Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 7
Maun Suresi Tefsiri
7.02.2023
1996 Okunma, 0 Yorum

MAUN SURESİ

MUKAYESELİ TEFSİRİ

 

 

M. Lütfi Hocaoğlu

 

 

 

 

 

Editör: Tayibet ERZEN

 

 

 

www.akevler.org

 

 

 

 

 

 

سورة الماعون

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ

أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ (1) فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ (2) وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ (3) فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ (4) الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ (5) الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ (6) وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ (7)

“Yaşatan, çalıştıran Allah’ın doğa ve sosyal kanunlarıyla;

Düzeni yanlışlayanı gördün mü? O kimsesizi iten ve miskinin doyurulması üzerine harekete geçmeyendir. Toplantılarını baştan savan, riya eden ve küçük işleri engelleyen toplananların vay haline.”

 

 

Sure Hakkında

Adı

Maun

Anlamı

Küçük işler

Sınıfı

Mekki

Nüzul Sırası

17

Sure No

107

Ayet sayısı

7

Kelime sayısı

26

Harf sayısı

114

 

أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ (1)

Düzeni yanlışlayanı gördün mü?

Fiil cümlesi (Soru cümlesi)

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

İstifhâm
edatı

Sıla cümlesi (Fiil cümlesi)

İsm-i
mevsûl

Mefûlün bih GS

Fâil

Fiil

Mecrur

Cârr

الدِّينِ

بِ

هُوَ

يُكَذِّبُ

الَّذِي

ت

رَأَيْتَ

أَ

 

أَرَأَيْتَ

أَ: Soru hemzesidir. “-mı,-mi” anlamına gelir. Soru hemzesi cevap istemek amacıyla gelmez.

رَأَيْتَ: “Gördün” anlamındadır. Görüş bu kökle ifade edilir. Beyinde meydana gelen görüntüyü veya görüşü ifade eder. Türkçede de rey kelimesi buradan gelmiştir. Bu kökte gözle görmeye gerek yoktur. Bu nedenle rüya da bu köktendir. Göz kapalıyken beyinle görmedir.

أَرَأَيْتَ: “Gördün mü?” demektir. Buradaki ‘sen/كَ’ kimdir?

Kuran’ı kim okuyorsa odur. Peygambere de Kuran indiğinde söylenmiştir, kim okursa ona söylenmiştir. ‘Siz’ değil de ‘sen’ gelmesi ile her bireyin tek başına değerlendirmesi istenmiştir. Buradaki soru, cevap isteme sorusu değildir. ‘Görüş oluştur, gör, birazdan gördün mü dediğim kimseleri fark et’ demektir. Bu cümle çağlar üstüdür. Her dönemde görülmesi, fark edilmesi gereken bu kimseler her zaman olacaktır.

Bu ayet ve sonrasındaki iki ayet; görülmesi, fark edilmesi gereken kimseyi ve o kimsenin vasıflarını göstermektedir.

 

الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ

Bu, görülmesi istenen kimsedir. Sonraki iki ayet bu kimsenin vasıflarını ifade etmektedir.

الَّذِي

Has ism-i mevsuldür. Harf-i tariften farklı olarak ardından gelen sıla cümlesinde bu has ism-i mevsulün aid olduğu fâil veya mef’ûl bellidir. Buna ilaveten fiilin işleniş şekli de bellidir.

يُكَذِّبُ

“Yalanlar, yanlışlar” demektir. Fâili müstetir هُوَ dir. Bu da has ism-i mevsulün aid zamiridir. Bir şeyi onda olmayan bir şeyle vasıflandırmak veya isimlendirmek manasındadır. Kuran’da كذب kökü ikinci bâbdan ve tef’îl bâbından gelir. Sadece mazi ve muzari fiil olarak gelir. Emir veya nehiy fiil olarak gelmez. لَا تَكْذِبْ şeklinde gelmez. Çünkü bu kökün anlamı sadece yalan söylemek değildir. Yalan söylemeyi de kapsayan bir anlamı vardır. Yanlış söylemek de bu fiilin kapsamı içindedir. Kasıtlı olarak yapılırsa yalan, kasıtsız olarak yapılırsa yanlış olur. Bu nedenle Kuran’da لَا تَكْذِبْ şeklinde gelmez. Gelseydi kimse yanlış bir şey söyleyemezdi.

Yalanlamak veya yanlışlamak bir şeyin yalan veya yanlış olduğunu söylemek demektir.

 

بِالدِّينِ

“Dini” demektir. بِ harf-i ceri tekzib fiilinin mef’ûlünden önce gelmesi gerektiği için burada gelmiştir. Uyulması gereken kurallar bütünüdür.

Din kelimesi mana değişikliğine uğramıştır. Günümüzde sosyolojik manada kullanılan din kelimesi ile Kuran’da geçen din kelimesi farklı anlamlardadır.

Günümüzde din kelimesi «inanç» anlamındadır. Hıristiyanlık dini, Yahudilik dini, İslam dini şeklinde kullanılmaktadır. Kuran’da Hıristiyanlık dini ve Yahudilik dini ifadesi geçmediği gibi İslam dini ifadesi de geçmez, din olarak İslam ifadesi geçer. Din kelimesi Kuran’da düzen (hukuk düzeni) anlamındadır.

 

وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“Kim İslam’ın dışında din ararsa, ondan kabul edilmeyecektir v e o ahirette hüsrana uğrayanlardandır.” (Ali İmran 3/85)

رَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا

“Size din olarak İslam’a razı oldum.” (Maide 5/3)

Bu iki ayette de دِينِ الْإِسْلَامِ (İslamın dini) ifadesi geçmemektedir. Bunun yerine دِينًا temyiz olarak gelmiştir. Temyizin amacı isim tamlamasında muzafun ileyh (tamlanan) marife iken muzafın (tamlayan) nekre kalmasını sağlamaktır.

Din/دِينًا burada nekre haline gelmiştir, İslam/ الْإِسْلَامَise marifedir. İslam belirlidir. Din ise çağdan çağa değişecektir. Çünkü inanç değildir. Kurallar bütünüdür, hukuk düzenidir.

Fatiha Suresi’nde ve başka surelerde din yevmi ifadesi vardır. Buradan da anlaşılacağı üzere kuralların, hukuk düzeninin sorgulandığı bir gün/dönem olacaktır.

 

لَكُمْ دِينُكُمْ وَلِيَ دِينِ

“Sizin dininiz size, benim dinim bana.” Kâfirun (109/6)

 

كَذَلِكَ كِدْنَا لِيُوسُفَ مَا كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ الْمَلِكِ إِلَّا أَنْ يَشَاءَ اللَّهُ

“İşte böyle, Allah’ın dilemesi başka melikin dininde kardeşini alması olmazdı diye Yusuf için kurgu yaptık.” (Yusuf 12/76)

İslam’ın bir dini (الْإِسْلَامَ دِينًا) olmayan dinler yani düzenler vardır: Yusuf Suresi’nde geçen ‘Melikin dini’ ifadesi ve Kâfirun Suresi’nde geçen ‘kâfirlerin dini’ buna delildir. Buna göre kâfirlerin de bir hukuk düzeni vardır. Allah’a göre din ise İslamdır, yani barıştır. Diğer dinler (düzenler) ise Allah’a göre değildir.

 

إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ وَمَا اخْتَلَفَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْيًا بَيْنَهُمْ

“Allah’ın indinde din ancak İslam’dır. Kendisine kitap verilenler ancak onlara ilim geldikten sonra aralarında azmak için ayrılığa düştüler.” (Ali İmran 3/19)

 

Uygulama bakımından her çağda yeni bir düzen olacaktır. İslam ise bir tanedir ve düzenler her çağda oluşmaktadır. Her çağın ihtiyacına göre düzenler oluşmaktadır. Bu nedenle Kuran’da ‘İslam din’ (دِينُ الْإِسْلَامِ) ifadesi değil ’Din olarak İslam’ (الْإِسْلَامَ دِينًا) ifadesi geçmektedir. Yani İslam kelimesi marife (belirli), din kelimesi nekre (belirsiz) olup bunu ifade etmektedir.

İslam’ın marife, dinin nekre gelmesiyle İslam’ın değişmeyeceği, dinin yani düzenin ise her dönemde değişeceği anlamına gelir. Bu da içtihatlarla günün ihtiyaçlarına ve şartlarına göre yeni düzenlerin oluşturulması ile olur.

İslam dinlerinin (düzenlerinin) en önemli özelliği içlerinde hiçbir ikrahın olmamasıdır. Bu da Bakara Suresi’ndeki ifade ile gayet açıktır.

لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ

“Dinde hiçbir zorlama yoktur.” (Bakara 2/256)

Sözlüklerde de din kelimesi inanç anlamında değildir.

Makayisu- Luga (İbn Fâris, ö.1004) bu kelimenin manasının الانقياد والذُّل den geldiğini söylüyor. Yani uysallık ve ast olmak.

(دين)  الدال والياء والنون أصلٌ واحد إليه يرجع فروعُه كلُّها. وهو جنسٌ من الانقياد والذُّل. فالدِّين: الطاعة، يقال دان لـه يَدِين دِيناً، إذا أصْحَبَ وانقاد وطَاعَ. وقومٌ دِينٌ، أي مُطِيعون منقادون. والمَدِينة كأنّها مَفْعلة، سمّيت بذلك لأنّها تقام فيها طاعةُ ذَوِي الأمر.

İnkıyad ve zülden bir cinstir diyor. Yani uysallık ve ast olmanın bir cinsidir. Din, itaattir. Denilir ki “ona deyn etti, deyn eder ve dinen”. Arkadaş olduğu, uysal olduğu ve itaat ettiği zaman denilir.

Kavmun dinun ifadesi de uysallıkla itaat edenler demektir.

Medine, onun içinde emir sahiplerine itaatin kıyam etmesinden dolayı bu şekilde isimlendirilir.

 

فأمَّا قوله جلّ ثناؤُه: {ما كَانَ لِيَأْخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ المَلِكِ} [يوسف 76]، فيقال: في طاعته، ويقال في حكمه. ومنه: {مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ} [الفاتحة 4]، أي يوم الحكم. وقال قومٌ: الحساب والجزاء. وأيُّ ذلك كان فهو أمرٌ يُنقاد له.

Allah’ın kavline gelince (melikin dininde kardeşini alması olmazdı) denilir ki onun taati içinde ve denilir ki onun hükmü içinde.

Ve ondan (Din gününün maliki), yani hüküm günü. Ve bir kavim dedi ki “hesap ve ceza”. Ve bunlardan hangisi olursa o ona uysallıkla uyulan emir olmasından dolayıdır.

 

دِين: Düzen demektir. Talimatlara, emirlere ve kurallara uymak manasındadır. دين kökünden ikinci babdan mastardır. Bu mastar manasından aynı kelime uyulan talimatlar, emirler ve kurallar bütünüdür, hukuk düzenidir.

مَدِينَة: Şehir anlamında ism-i mekân ism-i kesrettir. دين kökünden ikinci babdan gelmiştir. Kurallara uyup düzene uyma manasındaki fiilden “kurallara uyulan yer” manasına gelmiş ism-i mekânın ism-i kesretidir. Sonundaki kapalı te mübalağa içindir. Düzene uymanın mübalağalı olduğu yeri gösterir. Medeniyet kelimesi de buradan gelmektedir.

دَيْن: Borç demektir. دين kökünden gelmiştir. İkinci babdan mastar olarak bir şeyi değerini belirlenmiş bir süre içinde ödemek üzere satın almak manasındadır. Bu mastar manasından ödenecek değer manasında دَيْن vadeli “borç” anlamındadır.

 

Etimoloji:

د kapı demektir. İleri geri hareket anlamına gelir. ن tohum demektir. Nesli ifade eder ve ardışıklıkla beraber devamlılığı gösterir. İkisi bir arada دن ardışık şekillerde ileri geri hareketi ifade eder. Bu şekliyle birbirlerine gitme gelmeyi, yaklaşmayı gösterir. Ortaya gelen ي el demektir. Fonksiyonu ifade eder. İleri geri gitme, yaklaşma sürecinin bir fonksiyon olduğunu gösterir. Bu şekliyle üçü bir arada دين kişiler arasında meydana gelen fonksiyonel hareketler anlamına gelir. Burada fonksiyon bu hareketlerin sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini sağlayan kurallar bütünüdür. Kişiler arasındaki ilişkilerde uyulması gereken kurallardır. Bu şekliyle din demektir. Kurallara dayanan mal hareketleri, borçlanma da deyn demektir.

 

فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ (2)

“O, kimsesizi itendir.”

Cevap cümlesi (İsim cümlesi)

Şart
cümlesi

Haber

Mübteda

Fâ-u
cevabiyye

Sıla cümlesi (Fiil cümlesi)

İsm-i
mevsûl

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

الْيَتِيمَ

هُوَ

يَدُعُّ

الَّذِي

ذَلِكَ

فَ

إِنْ سَأَلْتَ عَنْهُ

 

فَ

Bu fa harfi atıf olmaz. Çünkü öncesindeki cümle soru cümlesidir. Sonraki cümle isim cümlesidir. Birincisi inşa cümlesi, ikincisi haber cümlesidir. İnşa ve haber cümleleri birbirine atfedilmez. Ancak ikisi arasında manasal bir yakınlık varsa ve sonraki cümle ilk cümleye bu yönden bağlanmak isteniyorsa bir فَ harfi getirilir. Buna fa-u isti’nafiyye denir. Burada da fâ-u isti’nafiyye vardır.

ذَلِكَ

Uzak ism-i işarettir. ذَ asıl ism-i işarettir. Sonra gelen لِ lamu-l buud’dur (uzaklık lâmıdır). İşaret edilenin uzakta olduğunu ifade eder. Sonuna gelen كَ ise kâfu-l hitbedir. Muhatabı ifade eder. Burada كَ geldiği için “sen” demektir. Yani ذَلِكَ “sana söylüyorum o” demektir.

Burada هُوَ denmemiş ذَلِكَ denmiştir. Bunun sebebi şunlar olabilir:

  1. ذَلِكَ denince parmakla veya göstererek işaret edilmesi gerekir. Sözünün edilmesi yeterli olmaz. Burada bahsedilen her dönemde olacak demektir. Yaşayan ve gösterilebilen birisidir. Hüve deseydi geçmişte yaşamış ve ölmüş birisi de olabilirdi.
  2. Haza diyebilirdi. هَذَا yakın ism-i işarettir. ذَلِكَ uzak ismi işarettir. Bu kişi Allah’ın kurallarından uzak durmaktadır veya bu sure muhatabından o kişinin uzakta olmasını istemektedir.

الَّذِي

Has ism-i mevsuldür. Umumi ismi-i mevsul olan مَنْ gelmemiş, has ism-i mevsul gelmiştir. Bunun sebebi kişinin kendisinin de marife yani belirli olmasıdır. Ayrıca fiili işleme şekli de belirlidir.

يَدُعُّ

“İter” demektir.

Dalet harfinin temel manası kapıdır ancak onunla ilişkili başka birçok anlamı da vardır. İleri ve geri hareket anlamına da gelir.

Ayin bakmak ve izlemek aynı zamanda bilgi, gözün bilginin penceresi olması manasındadır.

İbranice’de bu iki harf bir arada ‘gözün kapısı’ manasına gelir ve kişinin kendi gözünden bir pencere gibi dünyaya açılması ve oradan tecrübe ve bilgi edinmesi anlamında kullanılır. Buna ilaveten “kapıyı gözlemek” anlamındadır.

 

Etimoloji:

Kapı içeriden gözlendiğinde عد, dışardan gözlendiğinde دع kullanılır. Bu nedenle عد düşmanlık kökünde kullanılır. Düşman gelecek diye kapının gözlenmesiyle ilgilidir (عدو). Kapı dışarıdan gözlendiğinde dışarıdaki içeri girememekte, uzakta kalmaktadır. Bu nedenle bu iki harf bir arada uzaklık anlamı ifade etmektedir.

Lisanu-l Arab: الدَّعُّ: الطرد والدَّفْعُ

دَعّ buna göre طرد ve دفع ‘in ortak adıdır. Zorla veya zorla olmadan uzak olma, uzaklaştırma manasındadır.

دَعّ şiddetle uzaklaştırmak demektir. Tökezleyen birine ‘kalk, doğrul’ manasında دَعْ دَعْ denir.

Kuran’da ‘uzaklık’ ile ilgili şu kökler geçmektedir; دفع (uzaklaştırma),بعد (uzak olma),  ودع (veda etmek), صعد (tırmanmak). Bunun dışında دعو kökü ‘çağırmak’ manasındadır. İtmek uzaklaştırırken, çağırmak yakınlaştırmaktadır. Burada yakınlık manasını و’ın ‘bağlantı’ etkisi sağlamıştır.

Burada muzari fiil gelmiştir. Mazi fiil gelmemiştir. Bu da fiilin tekrarlardan oluştuğunu gösterir. Yetimi itme fiili bir kere yapılıp bırakılmış değildir. Tekrarlanmaktadır.

الْيَتِيمَ

Kimsesiz demektir. Babası olmayana da ‘yetim’ denir.

 

ويقولون لكلِّ منفردٍ يتيم، حتَّى قالوا بَيْتٌ [من الشِّعر] يتيم.

Her tek başına olan için yetim derler. Hatta (şiirde) yetim ev derler.

Makayisu-l Luga

 

 

يم kelimesi ي ve م harflerinden meydana gelir. ي harfi ‘el’ manasındadır. م harfi ise ‘su’ manasındadır. El, çalışma işlevinden dolayı bir amaç için yapılan işi ifade eder. م harfi de bununla beraber iş yapan suyu ifade eder. Bu haliyle akarsu manasındadır. Soyut manada ise ‘bir işe yönelme, bir işi kastetme’ anlamındadır. Bu şekliyle ‘teyemmüm’ seçilen bir hedefe dokunma veya onu seçip ayırma anlamındadır.

Ortaya gelen ت harfi işareti ifade eder. Benzerlerinden seçilip ayrılanı, benzeri olmayan haline getirir. Daha sonra bu seçilip ayrılan, ‘babası olmayan’ anlamında kullanılmıştır.

 

Yetim; babası olmayan çocuk ve kayyumu olmayan bekar kadın demektir.

 

وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ (3)

“…Ve miskinin doyurulması üzerine harekete geçmeyendir.”

Ma'tûf  (Fiil cümlesi)

Atıf
harfi

 

 

Ma'tûfun aleyh

Mefûlün bih GS

Fâil

Fiil

Olumsuzluk edatı

Mecrur

Cârr

Muzâfun ileyh

Muzâf

الْمِسْكِينِ

طَعَامِ

عَلَى

هُوَ

يَحُضُّ

لَا

وَ

يَدُعُّ الْيَتِيمَ

 

وَ

Atıf harfidir.

لَا يَحُضُّ

“Harekete geçmez” demektir. لَا olumsuzluk edatıdır, geniş zamanı da kapsar geleceği de. يَحُضُّ Sülasi 1. Babdan muzari merfu fiildir. Kökü حضض‘dir.

Etimoloji:

Burada ح harfi hareket, ض ise katlanma anlamındadır. Hareketin katlanması, hareketin daha fazla sayıda yapılması, hareketin süresinin uzatılması gibi manaları ile hareketi gerçekleştiren için harekete geçme anlamına gelmektedir.

 

Dağın eteğine حَضِيض denir. Buraya gelen taşlar hareket halindedir ve en sonunda kararlı bölgeye giderler. حض ‘harekete geçme ve sonunda o fiilde kararlı durumda kalma’ anlamına gelmektedir.

 

عَلَى

‘Üzerine’ demektir, harfi cerdir. حض fiilinin mef’ûlüdür. Yani ne üzerine harekete geçme olacağı bu harf-i cerden sonradır. İltizam için gelir. Sorumluluk vermektedir.

 

طَعَامِ الْمِسْكِينِ

‘Miskinin doyurulması’ demektir. طَعَام hem mastar hem de isim olan bir kelimedir.

طَعَامٌ: طعم kökünden if’âl bâbından ‘doyurmak’ manasındaki إِطْعَامٌ mastarının ismidir.

أَكْل ile aradaki fark şudur: Vücuda nereden girerse girsin bu أَكْل’dir. أَكْل bir şeyi kendi parçası haline getirmektir. Damardan beslenme أَكْل iken, ağızdan beslenme hem طَعَام hem أَكْل’dir.

أَكْل = Enteral beslenme + Parenteral beslenme

طَعَام = Enteral beslenme

طَعَامٌ aynı zamanda yiyecek demektir. طعم kökünden gelmiştir. Dördüncü babdan طَعْمٌ mastarı ‘bir şeyin tadını alarak ağız yoluyla yemek’ manasındadır. Bu manadan gelerek طَعَامٌ yenilen manasından ‘yiyecek’ anlamında ism-i mef’ûl manasında camid isimdir. Erildir.

Bu ayette taam ‘doyurmak’ anlamında mastardır. Mastarlar hem malum hem de meçhul manadadır. Yani hem miskini doyurmak hem de miskinin doyurulması anlamlarındadır.

Etimoloji:

Tet (ط) harfi protosinaitik dilde sepeti temsil eder. Çevrelemek, içermek, çamur/toprak manaları vardır. Buna ilaveten sepetin çizgisel yapısı nedeniyle çizgisel yolu, rotayı temsil eder. Sepet malın depolanması için kullanıldığından zaman içinde bir tür hesap birimi olmuştur. Bir de hesap yapmak için yere çizilen çizgiler kullanılmış bu, zaman içinde kağıttaki yazıya dönüşmüş olabilir.

 

Mem (م) harfi ise piktografisinden(dalga) de anlaşılacağı gibi su manasındadır. Ayrıca, kargaşa, belirsizlik ve büyüklük manaları da vardır. طم aslen bir şey ile aynı seviyeye gelinceye kadar onu örtmek manasına gelir. ط harfi kabı, م harfi ise toplanmayı ifade eder. Bu şekliyle bir kapta toplanmak demektir. Ortaya gelen ع göz demektir. Bilmeyi ifade eder. Ortada olduğu için süreçtir. Bilinen bir süreç içinde kapta toplanma demektir. Bu şekliyle ‘yemek’ demektir.

Diğer bir şekilde طع kökü yalama anlamında olup elde edilen veya sepete konulan yiyeceklerin tadını bilmekten, yalamak ve hatta çiğnemek anlamına gelebilir. Sonuna gelen م ise bunların sonuç olarak toplanıp yemek haline getirilmesini ifade eder. Diğer taraftan طع kökü طعم kökünün hafifletilmesiyle yemek yemekten yalamak anlamına gelmiş de olabilir.

Burada “Miskini doyurmaz” demiyor. Öyle deseydi cümle وَلَا يُطْعِمُ الْمِسْكِينَ şeklinde olurdu.

“Miskinleri doyurmaz” demiyor. Öyle deseydi cümle وَلَا يُطْعِمُ الْمَسَاكِينَ şeklinde olurdu ve

 çoğul geldiği için miskinler belli bir grup olurdu.

Şekildeki gibi doyurulmayan bir grup olur, doyurulan başka bir grup olurdu.

Tekil gelince miskin cinsini ifade ettiği için belli bir kısmı değil, tüm miskinleri kapsamaktadır.

Kural olarak; olumsuz ifadelerde tekillik her ferdi kapsarken, çoğulluk belli bir grubu kapsamaktadır.

‘Miskinin doyurulması üzerine harekete geçmez.’ Manası çıkar.

 

فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ (4)

“Toplananların vay haline”

İsim cümlesi

Fâ-u
isti’nâfiye

Haber

Mübteda

Mefûlün bih GS

Şibh-i
fiil

Mevsûf

Cârr

الْمُصَلِّينَ

لِ

مُسْتَقِرٌّ

وَيْلٌ

فَ

 

فَ

İsti’nafiyye edatıdır.

Aradaki فَ dört ayrı durum için değerlendirilmelidir:

  1. Ta’liliye: Öncesi sonrasının sebebidir.
  2. Tafsiliye: Sonrası öncesinin açıklamasıdır.
  3. Netice: Tafsiliyyenin tersidir. Öncesinin özet olarak sonuçlanmasıdır. Daha öncesindeki üç ayette anlatılan dini yalanlayanların yaptıklarının/yapmadıklarının sonucunu göstermektedir.
  4. İrtibat: Diğer üçü olmayan durumlardır.

Ta’liliye olursa dini yalanlamaları, yetimi uzak tutmaları ve miskinin doyurulması üzerine çalışmamaları salatlarında yanılmalarının, gösteriş yapmalarının ve yardımlaşmayı önlemelerinin sebebi olur.

Tafsiliye olursa ilk üç durumu son üç durum açıklıyor demektir.

Netice olursa ilk üç durumun sonucunda hasıl olan sonraki üç durumdur.

İrtibat olursa musallin ile öncesindeki tekil gelen dini yalanlayan arasında irtibat vardır.

وَيْلٌ

‘Vay haline’ demektir. Mastardır.

Şu şekillerde gelir:

  1. لِ harf-i ceri ile mef’ûlünü alarak:
    1. وَيْلٌ: Nekre geliştir. لِ harf-i ceri ile mef’ûlünü alır.
    2. الْوَيْلُ: Harf-i tarifle marife geliştir. لِ harf-i ceri ile mef’ûlünü alır.
  2. Mef’ûlüne muzaf olarak:
    1. وَيْلَة...: İzafetle geliştir. Mef’ûlüne muzaf olur.
    2. وَيْلَ...: İzafetle geliştir. Mef’ûlüne muzaf olur.

 

Marife geliş her zaman izafetle gelir. Ancak muzafun ileyh öne alınmak istendindeلِ harfi ceri ile muzafun ileyh öne alınır ve الْوَيْلُ şeklinde marife olarak izafet olmadan gelir. Kuran’da bu şekilde sadece tek örnek vardır:

لَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ

“Vasıflandırdıklarınız sebebiyle veyl sizedir.” (Enbiya 21/18)

Manevi izafet üç türlüdür:

  1. Arada مِنْ harf-i ceri takdir edilir.
  2. Arada لِ harf-i ceri takdir edilir.
  3. Arada فِي harf-i ceri takdir edilir.

ويل her zaman لِ aldığı için izafetle geldiğinde arada لِ harf-i ceri var demektir. Yani

وَيْلَكُمْ = الْوَيْلَ لَكُمْ

Sonuna kapalı te (ة) geldiğinde mastar-ı binai merre olur. Mastarın bir kere gerçekleştirildiğini gösterir. Bu durumda vah bir kereliğinedir.

Marife geldiklerinde söyleyen bellidir. Ya قَالَ fiilinden sonra gelir ya da söyleyen bellidir. ‘vah’ diyenler hususidir. Nekre geldiğinde söyleyen belli değildir, geneldir, ‘vah’ diyenler umumidir.

لِ

Harfi cerdir. Ta’lil için gelmiştir.

الْمُصَلِّينَ

Kökü صلو olup, vezni الْمُفَعِّلِينَ‘dir. Tef’îl babının, cem-i müzekkeri salim, marife ism-i fâil çekimidir. Tef’îl babının temel etkisi tadiyeli veya tadiyesiz olarak teksir ve mübalağadır.

صلو Kökü Tef’îl babında doğrudan meful aldığı gibi, لِ ve عَلَى harf-i cerleri ile de gelmektedir.

صَلَّى: Namazın ritüel kısmını (toplantısız olan kısmı) ifade eder.

صَلَّى عَلَى : Belli bir hedefe yönelmiş kimseye o hedefinde, ilgili bağlantıları kurması ve hedefine ulaşması için destek olmak demektir.

صَلَّى لِ : Tazmin etkisi yoktur, kök manası değişmez. Ta’lil içindir. Bu harfi cerden sonra gelen için ritüelin gerçekleştirilmesidir. Varsayılan olarak Allah’tır.

Burada musallin namazın ritüel kısmını yapanlardır. Toplantı kısmını yapmıyorlar anlamına gelmez. Vurgulanan, ritüel kısmını yapmalarıdır. Namazın toplantısı ile birlikte ritüel kısmını yapanlar الْمُقِيمِي الصَّلَاةِ şeklinde ifade edilir.

مُفَعِّلِينَ kelimesinin günümüzde kurumlaşmış ruhban sınıfını ifade etme durumu olabilir.

الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ (5)

“O toplantılarını baştan savanlar”

Mübdelün minh

Sıla cümlesi (İsim cümlesi)

İsm-i
mevsûl

Haber

Mübteda

Şibh-i
fiil

Mefûlün bih GS

Mecrur

Cârr

Muzâfun ileyh

Muzâf

سَاهُونَ

هُمْ

صَلَاةِ

عَنْ

هُمْ

الَّذِينَ

 

الَّذِينَ

Eril çoğul has ism-i mevsuldür. Burada fiili yapan veya kendisine yapılan bellidir, aynı zamanda fiilin yapılış şekli de bellidir. Bu nedenle organize topluluklar bu ism-i mevsulle ifade edilirler.

هُمْ

‘Onlar’ demektir. Musallin kelimesine racidir.

عَنْ

‘-den’ demektir. Sehv fiilinin mef’ûlü bu harf-i cerden sonra gelir.

صَلَاتِهِمْ

‘Onların toplantısı’ demektir. Salat ritüel kısmı ile birlikte toplantıdır.

صل  her bir parçası birbirinden farklı iş dizisidir. Vav (و) harfi, protosinaitik dilde ‘çadırın kancası’dır. ‘Birbirine bağlamak’ anlamındadır.

صلو Kökü; bir hedefe yönelme, hedefe yönelmek için bağlantıları kurmak ve bağlantıları oluşturmak anlamındadır.

 

Etimoloji:

سَاهُونَ

‘Bir işi başından savma şeklinde yapanlar’ demektir.

الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ şeklinde isim cümlesi olarak gelmiştir. Fiil cümlesi olarak veya haberi fiil cümlesi olan isim cümlesi olarak da gelebilirdi.

İFADE

MANA

AÇIKLAMA

هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ

Onlar, baştan savanlardır toplantılarını

Başına gelen هُمْ zamiri te’kîd yapıyor, kesinlik katıyor, سَاهُونَ ismi fâil olduğu için istimrar bildiriyor. Onlarda artık baştan savma durumu sıfatsal bir özellik haline gelmiştir. عَنْ صَلَاتِهِمْ öne geldiği için tahsis yapılmış oluyor. Diğer topluluk işlerini baştan savmıyorlar sadece toplantılarını baştan savıyorlar.

سَاهُونَ عَنْ صَلَاتِهِمْ

Toplantılarını baştan savanlar

Tahsis ve te’kîd yoktur. İstimrar vardır.

سَهَوْا عَنْ صَلَاتِهِمْ

Toplantılarını baştan savdılar

İstimrar yok ama toplulukta baştan savma yerleşik haldedir. Tahsis ve te’kîd yoktur.

يَسْهُونَ عَنْ صَلَاتِهِمْ

Toplantılarını baştan savarlar

İstimrar yok ama toplulukta baştan savma tam oturmamış, yerleşiyor haldedir. Tahsis ve te’kîd yoktur.

عَنْ صَلَاتِهِمْ سَهَوْا

Baştan savdılar toplantılarını

Tahsis var, te’kîd yok, baştan savma yerleşik haldedir.

عَنْ صَلَاتِهِمْ يَسْهُونَ

Baştan savarlar toplantılarını

Tahsis var, te’kîd yok, baştan savma tam oturmamış, yerleşiyor haldedir.

هُمْ سَهَوْا عَنْ صَلَاتِهِمْ

Onlar, toplantılarını baştan savdılar

İstimrar yok ama toplulukta baştan savma yerleşik haldedir. Tahsis yok, te’kîd vardır.

هُمْ يَسْهُونَ عَنْ صَلَاتِهِمْ

Onlar, toplantılarını baştan savarlar

İstimrar yok ama toplulukta baştan savma tam oturmamış, yerleşiyor haldedir. Tahsis yo, te’kîd vardır.

هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَهَوْا

Onlar, baştan savdılar toplantılarını

Tahsis var, te’kîd var, baştan savma yerleşik haldedir.

هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ يَسْهُونَ

Onlar, baştan savarlar toplantılarını

Tahsis ve te’kîd var, baştan savma tam oturmamış, yerleşiyor haldedir.

 

Burada سَاهُونَ nekre geliştir. السَّاهُونَ şeklinde marife olarak da gelebilirdi. Marife gelseydi baştan savma her dönemde, her toplulukta aynı şekilde olurdu. Nekre gelmesiyle her çağda, her toplulukta bu baştan savma metotları farklı farklı olacaktır.

Burada الَّذِينَ هُمْ عَنِ الصَّلَاةِ سَاهُونَ şeklinde gelseydi “onların toplantısını” değil “toplantıyı” baştan savıyorlar anlamında olurdu. Bu durumda harf-i tarif cins için, istiğrak için veya ahd için düşünülürdü ve bu üç durumdan birini yorumlama şansı olurdu. صَلَاتِهِمْ şeklinde gelerek her topluluğun kendi toplantısı ifade edilmiş olmaktadır. Diğer durumda ‘toplantı cinsini’, ‘belirli bir toplantıyı’, ‘tüm toplantıları’ anlamına gelmiş olabilirdi. Nekre gelerek bu anlamlar ekarte edilmiş olmaktadır.

الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ (6)

“Riya edenler”

Bedel

Sıla cümlesi

İsm-i
mevsûl

Ma'tûf (Fiil cümlesi))

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh (İsim cümlesi)

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Haber (Fiil cümlesi)

Mübteda

Fâil

Fiil

الْمَاعُونَ

و

يَمْنَعُونَ

وَ

و

يُرَاءُونَ

هُمْ

الَّذِينَ

 

الَّذِينَ

Eril çoğul has ism-i mevsuldür. Burada fiili yapan veya kendisine yapılan bellidir, aynı zamanda fiilin yapılış şekli de bellidir. Bu nedenle organize topluluklar bu ism-i mevsulle ifade edilirler.

هُمْ

Onlar demektir. الْمُفَعِّلِينَ kelimesine racidir.

يُرَاءُونَ

Müfaele babındandır. Riya etmektir. Başkalarına, inandığından farklı görünmek demektir.

وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ (7)

“…Ve küçük işleri engellerler.”

Bedel

Sıla cümlesi

İsm-i
mevsûl

Ma'tûf (Fiil cümlesi)

Atıf
harfi

Ma'tûfun aleyh (İsim cümlesi)

Mefûlun bih

Fâil

Fiil

Haber (Fiil cümlesi)

Mübteda

Fâil

Fiil

الْمَاعُونَ

و

يَمْنَعُونَ

وَ

و

يُرَاءُونَ

هُمْ

الَّذِينَ

 

وَ

Atıf harfidir.

يَمْنَعُونَ

‘Mani olurlar, engellerler ‘demektir. Bir kimsenin bir yere girmesine, bir şeye temas etmesine, bir işi yapmasına engel olmak demektir.

الْمَاعُونَ

معن kökü ‘yavaş akış’ demektir. Suyun yavaş olarak yerin yüzeyinde akmasıdır.

Etimoloji:

ن harfi filizlenmiş tohumu ifade ederken, ع harfi görünürlüğü ifade eder. Bu ikisi bir araya gelince tohumun filizlenip topraktan çıkıp görünür hale gelmesi, topraktan uzaklaşmasını ifade ederler. م harfi ‘su’ demektir. Başa geldiği için başlangıçtaki durumu ifade eder. Başlangıçtaki suyun عن ile uzaklaşmasını ifade eder. Bu haliyle küçük olan akışlardır. Zekât da bu kapsamda değerlendirilmiştir. Küçük işletmeler de bu kapsama girer.

يَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ : ‘Küçük işleri, küçük işletmeleri engellerler.’ demektir.

الْمَاعُونَ kelimesi فَاعُول kalıbından gelmektedir. Bu kalıp genelde Arapçaya yabancı dilden geçmiş kelimelerde vardır. Ortaya gelen elif gücü ifade etmektedir. Ortaya geldiği zaman ortaklığı veya işin uzamasını ifade eder. Sondan bir önceye gelen و genellikle ism-i mef’ûl manasını ya da mübalağalı ism-i fâil manasını verir. Böylece küçük işlerin olduğunu ve bunun da uzun süreli ve ortaklı işletmeler olabileceği anlaşılabilir.

Sıla cümlesi olarak هُمْ يُرَاءُونَ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ şeklinde هُمْ ün mübteda olduğu iki adet fiil cümlesinin de birbirine atfedilerek haber olduğu bir cümle vardır. Niçin bu iki fiil cümlesi de muzaridir? Eğer mazi olsalardı cümle هُمْ رَأَوْنَ وَمَنِعُوا الْمَاعُونَ şeklinde olurdu. الَّذِينَ has ism-i mevsulünün sıla cümlesi mazi fiil ise fiilin işlenişi ve fiili işleyen yerleşiktir. Kurumsal olarak oturmuştur. Muzari olursa fiilin işlenişi ve fiili işleyenler yerleşik değildir. Burada bu fiilleri yapanlar değişkendir, işleyiş şekilleri de tam oalrak oturmamış, yerleşik değildir.

الْمَاعُونَ kelimesi harf-i tarifle marifedir. Bu durumda üç manaya gelir:

Birincisi: Ahddir yani belli bir maun engellenmektedir.

İkincisi: Cinstir yani maun cinsini engellemektedirler.

Üçüncüsü: İstiğraktır, yani bütün maunlar engellenmektedir.

Ayetlerde iki has ism-i mevsul sıfat olarak gelmiştir. Eğer sıfat olmadan gelselerdi الْمُصَلِّينَ olmayacaktı. فَوَيْلٌ لِلَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ şeklinde olurdu. Bu durumda الْمُصَلِّينَ olduklarını anlamazdık. Ayetteki geliş bize bu fiilleri yapanların الْمُصَلِّينَ olduklarını göstermektedir. Herhangi birileri değildir.

İkiالَّذِينَ şeklinde iki sıfat gelmiştir. Tek الَّذِينَ ile şu şekilde gelebilirdi:

فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ وَيُرَاءُونَ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ

Bu durumda tek organizasyon olurdu. Oysa iki ayrı الَّذِينَ gelmesi iki ayrı organizasyonu ifade etmektedir. İki ayrı organizasyon ayrı kişilerden oluşuyor demek değildir. Organizasyonlar tek musallinin sıfatıdır. İşleniş zamanı ve yöntemi farklı demektir. Eğer ellezineler arasında فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ وَالَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ şeklinde وَ gelseydi o zaman musallin iki ayrı topluluktan oluşuyor olurdu.

Buna göre الْمُصَلِّينَ iki farklı zamanda iki ayrı organizasyon ile kendini göstermektedir. Birinde toplantılarını baştan savma yapmakta. Diğerinde riya etmekte ve küçük işletmelere engel olmaktadırlar.

 

صَدَقَ اللَّهُ الْعَظِيمُ

 

***

 

SARF ANALİZİ

 

أَرَأَيْتَ الَّذِي يُكَذِّبُ بِالدِّينِ (1)

 

الدِّينِ

بِ

يُكَذِّبُ

الَّذِي

رَأَيْتَ

أَ

Kök

دين

بِ

كذب

ءلل

رءي

أَ

Vezin

الْفِعْلِ

بِ

يُفَعِّلُ

الَّذِي

فَعَلْتَ

أَ

Grup

İsim

Harf

Fiil

İsim

Fiil

Harf

Tip

Mastar

Harfi cer

Mutasarrıf

Gayrı

mutasarrıf

Mutasarrıf

Soru edatı

G.mutasarrıf tipi

-

-

-

İsmi mevsul

-

-

Şahıs no

-

-

Üçüncü

-

İkinci

-

Munsariflik

Munsarif

-

-

-

Munsarif

-

Lafzi İrab

Mecrur  

Kesre  üzere mebni

Merfu

Sükun üzere mebni

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

Mecrur  

-

-

Mensub

-

-

Çoğulluk

-

-

Tekil

Tekil

Tekil

-

Eril-Dişil

-

-

Eril

Eril

Eril

-

Marife-Nekre

Marife

-

-

Marife

-

-

Zaman

-

-

Muzari

-

Mazi

-

Bab

2.Bab

-

Tef’il

-

3.Bab

-

Geçişlilik

Lazım

-

Müteaddi

-

Müteaddi

-

Etkenlik

-

-

Malum

-

Malum

-

 

فَذَلِكَ الَّذِي يَدُعُّ الْيَتِيمَ (2)

 

الْيَتِيمِ

يَدُعُّ

الَّذِي

ذَلِكَ

فَ

Kök

يتم

دعع

ءلل

ذلك

فَ

Vezin

الْفَعِيلِ

يَفْعُلُ

الَّذِي

ذَلِكَ

فَ

Grup

İsim

Fiil

İsim

İsim

Harf

Tip

Sıfatı müşebbehe

Mutasarrıf

Gayrı

mutasarrıf

Gayrı

Mutasarrıf

Cevap edatı

G.mutasarrıf tipi

-

-

İsmi mevsul

İsmi işaret

-

Şahıs no

-

Üçüncü

-

-

-

Munsariflik

Munsarif

-

-

-

-

Lafzi İrab

Mensub  

Merfu

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

Mensub   

-

Merfu  

Merfu

-

Çoğulluk

Tekil

Tekil

Tekil

Tekil

-

Eril-Dişil

Eril

Eril

Eril

Eril

-

Marife-Nekre

Marife

-

Marife

Marife

-

Zaman

-

Muzari

-

-

-

Bab

2.Bab

1.Bab

-

-

-

Geçişlilik

Lazım

Müteaddi

-

-

-

Etkenlik

-

Malum

-

-

-

 

وَلَا يَحُضُّ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ (3)

 

الْمِسْكِينِ

طَعَامِ

عَلَى

يَحُضُّ

لَا

وَ

Kök

سكن

طعم

عَلَى

حضض

لَا

وَ

Vezin

الْمِفْعِيلِ

فَعَالِ

عَلَى

يَفْعُلُ

لَا

وَ

Grup

İsim

İsim

Harf

Fiil

Harf

Harf

Tip

Müştak

Mastar

Harfi cer

Mutasarrıf

Nefy edatı

Atıf harfi

Müştak isim tipi

Mübalağalı ismi fail

-

-

-

-

-

Şahıs no

-

-

-

Üçüncü

-

-

Munsariflik

Munsarif

Muhsarif

-

-

-

-

Lafzi İrab

Mecrur

Mecrur

Sükun üzere mebni

Merfu

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

Mecrur

Mecrur

-

-

-

-

Çoğulluk

Tekil

-

-

Tekil

-

-

Eril-Dişil

Eril

-

-

Eril

-

-

Marife-Nekre

Marife

Nekre

-

-

-

-

Zaman

-

-

-

Muzari

-

-

Bab

1.Bab

İf’al

-

1.Bab

-

-

Geçişlilik

Lazım

Müteaddi

-

Müteaddi

-

-

Etkenlik

-

-

-

Malum

-

-

 

فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ (4) الَّذِينَ هُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاهُونَ (5)

 

سَاهُونَ

هِمْ

صَلَاةِ

عَنْ

هُمْ

الَّذِينَ

الْمُصَلِّينَ

لِ

وَيْلٌ

فَ

Kök

سهو

هُمْ

صلو

عَنْ

هُمْ

ءلل

صلو

لِ

ويل

فَ

Vezin

فَاعِلُونَ

هُمْ

فَعَلَةِ

عَنْ

هُمْ

الَّذِينَ

الْمُفَعِّلِينَ

لِ

فَعْلٌ

فَ

Grup

İsim

İsim

İsim

Harf

İsim

İsim

İsim

Harf

İsim

Harf

Tip

Müştak

Gayrı mutasarrıf

Camid

Harfi cer

Gayrı mutasarrıf

Gayrı mutasarrıf

Müştak

Harfi cer

Mastar

İstinafiye edatı

G.mutasarrıf tipi

-

Zamir

-

-

Zamir

İsmi mevsul

-

-

-

-

Müştak isim tipi

Mübalağalı ismi fail

-

-

-

-

-

İsmi fail

-

-

-

Şahıs no

-

Üçüncü

-

-

Üçüncü

-

-

-

-

-

Munsariflik

Munsarif

-

Munsarif

-

-

-

Muhsarif

-

Munsarif

-

Lafzi İrab

Merfu

Sükun üzere mebni

Mecrur

Sükun üzere mebni

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mecrur

Kesre üzere mebni

Merfu

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

Merfu

Mecrur

Mecrur

-

Merfu

Merfu

Mecrur

-

Merfu

-

Çoğulluk

Çoğul

Çoğul

Tekil

-

Çoğul

Çoğul

Çoğul

-

-

-

Eril-Dişil

Eril

Eril

Dişil

-

Eril

Eril

Eril

-

-

-

Marife-Nekre

Nekre

Marife

Marife

-

Marife

Marife

Marife

-

Nekre

-

Bab

1.Bab

-

-

-

-

-

Tef’il

-

2.Bab

-

Geçişlilik

Lazım

-

-

-

-

-

Lazım

-

Lazım

-

 

الَّذِينَ هُمْ يُرَاءُونَ (6) وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ (7)

 

الْمَاعُونَ

يَمْنَعُونَ

وَ

يُرَاءُونَ

هُمْ

الَّذِينَ

Kök

معن

منع

وَ

رءي

هُمْ

ءلل

Vezin

الْفَاعُولَ

يَفْعَلُونَ

وَ

يُفَاعِلُونَ

هُمْ

الَّذِينَ

Grup

İsim

Fiil

Harf

Fiil

İsim

İsim

Tip

Camid

Mutasarrıf

Atıf harfi

Mutasarrıf

Gayrı mutasarrıf

Gayrı mutasarrıf

G.mutasarrıf tipi

-

-

-

-

Zamir

İsmi mevsul

Müştak isim tipi

-

-

-

-

-

-

Şahıs no

-

Üçüncü

-

Üçüncü

Üçüncü

-

Munsariflik

Munsarif

-

-

-

-

-

Lafzi İrab

Mensub

Merfu

Fetha üzere mebni

Merfu

Sükun üzere mebni

Fetha üzere mebni

Mahalli İrab

Mensub

-

-

-

Merfu

Merfu

Çoğulluk

Tekil

Çoğul

-

Çoğul

Çoğul

Çoğul

Eril-Dişil

Eril

Eril

-

Eril

Eril

Eril

Marife-Nekre

Marife

-

-

-

Marife

Marife

Zaman

-

Muzari

-

Muzari

-

-

Bab

-

3.Bab

-

Müfa’ele

-

-

Geçişlilik

-

Müteaddi

-

Müteaddi

-

-

Etkenlik

-

Malum

-

Malum

-

-

 

 

 

 

 

 

 






Son Eklenen Seminerler
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 9
Nasr Suresi Tefsiri
14.12.2023 1478 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 8
Kafirun Suresi Tefsiri
28.02.2023 1121 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 7
Maun Suresi Tefsiri
7.02.2023 1996 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 6
Kureyş Suresi Tefsiri
6.12.2022 2113 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 5
Fil Suresi Tefsiri
3.06.2022 3381 Okunma
1 Yorum 04.06.2022 10:32
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 4
Fatiha Suresi Tefsiri
24.04.2022 3369 Okunma
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 3
İhlas Suresi Tefsiri
5.08.2020 8387 Okunma
1 Yorum 06.09.2020 13:49
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 2
Asr Suresi Tefsiri
1.04.2019 10716 Okunma
4 Yorum 03.08.2020 16:15
Lütfi Hocaoğlu
Mukayeseli Tefsir 1
Kevser Suresi Tefsiri
1.11.2018 11025 Okunma
2 Yorum 03.08.2020 16:16


© 2024 - Akevler