Ramazan, Kur’an Nizamı, Kur’an Mucizeleri-9
Hukuk düzeninde sorunlar hakemler tarafından çözülür.
İnsan, başka canlıların onunla yarışamayacağı üstünlükte yaratılmıştır, bunu dengede tutacak insandan başka bir canlı yoktur. İnsan insanla dengelenmiştir. Nasıl canlılar sonunda bakterilerle ve virüslerle yani hastalıklarla dengelenirse, insanlar da sosyolojik bakımdan kötü insanlarla dengelenir.
Kur’an’a göre “iyi insan” diğer insanlarla “barış” içinde olan insandır.
“Müslim” demek “barışmış” kimse demektir. Barış içinde olmanın yolu çıkacak nizalarda hakemlere başvurmadır. Devlet aşamasından önce insanlar arasında çıkan nizalar topluluğun ileri gelenleri ile çözülürdü. Niza ortaya çıkınca aşiret yani oba halkı toplanır ve bunları barıştıracak iki kişi seçerdi. Bu seçilen kimseler niza çıkaranların kıramayacağı kimseler olurdu. Çünkü o toplulukta herkes topluluk içinde yer edinir, herkesin çevresi olurdu. Çevresiz yaşamak mümkün olmazdı. İşte o çevreden insanlar bu görevi görürlerdi.
Kur’an bu müesseseyi yaşatmıştır. “Biri tarafından bir hakem, diğeri tarafından bir hakem gönderin.” (Nisa Suresi, 4/35) denmektedir. Kur’an diğer taraftan da iki hakem değil de hakemlerden bahsetmektedir; harfi tarifle getirmektedir; yani hakemler üç tane olacaktır, hakemler de kendi başhakemlerini kendileri seçeceklerdir. Hakemlerin ehliyetli olmaları gerekir. “Hakemler” kelimesi ayette bunun için marife gelmiştir. Hakemlere hakemlik ehliyetini topluluk verecektir. Demek ki topluluk içinde hakemlik yapabilecekler belirlenecek ve onlar hakemlik yapacak, taraflar bunlardan birerlerini seçecek, başhakem de bunlardan olacaktır. Davalı hakemini seçmezse hakemini siyasi velisi seçecektir. Hakemler ittifakla bir başhakemi seçeceklerdir. Başhakemde anlaşamazlarsa ikisinin de hakemliği düşer; taraflar bu durumda başka hakemleri seçmek zorundadırlar. Hakemler soruşturma yapamaz, soruşturma soruşturmacılar tarafından yapılır. Soruşturmacıların şehadetiyle hakemler hükmederler.
Hakemlerin verdiği kararlar kesindir, ne kendileri ne de başkaları daha sonra verilen bu kararları değiştiremezler. Mali cezalarla kalıcı iz bırakmayan cezalar her halükârda infaz edilir. Kol kesme veya öldürme cezaları da kesindir, ancak kısasla mı diyetle mi infaz edileceği hususu niza hâlinde yine hakemlerin kararına bırakılır. Hakemlerin kararı ile bu cezalar diyete dönüşebilir. Hakem ve tanıkların denetimi yine hakem soruşturmacılarla olur. Karar hatalı ise hakemlerin veya tanığın dayanışma ortakları öderler. Davayı haksız kazanana rücu edilmez. Dolayısıyla bir davayı kazanan kazanmıştır, artık onu kaybetme söz konusu değildir. Kaybeden ise hakkını karar verenlerden yani onların dayanışmalarından alabilir.
Kur’an nizamına göre insan dünyaya imtihan olmak için getirilmiştir. Bu sebeple kendi iradesi ile hareket edecektir ki sorumlu olsun. Başkalarının kararları ile hareket etmekle onu yükümlü kılarsak o zaman onu sorumlu yapamayız. Bu sebepledir ki kişi tamamen hürdür, insan öldürmede de hürdür, silah yasağı konamaz, kimse suç işleyemez hâle getirilemez, herkes her istediğini yapmakta serbesttir, insan öldürmekte de serbesttir, ancak kısas uygulanır ve öldüren öldürülür. Suç işleyen bu dünyada cezasını suçu işledikten sonra çeker. Suç işlemeden kimse suçlanamaz, herhangi bir yaptırıma tâbi tutulamaz. “Hukuk düzeni” işte budur.
Sonra cezasına katlanmak şartı ile herkes istediğini yapar. Cezanın temeli de kısastır. Herkes yaptığının benzerinin kendisine yapılmasına rıza gösterecektir. Bu dengeyi tespit edecek olan da yine kendisidir. Kendi seçtiği hakemler bu tespiti yaparlar.
Taraflar birer hakem seçerler. Hakemler başhakemi seçer. Sonunda başhakemin kararı hakemlerin kararıdır. Hakemlerin kararı tarafların kararıdır. Böylece yargının tarafsızlığı, bağımsızlığı, etkinliği ve saygın olması sağlanmış olur.
Hakemler hakemlerin de üstündedir, dolayısıyla denge bu sayede sağlanmış olur.
Hâkimlik (savcılık ve avukatlık) sisteminde ise ya yargı bağımlı hâle gelir, ya da hâkimlerin devleti oluşur, insanın kendi iradesi yok olur.
Kur’an nizamının mucize seviyesindeki bir diğer üstünlüğü de işte budur.
(Devamı var…)