17.05.2011
Burada yani önceki yazımdan itibaren anlatmakta olduğum bu İstanbul’da “Adil (Ekonomik) Düzen”e göre kurulmuş bir yapı/düzen olacak, “Adil Düzen Dünya Medeniyeti” burada kurulmaya başlanacak ve zamanla insanlığın “medeniyet merkezi” burası olacak... Hakemlik sistemi söz konusu olacak, polis sadece soruşturmacı olacak, ayrıca müdahale edilmeyecek... Hakemlerce tutuklanmasına karar verilen kimse bertaraf edilecek...
Bu İstanbul’da vergi adil vergi sistemi içinde olacak... Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne güvenliği sağladığı için bir pay verilecek... Buradaki iç güvenlik “Adil Düzen”e göre sağlanacak, sadece dış savunma Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yapılacak... İstanbul’da yaşayan yerli veya bir seneden fazla İstanbul’da bulunan veya beş yılın gün sayısı kadar günlerini İstanbul’da geçirenler “bedel” verecek veya “asker” olacak...
Burada, bu İstanbul’da yabancı devletlere birer küçük bucak kurdurulacak. Her bucak nüfus olarak 10 bin kişi kabul edilirse, bir milyon yabancı olacak demektir. Dünyanın merkezinde olan ve tarihî değeri bulunan bu İstanbul tüm insanlığın hizmetine sunulacak...
Bunun, bu İstanbul’un bize getireceği nimetler sayılamayacak kadar çok olacak... İnsanlık, bizim hep hatırlattığımız “Sosyal Tufan” seviyesindeki dinî, ilmî, iktisadî, idarî/siyasî yani topyekün sorunlarını da burada çözecek, insanlığın çözüm merkezi olacak...
Mesela, bugün Kaddafi ülkesini bırakıp gitse, nereye gidecek? Ölüme mi terk edilecek; ya da Usame bin Ladin gibi öldürülüp denize mi atılacak?!. Kaddafi bunun için ülkesini bırakmıyor. Oysa İstanbul’da bir bucak kurulacak, o bucak siyasi suçluların sığındığı yer olacak, oraya gelen kişi güvende olacak ve gerekirse muhakeme edilecek...
Bir önceki yazımızın bir yerinde ne diyorduk? “Dünyadaki “medeniyet merkezi” ve “güç odağı” Batı’dan Doğu’ya kaymakta, Doğu’nun yıldızı parlayan yeni medeniyet merkezi ülkesi Türkiye, medeniyet merkezi şehri de İstanbul… Kadim dünyanın kültür ve medeniyet beşiği Akdeniz’de medeniyetler merkezi bir yer var; Anadolu, yani Türkiye… Türkiye ve İstanbul… Batı ve Amerika çekip giderken, Türkiye ve İstanbul gelecektir, gelmektedir…”
Gümrüklerin ve vizelerin olmadığı, haberleşmenin bedava, ulaşım masraflarının çok az olduğu İstanbul’a tüm insanlık yönelecek, İstanbul dünyanın kalbi olacaktır...
İşte o zaman insanlık gelişmiş bir canlı olacak, başsızlıktan kurtulacaktır.
Biz bunları yapmağa mecburuz, çünkü biz dünyanın merkezinde oturuyoruz.
Biz bunları yapmazsak; biz gideriz, başkaları gelir ve onlar bu dediklerimizi yapar.
Amerika’da olan Birleşmiş Milletler binası İstanbul’a taşınır ve işte o zaman ABD’nin sömürüsü sona erer. Bizim ise sömürü gücümüz yoktur. Bunun, bütün bu anlattıklarımızın yapılması sadece bizim için değil, en çok “Sosyal Tufan” seviyesindeki sorunlarını çözemeyen bütün dünya, bütün beşeriyet için gereklidir. Dünya çare ve çözüm bekliyor…
“Kanal İstanbul” ve “İstanbul’da iki yeni şehir” projelerinden yola çıkarak buralara geldik. Biri veya birileri İstanbul için projeler hazırlıyor; biz de başta “Adil Düzen Dünya Medeniyeti Projesi” olmak üzere, İstanbul ile ilgili projeler hazırlıyoruz… Görelim bakalım, en sonunda birilerinin hazırlayıp sömürü sermayesine peşkeş çekilen “sömürü ve zulüm” amaçlı projeler mi, yoksa bizim yani halkımızın hazırladığı “adil paylaşım ve adalet” amaçlı projeler mi kazanacak? Bu “Yeni İstanbul” şehir (ve kanal) projesinin dünyaya açık kent hâline getirilmesi ve İstanbul’da yaşayan herkesin oy kullandığı yönetimin olması, İstanbul’u “III. Bin Yıl Medeniyeti”nin baş şehri yapacaktır. Böyle bir kente hiçbir devlet atom bombasını atamaz, çünkü kendisinin orada bir bucağı vardır... İstanbul’a siyasi bakımdan bu statüye getirmek yasa konusudur... Anayasa ekseriyetine sahip AK Parti bunu rahatça yapabilirdi ama yapmadı; şimdi oy istiyor! Onlar yapmadıklarına göre; bunu İstanbul halkından beklememiz gerekir. Biri/leri çıkacak, gönüllüler çıkacak, bizimle çalışacak, İstanbul ile ilgili doktora seviyesinde projeler hazırlanacak ve günü geldiğinde bunlar sadece bizim için değil, bütün beşeriyet için uygulanacak, inşaallah...