10.09.2011
DÜNYADAKİ tüm Yahudiler, İsrail devletinin uyguladığı tüm politikaların koşulsuz destekçisi midirler?
İsrail devletinin uyguladığı politikalardan, dünyadaki tüm Yahudileri sorumlu tutabilir miyiz?
Diyebilirsiniz ki:
“Ama dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail devleti ile gönül bağı var. Buna ne dersin?”
Ne diyeceğim?
Hemen iki tane soru sorarım:
Mesela... “Daha dün bir Alman radyosuna konuşan İshak Alaton’un, ‘İsrail hükümeti yanlış yolda’ demesini nasıl açıklarsınız?” diye sorarım.
Mesela... “Yahudi kökenli şair Roni Margulies’in İsrail’in varlığına bile karşı çıkması hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorarım.
Ayrıca...
Velev ki dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail devleti ile gönül bağı olsun.
Bu durum, dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail devletinin uyguladığı her politikaya gönülden destek verdikleri anlamına gelir mi?
İsrail devletini yönetenlerin aldıkları her karar, dünyanın bütün Yahudileri tarafından test edilip onaylanıyor mu?
Eğer böyleyse...
İsrail’in uyguladığı bazı politikalara, İsrail’in içinde bile muhalefet edilmesini nasıl açıklayacağız.
Yani diyeceğim o ki:
2004 yılında Amerika’daki Musevi derneklerinden “Cesaret Madalyası” alan Başbakan Tayyip Erdoğan’a “Sen önce o madalyayı iade et” diyenler, “İsrail” ile “Yahudi” arasında ayrım yapmayı beceremeyenlerdir.
“İsrail” ile “Yahudi” arasında ayrım yapmayanların hangi türden cesaret madalyalarını hak ettikleri konusuna ise girmek istemiyorum.
Yazının tamamı için tıklayınız.
Yorum:
Mavi Marmara saldırısı bir proje mi?
Birleşmiş Milletler raporunun sızması ile Mavi Marmara hadisesi yeniden gündeme oturdu. Uzun uzun tartışmalar başladı. Aslında tartışmayı başlatan raporun açıklamasından çok Başbakanın rapor sonrasında açıkladığı B planıydı. Bu planın en dikkat çekici yönü artık yardım gemilerinin yanında savaş gemilerinin de gideceğiydi. Bu cümlede işaretin delaleti ile anlaşılan yardım gemilerinin Gazze'ye gideceği miydi? İbarenin delaletiyle anlaşılan Türkiye Devletinin organizasyonu altında mı gemilerin Gazze'ye gideceğiydi? Arkasından Başbakanın Arap baharı ülkelerine yapacağı ziyaret sonrasında yapacağı Gazze ziyaretinin gündeme gelmesi çok daha önemliydi. Diğer bir önemli konu ise Filistin'in tanınması için Birleşmiş Milletlere başvurusunun gündemde olduğu toplantıda Başbakan Erdoğan'ın yapacağı konuşmadır. Bu konuşmada neler söyleyeceği aşağı yukarı tahmin edilebiliyor.
Neticede gerçekten, Türkiye'nin tarihinde ilk defa bu kadar güçlü bir çıkış yapıyor olması mı yoksa kimilerinin dediği gibi bu da bir planın parçası mı?
Bana göre, başlangıçta bir planın parçasıydı. Ancak planda bazı şeyler ters gitti ve ortalık karıştı. Mavi Marmara'dan önce Gazze'ye doğru sekiz gemi yola çıktı. İlk dördü Gazze'ye ulaştı. Diğer dördü ise İsrail karasuları içinde durduruldu. Öyleyse Mavi Marmara niçin İsrail karasularında değil de uluslararası sularda durduruldu ve insanlar öldürüldü? İsrail biraz daha beklerdi ve kendi karasularına girince gemiye müdahale ederdi ve çok fazla da bir şey söyleyemezdik. Burada İsrail'in yaptığının bir acemilik olduğunu söylemek zor. Bunun bir plan olduğunu söylemek daha kolay. Öyleyse niçin İsrail Türk gemisine saldırıp ortalığı karıştırdı? Bunun bir çok nedeni olabilir. Bunlardan en önemlisi Türkiye'ye adeta bir ders vermek istemesiydi. Gemiye saldıracak, ABD'yi arkasına alacak ve Türkiye cevap veremeyecek ve ben herkesten güçlüyüm diyecekti, ben herkese istediğimi yaparım, kimse bana yapamaz diyecekti. Bunun böyle olduğunu Başbakanın İsrail'i şımarık çocuğa benzetmesinden anlıyoruz. İsrail'in asıl niyetini bilen Başbakan aslında bu cümlesi ile arka plandaki gerçeği açıklıyor. Arkasından Türkiye'ye baskıları başlatacak ve eski şımarık günlerine dönecekti. Ancak burada yanıldı. Türkiye'den beklemediği bir tepki aldı. Türkiye İsrail'den özür ve tazminat istiyordu. Başlangıçta Türkiye'yi çok ciddiye almadılar. Ancak zaman geçtikçe Türkiye'nin direncini gördüler. Çünkü artık Türkiye'nin başında türlü türlü demokrasi oyunlarıyla getirdikleri, istedikleri zaman indirdikleri, başlarında Demokles'in kılıcını salladıkları, emir kulları olan bir yönetim yoktu. İsrail ilk defa Türkiye'de bocalıyordu. Onlar da değişik manevralar yapmaya başladılar. Ancak görünen o ki ortalık daha da karışacak.
Bu durumda tehlikeli olan ise bütün bunların bir savaş çıkarma projesinin bir parçası olabileceği. Başbakan Gazze'ye bir yardım gemisi gönderir ve bunu savaş gemileri ile korursa bu durumda iki seçenek kalır. Birincisinde İsrail hiç bir şey yapmaz ve bu İsrail'in uluslararası arenada itibarının sıfıra inmesi olur. İkincisinde ise İsrail yardım gemisini durdurmaya kalkışır. Bu durumda eğer Türkiye bir şey yapmazsa bu durumda da Türkiye'nin itibarı sıfıra iner. Sonuç olarak savaş gemileri eşliğinde yardım gemilerinin Gazze'ye gitmesi demek, ya savaş çıkması ya da iki taraftan birinin bitmesi demektir. Bunlar Başbakanın bu söyleminin sanki sadece bir tehdit olarak kalacağını düşündürüyor. Çünkü Gazze'ye yapılacak yardım için deniz yolu mecburiyeti artık yok. Mısır üzerinden rahatlıkla yardımlar ulaştırılabilir. Tabi ki amaç gerçekten yardım ulaştırmak ise.
Önümüzdeki dönem çok daha ilginç gelişmelere gebe. Arap baharı ülkelerinde bundan sonra neler olacak? Oralarda ne tür yönetimler gelecek? Türkiye'nin 20-30 yıl önceki hali gibi oralarda da artık demokrasi oyunları ile batı ülkeleri at mı koşturacak? Zamanı gelince göreceğiz. Filistin toplantısı ne olacak? İsrail artık itibarını kaybedip yalnızlaşacak mı yoksa en korkulan olacak mı? Ortadoğu'da tarihin en büyük savaşlarından biri mi çıkacak?
Allah sonumuzu hayretsin.