16.03.2012
BİR: Önce iyi haberi, sonra kötü haberi verirler.
İKİ: Karşısındaki kim olursa olsun “siz” diye hitap ederler.
ÜÇ: Soğukkanlılık ile şefkat arasında bir yerde dururlar.
DÖRT: Olur olmaz her yerde “maaşım az” diye yakınmazlar.
BEŞ: Konuşurken gözünün içine bakarlar.
ALTI: Telaşlandırmazlar, rahatlık verirler.
YEDİ: Teşhis koyamadıkları durumlar için “strestendir” demezler.
SEKİZ: Meslektaş dedikodularına asla yüz vermezler.
DOKUZ: Dinlemeyi bilirler.
Yazının tamamı için http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20137060.asp
Yorum:
İyi hekimlik
BİR: Önce iyi haberi, sonra kötü haberi verirler.
Türkiye’de iyi haberi herkese verebilirsiniz ama kötü haberi asla hastaya veremezsiniz. Mutlaka yakınına vermelisiniz. Bu kötü haber hastadan sürekli gizlenir. Hasta kötü hastalığının olduğunu bilir ama o da dillendirmez. Bu bir çeşit psikolojik savunma mekanizmasıdır.
İKİ: Karşısındaki kim olursa olsun “siz” diye hitap ederler.
Hastaya hitap tarzı şehirden şehire, semtten semte, köyden köye değişir. Siz Anadolu köylüsü bir yaşlı hanıma “siz” derseniz garipser. “Hanımefendi” derseniz de garipser. Sizi samimiyetsiz bulur. Ona “teyze” ya da “teyzeciğim” demelisiniz. Bir sosyetik hanıma ise “teyze” veya “abla” derseniz kıyamet kopar. Ya “siz” demeli ya da “hanımefendi” demelisiniz.
ÜÇ: Soğukkanlılık ile şefkat arasında bir yerde dururlar.
Evet bu arada durmak gerekir. Empati gerekir ama aşırı empati hekimi yanlış karara götürür. Hekimlerin kendi yakınları hakkında hatalı karar vermelerine sebep olan da budur.
DÖRT: Olur olmaz her yerde “maaşım az” diye yakınmazlar.
Evet, hekim hasta bakarken parayı düşündüğü anda hastaya faydasız olmaya hatta zararlı olmaya başlar. Ancak hekim de parasal açıdan sıkıntıda olmamalıdır.
BEŞ: Konuşurken gözünün içine bakarlar.
Hekim hastaya değil, sağa sola, duvara bakarak konuşuyorsa hasta ona inanmaz ve hekimine inanmayan hasta tedaviden fayda görmez.
ALTI: Telaşlandırmazlar, rahatlık verirler.
Güzel bir tespit. Hastayı telaşlandırmamak gerekir ama gereğinden fazla rahatlık verirseniz hasta hastalığının üstüne gitmez, tedavi yarım kalabilir. Dengede olmak gerekir.
YEDİ: Teşhis koyamadıkları durumlar için “strestendir” demezler.
Bu yaygın olarak yapılan bir şeydir. Gerçekten stresten kaynaklı pek çok durum vardır. Ama hekim stresten olanla gerçek hastalığı ayırabilmeli ve stresi teşhiste son seçenek olarak düşünmelidir.
SEKİZ: Meslektaş dedikodularına asla yüz vermezler.
Hasta doktora gider ve doktor ona “gittiğin doktor sana yanlış teşhis koymuş, yanlış tedavi vermiş”, der. Belki de kendisi yanlış teşhis koymuştur. Bunu düşünmez. Ya da bir hasta gelir ve “o doktor sizin hakkınızda böyle dedi”, der. Hasta ortalığı kızıştırmak için ya da önceki doktora kızdığı için bunu söylüyor olabilir. Hekim bu tip ifadelerle ilgilenmemeli, hastasının teşhisi ve tedavisiyle ilgilenmelidir.
DOKUZ: Dinlemeyi bilirler.
Dinlemeyi değil konuşturmasını bilmelidir. Çünkü hastayı kontrolsüz bir biçimde dinlerseniz size saatlerce kendisi için önemli ama hastalığı için önemsiz detayları anlatabilir. Burada hekim hastaya gerekli soruları kendisi sormalı ve hastadan gerekli bilgiyi doğru bir biçimde almalıdır. Burada hastanın sosyokültürel seviyesine göre davranması çok önemlidir. Kültürel seviyesi yüksek birisine soruş biçimi ile düşük birisine soruş biçimi farklı olmalıdır.