Kıvılcım
1142 Okunma, 1 Yorum
Mahir Kaynak - Star
Süleyman Karagülle

Mahir KAYNAK

Ülkenin gücü

16 Ekim 2011 Pazar

 

Bir ülkenin gücü sadece söylemlerine bağlanamaz. Yani gücünüz ne kadarsa sözlerinizin o kadar değeri vardır. Bunun için güçlü bir ekonomik yapıya, hedeflerinize ulaşmanızı sağlayacak bir devlet yapılanmasına sahip olmak gerekir. Mesela İngiltere’yi üzerinde güneş batmayan imparatorluk yapan, maddi ve askeri gücünü destekleyen devlet yapılanmasıdır. Bir ülkeyi kontrol etmek için kendi dünya görüşünü kabul ettirmeye uğraşmaz. Adeta “Ne olursan ol kabulümdür. Ben senin değerlerini kendi hedeflerime yönlendirmeyi bilirim” der. Yani milliyetçi bir düşünceyi bile kendi amaçları için kullanabilir. Hiçbir dini inanışa karşı çıkmaz. Gerekirse bir tarikatın oluşmasına yardımcı olur. Kontrol etmek istediği ülkede bir sermaye sınıfı yaratır. Zenginin tüm parasını kendisinin sağlaması gerekmez. Bir miktar parayı yoğurt mayası gibi kullanır ve ona zengin olmanın yollarını gösterir. Zenginlerin kendi ülkesiyle ticari ilişkileri olmasını sağlar. Bilerek ya da bilmeyerek ona hizmet edenlerin önü açılır ve önemli kişiler haline gelirler.

- Yönetme sanatı, yerli mezhepleri ve zenginleri serbest bırakmak, onların varlığını koruyarak oralara hakim olmak ile olur.

- Hakimiyeti sömürmek için değil görev olarak güvenlik için ve Allah rızası için yapmaktır. Şehitlik bu anlamı taşır.

 

Genellikle başka ülkeleri kontrol edenlerin metodu birbirine benzer. Kullanılan ülkenin en büyük zaafı değerlerinin kendini ayakta tuttuğunu, onu kaybederse yok olacağını düşünmesidir. Bu eğitim sistemini de etkiler. Eğer eğitimin amacı öğretmekten ibaretse, soru sormak ve her şeyin doğru olup olmadığı sorgulamak imkanı sağlanmazsa ülke başka bir güç tarafından kolayca yönlendirilebilir.

- Çoklu tartışma yerine tekli onaylama eğitimi ülkeyi başkalarının esiri yapar.

- Ülkenin ayakta kalması için çoklu ilmî, dinî, meslekî ve siyasî grupların oluşması gerekir. Osmanlılarda çoklu medrese, çoklu tarikatlar, çoklu lonca ve çoklu sipahi teşkilatı vardı. Aralarında yarış mevcuttu. Tekleşince yıkıldı.

 

Güçlü olmak için sağlam bir ekonomik yapıya sahip olmak gerekir. Bu sadece yüksek bir gelir düzeyinden ibaret değildir. Eğer başka bir ülke sizin ekonominizi alt üst edecek imkana sahipse ona karşı çıkılamaz. Ancak her ülkenin ekonomisinin zayıf yanları vardır. Bu durumda ya etkileyecek güçle iyi ilişkiler kurulur ya da onun boşluğunu dolduracak bir güç yedekte tutulur.

- Güçlü olmak için dışa bağımlı olmayan güçlü ekonomi ile olur. Bağımlı iseniz alternatifiniz olur.

- Ekonomide mikroda serbestlik makroda planlamaya dayanır. Kriz zamanlarında her bölge kendi kendisine yetecek şekilde planlanır. Bir taraf işgal edilse bile diğer yerler varlıklarını sürdürürler. Barış zamanında ise ekonomi vizesiz ve gümrüksüz serbest bırakılır. Bu verimi yükseltir. Artık emekle kriz zamanlarına hazırlık yapılır.

 

Türkiye’de muhalefetin bu konuları araştıracak yerde iktidarı yıpratmak amacıyla polemik yapması anlaşılamaz. Oysa ülke herhangi bir gücün operasyonuna maruz kalırsa iktidarı ayakta tutmak ya da karşı tarafın hedefine ulaşmasını engelleyecek politikalarla iktidara talip olması gerekir. Bugünkü gibi iktidar yıkılsın da nasıl yıkılırsa yıkılsın , kabulümdür dememesi gerekir.

- İktidara yeni çözümlerle talip olunur.

- Partilerimizin ipleri dışarıda ne yapsınlar. İp gerilince anayasa mahkemesi yahut ordu müdahalesi çift kılıç tepelerinde.

 

Dünyanın büyük bir değişim ve dönüşüm yaşadığı bir süreçten geçiyoruz. Bu değişimin en büyük etkisi bölgemizde yaşanacaktır. Böyle önemli bir dönemde muhalefetin en önemli sorununu köstebek sorunu olarak algılaması ya da Kürt sorunu konusunda hiçbir derin analiz yapmadan iktidarın bölücülere taviz vermekle suçlanması halkı çaresizliğe sürüklemektedir. Oysa yaşadığımız sorunlar önemlidir ve yüksek düzeyli yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Halk yaşanan ekonomik krizin dünyada ne gibi sonuçlar yaratacağını ve bunun ülkemize etkilerini merak etmektedir. Bazı kişiler kapitalizmin sona erdiğini söylemekte ama bunun yerine sosyalizm gelecek dememektedir. Yeni ekonomik düzen nasıl olacaktır sorusunun cevabını da onlardan öğreneceğiz. Cep telefonu kullanıyoruz, arabaya ve uçağa biniyoruz ve batılı gibi düşünürsek medeni olacağımızı söylüyoruz. Bizim olan bir şeyin hasretini çekiyorum.

- Dünya değişiyor. Değişim merkezi Türkiye. Kapitalizm bitti diyorlar. Sosyalizm gelmeyecek. Gelecek ne? Batı mantığı ile çözüm gelmez.

- Çözüm Adil Düzen’dir. Adil Düzen, elindeki müspet ilim meşalesi ile mukaddes kaynakların  gösterdiği yolla muasır medeniyetin üstüne çıkma. Mahir bey neden Adil Düzen’e sahip çıkmıyor. Yanlışları varsa düzeltsin.

 

 

Kıvılcım

22 Ekim 2011 Cumartesi

 

Bir kıvılcımın büyük bir yangına dönüşmesi ve sebep olacağı hasar çevre şartlarına bağlıdır. Bir kıvılcım ne kadar büyük olursa olsun eğer çevrede yanacak şey yoksa etkisi sınırlı kalır. Oysa uygun çevre şartlarında küçücük bir kıvılcım büyük yangınlara sebep olur ya da böyle gösterilir. Güya Birinci Dünya Savaşının nedeni Gabriel Prencip adındaki bir Sırp’ın Avusturya veliahdı Ferdinand’ı öldürmesiymiş. Oysa bu olay olmasaydı başka bir sebep bulunurdu çünkü savaş, bazı güçler için gerekliydi.

Arap Baharı olarak adlandırılan olaylar başladığı ülkeyle sınırlı kaldı. Yani bir ülkedeki olaylar diğeriyle bağlantılı değildi. Sıcak havalardaki orman yangınları gibi çevre şartlarına bağlanabilir ama birbiriyle bağlantılı olduğu söylenemezdi.

***

- Kıvılcım çevrede şartlar varsa yangın olur. Arap baharı tutmadı. Ateşler yerinde söndü.

- Cihan savaşlarını sermaye tezgahladı. Uygarlaşmak için gerekiyordu. Tuttu, Arap baharı da etkisini gösterecek. Bağımlı diktatörler ya gidecek ya da bağımsız olacak.

 

Hakkari’deki saldırının amaçlarını ve etkilerini anlamak için bunun nasıl bir kıvılcım olduğu incelenmelidir. Bu, büyük bir yangına neden olmak için tezgahlanmış bir sabotaj mı yoksa çevre şartlarından kaynaklanan, yani terör örgütünün sıradan eylemlerinden biri mi?

- Hakkari olayları, kıvılcım mı yoksa yerinde bir ateş mi?

- Hakkari olayları tasfiye halinde olan PKK’nın dışarıdan aldığı destekle çıkışlarıdır. Dünyayı dize getirmek istiyor.

 

Çevre şartları değerlendirildiğinde bunun sıradan bir eylem olmadığı görülüyor. ABD önümüzdeki günlerde Irak’tan çekilecek ve arkasında bir kaos ortamı bırakacak. ABD çekilirken ülkedeki gelişmeleri kendi haline bırakmaz ve geleceği planlar.

- ABD çekilmesinin bir planıdır.

- ABD’nin değil, tekel sermayenin işi bunlar.

 

İhtimallerden biri ABD çekildikten sonra Irak yönetiminin İran’la işbirliğine gitmesi ve ABD yandaşı sayılan Kürtlerin etkisiz hale getirilmesidir. Bu durumda Türkiye’nin de kendileri ile işbirliği içinde olmasını isterler. Son günlerdeki eylemler Türkiye’yi Kürt karşıtı cepheye dahil etmek için yapılıyor olabilir. Çünkü halk bıkmış ve terörü sona erdirecek her türlü işbirliğine hazır hale gelmiştir. Türkiye’deki Kürt siyasetçiler dünyada ne olup bittiğiyle ilgilenmedikleri için terör eylemlerine kayıtsız kalmakta hatta bunu kendi taraflarının bir başarısı saymaktadır. Oysa gelişmeler onları sessizliğe boğacak yönde gelişiyor.

- İran Irak ABD’ye karşı birleşecek. ABD taraftarı Kürtler dışlanacak. Kürtlerin de kendi tarafında olmaları için bu hareket yapılır.

- İslam ülkeleri bu tür siyaseti meşru görmez. Bunu Hıristiyanlar da yapmaz. Bu tür siyaset ateist soldan gelebilir yahut inançları diğer insanları insan saymayan İsrail kökenli ırkçı İsrail oğullarından gelebilir.

 

İkinci ihtimal Irak’ta oluşacak boşluğu Türkiye’nin doldurmasıdır. Bu fiili bir mevcudiyet olarak anlaşılmamalıdır. Irak’la yakın işbirliği içinde olunacak ve sorunlarının çözümünde katkı sağlanacaktır. Bu yakınlaşmayı hazmedemeyenler Kürtleri oyunu bozmak için kullanıyorlar. Türkiye terörü engellemek amacıyla Irak’a girecek ve bu bir dış müdahale sayılıp eleştirecek, Irak Türkiye ilişkisini bozmak isteyeceklerdir.

- İkinci ihtimal ABD çekilince buranın yönetimini Irak ve Türkiye’ye bırakacak. Bunu bozmak isteyenler bu eylemi yapıyorlar.

- Sermaye ABD’nin Irak’tan çekilmesini istemiyor. Bunu sağlamak için PKK’yı kullanıyor.

 

Bunu bölgedeki ülkelerin operasyonu saymak yanlıştır. Türkiye’nin bölgedeki etkinliğinin artması ve Ortadoğu’da etkin bir güç olması Avrupa ve Çin’in çıkarlarına aykırıdır. Bu nedenle bölge ülkelerini, özellikle İran ve Suriye’yi ön plana çıkarmak isterler.

- Türkiye’nin etkinliğinin artmasını AB ve Çin istemez.

- Türkiye AB’ye bağımlı olursa istemez. Bağımsız Türkiye’nin süper olmadan güçlü olmasını herkes ister, ABD de bunu kabul eder. Sermaye bunu istemez. Çünkü kendi gücü sona eriyor.

 

Suriye’deki gelişmeleri bu projenin dışında tutmak yanlıştır. Türkiye, Irak’la olduğu gibi, Suriye ile de, iktidar değiştikten sonra, yakın ilişkiler içinde olmak istemektedir. Son operasyonu Suriye’nin düzenlediğini söyleyenler, eğer bir kasıtları yoksa, yanlış düşünüyorlar. Şu anda Suriye yönetimi iç sorunlarla ölümcül sonuçlar doğuracak bir uğraşı içindedir ve dışarıyla ilgilenip üstelik Türkiye’yi karşı cepheye itmez. Kürtlerin katıldıkları operasyonların bir tek onlara faydası yok.

- Suriye de PKK’yı desteklemez. Çıkarına değildir.

- Zalim diktatörler, zulüm yaptılar sermaye destekledi. Zamanla diktatörler gitti. Halefleri Sermayenin istediği dinsizleştirmeye devam etmediler. Mademki dinsizleştirmiyorsunuz o zaman demokrasi olsun diyor.

 

 

Yorum:

 

PKK sorununu çözmek için aşağıdaki yasa çıkarılmalı ve uygulanmalıdır:

Madde-1 Türkiye, nüfusu 300 000den ve 1 000 000dan fazla olmak üzere illere ayrılır. Her ilin meclisi, seçilen başkanı, bakanlar kurulu ve zaptiye teşkilatı olacaktır. İç işlerinde bağımsız olacak, kendi kanunlarını kendisi yapacaktır. Vergilerini kendisi toplayacaktır. Kendi dili olacak, orta öğrenimini kendi dili ile yapacaktır. Bu illere dışarıdan gelip yerleşmek oranın yönetimine aittir.

Madde-2 Diyarbakır, Van, Erzurum, Samsun, Bursa, Tekirdağ, İzmir, Adana, Konya, Kayseri, Afyon ve Ankara merkez illeri ve bu illeri birbirine bağlayan devlet kara ve demiryolları, tüm kıyı şeritleri devlete ait olup buralarda merkezin yasaları ve güvenliği geçerlidir. Üniversite eğitimi devlete aittir. Bu merkezde Türk orduları yerleştirilir ve bölgenin savunmasını yapar. Buradaki işletmelerin vergilerini devlet alır. Taşra halkı bu bölgelere doğrudan kimseden izin almadan gelirler. Burada yerleşebilirler, burada iş kurabilirler. Buralar bütün vatandaşların ortak malıdır. Bütün vatandaşlar askerlik yapmak zorundadır. Eğitimlerini devlette tamamlarlar. Eğitim dışı hizmetlerinin yarısı devlette yarısı kendi zaptiyelerinde yaparlar. Merkez illerde başka bölgelerin askerleri hizmet verir.

Madde-3 İç güvenliği sağlamak il yönetimlerine aittir. Sağlayamadıkları takdirde sıkıyönetim ilan eder ve merkez ilden askeri birlik isterler. Yönetimi onlar temsil ederler. Yerel yönetim devreden çekilir. Askeri sistemle güvenliği yerine getirir. İl başkanın emriyle görevlerini bitirmiş olurlar. Sıkıyönetim ne kadar uzarsa uzasın, sıkıyönetim hizmeti olarak maktu ücret alırlar. Görevi yerine getirmezlerse bu ücret verilmez. Getirip getirmediklerine hakemler karar verir.

Madde-4 İl yargılamada yargılamalar kesindir. Temyiz edilemez. İller arası veya il ile devlet arası çıkacak nizalar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde oluşturulan hakemler tarafından çözülür. %5 oy karşılığı bir hakem atanır. Taraflar bunlardan birer hakem seçer. Başhakemi de hakemler seçer. Verdikleri karar kesindir. Başka hakemler nezdinde hakem kararlarına itiraz edilebilir. Mahkum edildiği takdirde devlet tazmin eder.

 

PKK’yı sona erdirme ancak çıkarılacak buna benzer kanunla mümkün olur. Görüşlerimizi kimse tartışamıyor. Sağır ve dilsizlerin sonu kötüdür.

 

Süleyman Karagülle


YorumcuYorum
Reşat Nuri Erol
26.10.2011
09:56

PKK, deprem, devlet, düzen…

Reşat Nuri EROL Devlet olarak, düzen olarak, sistem olarak, bu ülkede yaşayan insanlar olarak, “terör ve deprem” ile sarsılıp kendimize gelmemiz mümkün mü?!. Daldığımız her türlü derin gaflet uykularından uyanmak mümkün mü?!. Bu bela, bu bataklık, bu musibet, bu kriz/ler, bu afet, bu terör, bu katliam, bu savaş, bu deprem ve “SOSYAL TUFAN”dan kurtulmak için artık “yeni bir devlet, il, ilçe, bucak düzeni”ne yani “Adil (Ekonomik) Düzen”e geçmek mümkün mü?!. Farkındayım, uzun bir şikayet dökümü oldu ama dertlerimiz de öylesine büyük ve uzun ki, hepsini sıralamaya kalksam, sadece dertlerimizin dökümü bir sayfa olur!.. Ama bu kadarcığı bile YETSİN ARTIK!.. *** Bir yazar (M. Nedim Hazar, Zaman), bugünkü yazısının başlığında “Devlet!” deyip ülkemizde var olan “devlet düzeni”ni anlatmış: “Evet, doğru... Büyüktün, çok büyük hem de. Gerektiğinden kat be kat büyük. Hatta hantal belki. Ama serttin, soğuktun, merhametsizdin. Sana kim “Baba” ismini taktı bilmiyorum.../ Korkardım ve inceden kıl olur, sevmez, hatta nefret ederdim. Bürokrasi demektin zira, üretimsizlik, hantallık, yavanlık demektin benim için.../ Çok acı çektirdin, çok zulmettin, çok can yaktın... Sen bir deyiş üretmiştin, ‘Her şeyi devletten beklemeyin’ diye, ben hiçbir şeyi senden beklememeye evriltmiştim onu…/ İşkence yapar, hak hukuk arayışımızı on yıllara yayardın.../ Eskiden böyle olsan, belki bu kadar çürük yapılmayacaktı o binalar, en ufak bir titremede yerle yeksan olmayacaktı beton mezarlar.../ Farkındayım, elbette birdenbire badem gözlü yapmıyorum seni, tamamen değiştin de, diyemem. Bunun biraz da bize yani millete bağlı olduğunun da farkındayım doğrusu. Ama... Hani nasıl derler ‘ben de sana karşı boş değilim’ artık... Yani sanırım, yani galiba...” Bu şikayetnameyi yazan yazarın Hocaefendisi (Fethullah Gülen) ile benim kırk yıllık Hocam (Süleyman Karagülle), 1965 yılında İzmir’de birlikte çalışmaya başlamışlar ve üç yıl kadar her hafta seminerler yapmışlar… Sonra uygulama olarak birlikte yola çıkma kararı almışlar ama anlatması uzun bir hikâye veya roman olacak şeyler olmuş; ayrılmışlar!.. Ayrılış o ayrılış; bütün dünya ile diyalogda olanlar, en yakınlarındakilerle diyalogdan uzaklar!.. Biz bu arada o zamandan beri yani kırk yılda bu şikayetnameye yani bu “zalim devlet düzeni”ne alternatif ve de derman olacak kırk bin sayfa “çare ve çözüm” yazdık… Bu çare ve çözümü yani “Adil (Ekonomik) Devlet Düzenini” değil Erciş’te, değil Van’da, değil Doğu Anadolu’da, değil Türkiye’de; bütün dünyada duymayan kalmadı… Geçenlerde (15.10.2011) yazdığım “Amerikan ‘Adil Ekonomik Düzen’ Baharı” başlıklı yazımda belirttiğim üzere, Amerikalılar bile “Adil Ekonomik Düzen” diyormuş… Amerika’daki bahar ayaklanmalar değerlendirmelerinde Adalet (ben “Adil Düzen” diyorum) ve Adil Ekonomik Düzen söylemi, itirazların içinde ayrı bir yer tutuyor imiş… Peki, ey DÜNYA DİYALOGCULARI, siz kırk yıldan beri nerelerdesiniz?!. Hele hele kırk yıllık Millî Görüş gömleklerini çıkarıp batmakta olan AB ve ABD yani “Batı zalim düzeni”nin her türlü kurumlarının peşinde kuyruk olan ve onlarla açık-gizli işbirliği yapanlar; peki, siz de aynı çıkmaz yollarda yürümeye devam edecek misiniz?!. *** Erciş böyle, Van böyle, Doğu Anadolu böyle, Türkiye böyle, dünya böyle!.. 21. yüzyılda insanlık böyle zalim bir “devlet ve dünya düzeni” ile yönetiliyor!.. Bizim 1200 sh.lik “İSLÂM Devlet ve Dünya DÜZENİ” kitabımız depoda bekliyor!.. Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ilim adamı, siyasetçi ve devlet adamı olarak, neredeyse ülkemizin her ilçesinde, her ilinde, her bölgesinde anlattığı ve bütün dünyaya duyurduğu “Adil (Ekonomik) Düzen”, onu anlayıp uygulayacak müntesiplerini bekliyor!.. Terör ve deprem bir yana, içinde yaşamakta olduğumuz “SOSYAL TUFAN” bizi ve bütün beşeriyeti tamamen uyandırıp “Adil Devlet Düzeni”ni görünceye kadar, bekliyoruz...





Sayı: 123 | Tarih: 23.10.2011
Mehmet Şevket Eygi
İyi Müslüman Cemaatçilik Yapmaz
Cemaat Bir Araçtır
1357 Okunma
Emine Hocaoğlu
Zülfü Livaneli
iki bakış açısı
yeni problemler yeni düşünce yeni çözümler
1258 Okunma
2 Yorum
Ali Bülent Dilek
Ahmet Hakan
Galeyana geldim
Birbirine düşürme
1223 Okunma
3 Yorum
Lütfi Hocaoğlu
Mahir Kaynak
Kıvılcım
PKK sorunu
1142 Okunma
1 Yorum
Süleyman Karagülle
Ebubekir Sifil
İhtiras
Kontrol
1083 Okunma
Zafer Kafkas
Ruhat Mengi
Müge Anlı ‘ırkçı’ ise Demirtaş ne?
Haddini Blmek
1059 Okunma
Vahap Alma
Ruşen Çakır
Susmak değil, yeni şeyler söylemek zamanı
Ağzı şerliler için susma vakti
1003 Okunma
Tayibet Erzen


© 2024 - Akevler