Ey İstanbul; ihanet edilmedik neyin kaldı ki!?!
İstanbul’a ihanet… Köylere ihanet… Şehirlere ihanet… Yaylalara ihanet…
Soru-yorum: Bu kadar ihanet varsa; geriye ihanet edilmedik ne kaldı?!.
‘İhanet’ konusu ile devam etmeme, Kemal Öztürk’ün “Aşık olunan şehre ihanet etmek” başlıklı yazısı vesile oldu; yazının sonundaki bence önemli bölümü aktarıyorum:
‘İSTANBUL ACI ÇEKİYOR NEFES ALAMIYOR / Ancak aşık olduğumuz bu şehir, gözlerimizin önünde acı çekiyor. Her gün hançer saplanır gibi, bir yerine gökdelen diktiler. Her yerine çirkin ve baş ağrıtan AVM’ler açtılar. Yollarını değiştirdiler, garip köprüler, yollar, viyadükler, üst geçitler yaptılar. Trafik bir işkenceye döndü. Herkesin sinir sitemi harap oldu. / Sokaklarımız, caddelerimiz, mahallelerimiz bozuldu, yerine çirkin binalar yaptılar. Kentsel dönüşüm dedikleri, ‘kentsel katliam’ oldu. / Ve bir gün bu şehrin ölmek üzere olduğunu anladık. İki bin yıllık şehir, gözlerimizin önünde betona boğuldu, nefes alamadı. Şehir yaşanılmaz olmaya başladı. (..) / İşte tam o esnada, bu şehrin en büyük aşıklarından biri olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştu: CUMHURBAŞKANI’NIN TARİHİ ÖZELEŞTİRİSİ / “Biz bu şehrin kıymetini bilmedik. Biz bu şehre ihanet ettik, hala da ihanet ediyoruz, ben de bundan sorumluyum... (..)” / HİÇ OLMAZSA GERİDE KALANI KURTARALIM / Sayın Cumhurbaşkanım, hiç olmazsa bundan sonrasını kurtarmak için bir şeyler yapın. Artık imar planları değişmesin, çirkin binalara ruhsat verilmesin, AVM’lere izin verilmesin, gökdelen dikilmesin. / Lütfen son kalan yeşil alanları korumanıza alın. / Gözlerimizin önünde, aşık olduğumuz kadının ölümünü izler gibi, İstanbul’u öldürmelerine izin vermeyin artık.’
Ne dersiniz; bu kadar ihanete rağmen, geride ne kaldıysa, kurtarılabilir mi?
Ve bir İzmirli ve de 30 yıllık bir İstanbul yaşayanı olarak feryat ediyorum:
Ey İstanbul; gerİye İhanet edİlmedİk neyİn kaldı kİ!?!
***
Evet, 30 yıldır yaşamakta olduğum ama 1957 yılında Kosova’dan (Yugoslavya’dan) Türkiye’ye hicret ettiğimizden birkaç ay yaşadığım yani yedi yaşımdan beri bildiğim ve de herkes gibi âşık olduğum dünya başkenti İstanbul’a yapılan ihanetlerden bıktım ve bunaldım…
Müsaadenizle, yine KUR’AN VE İLİM çalışmalarımıza sığınacağım ve 935’inci yani geçen hafta çalışmamızdan bölümler aktaracağım; istifade edilmesi dilek ve dualarımla…
‘Yeni düzen, Türkiye ve dünyayı kurtaracak düzen nasıl kurulacak?
Siz bu seminerleri takip edenler; kuşkunuz olmasın ki yeni düzeni siz kuracaksınız...’
Ne yapacaksınız? (Tevafuk diyeyim; bu yazıyı yazmakta olduğum anlarda, Üstad’dan, üzerinde çalışma yapmam gereken, haftalık iki yorumu da geldi. Başlıklar şöyle: 1. NE GELECEK? / İkİncİ Kur’an uygarlığının getİrdİğİ hususlar… 2. Nasıl gelecek? / İkİncİ Kur’an uygarlığı nasıl gelecek? -Bir yazıyla özetlerim.-)
‘Bugün Sermaye servet tekelini kurmakla meşgul, Sermaye servet depoluyor. Devletler de silah depoluyor. İkisi de insanlığı nasıl sömüreceklerini hesaplıyor. Allah da onlara izin veriyor. Denge böyle oluşuyor. Eskimiş ve günü dolmuş düzenin kaldırılması görevi var. Bir de bir şeyin bölüşülmesi için önce üretilmesi gerekmektedir. Sanayi inkılabı ile insanlar daha çok üretmeye başlamışlardır. Şimdi ürünleri bölüşmede sorun vardır...’
‘“Adil Düzen” adil bölüşmeyi sağlayacak olan düzendir. Gerek üretim araçlarının bölüşülmesi, gerekse ürünlerin bölüşülmesi “Adil Düzen” ile mümkün olacaktır. Şimdi oluşturulan kesblerin (servetlerin) adil paylaşımının yolunu göstermektedir. İşgal ile işletme, emek ile yararlanma mülkiyeti getirilmektedir. Çalış(a)mayanların da yeryüzü kira payı karşılığı yaşama haklarını getirmektedir. Tekel önlenmiştir. Nakit ile mal arasında “mal senetleri” sokularak tekel önlemiştir ve Sermaye’nin sömürüsü sona erdirilmektedir. Bu düzen gelinceye kadar da Allah mevcut faizli düzeni yaşatmaktadır. Hak gelecek ki batıl gitsin. / Faizsiz sistem gelmeden faizli sistem gidemez...’ (KUR’AN VE İLİM 935. Hafta Semineri’mizden seçmeler; sayfa 10-11)