Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
03.12.2011
4 Kasım 2008 günü ABD’de yapılan başkanlık seçimini Barack Hussein Obama’nın kazanmış olması dünyada geniş yankı uyandırmış, Türkiye’nin de dahil olduğu birçok ülkede kamuoyları Obama’yı, en azından dünyayı George W. Bush’tan kurtardığı için coşkuyla alkışlamıştı. NTV’de Mirgün’le (Cabas) birlikte yaptığımız “Yazı İşleri” programına, o tarihte Yeni Şafak’ta yazan Fehmi Koru’yu konuk ettik. Söz Obama’dan açıldı ve tabii ki Türkiye’ye ve yine tabii ki Başbakan Erdoğan’a geldi. O günlerde Erdoğan Kürt sorununda, bugünkü kadar olmasa da “şahin” bir strateji izliyordu ve Koru’nun da dahil olduğu birçok kişi bu durumdan rahatsızdı. Şimdi Koru’nun o programdaki bazı sözlerini hatırlatmak istiyorum:
“Türkiye bugün Amerika’da yaşananı 2002 seçimlerinde yaşadı. Daha sonra kendisi de ‘zenci’ metaforunu kullandığı için rahatlıkla söyleyebiliriz, Erdoğan Türkiye için Obama’nın ABD’de başkan olmasına eşdeğerde bir gelişimin sonucu olarak ve büyük bir zaferle başbakanlığı elde etmişti. Siyasi yasaklıydı. 2002’de Meclis’e bile girememişti ama önüne konulan engeller kalktı ve sonunda başbakanlığa kadar yükseldi. Yani Türkiye’de bugün ABD’de yaşanana benzer bir süreç yaşanıyor. Ancak Türkiye’de 2002 yılında yaşanan Obamacı bir yaklaşımdı, fakat 2008 yılına geldiğinde biraz Bush’u andıran bir yönetim anlayışı içinde sorunlara yaklaşıyormuş gibi görünüyor...
Hükümetin insan hakları, demokrasi noktasında son zamanlarda biraz kendi çizgisinden saptığı kanaatindeyim. Kürt sorununa yaklaşım da bunu en ciddi şekilde dışarı vuran bir olay. Aslında çok basit tedbirlerle bu sorunu geride bırakmamız mümkünken, kalkıp tekrar 1990’ların başlarının şartlarına, yani terörle Kürt sorunun birbirine karıştırıldığı ve dolayısıyla sanki bu iş tanklarla silahlarla çözülecekmiş gibi bir anlayışın hakim olduğu dönemde doğru yol aldığımız hissini bana veren birtakım gelişmeler yaşanıyor bu da beni doğrusu rahatsız ediyor.
DTP çizgidışı, siyasetdışı sistem dışı gerilimler peşinde, tamam, ama iktidarın bu gerilimleri düşürmesi, tansiyonu düşürmesi gerekirken onu daha da yükseltici çıkışlar yaparak 2007 seçiminde elde ettiği çok açık olan bölgedeki üstünlüğünü elinden kaçırıyor.”
Koru’nun benzetmesi, hak ettiği gibi kamuoyunda çok geniş ilgi gördü. Tabii Erdoğan da sessiz kalmadı ve üç gün sonra, partisinin İstanbul Bağcılar İlçe Kongresi’nde, Koru’ya, adını vermeden “Sevsinler seni, yazıklar olsun. Biz ne Obama’yız, ne Bush’uz. Biz, biziz. Bizi, kimseye benzetmesinler” diye cevap verdi.
Koru’ya yapılan haksızlık
Bütün bunları neden hatırlatıyorum? Birincisi, tıpkı Nuray Mert, Hasan Cemal gibi diğer örneklerde de gördüğümüz gibi, Kürt sorununun Erdoğan’ın bir tür “yumuşak karnı” olduğunun; kendisinin bu
Devamı için TIKLAYNIZ.
Yorum:
Adil Düzen’e Doğru
Erdoğan’ın siyasi çizgisi, hapisten başbakanlığa uzanan yolculuğu olağan dışı. Bu yüzden insana hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, aksine bir düzen içerisinde gerçekleştiğini düşündürüyor. Türkiye’nin hazırlandığı şey bana göre Adil Düzen’den başka bir şey değil. Sırada Erdoğan’ın hastalığı var bu da sayılı zamanların yaşandığı ve strateji geliştirmek gerektiğini düşündürüyor.
Şimdi Erdoğan’ın yerine kim geçer ondan sonra ne olur diye düşünmüyorum, Erdoğansız bir Ak Parti’nin Erdoğanlı bir Ak partiden tek farklı karizmatik bir lider eksikliği olacaktır, yoksa icraat aynı olur, cari düzende devlet yönetimi devam eder. Bu da bizi şu an bulunduğumuz yerde ya saydırır ya da geriye kaydırır. Yeni bir oluşum gerekliliği hep vardı ama bana öyle geliyor ki artık şekillenmesi ve doğması gerekiyor.
Fehmi Koru’nun adı geçen dönemde yaptığı rezalet yorumu hatırlıyorum. İsabetsiz ve amacını aşmış bir yorum olarak değerlendirmiştim. Türkiye’de zaten olmayan adalet kavramını belli bir kitleye uygulayamıyor diye, sırf bir ideal için yaşayan ve amacı haçlı seferinden başka bir şey olmayan Bush oğlu Bush’la aynı kefeye konması, isabetsizlikten de öte, kör noktaya atıştı. Irak halkına, Afganistan halkına reva gördükleri zulmü müthiş bir pişkinlikle savunacak kadar insanlıktan çıkmış Bushgiller, insaf etmek gerekirse Erdoğan’la kıyaslanmamalı.
Kürt sorunu ve ülkedeki diğer adaletsizlikler adına doyurucu bir iyileştirme yapılmamış olması üzücü ve düşündürücü. Herkesin bildiği, herkesin yakındığı sorunlar var ama çözüm adına bir milim bile yol alamıyoruz. Ben bunu anlayamıyorum. Başbakan çıkıp bir konuşuyor insan içinden tamam be bu kez çözecek, kesin çözecek hissine kapılıyor. Bu güveni başbakanın konuşmasından rahatlıkla alabiliyorsunuz ama sonuç ne? Hep karavana. Değişen bir şey olmuyor. Bu da güvensizlik ve umutsuzluk doğuruyor.
Bazı şeyler iradeyle yapılmayınca Allah onu zorla yapılır hale getiriyor. Beğenmesek bile bu onun metodu ve onun metodunda değişiklik de göremeyiz. Düzen değişimi için çalışmazsak Allah bizi süründüre süründüre yaptıracaktır. Kim bilir belki de bizden yüz çevirip bu değişimleri hiç umulmadık ellere yaptıracaktır. O’nun bize ihtiyacı yok ne var ki bizim acilen adil bir yaşama ihtiyacımız var.