Bu yazı Fehmi Koru’nun 30.11.2020 tarihli yazısına yorum olarak kaleme alınmıştır. Yazının linki aşağıda yer almaktadır.
https://fehmikoru.com/katar-ve-arap-yatirimlari-konusunda-ilk-elden-tanigi-oldugum-birkac-anim-var/
Sermaye dünyayı önce siyasi güçleri kullanarak yönetiyordu. Devlet başkanlarını ve başbakanlarını atıyor ve o devletleri Dolar ile güçlü kılarak, tüm dünyayı müstemlekeler halinde yönetiyordu. İkinci Cihan Savaşı’ndan sonra bu siyasetini değiştirdi, elde ettiği bilgisayar gücüyle dünyayı siyasilerle değil, sermaye taşeronlarıyla idare etmeye başladı. Askeri gücü olmayan devletçiklerin de yaşayan tüccarlarını zengin etti ve onların aracılığıyla dünyayı yönetti. Ayrıca İkinci Cihan Savaşı’nda bağımsızlıklarını kaybeden ve ABD ordularının bulunduğu Japonya ve Almanya iş adamlarını da zengin ederek, gelişmiş teknolojiyi de elinde bulundurdu.
Erbakan’a, “Bu devletler bağımsız değil dolayısıyla bu devletlerle yaptığın her türlü anlaşma dolayısıyla sermaye ile anlaşmadır, bunlara güvenilerek herhangi bir yatırım yapmak veya borç almak ülkenin yararına değildir. Biz kendi imkânlarımızla güçlü olmaya çalışmalıyız. Bunu başarabilmemiz için de halkımızı organize etmeliyiz. Kooperatifler kurmalıyız” demiştim. Erbakan bunları bile bile yine onlarla dostluk kurdu, onlara güvendi, sonunda Erbakan devre dışı bırakıldı. Çünkü Erbakan, onların katkılarını Türkiye lehine değerlendirebilecek bilgiye ve cesarete sahipti.
Erbakan’ı devre dışı yaparak Erdoğan’ı yerine getirdiler. Erdoğan’a istediklerini kolayca kabul ettireceklerini zannettiler. Belli bir zamana kadar AK Parti onlarla çalıştı. Erdoğan’la yakınlarının, arkadaşlarının arasını açarak onu tek başına bıraktılar. Ekonomi bakımından da çıkmaza soktular. Şimdi Türkiye’yi devralmak için Katar’ı görevlendirdiler. Denize düşen yılana sarılır kabilinden Türkiye Katar’la anlaşmalar yapıyor.
Kanalı, Kanal İstanbul Kooperatifi tarafından çıkaracağı altın bonosu ile finanse etmelidir. Önce Türk halkının bu kanal bonosunu alması sağlanarak, kanalın yapılmasında Türk halkı ortak edilmelidir. Sonra Türk iş adamları da kooperatif ilkeleri içinde, yani paran kadar konuş bataklığına düşmeden ortak edilmelidir. Bundan sonra Diyanet görevlileri görevlendirilerek tüm dünyadaki Müslümanlara bu bono satılarak kanalın yapılmasında ortak edilmeliler. Daha sonra Papa ve Patrik ile anlaşarak Hristiyan olanlar Kanal İstanbul’a ortak olmalılar. Daha sonra da Hindu ve Budistler de ortak yapılmalıdır.
Kanal İstanbul’un inşasında ve işletmesinde tüm insanlık ortak olabilmelidir. Siyasi amaçla devletlerle ortaklık kurulmamalıdır. Tekel büyük Sermaye ile de ortaklık kurulmamalıdır. Bu ilke içerisinde Katar’la bu hususta görüşmeyi doğru bulmuyoruz. Tekel Sermaye ile görüşülüyor demektir, devletle görüşülüyor demektir. Kanal İstanbul siyasi veya iktisadi tekellerin değil, halkın olmalıdır. Tüm dünyanın olmalıdır. İnsanların olmalıdır, Sermaye’nin veya siyasetin değil.