etmenin İslam hukukundaki hükmünü açıklamaya çalışılmış, çağdaş bir problem olarak gündeme olan bu konu hakkında genel bir bilgi verilmeye çalışılmıştır. Bu araştırmanın yeterli olmadığını ancak konusuyla alakalı yeni çalışmalara katkı sağlayacağını düşünmekteyiz

Lütfi Hocaoğlu
04.06.2012
13:36

ادْعُوهُمْ لِآبَائِهِمْ هُوَ أَقْسَطُ عِنْدَ اللَّهِ فَإِنْ لَمْ تَعْلَمُوا آبَاءَهُمْ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَمَوَالِيكُمْ

Onları babalarıyla çağırın. Bu Allah indinde daha kısttır. Eğer babalarını bilmiyorsanız dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır. (Ahzab 5)

Bundan önceki ayette evlatlıklarınız sizin oğullarınız değildir demekte, sonra bu ayette onları babalarının adıyla çağırın demekte. Bunun Allah’ın indinde daha doğru olduğu söylenmekte, arkadan çok ilginç bir cümle gelmekte: “Babalarını bilmediyseniz onların sizin dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdır”. Burada babalarını bilmeme cehd-i mutlakla olumsuz gelmiştir. Yani hiç bilinmiyor ve önceden de hiç bilinmemiş demektir. Yani bunlar anneleri tarafından tanımadıkları erkekler tarafından hamile bırakılmış çocuklardır.

Eğer Mete Beyin dediği gibi Bosna’daki gibi veya başka bir şekilde tecavüzle olan çocukların öldürülmesi caiz olsaydı bu ayete gerek yoktu.

Delilimiz Kuran’dan olmalıdır. Hayali deliller öne süren çok olabilir, bizi bağlamaz. Hayali delillere inananlar bırakın inansınlar.

Mete Firidin
04.06.2012
13:55

Sayın Lütfü bey bu ayette açıkca babası bilinmeyenlerden bahsediyor. Bu cahiliye döneminde fahişelik yapan fakat hangi erkekten gebe kaldığı bilinmeyen çocukları içermektedir. Günümüzde de bir çok erkekle yatıp kalkan veya toplu sex yapan kadının çocuklarını kapsar. yada sperm bankası kullananları. Burada kadının hamile kalması kendi isteği iledir.

halbuki tecavüz olayında tecavüzü yapan bilinmektedir. Kadının rızasıda yoktur. Çocuğun babası tecavüzü yapan düşman askeridir. Burada bir bilinmezlik yoktur. Kadının nefretine rağmen düşman tarafından sadece fitne olsun diye yapılan bir eğlem vardır. Düşman bunu fitneleme amacıyla yapmıştır. Fitne katilden beterdir. Düşmanın bu fitnesi hemen bertaraf edilmeli ve neseb bozulmamalıdır. Nesebi umursamıyorsanız. Nikahı ve toplumsal düzeni de umursamıyorsunuz demektir.

Yani siz devlet başkanı olsanız hepimiz savaşta ...... yedik demektir. Neslimiz bozulacak , varlığımızın hiçbir önemi kalmayacaktır.

Mete Firidin
04.06.2012
14:31

Bu konuda kadının hiçbir iradesi yoktur. İradesi dışında istemeyerek başına gelenin cezasını niçin kadına çektiriyorsun?

Olayı yapan tecavüz edendir. Cezası ve günahıda ona aittir.

kadının tek suçu kadın olmaktır. O kararda kadına ait değildir.

Tamamen masum olan birine ceza uygulamak ne biçim hukuk anlayışıdır?????

Doğurmaya teşvik etmekte iradesi olmayan şeye hamallık yaptırmaktır.

Enam 164:De ki: “Her şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mı arayayım? Herkes günahı yalnız kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir.

Lütfi Hocaoğlu
04.06.2012
15:11

Bu cahiliye döneminde fahişelik yapan fakat hangi erkekten gebe kaldığı bilinmeyen çocukları içermektedir. Günümüzde de bir çok erkekle yatıp kalkan veya toplu sex yapan kadının çocuklarını kapsar. yada sperm bankası kullananları.

Ayetteki ifadenin böyle bir kapsamı olduğunun delili nedir. Babasını bilmediğiniz dediği anda bütün babasını bilmediklerinizi kapsar. Kapsamı daraltmak için ayette bir delil yok. Kafanızdan delilsiz olarak kapsamı daraltamazsınız. Olayı yapan tecavüz edendir. Cezası ve günahıda ona aittir. kadının tek suçu kadın olmaktır. O kararda kadına ait değildir. Tamamen masum olan birine ceza uygulamak ne biçim hukuk anlayışıdır? Aynen katılıyorum. Hiç bir suçu olmayan anne karnındaki çocuğun suçu nedir. Tek suçu insan olması mıdır? O karar (öldürülme) ceninin kendisine ait değildir. Tamamen masum bir insanı öldürmek ne biçim bir hukuk anlayışıdır?

Mete Firidin
04.06.2012
16:20

Çocuğun sebebi tecavüzcüdür. Günahın tamamı ona aittir. Bu öldürüleceğini bile bile birini rahime atmaktır.

Aksi takdirde Kafirlerin müminler üzerinde baskısını artırır. kafirin fitnesini başarıya eriştirir.

Sizin kabülünüz gerçek olsa şöyle yapmak caiz olur: Amerikalılar Iraklı kadınları yakalayıp rahimlerine birer cenin yerleştirseler bu ceninleri oradan almak mümkün olmayacak bütün ırak Amerikan piçi halinemi gelecek.

Bir zengin adam ve karısının çocuğu olmuyor. Bir gariban kızı kaçırıp onun rahmine bir embriyo yerleştirse bu kız o embriyoyu doğurmak zorunda mı?. sonra o çocuk babasına iade edilir mi diyorsuz.

Bu olaylar ihtimal dahilinde olaylardır.

Yani siz zorunlu taşıyıcı anneliği makbul mü? kabul ediyorsunuz.

Mete Firidin
04.06.2012
16:25

Sizce Kehf süresindeki Musa ve Hızır kıssası gereksiz mi? Oradan alınacak bir ders, nasihat yok mu da benden başka deliller istersin!!!!!!!!!!!!!!

Mete Firidin
04.06.2012
16:41

Ayrıca örnek verdiğiniz ayet doğmuş ve yaşamakta olan insanları kapsıyor. Ceninler değil.

Lütfi Hocaoğlu
04.06.2012
16:43

Delil olarak ayetleri alırsınız. Hislerinizi değil.

Kadın hamile ise ve kadının bu sebeple hayatı tehlikeye girmiyorsa bebek öldürülemez. Yukarıda belirtiğim ayete göre babası belli olmayan çocuklara bizim "p.ç" değil "dinde kardeşlerimiz ve dostlarımız" dememiz gerektiği söylenmektedir. Onun o şekilde babası bilinmeden doğması onun suçu değildir.

Ayetler kesin delildir. Anne karnındaki masum çocuğun öldürülebileceğine dair bir ayeti delil olarak getirirsiniz, ondan sonra düşünürüz.

Örnekler ve örneklerin kötülüğü bizim hüküm çıkarmamız için delil değildir. Delil ayetlerdir.

Lütfi Hocaoğlu
04.06.2012
16:44

Ayrıca örnek verdiğiniz ayet doğmuş ve yaşamakta olan insanları kapsıyor. Ceninler değil.

Evet çünkü anne karnında öldürülmediler.

Musa ve Hızır kıssasında Hızır'ın yaptıkları bizim için delil değildir, orada bizim için delil olan Musa'dır.

Musa şeriattir ve biz de şeriate göre hareket ederiz. Ledün ilmine sahip olduğumuzu iddia ederek hareket edemeyiz.

Reşat Nuri Erol
04.06.2012
19:38

Yorumsuz 5 Ekim: Bugün var edildim. Buradayım. Müthiş bir duygu bu. Var olduğumu henüz annem ve babam bilmiyor. Bir elma çekirdeğinden bile küçüğüm. Ama ne de olsa, ben benim. Varım ya! Bu bana yetiyor. Henüz bedenim belli belirsiz, yüzüm yok ama, varlığımı ve benliğimi hissedebiliyorum. Bir kız olacağım. 19 Ekim: Biraz büyüdüm. Kımıldamam mümkün değil. Annem henüz farkında değil ama onun kanıyla besleniyorum. Kalbini dolaşıp gelen sımsıcak kan bana ulaşıyor. Beni sevecek bir kalbin kıpırtılarını şimdiden hissediyorum. Annem beni çok sevecek. Annem için güzel bir sürpriz olacağım. 23 Ekim: Görmediğim bir el ağzımı biçimlendirmeye başladı. Dudaklarımda onun dokunuşunu hissediyorum. Bu "el"in dokunduğu yerler dudağım damağım oluyor. Düşünün bir yıl sonra bu elin dokunduğu yerde tebessümler açacak, güleceğim. Dudağımdan ve dilimden sözler dökülecek. Herhalde önce "Anne!" diyeceğim. Anne duyuyor musun beni? Seninle konuşacağım. Sana güleceğim. Kimilerine göre hâlâ daha var değilmişim. Nasıl olur? Varım ve gülücükler sunacak dudaklarım da olmak üzere ya! Hem sonra bir ekmek kırıntısı ne kadar küçük olursa olsun yine ekmektir. Öyle değil mi anneciğim? Ah bir konuşabilsem! 27 Ekim: Bugün pek mutluyum. İçimde tatlı bir kıpırtı başladı. Artık bir kalbim var. Kalbim atıyor. Hayatım boyunca böyle atıp duracak. Sevgilerle dolduracağım kalbimi. Tıpkı anneminki gibi... Annem bedeninde iki kalbin birden atmaya başladığını bilseydi ne kadar sevinirdi! Duyuyor musun anne? 2 Kasım: Her gün biraz daha büyüyorum. Kollarım ve bacaklarım da biçimlenmeye başladı. Hele bir büyüsün kollarım bak nasıl kucaklayacağım seni anneciğim. Şu ayaklarım da tamamlansın, beraber çiçekli bahçemizde yürürüz. Belki birlikte okula gideriz. 12 Kasım: Ah evet... Bunlar, ne kadar sevimli küçük şeyler. Aman Allah'ım parmaklarım da çıkmaya başladı. Bunlarla çiçek toplayacağım, annemin elini tutacağım, kalem tutacağım. Belki de güzel bir şiir yazacağım. Anneciğim, orada mısın? Ellerimi ellerinin arasına koymak için sabırsızlanıyorum. 20 Kasım: Oh, nihayet. Annem doktora gitti. Burada olduğumu öğrendi.. Yaşasın! Doktor teyze özel bir cihazla gördü beni. Ultrason diyorlarmış. Resmimi bile çekti. Sevinmiyor musun anneciğim? Seneye kalmaz kollarının arasında olacağım. 25 Kasım: Artık babam da burada olduğumu biliyor. Fakat henüz kız olduğumun farkında değiller. Onlara sürpriz yapacağım. 10 Aralık: Bugün yüzüm tamamlandı. Artık iki güzel gözüm, bir küçük burnum, dudaklarım ve yanağım var. Anneme benziyorum galiba. 13 Aralık: Artık çevreme bakabiliyorum. Etrafım çok karanlık ama olsun. Yine de mutluyum. Yaşıyorum ve varım. Kısa bir süre sonra gün ışığını görebileceğim, renkleri ve çiçekleri tanıyacağım. Rüyamda gördüm. Dünyada gökkuşağı diye bir şey varmış. Onu çok merak ediyorum. Anneciğim, babacığım sizin yüzünüzü de göreceğim. Tanışacağız. Mutlu olacağız. Gülüşeceğiz. 24 Aralık: Kulaklarım daha iyi duyuyor artık. Anneciğim, senin kalbinin seslerini duyuyorum. Benim kalbimin atışlarını da sen duyabiliyor musun? Hatta sesini bile tanıyabiliyorum. Sesin ne kadar tatlı, Hiç duymadığım bir şey bu. Güzel ve sağlıklı bir kız olacağım. Kollarında uyuyacağım, yüzüne bakacağım, o tatlı sesini dinleyeceğim. Benim için ninni de söyleyecek misin anneciğim? Sen de beni özlüyorsundur mutlaka,. Beni koklayacaksın. Çok seveceksin, değil mi? 28 Aralık: Anne burada bir şeyler oluyor. Doktor abla neden mutsuz bakıyor böyle... Sen acı çekiyor gibisin. Kalp seslerin değişti... Sustun. Benimle niye konuşmuyorsun anne? Anne, Anne, Anneciğim. Yüzümde soğuk bir şey hissediyorum. Anne, yüzümü parçalıyorlar... Anne bir şeyler yap! Anne, kolumu çekiyorlar. Canım yanıyor anne... Anne, ayaklarımı parçalıyor bu şey anne... Beni sana bağlayan damarı kopardılar anne. Anne kalbimi parçalıyorlar... Anneciğim, Anne, Anne, An... * Kürtajınız tamamlandı hanımefendi. Geçmiş olsun !.

Mete Firidin
04.06.2012
20:18

Gerçekci olalım. Romantizmin devri geçti. Hayal mahsülü işlerle ilgilenmeyelim. Senaryo udurursak işin sonu gelmez.

Mesela

14 Aralık 1995 Bosnalı Tecavüze uğramış, annesi, babası kardeşleri, ağbeyleri, komşuları sırplar tarafından işkenceyle öldürülmüş ve toplu mezarlara konmuş sarı saçlı mavigözlü genç kız:

-Yarabbi bütün ailemi katleden ,bana da tecavüz eden sırp askerinin çocuğunu ben nasıl doğurur ve nasıl büyütürüm?

-Yarabbi beni bunun için mi yarattın?

-Bu müslümanların sırp piçine gösterdiği merhameti neden bana göstermedin.

Kızcağız çocuğu doğurur. Fakat toplum tarafından dışlanır. Bir genel evde fahişelik yaparak sürünür.

Müslüman halkımız da arada bir genel eve gidim. Vizite karşılığında Kızı ziyaret edip Şefkat??? gösterirler.

Mete Firidin
04.06.2012
20:22

Sayın hocam Lütfi bey Bu kıssaların Kuran da bulunmasının hikmeti nedir? Gereksizmidir?

Yada öğlesine mi bulunmaktadır. Yoksa siz anlayamadığınız için mi böyle Konuşuyorsunuz.

Adil düzen kavramının bulunduğunu anlayamayanlar gibi.....

Lütfi Hocaoğlu
04.06.2012
20:33

Topluluğun dışlaması bizim için delil değildir. Siz bugün helal ve hatta farz olan şeyleri yapınca topluluk sizi yine dışlar. O zaman helalden vaz geçmemiz mi gerekir? Topluluk nice helalleri haram eder, nice haramları da helal eder. Verdiğiniz örnekte genelevi topluluk helal etmiştir. Helal midir?

Topluluğun modası bizim için delil değildir. Delil olarak ayetleri getirmeniz gerekir.

Mete Firidin
04.06.2012
22:12

Kuranda Adil düzen kelimesi içeren bir sure ,olmadı bir ayeti direkt olarak gösteriniz.

Musanın kıssasında "endişe" ettik deniyor. Bende böyle olmasından endişe ediyorum.

Mete Firidin
05.06.2012
08:37

Delil: وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا Ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katl(katli), innehu kâne mensûrâ(mensûran).

Lütfi Hocaoğlu
05.06.2012
09:00

Kuranda Adil düzen kelimesi içeren bir sure ,olmadı bir ayeti direkt olarak gösteriniz.

Kuran’da o kadar çok yerde adil olun diyor ki tek tek örnek vermeyeceğim. Kaldı ki Adil Düzen’in içindeki her kuralın Kuran’da ayrı ayrı delilleri vardır. Yani tamamı Kuran’daki delillere dayanır.

Musanın kıssasında "endişe" ettik deniyor. Bende böyle olmasından endişe ediyorum. Burada endişe ettik diyenler ledün ilmine sahip şahıslardır. O şahısların Allah tarafından özel yetkileri vardır. Aksi halde biz de kafamıza göre bir sürü şeyden endişe edip insanları öldürebiliriz. Bakarız dışarıda bir genç, kötü huyları var. Bu ileride insanlara kötü şeyler yapacak diye endişe edip öldürebilir miyiz onu? Öldüremeyiz. Biz ancak bir insanı başka bir insanı öldürdüğü sürece öldürebiliriz. O da ancak hakem kararı ile adam öldürdüğünün kesinleşmesi ve yakınının diyete dönüştürmemesi ile olur. Delil: وَلاَ تَقْتُلُواْ النَّفْسَ الَّتِي حَرَّمَ اللّهُ إِلاَّ بِالحَقِّ وَمَن قُتِلَ مَظْلُومًا فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّهِ سُلْطَانًا فَلاَ يُسْرِف فِّي الْقَتْلِ إِنَّهُ كَانَ مَنْصُورًا Ve lâ taktulûn nefselletî harremallâhu illâ bil hakk(hakkı), ve men kutile mazlûmen fe kad cealnâ li veliyyihî sultânen fe lâ yusrif fîl katl(katli), innehu kâne mensûrâ(mensûran).

Bu ayet tam tersine delildir. Anne karnındaki bebeği kendi işlemediği bir suçtan dolayı öldürülmek hak ise o zaman ayvayı yedik. :) Bir insanın hak ile öldürülmesi o insanın başka birini öldürmesi iledir. Bunun da kısas ayetleri ile delili vardır.

Mete Firidin
05.06.2012
09:40

Hak ve fitne kavramları üzerinde tekra düşününüz.

Mete Firidin
05.06.2012
09:54

Sayın Hocam Ayetleri bu şekilde anlarsanız. Biz doktorları mesleğini yapamaz hale getirirsiniz.

Örnek: Ameliyat edilen herhangi bir kişi , doktor hatasından ölebilir. Bu bir anlık hata sonucu veya hastanın bilinmeyen bir özelliğinden olabilir. O zaman doktor masum bir cana kıymış olur. Bu doktor günaha mı girer?

Bir kadının 3 adet çocuğu var. Tecavüze uğradı ve hamile kaldı. Kocası bu çocuğun doğurmasına izin verir mi. Hadi diyelim kadın çocuğu doğurmaya karar verdi. Kocası onu kesinlikle terk edecektir. Diğer üç çocuğun günahı nedir. Aile paramparça olacaktır.

Mantıksal hata yapıyorsunuz çünkü bütün günah tecavüzcüye aittir. Kürtajında günahı tecavüzcüye aittir. Allah haksızlık yapmaz ve Adaleti emreder.

Lütfi Hocaoğlu
05.06.2012
10:13

Yukarıdaki ayetin öncesinde böyle çocuklardan evlatlıklar diye bahsediyor. Eğer çocuğu anne istemezse o birisine evlatlık olur.

Sonrasını okursanız görürsünüz:

وَلَيْسَ عَلَيْكُمْ جُنَاحٌ فِيمَا أَخْطَأْتُمْ بِهِ وَلَكِنْ مَا تَعَمَّدَتْ قُلُوبُكُمْ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَحِيمًا Hata ettiğiniz şeylerde size bir günah yoktur ve ancak kalplerinizin kasıtlı yaptıklarında (günah vardır.) Allah affedici ve rahmetlidir.

Her ne durumda olursa olsun, çözüm için değişik içtihatlar yapılabilir ama asla ve asla anne karnındaki suçsuz öldürülemez.

Örnekler ve yaşanan kötü olaylar bizim için delil değildir. Delil ayetlerdir.

Mete Firidin
05.06.2012
10:27

ve onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden onları çıkarın, o fitne katilden eşeddır, yalnız Mescidi haram yanında onlar size kıtal etmedikçe siz de onlara kıtal etmeyin, fakat sizi öldürmeğe kalkışırlarsa hemen onları öldürün kâfirlerin cezası böyledir[191] Artık şirkten vaz geçerlerse şüphesiz ki Allah gafur, rahîmdir[192] hem bir fitne kalmayıb din yalnız Allahın oluncıya kadar onlarla çarpışın vaz geçerlerse artık husumet ancak zalimlere karşıdır[193] hürmetli Ay hürmetli Aya ve bütün hürmetler biribirine kısastır, o halde kim size tecavüz ettiyse siz de ona ettiği tecavüzün mislile tecavüz edin de ileri gitmeye Allahdan korkun ve bilin ki Allah müttekilerle beraberdir[194] ve Allah yolunda infak eyleyin -masraf verin- de kendi ellerinizle tehlükeye bırakmayın, ve güzel hareket edin, çünkü Allah güzellik edenleri sever[195]

Mete Firidin
05.06.2012
10:49

Mümtehine suresi:

Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkar etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz; oysa onlar, Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan ötürü sizi ve Peygamberi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır.[1] Eğer sizi elegeçirirlerse sizin onlara gösterdiğiniz sevgiyi göstermezler, size düşman olurlar, ellerini ve dillerini fenalık etmek için uzatırlar, keşke inkar etseniz isterler.[2] Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir.[3] İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardır. Onlar milletlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız; sizin dininizi inkar ediyoruz; bizimle sizin aranızda yalnız Allah’a inanmanıza kadar ebedi düşmanlık ve öfke başgöstermiştir.» -Yalnız, İbrahim’in, babasına: «And olsun ki, senin için mağfiret dileyeceğim, fakat sana Allah’tan gelecek herhangi bir şeyi savmaya gücüm yetmez» sözü bu örneğin dışındadır- «Rabbimiz! Sana güvendik, Sana yöneldik; dönüş Sanadır.»[4] «Rabbimiz! Bizi, inkar edenlerle deneme; bizi bağışla, doğrusu Sen, güçlü olan, Hakim olansın.»[5] And olsun ki, sizlerden, Allah’ı ve ahiret gününü uman kimse için, bunlarda güzel örnekler vardır. Kim yüz çevirirse kendi aleyhine olur, doğrusu Allah müstağnidir, övülmeğe layıktır.[6] Allah’ın sizinle, düşmanlık gösterdiğiniz kimseler arasında bir sevgi yaratması umulur; Allah Kadir’dir, Allah bağışlayandır, acıyandır.[7] Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever.[8] Allah, ancak sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasak eder; kim onları dost edinirse, işte onlar zalimdir.[9] Ey inananlar! İnanmış kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları deneyin, hicretlerinin sebebini inceleyin. Allah onların imanlarını çok iyi bilir. Onların mümin kadınlar olduklarını öğrenirseniz, inkarcılara geri çevirmeyin. Bu kadınlar, o inkarcılara helal değildir Onlar da bunlara helal olmazlar. İnkarcıların bu kadınlara verdikleri mehirleri iade edin: Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenizde bir engel yoktur. İnkarcı kadınları nikahınızda tutmayın; onlara verdiğiniz mehri isteyin; inkarcı erkekler de hicret eden mümin kadınlara verdikleri mehirleri istesinler. Allah’ın hükmü budur; aranızda O hükmeder. Allah bilendir, Hakim’dir.[10] Ey mümin erkekler! Eğer inkar eden (kafir olan) eşlerinize sarfettiklerinizden inkarcılara bir şey geçecek olursa ganimetten, eşleri giden mümin erkeklere sarfettikleri miktar kadarını verin. İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.[11] Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, başkasının çocuğunu sahiplenerek kocasına isnadda bulunmamak ve uygun olanı işlemekte sana karşı gelmemek şartıyla sana beyat etmek üzere geldikleri zaman, onları kabul et; onlara Allah’tan bağışlanma dile; doğrusu Allah, bağışlayandır, acıyandır.[12] Ey inananlar! Allah’ın gazabına uğramış milleti dost edinmeyin; inkarcıların kabirde bulunan kimselerden umutlarını kestikleri gibi, onlar da, ahiretten umutlarını kesmişlerdir.[13]

Mete Firidin
05.06.2012
15:59

Fitne katilden beterdir.

Mete Firidin
05.06.2012
16:02

Beni kınama

Eğer senin Karına veya Kızına biri tecavüz etse ,Onu doğurmasını bekleyebilirmisin?

Allah korusun.

Mete Firidin
05.06.2012
16:53

Eğer kürtaja bir yasaklama gelirse bu Müslümanların aleyhine olur. Zinacı bunu bir şekilde gerçekleştirir.

Kürtajı yasaklamanız zinacıyı zinadan vaz geçirmez.

Ruhun üflenmesi 15 haftalık ikendir.

Tecavüz çocuğu fitnedir.

Mete Firidin
05.06.2012
17:01

Böyle fetvalar ileri sürerek oluşacak bir savaşta düşmanın Mümin kadınlara ve kızlara tecavüz edip hamile bırakmasına çanak tutuyorsunuz. Adeta onlara "bak eğer sen bizimle savaşır ve karılarımıza tecavüz eder ve onları hamile bırakırsanız, biz sizin piçlerine hiçbir şey yapmayız" diyorsununuz. Siz sapıkmısınız?

Mete Firidin
05.06.2012
19:18

Tecavüze kürtaj serbest olduğunda düşman en azından bunu bir strateji olarak kullanamaz.

Zina yapan kadının çocuğu normal bir insandır. Doğar ve büyütülür. Din kardeşimizdir.

Tecavüz edilen ve çocuğu kürtaj yaptıran kadına diyet dahi düşmez. Diyeti olsa olsa Onun ırzını korumakla yükümlü olanlar öder.

Nur 33:Evlenmeye güçleri yetmeyenler de, Allah kendilerini lütfuyla zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Sahip olduğunuz kölelerden “mükâtebe” yapmak isteyenlere gelince, eğer onlarda bir hayır görürseniz onlarla mükâtebe yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları buna zorlarsa bilinmelidir ki hiç şüphesiz onların zorlanmasından sonra Allah (onları) çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

Deli diyerek bana iltifat ediyorsunuz.

O inkâr edenler Zikr'i (Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi. Hâla da (kin ve hasetlerinden:) "Hiç şüphe yok o bir delidir" derler.

O, bütün ordusu ile (imandan) yüz çevirdi ve şöyle dedi: “- Bu, bir sihirbaz, yahud bir mecnundur.”

Sonra ondan yüz çevirdiler ve: "(Bu) öğretilmiş bir delidir" dediler.

Mete Firidin
05.06.2012
19:20

Keşke "deli" olsam!

Mete Firidin
06.06.2012
06:37

Sevgili hakan cenine ruh üflenmesi ve zamanı benim uydurduğum bir şey dğildir. Ayetlerden elde edilen bir bilgidir.

Lütfen Kuran okuyunuz.

Cengiz beyin de ne dili varmış . Klavye ye kadar uzanıyor ve yazı yazabiliyor!!!!!!!!!!!!

Mete Firidin
06.06.2012
15:49

Sizde yakında cenini İLAH edineceksiniz.

Mete Firidin
07.06.2012
07:19

Düz mantık ile hiç bir şey anlayamassınız. Kuranda Kurban yok derler, senin gibiler. halbuki onlarca yerde vardır.

Kuranda İnsan eti yemeyin haramıda yoktur. Ama" Kim kardeşinin etini yemek ister, bak tiksindiniz" der .Anlarız ki İnsan eti pis kabul edilmiştir.

Bunun gibi "Fitne katilden beterdir" kavrayamıyorsunuz.

Reşat Nuri Erol
07.06.2012
07:53

Ali Bulaç Gerekçelerin iptali

Kürtajla ilgili süren tartışmanın özü, kadın bedeni dolayımında, ama kadından ayrı bir canı alma hakkının kadına, erkeğe veya devlete verilip verilmeyeceği konusudur. Kürtajcılar bu hakkın kadına ait olduğunu öne sürer: Soru şudur: Bebeğin hayatı mı, kadının bir özgürlüğü kullanma hakkı mı? Hayatı bir başkasının varlığı içinde süren bebeğin yaşama hakkını kim koruyacak? Gerekçelere bakalım: 1) "İstenmeyen gebelik": Geçim sıkıntısından en aşırı iki örnek ensest ve tecavüze kadar olsun, kadın cenini aldıramaz, doğurur, istemiyorsa bebeği reddeder. Nitekim bebeklerini cami avlusuna bırakanlar böyle yaparlar. Bebeğe devlet mi bakar, bunun için kurulmuş vakıflar mı, evlat edinmek isteyen aileler mi? Annenin bebeği reddetmesi bir "hak" değil, "bir özgürlüğün kullanımı"dır. Kürtaj cinayet, bebeği reddetmek ağır günahtır. Bu ayrı bir bahistir. 2) "Kadının bozulan psikolojisi": "Psikolojisi bozulanın, hissiyatın" cenin öldürme hakkı varsa, canilerin doğmuş insanı da öldürme hakkı olur. 3) "Kürtaj yasaklansa da yine durmaz, bu sefer merdivenaltında olur": Bu "elektrikli sandalyede öldürme hakkını tanımazsanız caniler insanları kör bıçakla yine öldürmeye devam ederler, bu arada kendileri de kazaya kurban gidebilir" demek gibi bir şey. 4) "Özürlü olduğu tespit edilen cenin öldürülür": Pekiyi özürlünün doğma ve yaşama hakkı yok mu? Bu vicdan, şefkat ve merhamet kaybının en dehşet verici örneğidir ve asıl faşizm budur. Kürtajcılar bunu bir hak olarak meydanlara çıkıp savunuyorlar. 5) İnanıp da kürtajın serbest kalmasını isteyenler ceninin teşekkülü konusunda eksik bilgilerin olduğu dönemlerde verilen fetvalara sığınıyorlar. Bu fetvaların bugün için herhangi geçerlilikleri yoktur. 38. günde kalp atışları dinlenebilen bir cenini bıçaklarla kazımanın kim fetvasını verebilir? Ebu Hanife veya İmam Malik bu bilgilere sahip olsalardı, aynı fetvayı verirler miydi? Elbette hayır. (Bkz. Hayrettin Karaman Hoca'nın 3 Haziran 2012 tarihli Yeni Şafak'taki yazısı.) 6) "Bu bir günah olsa bile, Allah ile kul arasında kalmalıdır, devlet bu işe karışmamalı": Bu üçüncü şahıslara yansımayan herhangi bir günah değil, başkasının hayat hakkını sona erdirmektir. Nasıl Allah ile kul arasında kalsın, devletin temel görevlerinden biri canı-yaşama hakkını korumak değil midir? Deniyor ki dindar bir kadın kürtaj yaptırmayabilir, günah olduğuna inandığı için buna zorlanamaz. Ama inanmayan veya günahı göze alan birine bu yasağı koyamazsınız, aksi halde totaliter davranmış olursunuz. Konuyu bu şekilde vaz'etmek yanlıştır. Çünkü söz konusu yasak, haklar teorisinin özü olan "yaşama hakkı"nın korunmasıyla ilgilidir. Mesela biri, hamile bir kadını dövüp de çocuğunu düşürmesine sebep olsa, sadece kadına dayak attığı için mi cezalandırılır, yoksa bununla beraber annenin düşük yapmasına sebep olduğu için mi? Anne karnındaki bebeğin miras haklarını koruyan hukuk, nasıl olur da hayat hakkını korumaz? Devletin yasa ile kürtajı yasaklaması -diğer insanların can güvenliğini teminat altına alan düzenlemeler cinsinden- doğacak çocuğun yaşama hakkını korumasıdır, yoksa çocuğu veya anneyi temellük etmesi, bedeni üzerinde tasarrufta bulunması demek değildir. Devletin yurttaşa ideolojisi doğrultusunda eğitim verme, ona belli bir yaşama tarzı empoze etme hakkı yoktur, ama doğacak ve doğmuş insanı koruma görevi vardır, bebeğin hakkı anne ve babaya karşı da korunur, aksine devlet en asli görevini yerine getirmemiş olur. Prensip itibarıyla İslam'a göre devlet, gayrimüslimlerin inançlarına, ibadet ve yaşama tarzlarına müdahale etmez. Ama tarihte iki yerde müdahale etti. 1) Mısır'ı fethettiğinde her sene Nil'e bir kız kurban edilir, canlı canlı suya atılırdı, bunu yasakladı; 2) Hindistan'da kocası ölen kadın, eşinin cesediyle canlı olarak yakılırdı, bunu da yasakladı. Her iki yasak da yaşama hakkıyla ilgilidir. Söz konusu yasakların totalitarizmle ilgisi yoktur, yaşama hakkının korunmasıdır. Kürtaj yasağı da öyledir. Çünkü kürtaj bir "hak" değil, bir "özgürlüğün kullanımı"dır, diğer suç teşkil eden fiiller gibi mucibince yaptırımı olması gerekir. a.bulac@zaman.com.tr 07 Haziran 2012, Perşembe

Reşat Nuri Erol
07.06.2012
07:54

Hayrettin Karaman hkaraman@yenisafak.com.tr

07 Haziran 2012 Perşembe

Kürtaj suçu ve cezâsı

Cenini, "onda yüklü olan genetik programa göre giderek tamamlanacak olan" bir insan olarak kabûl eden fıkıhçılar, bunu imhâ etmenin bir cinayet (suç) olduğunda birleşmekle beraber bu cinayetin oluştuğuna hükmedebilmek için rahimdeki kitlenin cenîn (rahimdeki çocuk) olduğunun kesin olarak bilinmesini şart koşmuşlardır. Karındaki şişlik ve hareketin ur, gaz ve benzeri şeylerden olma ihtimâli bulunduğu müddetçe onu yok etmenin cinayet sayılmayacağı ileri sürülmüş, çoğunluğa göre ihtimâlin ortadan kalkması için müdahale sebebiyle "kitlenin dışarı çıkması ve cenîn olduğunun görülmesi" şart koşulmuştur. Cinayetin oluşabilmesi için belli bir müddetin geçmesi, çıkarılan, düşürülen kitlenin kısmen de olsa organlarının belirmiş olması şartları da aynı gerekçeye dayanmaktadır; maksat çıkan şeyin insan olduğunun kesin olarak anlaşılmasıdır. Günümüzde rahimdeki kitlenin cenîn mi yoksa başka bir nesne mi olduğunu anlamak basit bir muayene ve inceleme konusu haline geldiği için, bu konudaki tereddüt ve görüş ayrılıkları da ortadan kalkmış sayılır. Fıkıhçıların cinayete hükmedebilmek için üzerinde durdukları bir konu da cenînin ölümünün müdahale ile meydana geldiğinin bilinmesi şartıdır. Eskiden rahimdeki cenînin hayatta olduğunu bilmenin yolları sınırlı ve ancak ilerlemiş aşamalarda mümkün olduğundan bazı fıkıhçılar, "cenin sağ olarak çıkmalı ve sonra ölmelidir, aksi halde müdahaleden önce ölü olup olmadığı bilinemez" demişlerdir. Bugün bu konuda da bir tereddüt kalmamıştır; hem bütün aşamalarda cenînin hayatta olup olmadığını hem de ölümün hangi sebepten kaynaklandığını bilmek mümkün hale gelmiştir. Kısas ve diyet gibi cezâların belirlenmesi bakımından önemli olun bir unsur da cinayette "kasıt"tır. Mâlikî mezhebi fıkıhçıları, cenînin ölmesine sebep olan fiilin kasten yapılmış olması halinde cinayetin kasten (teammüden) işlenmiş olduğuna hükmetmişlerdir. Diğer üç mezhepte mûteber olan görüşe göre cenînin insanlığı ve cinayet fiilinden önce rahimde yaşıyor olması hususları kesin olmadığından cinayet kasten (amden, teammüden) değil, kasten yapılana benzeyen (şibhu'l-amd) veya kazâ yoluyla (hatâen) olarak değerlendirilir. Ananın veya bir başkasının haksız ve müessir fiilinin sonucu olarak cenînin ölmesi, öldürülmesi ve düşmesinin cezâsı, klâsik fıkıhta, aşağıdaki farklı durumlara göre tespit edilmiştir: Cenînin ölmüş olarak çıkması: Bu durumda ölümün fiilden kaynaklandığı konusunda şüphe bulunduğundan cezâ diyettir. Maddî tazminat mânâsına gelen ve "ğurre" adı verilen diyetin miktarı beş deve veya bunu karşılayan nakit vb. olarak takdir edilmiştir. Cenînin ana rahminden diri olarak çıkması ve çıktıktan sonra -rahimde iken yapılmış müessir fiil sebebiyle- ölmesi: Bu durumda ölümün, dışarıdan yapılan müdahale ile meydana geldiği kesinleşmiş bulunduğundan, cenîne karşı cinayeti "kasten" sayanlara göre kısas, "kazâ yoluyla veya kastene benzer" sayanlara göre tam diyet gerekir. Tam diyet erkek çocuğu için yüz deve, kız çocuğu için elli deve veya bunların karşılığıdır (Yaklaşık 213 gram altın olarak da hesaplanmıştır). Diyeti, öldürenler dışında kalan mirasçılar alırlar. Mirasçılar bağışlarlarsa diyet borcu düşer. Cenînin diri olarak çıkması ve sonra başka bir sebeple ölmesi: Bu durumda ölüm, düşürme ve çıkarma fiiline bağlı bulunmadığından buna (erken doğuma) sebep olanlara tâzir gerekir; tâzir devletin veya hâkimin takdirine bırakılmış cezâdır. Cenînin, ananın ölümünden sonra çıkması veya çıkmayıp içeride kalması: Bu durumda da ya cenîn ölecek veya erken doğum olacaktır. Her iki halde de -sonucun oluşmasına- suçlunun fiilinin sebep olduğu bilinmedikçe cezâ tâzirdir; bilinirse cezâ diğer şıklara göre belirlenir. Cenîni öldüren fiilin failine verilen cezâ yalnızca kısas veya diyetten ibaret olmayıp bir de keffâret cezâsı vardır; bu da köle azad etmek, bulamazsa iki ay kesintisiz oruç tutmak, bunu da yapamazsa -bazı fıkıhçılara göre- altmış yoksulu bir gün doyurmak şeklinde yerine getirilir. Günümüzde kürtajın cezâsı: Kürtaj, rahimde sağ olduğu bilinen çocuğun, herhangi bir aşamada öldürülmesi ve rahimin boşaltılmasıdır. Burada öldürülenin çocuk olduğu, kürtajdan önce yaşadığı ve öldürme fiilinin kasten işlendiği konusunda hiçbir şüphe yoktur. Şu halde kürtaj fiili -yerinde açıklanan- meşrû bir mazerete dayanmadığı takdirde kasten işlenmiş bir cinayettir ve cezâsı da böyle bir cinayete verilen cezâ olacaktır.

Mete Firidin
07.06.2012
08:50

YENİ BİR DİN ORTAYA ÇIKTI "CENİNİZİM" .

NEDEN CENİNİ BU KADAR KUTSALLAŞTIRIYORSUNUZ.

EĞER MEMLEKETTE FİTNE ÇIKSA DEMEK HEMEN FİTNEYE TAPMAYA BAŞLAYACAKSINIZ. FİTNEYE SEBEP OLAN ERKEK VEYA DİŞİYİ ÖLDÜRMEYİP, İNSANDIR DİYE ONA MI TAPACAKSINIZ?

SAVAŞA GİTSENİZ ANASININ GENÇ FİDAN GİBİ DELİKANLISI DİYE DÜŞMAN ASKERİNİN Mİ ÖLDÜRMEYECEKSİNİZ.

NEKADAR AMA NEKADAR DA HUMANİSTSİNİZ. PATOLOJİK DERECEDE, DİN EDİNECEK DERECEDE.

Mete Firidin
07.06.2012
09:01

GEREKSİZ HİÇBİR CANA KIYILAMAZ.AMA İNSANLARIN İHTİYACI İÇİN HAYVANLAR KESİLİR.

GEREKSİZ HİÇBİR CENİN KÜRETE EDİLEMEZ FAKAT FİTNE İSE KÜRETE EDİLEBİLİR.

HAYRETLE İZLİYORUM BUDİZİM İSLAM DÜNYASINI İŞGAL ETMİŞ. MANTIK YERİNE GERÇEK DIŞI ROMANTİK BUDUZİM İSLAMIN YERİNİ ALMIŞ.

Mete Firidin
07.06.2012
09:04

BUNUN ARDINDAN KURAN DA Kİ "KATELE" AYETLERİNİ DE İNKAR ETMEYE BAŞLAYACAKSINIZ.

Mete Firidin
07.06.2012
09:08

bakara 191:Onları nerede yakalarsanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden (Mekke’den) siz de onları çıkarın. Zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. Yalnız, Mescid-i Haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa (siz de onlarla savaşın) onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.

ŞİMDİ SİZ BU AYETİ DE BEĞENMEZSİNİZ.

Mete Firidin
07.06.2012
10:41

Şu örneği iyi düşünün

İsrail ordusunda kadın askerler vardır. İsrail hamile askerlerden bir birlik oluştursa ve bunu filistinlilerin üzerine salsa ve filistinlileri kuşuna dizerken O hamile düşman askerini öldürürmüsünüz .Yoksa aman bunlar cenin taşıyor. masum çeninleri de öldürürüz. Diyerek gerçek masumların katline gözmü yumarsınız.

Ne biçim aklediyorsunuz.?

Reşat Nuri Erol
07.06.2012
14:02

FIKIH !

Üstad ile yapmakta olduğumuz bu haftaki çalışmamızdan bir bölüm aktarıyorum...

reşad

*

"Adil Düzene göre insanın kişiliği döllenmeyle başlar. Kişi lehte hakların hepsine döllendiği anda sahip olur. Canı korunmuştur. Cenine dokunanlar, anası babası da olsa cezalandırılır. Cenin lehine haklara sahiptir ama aleyhte haklara sahip değildir yani ona bir görev yüklenemez. Bu sebepledir ki sağ doğarsa tam mirasçı olur. Diğer mirasçılarla eşit olarak pay alır. Sağ doğmadığı takdirde kendisine vâris olunamayacağı için mirasçı olma hakkını kaybeder. Yani bir cenin anne karnında sağ iken bir adam ölse, cenin sağ doğarsa ona vâris olur, doğmazsa vâris olmaz. Görevlere ehil olamayan ceninin ehliyeti de yarımdır. Dolayısıyla cenini öldürene kısas uygulanmaz, diyete dönüşür. Fıkıhçılar diyeti de onda bire indirmektedirler. Biz yarıya kadardır diyebiliriz. Bizim de bu suni gündeme bu kadarcık katkımız oluversin!"

SÜLEYMAN KARAGÜLLE

Mete Firidin
07.06.2012
16:13

Sanırım Sizin de Başbakan gibi tecavüzle çoğalma planınız var.

Ülke nufusunu artırmak için, kadınlara tecavüz edip, onlara zorla doğum yaptıracaksınız?

Çok zekice ???

Yoksa tecavüz çocuğunun alınmasına bu kadar niye karşı çıkasınız.

Sayın çok Zekii Cengiz bey Kuranda geçen Musa ve Hızır olayı; Musa için şeriat dışı olabilir.

AMA BİZİM İÇİN ŞERİAT İÇİDİR. ÇÜNKÜ BİZİM İMAN ETTİĞİMİZ KURAN'DA BULUNMAKTADIR.

KURANDA BU AYET ŞERİAT AYETİDİR, BU DEĞİLDİR DİYE BİR BİLGİMİ BULDUNUZ DA DÜŞÜNCESİZLER GİBİ KONUŞURSUNUZ.

SANIRIM CENGİZ BEY YAHUDİLER GİBİ KİTABIN BİR KISMINA İMAN EDİYOR VE BİR KISMINA İMAN ETMİYOR.

Mete Firidin
07.06.2012
16:15

KURANA İMAN ETMEYEN VE YALNIZ YAHUDİ ŞERİATINI KABUL EDENLER , YAHUDİDİR.

Mete Firidin
07.06.2012
16:50

ELMANIN TANIMINI YAP

ARMUDUN TANIMINI YAP

BİR DE KENDİNİN TANIMINI YAP

RUHANİLERİN ÇARPMIŞ OLDUĞU...........

Mete Firidin
07.06.2012
16:58

Eğer başınıza gelirse kürtaj yaparmısınız?

son sözüm şudur

:Göklerde olanlar da yerde olanlar da Allah’ı tesbih ederler. O, güçlüdür, Hakim’dir.[1] Ey inananlar! Yapmayacağınız şeyi niçin söylersiniz?[2] Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında büyük gazaba sebep olur.[3]

Reşat Nuri Erol
08.06.2012
06:51

Hayrettin Karaman hkaraman@yenisafak.com.tr

08 Haziran 2012 Cuma

Bebek senin bedenin mi?

Sevgili Ali Bulaç'ın 7. 6. 2012 tarihli Zaman'da çıkan "Gerekçelerin İptali" başlıklı yazısı beni, bu konuyu yazma zahmetinden kurtardı. Yazıyı okumanızı tavsiye ederek yalnızca bir gerekçeyi biraz açmak istiyorum. Birçok yazıda ve konuşmada kürtajı savunan bayanların "Bedenim bana aittir, ona iznim olmadan kimse dokunamaz, karışamaz" dediklerini duydum ve okudum. Bugünlerdeki tartışma konusu, kadının bedeninin kime ait olduğu, ona dokunmanın şartları ve kuralları değil; bu sebeple "beden, erkek veya kadın sahibine nasıl ve ne kadar aittir, bu aidiyetin verdiği hak ve özgürlüğün sınırları yok mudur, varsa bunların dine, ahlaka ve milli değerlerimize ait olanlarını çiğneme hakkı da beden hakkına dahil midir?" gibi konulara dokunmayacağım. Şimdi tartıştığımız konu, ana rahmindeki bebeğin (cenînin) hayat hakkıdır. Benim hayretle takip ettiğim husus ise, okumuş yazmış kadınların ve erkeklerin, başka alanlarda mazlumların haklarını savunanların, bir köpeğin, bir kedinin hayatı ve canı üzerinde hassasiyet gösteren, yazan, çizen, sokaklara dökülenlerin sıra rahimdeki bebeğe gelince bu kadar gaddar, zalim, vicdansız, acımasız... olmalarıdır. Neymiş? Bedeni bayanın kendine aitmiş! Peki rahmindeki çocuğun bedeni nasıl senin bedenin oluyor? O senin kalbin, böbreğin, tırnağın mı? Yoksa o senin bedeninde müsafir olan, bir süre orada beslenip geliştikten sonra dünyaya gelip insanca hayatını sürdürecek olan bir insancık, bir ayrı beden, ruh ve kimlik sahibi varlık mıdır? İkincisi olduğunda "din, ilim, hukuk ve ahlak" ittifak ettiği halde sen nasıl oluyor da onu, apandisit veya ur gibi görüyor, istersem taşırım, istemezsem keser atarım diyebiliyorsun?! İdeolojik veya siyasi muhalefet insanı bu hale getiriyorsa o insanlığa yazıklar olsun! "Biz Müslümanların inancı şudur: "Her türlü ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah'a aittir". "Biz kesin olarak Allah' aidiz ve O'na, şüphesiz O'na döneceğiz" Beden, ruh (nefs), evlad, mal, makam... bizde ne varsa hepsi "mülkün gerçek ve tek sahibi" Allah'a ait olup bize emanet edilmiştir. Biz bunlarla imtihana tâbi tutuluyoruz. Bize emanet edilen her şeyle ilgili -onların gerçek ve tek sahibi olan Allah tarafından konmuş- kullanım kuralları vardır. Biz bu kurallara riayet etmekle yükümlüyüz ve bundan sorumluyuz. Bütün ibadetlerimizin nihai hedefi ellerimizi, ayaklarımızı, gözümüzü, kulağımızı... Allah'ın imişçesine O'nun tasarrufuna bırakmak, böylesine bir yakınlık içinde daha dünyada iken cennet hayatı yaşamaktır. Bir arifin deyişiyle: Yâ Rab kerem et niam senindir Affeyle bu müttehem senindir Kulun nesi var elinde, Allah! Hatta şu yazan kalem senindir.

Reşat Nuri Erol
09.06.2012
05:42

Ali Bulaç Nefret çocukları

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez, süren kürtaj tartışmasıyla ilgili görüşünü açıklayıp "bedenimiz ve hayatımız bize mülkiyet olarak değil, emanet olarak verilmiştir" deyip genel anlamda kürtaja karşı çıkarken üç istisna getirdi: "Annenin hayatını korumak, tecavüz gibi cinsel saldırıların sonuçlarını ortadan kaldırmak ve anne rahminde ceninde ortaya çıkan ağır hastalıklar" söz konusu olduğunda kürtaj yapılabileceğini belirtti. Bu konu 1993 yılında gündeme gelmişti. Tempo Dergisi muhabiri, dönemin DİB Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz'a "Bosnalı kadınların Sırp tecavüzü sonucu hamileliklerini" sormuş, Başkan Yılmaz, "Bosnalı kadınlar nasıl taşısın bir Sırp çocuğunu?" deyip kürtaj lehine görüş beyan etmişti (Tempo, 20 Ocak 1993, Sayı: 3). DİB Başkanı'nın o gün açıkladığı görüş Devlet'in arzusu istikametinde idi. Zira Tempo'nun kapak dosyası yaptığı habere göre Dışişleri Bakanlığı'nın da kürtaj konusunda bir talebi vardı. Sağlık Bakanlığı, bu talebi değerlendirdi ve kadın doğum uzmanı bir kadın doktoru kürtaj konusunda Bosnalı kadınlara yardımcı olması için Saraybosna'ya gönderdi. Yine Batı'dan rahat zihinle iktibas ettiğimiz yeni terime göre, tecavüz sonucu doğan çocuklara "nefret çocukları" denir. Hiçbir suçları olmadığı halde nefret objesi haline getirilen çocukların anne karnında öldürülmelerine gösterilen gerekçeler şöyle: a) Tecavüz sonucu hamilelik travmaya yol açar. b) Tecavüzler yabancı bir erkekten olmaları dolayısıyla İslam'ın izzetine aykırıdır, Müslüman kadını zillete düşürür. c) Doğacak çocuğun da sağlıklı olamayacağı ihtimalinin kuvvetli olması. Ancak 1993'te fıkhî görüşlerine her zaman başvurulan Hayrettin Karaman Hoca aksi görüş beyan etti: "Karınlarında taşıdıkları çocukların hiçbir günahı ve suçu yoktur. Hiçbir şey olmamış gibi başlarından bir kaza geçmiş gibi telakki etmemeliler. İslam açısından çocuğu aldırmak babası belli olmadığında caiz, olduğunda değil diye bir kaide yoktur." (Zaman, 14 Ocak 1993.) Netice-i kelam: 1) Ensest veya tecavüz sonucunda hamile kalan kadın travma geçirebilir. Bu büyük bir sınavdır, bir kadının başına gelebilecek en büyük musibetlerden biridir, ama mü'min bir kadın merhameti bol olan Allah'a sığınıp bu sınavı bebeğine sahip çıkarak atlatmaya, karşılığında Allah'tan mükâfat kazanmaya çalışır. 2) Bir işgalci ve tecavüzcü alçaktan hamile kalmanın cezası Allah'ın kendisine can bahşettiği bebeğe ödetilemez. Bu durumda olan kadın bebeğini doğurur, acısını içine gömer, ama Müslüman, salih bir evlat yetiştirerek bu alçaklığa cevap verir. Bu, kadının zilleti kabul etmesi değil, eşref-i mahlûkat bir canlıyı ahsen-i takvim hale gelecek şekilde terbiye ederek kendisini ve çocuğunu izzet sahibi kılar. Hiçbir şekilde bebeğe sahip çıkamayacaksa bebeğini reddetme özgürlüğünü kullanır. Bu sefer bebeğin sorumluluğu farz-ı ayın olarak bütün topluma terettüp eder, ama yine bebeğin hayatına son verilemez. Diyanet'in açıkladığı görüşte, (Fetvalar-1995) her ne kadar "zillet ve izzet" anahtar terimler seçilmişse de, "düşman bir ırkın tecavüz yoluyla tasallutu"na karşı tepki ve öfkeye vurgu vardır. Bu doğrudur, nitekim Sırplar, hamile bıraktıkları kadınları aylarca tutup Sırp çocuk doğurtmayı hedeflemişlerdir. Ancak bu mülahazaların ötesinde şu veya bu şahıslardan döllenmiş yumurtanın ve oluşan ceninin "Allah'ın yarattığı can ve insan olması"dır. Döllenme yolunun gayrı meşruluğu ve ahlak ya da hukuk dışı olması, bir cana kastetmenin gerekçesi değildir. 3) Eğer yakınlarının (babası, kardeşi, amcası, dayısı) veya bir yabancının tecavüzüne uğrayıp da hamile kalmışsa ve bebeği doğurması durumunda ailesinin kendisini kesin olarak öldüreceğini biliyorsa, annenin hayati tehlikesi söz konusu olduğundan bebeğini aldırabilir. Tartışmanın özü, cenini yaratanın hayatına kadının, erkeğin veya devletin hayat hakkına son veremeyeceği konusudur. Çünkü cenini anne-baba veya devlet yaratmış değildir, onların mülkiyetinde olan bir nesne de değildir. Eğer Din İşleri Yüksek Kurulu, Yılmaz ve Görmez'in görüşlerini fetva mahiyetine sokacaksa, bu durumda fetvayı hangi delillere (nass) dayandırdığını da açıklamak durumundadır. Bekliyoruz. a.bulac@zaman.com.tr 09 Haziran 2012, Cumartesi

Mete Firidin
09.06.2012
06:37

Bir Kürt olan ABDULLAH CEVDET "AVRUPADAN DAMIZLIK ERKEK GETİRTMEK" İSTEMİŞ.

MEĞERSE ÜLKEMİZDE NE KADAR ÇOK ABDULLAH CEVDET VARMIŞ?

NE HAYA, NE ŞEREF??????

Mete Firidin
09.06.2012
11:12

SGK: IQ düşükse tedaviye gerek yok İç organların büyümesine neden olan MPS hastaları için geçen yıl getirilen IQ testi kriteri nedeniyle SGK birçok çocuğun ilacını karşılamıyor. Çocuklar ilaç kullanmazsa tekrar yatağa mahkûm olacak





Sayı: 155 | Tarih: 3.06.2012
Ahmet Hakan
İslam’da kürtaj
Kürtaj cinayettir
3845 Okunma
60 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Yusuf Kaplan
Yeni dünya dini:"Bizantinizim"veTürkiye'nin zor r
Zokayı yutan 3 aktör kim?
1319 Okunma
Ali Bülent Dilek
Ahmet Altan
Kadın Düşmanlığı
Yorum Yok
1253 Okunma
Vahap Alma
Mahir Kaynak
Bu hafta yazısı yok.
HÜSNÜ MÜBAREK
1203 Okunma
8 Yorum
Süleyman Karagülle
Mehmet Şevket Eygi
Zina, Kürtaj, Fuhşiyat...
Yorumsuz
1175 Okunma
1 Yorum
Emine Hocaoğlu
Ruşen Çakır
Tasma, pranga ve kelepçe
NİYET VE ÜSLUP
1153 Okunma
Tayibet Erzen