Diyarbakır'dan Kürt siyasi hareketine bakış 1
Bir yanda Öcalan-PKK-KCK-DTK-BDP, diğer yanda sadece AKP
Ruşen Çakır - rcakir@gazetevatan.com
31.07.2011
BDP Diyarbakır İl Başkanlığı’ndaki Vedat Aydın Konferans Salonu’ndayız. Bundan iki hafta önce aynı yerde Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, “demokratik özerklik”i ilan etmişti. Bu kez kürsüde yine Tuğluk var. Oldukça uzun bir konuşma yapıyor. Kimilerine göre “sert”, kimilerine göre “yumuşak” bir konuşma bu. Ben de, yer yer sert mesajlar içermekle birlikte, özünde Kürt sorununun çözümü konusunda uzlaşmayı öne çıkaran önemli bir konuşma olduğu kanısındayım.
Tuğluk konuşmasında “çözümsüzlük”ün bir alternatif olmaktan çıktığını söyledi ki katılıyorum. Zira önceki gün Ankara’da yaşananlardan sonra Kürt sorununun çözümü önündeki en büyük engellerden, kimi durumda da bahanelerden biri kalkmış durumda. Şöyle ki, AKP’liler ne zaman bir zorluk veya açmazla karşılaşsalar “Biz istiyoruz ama asker engel oluyor” derdi. Buna karşılık Kürt siyasi hareketinin yasal ve/veya yasadışı temsilcilerine “Neden çözüm için AKP ile çalışmıyorsunuz?” veya “Neden açılıma destek vermiyorsunuz?” diye sorulduğunda hemen “AKP tek başına devleti temsil etmiyor ki!” cevabını alır, açık veya örtük bir şekilde askerle temas kurma yollarının zorlandığını görürdünüz.
Artık her iki taraf da çözümsüzlüğün sorumluluğunu askere yükleme lüksüne sahip değil. Çünkü önceki gün yaşananlarla birlikte başta Kürt sorunu olmak üzere her siyasi konudaki “askeri vesayet”in nihayet (ve ne mutlu) sonlanmış olduğu ortadadır. Yani Kürt hareketinin karşısında yekpare bir devletin olduğunu ileri sürebiliriz. Ne var ki devletin (diğer bir deyişle AKP hükümetinin) karşısında yekpare bir Kürt siyasi hareketi var mı, tartışılır.
Çokluk ve çoğulluk
Kürt siyasi hareketi denince akla hemen Öcalan, ardından PKK, sonra da KCK, DTK, BDP gibi yapılanmalar gelir. Bütün bu kurumsal çokluğa rağmen bu hareketin son derece disiplinli bir şekilde, birlik ve beraberlik içinde hareket ettiği düşünülür. Fakat DTK Genel Kurulu için ülkenin dört bir yanından gelip Diyarbakır’da toplanan 850 delegenin (ki kadınların oranı hayli yüksek) belli ölçülerde bir “çoğulluk” oluşturduğunu da gözledim.
.er şeyden önce kafalar son derece karışık. Örneğin “demokratik özerklik” ilanını ele alalım. Bu ilanın .Silvan saldırısıyla nerdeyse aynı ana denk gelmesinin şokunu henüz atlatamamış olan Kürt
siyasetçilerden kimisi “durmak yok, yola devam” havasındayken, hatırı sayılır bir bölümü de “işi fazla abartmayalım” düşüncesinde.
Ama en büyük ayrılık konusunun AKP’ye bakışta ortaya çıktığını görüyorum. Tuğluk konuşmasında AKP’den bir “muamma” olarak söz etti. Şu sözler onun:
Devamı için TIKLAYINIZ.
Yorum:
Sözün bittiği yerdeyiz!
Samimiyet öyle bir durumdur ki, tıpkı insanın gözünde beliren, kontrol edilemeyen ve ne olursa olsun kamufle edilemeyen korkuya benzer. İşte bu samimiyeti şahsen BDP camiasında göremiyorum. Bunun aksini görüyorum. Barıştan bile söz ederken gözlerinden fışkıran öfke, onlara has bir nefret dalgası, her an patlayacakmış gibi duruyor. Belki bunların psikolojik analizler olduğunu düşünecek, beni önyargılı olmakla suçlayacaksınız. İnanın alakası yok. Bu ülkede yaşayan, vatanını seven ve bu terör haberleriyle içi öfke dolan her vatandaş kadar kızgınım, daha fazlası değil.
Her söze kulak verme farzını yerine getirirken bir yandan da adınız kadar emin olduğunuz yalanlara katlanmak zorunda olmak gerçekten çok zor bir durum. Bugün BDP’nin odaklandığı özerklik yerine getirilse bile bu camianın sesinin kısılacağına inanmıyorum. Bu şartlarda onların talepleri her ne kadar kabul edilemezse de, bir an için bunun olduğunu düşünürsek, bu insanlar aldıkları topraklarla yetinmeyecek başka taleplerde bulunacak, tehdit rüzgârlarını estirmeye devam edeceklerdir. Sağduyu gereği tansiyonu yükseltmemekte fayda var çünkü tüm bu olup bitenlerden zararlı çıkacak olanlar, adadan kumanda edilen, sırtlarını kendilerince sağlam yerlere dayayan üç-beş kişi değil, doğulu halktır.
Doğuda hayatın ekseni bambaşkadır, uzaklardan göründüğü gibi değildir. Beş yaşındaki çocuk bile sağ-sol tercihi yapabilecek kadar siyaset öğreneceği ortamlarda bulunur. Herkeste bir tepki, bir kalkan derdi var ki, sorma gitsin. Beni en çok rahatsız eden de bu durumdur. Çünkü bu devlet düşmanlığını yıkma, insanlara ülkelerini sevdirmek bana göre işin en zor kısmıdır. Sosyal, eğitsel ve ekonomik hiçbir baskı ve ayırım olmamasına rağmen, doğudaki insanları kışkırtmak, devlete küstürmek işten bile değildir. Nasıl oluyor bu, nasıl bu kadar kolay oluyor?
Yarın BDP’nin talebi olan özerklik gerçekleşince durum değişecek mi? Tabii ki değişecek. Çok daha kötü olacak.
Adil Düzen tam olarak gelmeden kısmi iyileştirmeler yapmanın yarardan çok zararının dokunacağı kanısındayım. Bu sebeple bu şartlarda gerçekleşecek bir özerkliği doğru bulmuyorum.