Türkiye daha 24 şehidin acısı dinmeden arkasından gelen depremin üzüntüsü ile kavruldu. Ve tam “tek yürek” olduğu sırada bile dün Van’da bir karakola PKK saldırısı yapıldı, 4 asker yaralı .. Yani terör bu büyük acıyı bile umursamadan aynen devam ediyor.
Öte yanda Müge Anlı canlı yayın televizyon programında “Van’da polislere taş atıldığını ama deprem anında o polislerden yardım istendiğini, polislerin de anında göreve koştuğunu” söylerken kastını aşan, ayırımcılık olarak algılanan ifadeler kullandı. “Ağlama sırası onlarda” dediği yayıldı ama ben video bandında böyle bir ifadeye rastlamadım. Kendisi de “sözlerinin yanlış anlaşıldığını ama söylediği kadarıyla konuşmasının arkasında olduğunu” açıklamış.
LİNÇ KAMPANYASI OLMAZ!
Şimdi tabii ki deneyimli televizyoncuların, özellikle de böyle herkesi kahreden bir felaket olayı sürecinde her kelimeyi tartarak, algılanabileceği her anlamı çok iyi hesaplayarak konuşması gerekir ama ben (hatayı görmekle birlikte) Anlı’nın kasıtlı olarak “ Türk-Kürt ayırımı” yapmak üzere konuşmayacağına inanıyorum. Herhalde onun hatasında da olayın şokunun, üzüntünün büyük payı vardır. Ve tabii canlı yayının geri dönülmezliği.. Böyle kritik günlerde ya bant yayını veya “geciktirmeli yayınla hata denetimi” uygulaması yapılması onun için önemlidir, kanallar bunu (hiç değilse haberler dışında) neden ihmal ediyor anlamıyorum.
Böyle çok kırılgan bir zamanda olmasına rağmen “kırk yılda bir” ortaya çıkmış canlı yayın hatalarında hemen “çarmıha germe” kampanyaları başlatılması da aynı derecede yanlış geliyor.
YALNIZ DEPREMDE DEĞİL..
Sadece bu deprem gibi bebeklerin, gençlerin, yüzlerce insanımızın can kaybıyla sonuçlanarak yürekleri dağlayan bir felakette değil, hiçbir zaman “bu ülkenin vatandaşları arasında” bir ayırım olamaz, sağduyulu hiç kimse bunu aklına getirmez. Nitekim PKK’nın yıllardır terör yardımıyla yapmaya çalıştığı “toplumu bölme işlemi” bütün acılara rağmen, katliam gibi bir defada onlarca şehide rağmen başarılamadı.
Bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaşları birbirine düşman edilemedi. Zaten baktığımızda terör saldırılarında verdiğimiz şehit askerlerin arasında çok sayıda Kürt asker de var. Depremde hayatını kaybedenler de Türk ve Kürt.. Kim, nasıl yapabilir ki böyle bir ayırımı? Zaten neden yapılsın ki, tek tek her insanımız büyük çoğunluk için “birbirinden farksız” değil midir? Öyle olduğuna göre bir depremden sonra “kardeşlik”ten bahsetmek ne kadar gereksiz bir şeydir.
‘FAŞİZAN IRKÇI ANLAYIŞ’..
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da Müge Anlı’nın konuşmasıyla ilgili bir açıklama yapmış. “Depremde yaşamını yitirenlere rahmet” diliyor, “Aylardır böylesi acılar içinde toplu cenaze törenleri olurken Kürt’üyle, Türk’üyle acıları dindirmeye uğraşıyoruz. Tek yapacağımız şey deprem sonrası dayanışmadır ” diyor ve Anlı’nın sözlerinin “faşizan, ırkçı anlayış” olduğunu söylüyor.
Oysa aynı BDP bir süre önce “İstediklerimiz verilmezse Türkiye cehenneme döner” de demişti, “terörün şehirlere yayılacağını” da söylemişti, PKK’nın kanlı saldırılarını onaylayan konuşmalar da yapmıştı. Hala terör örgütünün planlayarak yaptığı mayınlı, roketatarlı saldırıları “meşru nedenlerle yapılan bir savaş” gibi göstermekten de çekinmiyor.
Demirtaş onlarca şehit askerin bulunduğu saldırıların hemen arkasından bile bunları “demokratik taleplerine” bağlayabiliyor. Nedense hiçbir zaman “şehit askerlere rahmet dileyen” bir konuşması duyulmuyor. Açık seçimlerin yapıldığı, herkesin cumhurbaşkanı bile seçilebildiği, Batı illerinde de halkın iradesiyle çok sayıda Kürt milletvekilinin çıktığı demokratik bir ülkede, sanki işgal altında bir ülkeymiş gibi “bölme” amaçlı terörü desteklemek ırkçılık değilse nedir?
Başka hangi amaçla bu kadar insanın ölümüne göz yumulabilir, terör örgütü desteklenebilir?
Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi “bu ülkenin vatandaşı olan herkes Türk sayılır” denmesi bu kadar, insan öldürmeye değecek kadar rahatsız ediyorsa, bu “ırkçı faşist anlayış” değilse nedir?
Selahattin Demirtaş’ın bir başkasını “ırkçılık”la suçlama hakkı olduğunu sanmıyorum, kendisi inanıyorsa yukardaki soruları cevaplaması gerekir.
Yorum:
Haddini Blmek
Müge Hanım’ın o ifadeleri kullandığı videoyu izledim. Çok talihsiz, gayr-ı insani ve haddini aşan sözlerdi. Öte yandan bir de Habertürk spikerinin de ‘’her ne kadar doğuda da olsa üzüldük’’ ifadeleri. İnternet sitelerinde dolaşan ‘’keşke bütün doğu böyle olsaydı’’ söylemleri…
İnsanların içindeki nefrete bakın hele. Allah’ın izin verdiği doğal afetti sonuçta. Bebek, çocuk, kadın, öğretmen, asker, Kürt, Türk… Ne ararsanız var o enkazların altında.
Şimdi Müge Hanım ve onun avukatı Ruhat Hanım’a bi sormak lazım. Devlet, Polis, Asker yalnız sizin malınız mı? Hadi sizin malınız diyelim. İnsaniyetten bu kadar mı mahrum kaldınız ki felaketlere sevinir oldunuz. Sizin Adalet Hak Hukuk söyleminiz kalbi değil sırf gösteriş mi? Çıktığınız programlarda daha fazla para kazanmak için riyakarlık yaptığınızı gösterdiniz.
Her kim olursa olsun ilk önce insan olduğunu unutmayın. Başkalarının başına gelen musibetler sizin kötü duygularınızı tatmin etmesin. Daha insancıl davranmayı bilmiyorsanız da lütfen bilenlere sorun. Riyasız saf duygularla insanları sevmeyi ve acılarını paylaşmayı öğrenin.