Mahir KAYNAK
11 Mart 2012 Pazar
Ülkemizin bölgesel bir güç olma yolunda ilerlerken birçok istihbarat operasyonuna maruz kalması doğaldır. Bundan şikayet etmek yerine hedeflerini belirlemek ve bunları ya etkisiz hale getirmek ya da ülke yararına olacak şekilde yönlendirmek gerekir.
Son günlerde Stratfor örgütünün ülkemize yönelik yayınları dikkat çekiyor. ABD için önemli olan bir ülkeye devletten habersiz operasyon yapılması mümkün değildir ve bu nedenle operasyonu bir ABD operasyonu olarak kabul etmek gerekiyor. Bir operasyonun niçin yapıldığı yaratacağı sonuçlarla ölçülür. Öyleyse basına yansıyanların ne gibi sonuçlar yaratacağını araştırmak gerekir. Yayınlar muhalefeti ilgilendirmiyor. İktidar içinde etkiler yaratması bekleniyor.
- Stratfor, ABD devletinin haberi olmadan kurulamaz. Ne olduğunun üzerinde durmamız gerekir.
-Tekel sermayenin CİA ile arası açılmıştır. Başka istihbarat ve operasyon örgütü olduğunu algılıyordum. Demek ki bu Stratfor’muş.
Düşünce kuruluşlarının abonelerini bilgilendirmek ya da halkı aydınlatmak için kurulduğu söylenir. Ama gerçek çoğunlukla farklıdır. Bunlar bir gücün halkı yönlendirmek için kullandığı araçlardır. Ancak o ülkenin hükümeti yapılanların kendi politikalarına karşı olmasına izin vermez. Bunun temel şartı hedef hükümetin, verilen bilgiler arasına gizlenmiş operasyonu anlamasıdır.
- Gayesi, görünüşte halkı bilgilendirmek ise devletleri ilgilendirir.
- Tekel sermaye artık ABD silahlı gücüne dayanmadan dünyayı yönetme yolunda. Hedef devlet değil, halk olmalıdır.
Önümüzdeki dönemde ülkemizde çok büyük politik değişmeler olacağı bilinmektedir. Başbakan 3 defa üst üste seçildikten sonra Meclise giremeyecektir. Aynı durumda olan birçok milletvekili de seçimlere katılamayacaktır. Yeni kadronun Başbakanın etkisi ile oluşmasını engellemek için onun sağlık durumu hakkında olumsuz şeyler söylenmiştir. Yani o artık söz sahibi değildir denmiş ama yeni gücün kim olacağı sonraya bırakılmıştır.
Sadece Stratfor değil ülkeyi yönlendirmek isteyenlerin üzerinde çalıştıkları konu yeni başbakanın ve cumhurbaşkanının kim olacağıdır. Bu değerlendirmeler genelde kişiler üzerinde yapılır ve onun ideolojisi belirleyicidir. İtiraz edilenler için partinin dünya görüşüne ters görünen tarafları ön plana çıkarılır ya da böyle bir intiba yaratmak için komplolar hazırlanır. Oysa bir yabancı gücü ilgilendiren gelecek kişinin dış politikasıdır. Bu konuda ya onun eğilimlerine bakarak karar verilir ya da iktidara gelebilmesi için ön şart olarak önüne konur. Tabii bunu gerçekleştirmek için o ülkenin bizde etkin bir yapısının olması gerekir. Bu yapı ekonomi ve medya başta olmak üzere çeşitli güç odaklarında bulunabilir.
- Cumhurbaşkanı kim olacak, Başbakan kim olacak dış güçler buna çalışıyorlar.
- Dış güç dediğiniz dünyayı tek sermaye devletine götürdüğünü veya götüreceğini sanan tekel sermayedir.
Bu ve benzeri operasyonları tespit edecek ve etkisiz hale getirecek olan ülkenin istihbarat teşkilatıdır. Öyleyse yapılacak ilk şey onu etkisiz hale getirmektir. Bu durumda teşkilatı yöneten kim olursa olsun, onun yeteneklerine ve dünya görüşüne bakılmaz ve etkisiz hale getirilir. Bu konuda yapılan propaganda halkın teşkilata güvenmesini engeller ve yeni gelen kim olursa olsun güvenilmez. Tabii daha sonra da kurumu güvenilmez hale getirecek sözler söylenir. Mesela ülkenin en önemli sorunu olan teröre karşı olmayan hatta onu kuran ve yöneten, köylülerin ölmesine yol açan yanlış bilgileri askere veren bir teşkilat varmış gibi gösterilerek kurum güvenilmez hale getirilir...
- Stratfor istihbaratı etkisiz hale getirecek olan Milli İstihbarattır. Etkisiz hale getiriliyor.
- Askerin çalışması gizlidir. MİT onun emrinde olmalıdır. Dışa yönelik olmalıdır. Sivil yönetimde, yönetim açık olmalı. Yanlış yalan yazanlar, açık istihbaratla önlenmelidir.
Kurumlarımız hem güvenilir olmalıdır, hem de ülkeyi yönetenler tarafından kontrol edilmelidir. Ancak ülkemizde etkili bir kurum oluşturmak çok zordur. Çünkü en iyisini de kursanız muhalefet onu eleştirir. Muhalefet bu gibi konularda iktidarı yıpratmaktan çok ülkenin çıkarlarını düşünmelidir.
- Kurumlar devlet kontrolünde güvenilir olmalıdır.
- Sivil görevliler yargıya karşı sorumludur. Onları mevzuat kontrol eder.
Dünyanın neresindeyiz?
17 Mart 2012 Cumartesi
Ülkeler hedefleri ortaksa ya da izleyecekleri politika birbirine zarar vermez hatta destek olursa ittifak yaparlar. Bizim bu konuda ön yargılarımız vardır. Eğer Ortadoğu ülkeleriyle yakınlaşırsanız geriye gitmiş sayılırsınız, Rusya ile ittifak Orta Asya ülkeleri gibi Rusya’nın kontrolüne girmek demektir, ABD ile ittifak uşaklık anlamına gelir. AB’ne girmek medeniyetle buluşmak demektir ve bizi ilkellikten kurtarır. Yolumuz bellidir ve düşünmeye gerek yoktur ama bizi yönetenlerin uşaklığı tercih ettikleri sıkça görülür denir.
-Bizde yalnız AB ye girmek hoş karşılanır.
-Avrupalılarla iç içeyiz. Sermaye bizi beş yüz yıldır savaştırıyor. Viyana’ya gittik. Sakarya’ya geldiler. Artık birbirimizi anladık batırılıyoruz.
Değişmez hedefimize bir türlü ulaşamayız. Yıllardır kapısında beklediğimiz bu birliğe bir sürü ülke dahil olmuştur ama biz hala uğraşıyoruz ve medeniyetten uzak kalmaya devam ediyoruz. Aydınlarımızın önemli bölümü bu aşkımızın sözcüsü konumundadır. Zaten cumhuriyet kurulduğundan beri Batıya yönelmiştik ve bu idealimizden vazgeçmeyiz.
Avrupa kendi içinde bütünleşmediği için bir yanı bize karşıdır. Yani Fransa ve Almanya her zaman önümüze engeller koyar. Bu karşı duruş hak etmediğimiz ya da birliğe fayda sağlamayacağımızdan kaynaklanmaz. Bizim İngiltere’nin yanında yer alacağımız ve onun birliğe hakim olmasına neden olacağımızdan korkulur. Oysa bizim katılmamız Avrupa’yı bugün karşılaştığı enerji sorunundan kurtarır ve Dünya’da büyük güç olmasını sağlardı. Ancak Avrupa ülkelerinin önemli bir bölümü ABD ve Rusya’ya bağımlı olmayı İngiltere’nin belirleyici rol oynamasına tercih ettiler. Hatta Almanya’nın, önümüzdeki dönemde, Rusya ile yakınlaşması ve bu yakınlığı AB’ne tercih etmesi beklenir.
- Almanya ve Fransa, İngiltere’nin güçlenmemsi için Türkiye’ye karşıdır.
- Türkiye tarih boyunca, İngiltere’nin yanında olmamıştır.
İlişkilerimizde öne çıkan sorunumuz terördür ve bunun simgesi PKK’dır. ABD bu konuda bize sürekli yardımcı olmaktadır ve istihbarat desteği sağlamaktadır. Ancak dünyada iktidarları deviren, ülkeleri bölen, gerekirse işgal eden bu güç PKK karşısında başarılı olamamıştır. İşgal ettiği Irak topraklarında, Kandil’den yönetilmekte olan PKK’ya karşı ABD bir şey yapamamaktadır.
- ABD PKK ya karşı bizi destekledi. Sonuç başarısız.
-Devler destekler göründü. Sermaye Sevri Türkiye’ye hazırlatıyor.
PKK’nın rolü Kürt kimliğini kabul ettirmektir. Gerçekte çoğunun okuma ve yazması bile olmayan bu militanların bu kadar başarılı olması imkansızdır. Geçmişte Kürt kelimesini kullananları cezalandıran, en azından dışlayan, kişiler şimdi, olumsuz anlamda da olsa, en çok bu kelimeyi kullanıyorlar.
- PKK Kürt kimliğini kaybettirdi. Bunu üç beş firar sağlayamaz.
- TC devletinin ABD emrinde olmasını sağladı.
Türkiye farklı kimlikleri kabul etmezse bölgesel bir güç olamaz. Şimdi sadece Kürtleri değil farklı din ve mezheplerde olanlara da saygı gösteriyoruz. Bu olması gerekendi ve bedel ödemeden yapılabilirdi. Ancak geçmişimizle barışık olmadığımız için bu düşünce bize yabancı göründü. Ama sonunda kabul ettik.
- Türkiye farklı kimliği kabul etmezse etkin güç olamaz.
- Farklı kimlik dayanışma ortaklıkları ve bağımsız bucak ve il örgütlenmesi ile kabul etmiş olur.
CİA başkanı Petraeus ülkemize geldi. Neler konuşacağımız önceden belliydi. PKK birinci sırada olacak sonra Suriye, İran ve Irak konuşulacaktı. Neden bir dışişleri görevlisi ya da bakanı değil de gizli servis bu görüşmeyi yaptı?
- Neden CİA Başkanı geldi.
- Obama’nın siyaseti dışında işler yapıyorlar.
Gizli servislerin özelliği yaptıklarının üstünü örtmektir. Bu nedenle ortaya atılanların gerçek olmadığını düşünüyorum. Bana göre önümüzdeki dönemde iç politikamızda ve siyasi yapılarda çok önemli değişmeler olacaktır. Bu sürece birçok istihbarat servisinin müdahale etmesi ve sonucu kendi lehlerine değiştirmek istemesi beklenir. İlk operasyon MİT’i etkisiz hale getirmekti ama gerçekleşmedi. Görüşmenin bu konuda olduğunu düşünüyorum. Gelişmelere bakarak gerçeği daha iyi anlarız.
- MİT'i etkisiz hale getirmek istemişlerdir.
- MİT 2000’den önce sermayenin emrinde idi. Şimdi Türk Devletinin emrindedir. Askerle sivil arasında ezilmektedir. Askerin emrine verilmektedir.
Yorum:
TEK ÇÖZÜM
Çeşitli hastalıklar vardır. Mikropları, virüsleri farklı olabilir. Öyle ilaç bulabilirsiniz ki hastalığın kaynağı ne olursa, hangi hastalık olursa olsun, hastayı tedavi etsin. Bütün hastalıkların sebebi örnek olarak soğuk olabilir. Odayı ısıtırsanız, hastalık geçmez. Ama şartlar sağlığa kavuşunca beden diğer hastalıkları kendisi tedavi eder.
Bugünkü sosyal hastalıkların kaynağı, gelişen sanayiye karşın bin yıl önceki hukukun sorunları çözememesidir. Biz eğer çağımıza uygun hukuku getirirsek o zaman sorunları insanlar o hukuk içinde kendileri çözerler. Kuran ne diyor:
a) Yeryüzü 30 ile 100 arasında aşiretlerden, ocaklardan, apartman yönetimlerinden oluşacak. Başkan istediğini ocağından uzaklaştırabilecektir. İsteyen de ayrılabilecektir. Kişinin taşınmazları varsa devlet tam değerini verir.
b) Yüze yakın ocak birleşir, aşiret, bucak belde örgütlenir. Bunlar tamamen bağımsızdır. Ceza kanunları dahil tüm kamu hukukları kendilerine aittir. Kendi mahkemeleri de var. Kararları kesindir. Bucağı terk eden diyet öder. İsteyen bucağı terk edebilir. Başkan da sürebilir. Ekonomik zarara sokulmaz. Esas sosyal yapı burada oluşur. Bunlar insanlığın hücreleridir.
c) Yüze yakın bucak birleşir merkez bucaklar oluşturulur. İç güvenlik onlardan sağlanır. Kendilerinin silahlı gücü var. Bağımsızdır. İç işlerine karıştırılamaz.
d) Yüze yakın il birleşir bir ülke, devlet kurarlar. Bu da dış savunmayı sağlar. En üstün silahlı güçtür. Aynı dili konuşurlar. Bütün bucakların hukuk dili ülke dilidir. Resmi dilleridir. Halk resmi devlet dilini bilir.
e) Tüm insanlık yüze yakın devletten oluşur. İnsanlar arasında tartışmalar anlaşmalarla sağlanır.
Sorunların çözülmesi için insanlar, yatay örgütlenmeler yaparlar.
Bucak, İl, ülke ve insanlık seviyede ona yakın sayılarda olmak üzere ilmi, dini, mesleki ve siyasi dayanışma ortaklıkları oluşturulur. Yasama yetkisini ilmi dayanışma, yürütme yetkisini mesleki dayanışma, yaşama yetkisini dini dayanışma, yönetme yetkisini ise siyasi dayanışma ortaklık sorumlularından oluşan şuralar kullanır.
Yargı hakemlerden oluşur. Taraflardan biri bir hakem, diğeri bir hakem seçer, başhakemi hakemler seçer. Hakemlerin kararları kesindir. Hakemlerden oluşan yargı bütün kurumlar ve kişilerden üstündür. Hakemlerin denetimi de hakemlerce yapılır.
Demek ki çoklu sosyal gruplar, yerinden yönetim ve hakemlerden oluşan yargı, tüm sorunları çözer.
NOT: Yazıda yer alan italik ifadeler Süleyman Karagülle'ye aittir.